27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 301/9 Nisan 2010 CERMODERN, Günay,ÇAĞSAV Ve“Sezar’ın HakkıSezar’a...” sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.com Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN E. Özdemir, E. Günay, B. Ulusoy ani “Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım” diye bir söz vardır. Anadolu’daki “Yiğidi öldür ama hakkını ver” sözünün bir başka tür ifadesi... Şakadeğil,1Nisangünüonyıllıkrüyamızıngerçekleştiğine, döktüğümüz nice dilin, yazdığımız nice yazının, sürdürdüğümüz savaşımın amacına ulaştığına CERMODERN’in açılışında tanıklık ederken aklıma geldi busöz.Buradaki “SezarYiğit” nitelendirmesiKültürveTurizm Bakanı Ertuğrul Günay için... Niye mi? Gelin size kısaca öyküyü anlatayım. 2000 yılında, yüzer lira vererek dönemin Merkez Bankası Genel Müdür Yardımcısı Aydın Esen’in kurucu başkanlığında 54 mütevellisi bulunan ÇAĞSAV’ı, Çağdaş Sanatlar Vakfı’nı, kurduk. Ben de vakfın kurucu genel sekreteriydim. Önemli amaçlardan biri Ankara’ya bir çağdaş sanatlar müzesi kazandırılmasıydı. Önce Milli Emlak’tan uygun bir arsa aradık ama gerekli finansı sağlamakta güçlük çekeceğimiz anlaşılınca, ressam Prof. Dr. Turan Erol hocamızın 1997’de, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den ricacı olduğu, Almanların yaptığı eski Hicaz demiryolu üze H rindeki metruk Ankara Cer Atölyeleri’nin restorasyonu konusunda devleti harekete geçirmeye karar verdik. Dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay’a konuyu anlattık, aklı yattı. Eski Genel Müdür Yardımcısı ressam Tunç Tanışık devir altyapısını hazırlamıştı. Müsteşar Yardımcısı, bugünün Danıştay üyesi Abdullah Dörtlemez’in sıkı takibiyle Cer’in DDY’den Kültür Bakanlığı’na bürokratik devir işlemleri tamamlandı. Çatısı yanmış, taş duvarları sağlam eski binanın restorasyonu ve uyumlu bir ek yeni binayla mekânsal zenginleştirilmesi işi, hemen yanda bir başka “rüya” olarak bekleyen yeni CSO konser salonu inşaatının proje müellifleri mimar SemraÖzcan Uygur tarafından projelendirildi. Bu arada Sevgili Aydın Esen, galiba biraz özel işleri, biraz da “dediğim dedikçi”lerden sıkıldığından bulunmadığım bir toplantıda yönetimden çekilmiş. Arkadaşlar sorumluluğu benim omuzlarıma yüklediler. Arada Gültekin Serbest’le birlikte gidip inşaatı kontrol ediyor, bitmesi için sabırsızlanıyorduk. İşler hayli ilerlemiş, çatı kapanmış, yeni binanın betonları atılmıştı ki, 2003’te iktidar değişti. Bakanlık koltuğuna oturan Erkan Mumcu, sonra Atilla Koç, ÇAĞSAV’ın onur ödülü ve ANKART açılış törenlerinde yüzlerce kişinin önünde inşaatı tamamlayarak, hizmete açma sözü verdiler ama yeterli ödeneği ayırmadılar. Erkan Mumcu’nun “Para çok, proje yok” diye özetlenebilecek bir açıklaması üzerine, ÇAĞSAV adına bir demeç vererek, inşaatın durumunu hatırlatıp, “Sayın Bakan herhalde yeni bir proje yok demek istiyor, çünkü ödenek bekleyen mevcut projeler var” dediğimi gayet iyi anımsıyorum. Tıpkı Atilla Koç’un en sonunda “İnşaatı pahalı ihale etmişler!” savunması üzerine, “O zaman hemen iptal edip, yeni ihale açın, ucuzunu bulun!” dediğim gibi... YA GÜNAY SAHİPLENMESEYDİ? Ertuğrul Günay bakanlığa getirildiğinde, ÇAĞSAV adına kendisini kutlamaya gittiğimizde, konuyu açık seçik anlatmış ve “Bu işi sahiplenirseniz başkente bir sanat merkezi kazandırmanın onuru size ait olacak” demiştim. Günay hızlı bir biçimde konuyu inceletti, gidip inşaatın durumunu gördü, işi benimsedi, Sayın Başbakan’ı da haberdar ederek iki + Sonsuz adlı koleksiyondan... yılda binanın bitimini sağladı. İşletilmesi konusunda büyük özel sektör kuruluşlarıyla bizzat yaptığı görüşmelerden sonuç alamadı, iki kez ilana çıktı, sonunda açılışta Başaran Ulusoy’un konuşmasında şakayla karışık ifade ettiği gibi, biraz zorlayarak TÜRSAB’la sözleşme imzaladı. Sağ olsun TÜRSAB da, hayli para harcayarak kalmış son ince işleri tamamlattı, CERMODERN’in yönetimini de deneyimli, çalışkan Zihni Tümer başkanlığında bir ekibe bıraktı. 1 Nisan günü törenden önce Bakan Günay basın toplantısı yaparken, solunda TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, sağında ise ne yazık ki içinde Ankaralı ressamlardan pek parça bulunmayan koleksiyonunu tahsis eden işkadını Ebru Özdemir vardı. Bakan Günay da, yazılı metinlerde pek yer almasa da, buradaki açıklamasında “Sezar’ın hakkını Sezar’a” vererek, hem girişimi başlatan ÇAĞSAV’a, hem inşaatı başlatan Talay’a teşekkür etti. Soru faslına gelindiğinde, hiç soru soran çıkmayınca kalkıp, vakıf ve Ankaralı sanatseverler adına Bakan’a şükranlarımızı sundum. Şef Rengim Gökmen, bagedini indirdi, böylece İstiklâl Marşımız sonrasında, Carmina Burana’dan etkileyici “O Fortuna” bölümü ve bizim ErkinKöçekçe ile CERMODERN’in açılışı başlamış oldu. Günay, emeği geçenlere teşekkürünü yinelediği konuşmasında, hemen yandaki CSO Konser Salonu inşaatının da “Başbakan’ın himayeleri”yle bitirileceğini muştuladı. Bu arada, “Genel Müdürümüzün de bir ricası var” diyerek, Mamak Belediyesi’nce kültür merkezi adı altında kullanılmakta olan tarihî konservatuvar binasının müzeye dönüştürülmesini öngören Rengim Gökmen’in projesini açıklamış oldu. Şimdi Başbakan’ın hakkını da yemeyelim: Hemen Mamak Belediye Başkanı’nı telefonla arattı, ulaşamayınca iş listesine not ettirdi ve Gökmen’e de “Hayırlı olsun” dedi. Demek ki, bu işi de bitmiş farz edebiliriz. ÇAĞSAV olarak, hem CSO ve konservatuvar binalarının, hem de CERMODERN’in gelişiminin takipçisi, destekçisi olacağız. NİCE YILLARA ÖZDEN ABLA... Adları Cumhuriyetle özdeşleşmiş, ilk “hârika çocuklar” İdil Biret ve Suna Kan, geçen hafta, İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker’le ilginç bir hediye alışverişinde bulundular. Ankara Üniversitesi Rektörü Cemal Taluğ, SBF Dekanı Celal Göle ve kızı Gülsün Toker’in, aile yakınlarının desteğiyle düzenlediği onur toplantısına katılıp, Beethoven’in re majör 1. kemanpiyano sonatını Özden Ablalarına 80. yaş günü armağanı olarak seslendirdiler. Özden Hanım da onlara, benim “İsmet İnönü ve Hârika Çocuklar” kitabımın kapağında da yer alan, Çankaya Köşkü’nde 1948’de çekilmiş ünlü fotoğrafı birer gümüş çerçeve içinde sundu. Törene katılanları ana gazetede geçen pazartesi yayımlanan haberde okumuşsunuzdur. İdil Biret, gece İzmir’de bir konser verip ertesi gün havaalanından DTCF Farabi Salonu’na gelmişti. Suna Kan, geçirdiği bir rahatsızlığın nekahat dönemindeydi. Buluştular, sadece minik bir ses provasıyla çıkıp sonatı pırıl pırıl seslendirdiler. Suna Kan bu nedenle kemanını oturarak çaldı. Böylece SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası’nı aldıkları 1996’dan bu yana ilk kez birlikte çaldılar. Şimdi Özden Hanım’ın torunları da var. Aile yadigârı, her gidişte “Cumhuriyet kokusu”nu tarihsel anlamda soluduğum Pembe Köşk’e ailenin üçüncü ve ardından dördüncü kuşaklarının aynı duyarlılıkla sahip çıkacağına hiç kuşkum yok. Özden Toker’e daha nice sağlıklı ömürler diliyorum. S. Kan, İ. Biret, Özden Toker ve C. Taluğ 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle