Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 243/27 Şubat 2009 Ankara Üniversitesi Türk Dili Bölüm Başkanı Kemal Ateş, Cumartesi Söyleşileri’ne katıldı ‘Üretkenvedoğurganbirdilimizvar’ A NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Üniversitesi Türk Dili Bölüm Başkanı Dr. Kemal Ateş geleneksel “Cumartesi Söyleşileri” kapsamında Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde (CKM) başkentlilerle bir araya geldi. CKM’de “Halk, Aydınlar, Kurumlar ve Türkçe” konulu söyleşi gerçekleştiren Ateş, Türkçe’nin tarih içinde başına gelenleri bilmeden, şu zamandaki konumuna nasıl geldiğinin anlaşılamayacağını vurguladı. “Bir dilin ağırlık merkezinin halk dili olması” gerektiğini belirten Kemal Ateş, “Bilim dili de edebiyat dili de halk diline göre düzenlenmelidir. Osmanlı’da halk dili, Lisanı Avam adıyla horlanmış bir dile dönüştürülmüştür. Aslında, günümüzde yabancı dillerden aldığımız onlarca sözcüğün Türkçede karşılığı var. ‘First lady’nin karşılığı 11. yüzyıl Türkçesinde ‘ulu kadın’dır, streç elbisenin karşılığı ‘sıkma giymek’tir. ‘Maganda’ sözcüğü de Türk karikatüristlerin yarattığı bir argo sözcüktür, bu sözcüğün argo olmayan karşılığı ise 12. yüzyıl Türkçesinde ‘yabaneri’dir. Ne yazık ki Osmanlı Devleti, Arapça ve Farsçanın etkisiyle dilimizi ağırlaştırarak, bir mezarlığa terk etmiştir” dedi. ‘Türkçe en talihsiz dildir’ Türkçenin tarih içinde başına gelenleri bilmeden, şu zamandaki konumuna nasıl geldiğinin anlaşılamayacağını söyleyen Ateş, “Türkçe, dünyanın en talihli ve en talihsiz dilidir. Dünyanın en talihli diline sahibiz, çünkü dilimizde 160 adet ek var. İngilizcede, İtalyancada İspanyolcada bu kadar ek yok. Üretken ve doğurgan bir dilimiz var. Bir dile, her yıl onlarca sözcük katabilirsiniz fakat beş yüz yıl uğraşsanız bir ek bile kazandıramazsınız. Türkçe, aynı zamanda dünyanın en talihsiz dilidir. Tarihimiz ölü sözcükler mezarlığı, coğrafyamız da yarı ölü sözcükler mezarlığı haline gelmiştir. Türkçe konusunda, Tarama Sözlüğü beni çok düşündürüyor. Okurken içimin sızladığı, hüzünlendiğim bir yapıt. Birçok sözcüğümüzü yitirmişiz” dedi. ‘Kendidilimiziihmalediyoruz’ ‘Aydınlar sözcük yaratmada korkak’ 1920’LERDE Türkiye’de okuryazar oranının yüzde beş olduğuna dikkat çeken Ateş, Atatürk’ün, uzmanların arasında gerçek bir dilci gibi çalışıp, genelgeler yayımladığını vurguladı. Ateş, “Atatürk, 1 Kasım 1928’de Harf Devrimi’ni yapmadan önce çıkabilecek bütün sorunları da yurttaşa anlatmıştır ve Harf Devrimi kısa zamanda topluma mâl oldu. Halk ihtiyacı olduğu zaman öyle güzel sözcükler üretiyor ki, çekyat, dolmuş, gecekondu bunlardan sadece birkaçı. ‘Ala’ sözcüğünün aslı ‘elâ’dır. Yurttaşın oluşturduğu bu sözcük, aydınlar tarafından yanlış bulunarak yadırganmıştır. Ama bu yanlış, alageyik, alabalık, alaçam sözcükleri gibi doğruları üretmiştir. Yani, sözcük yaratmak konusunda aydınlar korkaktır, halk ataktır. Bir dilin yazılmış yüz kuralı varsa yazılmamış bin kuralı vardır. Aydınlar da halk gibi cesur olmalıdır” diye konuştu. Konuşmasını ünlü yazar Amin Maalouf’un sözleriyle bitiren Ateş, “Ağzınızın içinde bir dil varsa, umutsuz ve umarsız değilsiniz” dedi. Ateş, konuşmanın ardından kitaplarını imzaladı. KENDİSİNİ etkileyen bir diğer kitabın da Macar bir yazarın 1930 basımlı yapıtı olduğunu aktaran Ateş, kitabın “Küçük” adlı öyküsünü şöyle özetledi: “Öykünün kahramanı Macar bir şair. Kahramanımız tren yolculuğunda Türk aileyle karşılaşıyor ve ailenin kızından etkileniyor. Kıza yakınlaşmak için kendi dilindeki Türkçe sözcükleri soran şair, bir cevap alamıyor. Son ra da kıza, ‘Bak küçüğüm, siz bunları nasıl unutursunuz? Bunlar sizin öz sözcükleriniz. Ben, bu sözcüklere çok şey borçluyum’ der. Sonra şair, kızı öpmeye başlar ve tam 330 öpücük kondurur kızın yanağına. Çünkü, Macarcada 330 adet Türkçe sözcük vardır. Türkçeye olan aşkını böyle gösterir. Kendi dilimizi nasıl ihmal ettiğimiz çok açıktır.” 1980’den önce gençlerin birbirine düşürüldüğünü, şimdi de dillerin birbirine kırdırılmaya çalışıldığını bildiren Ateş, “Bir dilin, televizyon kanalı olabilmesi için önce bir altyapıya sahip olması şarttır. Kürt Edebiyatı’nı yarım sayfada özetlersiniz, iki sayfada ise ince ince anlatabilirsiniz. Kürt çocuklar, Nâzım’dan, Orhan Veli’den, Yaşar Kemal’den mahrum bırakılmamalıdır” diye konuştu. 12