Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 KASIM 2025
3
Ezilmişin itaati
nsan davranışlarını
açıklayabilmek için
sosyal psikolojide pek çok
kuram ortaya atılmıştır.
İ Bu kuramların sayısını
artırmak istemiyorum ancak
gözü kapalı itaat eden insanların
davranışlarının yeterince
irdelenmediğini düşünüyorum ve
PROF. DR.
bu konuda bir kuramsal açıklama
ÜSTÜN
yapmak istiyorum.
DÖKMEN
İTAAT TÜRLERİ
Hayvanların birbirlerine veya sahiplerine itaat
etmelerini klasik veya edimsel (operant) şartlama
yoluyla açıklayabiliriz. İnsanların itaat etmelerinde
ise üst düzey bilişsel faktörler önemlidir. Kanımca
üç tür insan itaati vardır.
Birincisi kişinin baskı altında, aklı yatmasa da
itaat etmesidir. Bu tür itaatlerde baskı kalkınca itaat
de son bulur.
İkincisi görünür bir dış baskı olmaksızın kişinin
kendi içinden kaynaklanan nedenlerden ötürü itaat
etmesidir. Bu itaat türüne “ezilmişin itaati” adını
vermek istiyorum.
Üçüncüsü ise kişinin bir otoriteye kendi aklıyla,
kendi iradesiyle itaat etmesi yani otoriteyi
benimsemesidir.
Bu yazının konusu ikinci tür itaattir.
EZİLMİŞİN İTAATİ
Bazı insanların bir kişinin veya bir fikrin peşinden
sorgusuz sualsiz gitmelerini yadırgayanlar “Körü
körüne itaat ediyor” veya “Koyun gibi peşinden
gidiyor” derler. Peki niçin böyle oluyor? Bu
konudaki açıklamam şu:
Bir kişi bir otorite karşısında (bu otorite bir kişi
veya bir kurum olabilir) kendisini zayıf, güçsüz
hissediyorsa o otoriteyi sorgulayamaz, onun gücünü
tartışmaksızın kabul eder. Yani sorgusuz sualsiz
itaat eder.
Masalın kalbi
Bu açıklama şeklini destekler gözüken birçok
örnek verilebilir. Örneğin gotik mimari devasa
kiliseleriyle insanları adeta ezer. Kendinizi o devasa
yapı karşısında nokta gibi hissedersiniz, Vatikan’ın
gücü karşısında onu sorgulama gücünü kendinizde
bulamazsınız.
korkunun siyaseti
Dünyadaki bazı kapalı kurumlarda yöneticiler
çocuklara, özellikle erkek çocuklara tecavüz ederler.
Bu bir ahlaksızlıktır ve bu ahlaksızlığın iğrenç
ine Söğüt, başlangıçta, ilk kez kendi çıkarabiliyorlar. Bu döngüyü kırabilmek
bir işlevi vardır: Çocuklar utanırlar ve başlarına
yıllardır kurgulamadığı bir dünyada için korkunun tarifini doğru yapabilmek
geleni kolayca başkalarına söylemezler. Kendilerini
edebiyatın en tamamen metne hizmet eden gerek. Kitaptaki karakterler de sürekli
aşağılanmış, güçsüz, değersiz hissederler. Sinerler,
dar kapılarından görseller tasarlamanın acısını bunu sorguluyorlar. Bizim aklımıza
kendilerine zarar veren otoriteye itaat ederler.
M geçip en çekti ama o acıyla baş etmeyi ilk gelen, kötü kalpli iktidarların
Eski eğitim sistemindeki falaka benzeri cezalar da
geniş meydanlarına çıkan bir korkutuculuğu. Ama ya muktedir kendisi
öğrendikten sonra masala eşlik
çocukların utanmalarına, sinmelerine, kendilerini
ses. Gazeteciliğin tanıklığını kötü biri olmaktan korkarsa? Bu ihtimalin
eden muhteşem bir görsel dünya
ezilmiş hissetmelerine yol açmıştır. Bütün bunlar
romanın düş gücüyle
yaratmayı başardı. Klasik estetik mükemmelliği aslında masalın ana
GÜVEN
kötü davranan otoriteye itaat etme zeminini hazırlar.
çarpıştırırken kadın, beden,
algısına direnen bir anlatının meselesi. Ve bu ülkenin de...
BAYKAN
hafıza ve iktidar gibi ağır taşları
görselini yaratırken hikâyenin
STOCKHOLM SENDROMU
GAZETECİLİKTEN KURMACAYA
dilin ince terazisinde tartıyor.
tarif ettiği alternatif değerlerin
Stockholm sendromunda bir saldırı karşısında
Yeni kitabı “Ormandaki Kalpsiz Ceylan”
duygusunu da görünür kılabilmek sanırım
u Haber refleksiyle yazdığınızda hangi
mağdur olan kişilerin saldırganlardan yana
ise bu kez masal biçimiyle konuşuyor,
çizer açısından en zorlu aşamaydı.
cümleleri eliyorsunuz? Kurmaca sahaya
tavır takınmaları söz konusudur. Stockholm
bugünün gerçeklerine bir tür büyü diliyle
Çizimler bu olgunluğa gelene kadar epey geçtiğinizde gerçeklik duygusunu korumak
sendromunun tanımı yapılmıştır ancak niçin ortaya
bakıyor. Bahadır Baruter’in çizgileri
dolambaçlı yollardan geçti ama ortaya için uyguladığınız kişisel kural nedir?
çıktığı yeterince inandırıcı açıklanmamıştır. Bence
metnin yanına değil, içine yerleşiyor,
metni mükemmel bir şekilde aynalayan, Aslında iki dünya arasında benim için
bu sendromda kendini karşısındakinin yanında
sözcüklerin bıraktığı boşlukları resim
metinle paralel ilerleyen ikinci bir dil net bir sınır yok. Kurmaca yazarken
ezilmiş hissedenlerin itaat etmesi söz konusudur.
tamamlıyor. Söğüt’le bu masalın kalbini
çıktı. gazeteci refleksleri kurgudan ziyade
Stockholm’deki olayda rehin alınan banka personeli
ve yazı defterinin değişmeyen sorularını
zihnimi biçimlendiriyor. İş yazmaya
soyguncuların peşine takılmışlardır, hatta bazıları
DÖNGÜYÜ KIRABİLMEK
konuştuk: Korkunun siyaseti, hakikatin
gelince kalemim o iki dili ve dünyayı
onların avukat ücretlerini ödemişlerdir. Personelin
estetiği, mekânın sese dönüşen hali...
ayırmakta çok zorlanmıyor. Sanırım
u Kitaptaki karakterlerde korku ile iktidar
kurtulduktan sonra bunları yapmaya kalkışmaları
çekirdeğinde hep gerçekliğe dair
arasındaki bağ nasıl çalışıyor? Bu bağı
u “Kalpsizlik” metaforunu neden masal
güçlünün yörüngesine girdikleri, kendilerini
meseleler olan kurmaca bir dünya
bugünün Türkiye’siyle nereye bağlamak
formunda kurdunuz? Masal dili yetişkin
güçsüz kabul ederek onlara itaat ve hizmet ettikleri
yarattığım için beynimin farklı noktaları
istersiniz?
okura hangi kapıları açıyor, çocukluk
anlamına gelir.
işbirliği yapmak ve bir denge kurmak
algısından ne ödünç alıyor? İnsan, hayvandan farklı olarak korkuyu
Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere Osmanlı’nın
konusunda bir çatışmadan çok dayanışma
güdüleriyle değil, aklıyla ve hafıza
Kalpsizlik çağın en sorunlu meselesi
düşmanıydı, Türk ordusuna büyük zarar vermişti.
içinde çalışıyor. Yani haber dili bana
aktarımıyla öğreniyor. Dolayısıyla
olmakla birlikte aynı zamanda insanlık
İzmir’in işgalinde Yunan ordusuna her türlü
“gerçeğin ağırlığını” hatırlatıyor,
korkunun öğretilebilen bir şey olduğunu
tarihinin de kadim hikâyesi. Bilinen en
yardımda bulunmuştu. Lübnan’da bir mağaraya
kurmaca dili de “gerçeğin biçimini”
biliyoruz. İktidarın en güçlü enstrümanı
eski masalların merkezinde iktidarı temsil
sığınan Osmanlı askerine, anlaşmalara aykırı
özgürce kurma alanı açıyor. Benim için
da korku. “Böl ve yönet” formülünden
eden gaddar bir muktedir ve karşısında
olarak zehirli gaz atmışlardı. Bu konuda İngiltere
ikisi birbirini kirletmiyor, birbirini ayakta
saflığı, iyi kalpliliği temsil eden bir çok daha etkili olan tek formül “Korkut
meclisinde insanlara zehirli gaz atılamayacağı
tutuyor.
karakter vardır. Tıpkı çoğu kutsal kitapta ve yönet”. Sadece gaddar iktidarlar değil,
şeklindeki eleştiriye karşı başbakanları, “İnsanlara
da olduğu gibi. Biliyoruz ki insanın kapitalizm de korkutarak yönetiyor
u “Deli Kadın Hikâyeleri”nden bugüne
zehirli gaz atmadık, Türklere attık” şeklinde
kavramsal olarak tarif edebildiği ama dünyayı. En güçlü korku da kaybetmek
kadın temsiline ilişkin yeni eşiği sizce ne
kendisini savunmuştu. Buna rağmen 1919’da Sait
kendi dünyasında nereye yerleştireceğini korkusu. Önce sahip olmaya alıştırıp
belirliyor? Genç kadın yazarlara, bedeni ve
Molla ve arkadaşları İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni
tam olarak kestiremediği bu çatışmalı sonra kaybettirmekle tehdit eden bir
sesi metne koymak konusunda bugün ne
(İngiliz Dostları Derneği) kurdular. Ayrıca Kurtuluş
değerler üzerinden inşa ettiği varlığıyla sistemin kölesi haline gelen halklar,
söylersiniz?
Savaşı bittiğinde “Şimdi ne yapacağız” sorusuna
hâlâ ciddi bir mücadelesi var. Bu masal
“en güçlü” gördükleri “kötü” liderin
Zaman zaman kadınlıklarından
karşılık çok sayıda vatansever “İngiliz mandası
da insanın ve aynı zamanda insanlığın
peşinde kendilerini güvenli hissetmek
ve kadim mağduriyet öğretilerinden
olalım” dedi. O yıllarda Stockholm sendromu
çocukluğundan yetkinliğine, varoluşunun
gibi paradoksal bir döngüye girerek
uzaklaşıp meseleye üçüncü bir gözden
ifadesi yoktu fakat bence bu İngiliz’e sığınma
bütün aşamalarında içinden çıkamadığı
demokratik yollarla faşizme davetiye
bakmayı denemelerini öneririm.
gayretleri gelecekteki Stockholm sendromu
değerlere dair temel sorgulamalar
Çünkü genel iktidar sorununun en
kavramına çok güzel bir örnekti.
etrafında dolaşıyor. Bunu yaparken de
önemli parçalarından biri olan “kadın
Genç Cumhuriyet hiçbir ülkenin mandası,
yetişkinler tarafından çocuklar için
meselesi”nin artık farklı perspektiflere
sömürgesi olmadı. Bir ülkenin kendi isteğiyle
yazılan en eski metinlerin geleneksel
de ihtiyacı var. Ezen ile ezilen
manda, sömürge olması, onursuz bir davranıştır,
yolunu kullanıyor. Yani masal,
arasındaki doğrusal hattın dışına
Stockholm sendromudur. Mustafa Kemal, onurlu
yetişkin okura çocukluk
konuşlanmış bir beden ve ses,
İstanbul’un
yolu seçti, bağımsızlık yolunu seçti. Şimdi bizlerin
bilgisini geri çağıran bir
ihtiyaç duyulan beklenmedik
Cumhuriyeti, Atatürk’ü benimsememiz, fiziksel
kapı açıyor: İyilik-
kırılmaların alanını yaratabilir.
anlamda hayatta olmasa bile onun otoritesini kabul
kötülük, merhamet-
Yani sadece “Bana yapılan”ı
payı
etmemiz, aklımızın ve özgür irademizin ürünüdür.
zulüm, kalp-kalpsizlik
anlatmak değil, “Ben ne
Aradan zaman geçince o eskimeyecektir çünkü
gibi kavramları yalın
yapıyorum, ben neye
u Metinlerinizde semtler ve apartmanlar adeta karakter. Şu
“Gelecekte bilim bugün benim söylediklerimden
bir düzleme çekip
dönüşüyorum” sorusunu
sıralar sizin için yazı enerjisini en çok taşıyan mekân neresi ve
farklı bir şey söylerse, bilimi dinleyin” demiştir.
tekrar tartışmaya
da cesaretle sormak
neden? Ritüelleriniz, kaçış noktalarınız, vazgeçemedikleriniz?
çağırıyor.
gerekiyor.
Yollar… Şehirleri, semtleri ya da evleri birbirine bağlayan
u Bahadır
yollar. Çok seyahat ediyorum ve çoğu yere araba kullanarak u Ve son soru:
İmtiyaz Sahibi:
Baruter’in çizimleri
23 KASIM 2025 SAYI: 1859
gidiyorum. O sırada zihnim fazlasıyla esnek ve ferah oluyor. Gençliğinizdeki Mine’ye
CUMHURİYET VAKFI adına
metnin alt akışını
bugün tek bir cümle yazacak
n Yayın Koordinatörü Mekânsız, hareket halinde, birçok şeyin kıyısından uçarcasına
ALEV COŞKUN
DENİZ ÜLKÜTEKİN
nasıl dönüştürdü?
olsanız o cümle ne olurdu?
Genel Yayın Yönetmeni geçerek daldığım düşüncelerden edebi oburluğun iştahıyla,
n Reklam Genel Müdürü
Bir sahnede
MİNE ESEN
“Korkma” derdim ona.
şuursuzca besleniyorum. Yani artık tek bir semt, tek bir
EVSUN SİNEM ALKAN
Sorumlu Müdür
pazar.dergi@cumhuriyet.com.tr görüntü, anlatının
Ama biliyor musunuz, o
BETÜL BERİŞE apartman yok. Birbirine eklemlenen yolların toplam
yönünü değiştirdi mi?
Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve
Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık
da yaşlılığındaki Mine’ye
duygusu var.
Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad.
AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul
Açıkçası tam
No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım
Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 e-posta: bir cümle yazacak olsa
Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın
reklam@cumhuriyet.com.tr Uets: 25999-15079-37611
tersi oldu. Bahadır
aynısını yazardı zannımca.

