Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 EKİM 2023
4
‘Kim Bu Ben’de geçen bu replik, hem oyunun özüne hem de içinde yaşadığımız dünyaya ilişkin her şeyi anlatıyor
‘Keşke bize gerçeği söyleseler’
irbiri içine geçmiş labirentler, önce “seyirci” ve hatta
çıkışı bulduğunuzu sandığınızda “dinleyici” olmuş
aslında bir başka labirentin içine bir karakter
eğer Bir fikri Niz vArs A...
giriyorsunuz. “Kim Bu Ben”, diyebilirim
Bdaha oyunun tanıtım yazısını sanırım.
u Oyunda bir anlatıcı olarak yer objektif anlatabilirsiniz bir hikâyeyi,
okurken sizi bu gerçeği sorgulatan bir Günümüzde
alıyorsunuz. rolünüz bu öyküye anlatılmaz yaşanır diyebilirim prova
“gerçek”le bir
labirentin içine sokuyor ve sonuna kadar nasıl bir anlam katıyor ve neden sürecimi düşündüğümde. (Gülüyor)
karmaşıklık
da çıkarmıyor. Engin gerekliydi? sorunun yanıtına gelecek olursam, bir
yaşayan
Hepileri’nin yönettiği, Neslihan Arslan: demin de durumda eğer ki elle tutulur olduğunu
değil de var
bugün Caddebostan değindiğim gibi herkesten önce düşündüğünüz bir fikriniz varsa,
olduğumuz
Kültür Merkezi, seyircisi olmuş bir karakter benim bunu insanlarla paylaşmak istersiniz.
bu dünyanın
perşembe günü ise için. Anlatıcı olmanın ötesinde evet sahnede, bu hikâyenin içinde
içinde nasıl var
House of Performance’ta bir çıkarımı olmasıyla birlikte oyuncularla ve hatta seyircilerle
olabildiğimizi
sahnelenecek oyunu, başrol elimden geldiğince seyirciyi bir olmasının iki tarafı yalnız bırakmaması
iki insanın yaşama
yöne çekmeden bir hikâyeyi ve parantez içlerini açması açısından
oyuncularıyla konuştuk.
sancıları üzerinden
olabildiğince net gözler önüne önemli olduğunu düşünüyorum.
u Ne sorsam
seyrettirmeyi amaçlayan bir
sermeye çalışıyor diye düşünmüştüm Çünkü anlatıya ilişkin net bir
deN iz
oyunun sürprizini
hikâye sahibi diyebilirim.
provalar boyunca. Hâlâ da çok çıkarımı var ve bu çıkarımı bu şekilde
ÜlkÜ teki N
bozacakmışım
yakınım bu fikre. Bir çıkarımınız, anlatmayı tercih etmesine sonuna
u Oyunda Adam ve Daphne
gibi geliyor.
fikriniz olduğu zaman ne kadar kadar inanıyorum.
Yine de olarak bizi karşılayan çiftimiz
güncel bir var oluş krizini
deneyeyim, oyunun ana teması
küresel ısınmanın olası
bilinenden çok farklı ve aslında
sonuçları, kurumsallaşmış
oyun içinde oyun, karakter
“teyit”kavramının ölçüde hâkim olabilir
doğa katliamı, sosyal
içinde karakter betimlemesi önemini daha başlamadan
üstüne bir anlatı.
adaletsizlik ve komplo
sunuyor. “Kim Bu Ben”in
hatırlatıyor. Çağımıza
u Kim Bu Ben’in
teorileriyle harmanlayarak
dünyası içindeki çok katmanlı
bütüncül bir bakış atan
bilinçaltında yatan
kitlelerin kişisel
kurmacayı izleyiciye geçirmek ayrı bir metne sahip bizzat
“Aydınlanma” sizce
çıkmazlarının hemen hepsini
bir oyunculuk mahareti sanırım.
sahnede olan kişiler
gerçek bir Aydınlanma
tek birer bedende omuzlanmış
Beyza Şekerci: Gerçek ve
olarak sizin oyundan
mı? Yoksa bir odanın
görünüyor. Rolleriniz psikolojik
çıkarımlarınızı merak
doğru kavramını sorgulatıyor olması,
ışığını kapatıp, başka
açıdan bayağı ağır olmalı...
ettim.
hem oyunun konusu gereği hem de
bir odaya girip ışığını
B. Şekerci: Oldukça ağır. Kadının
B. Şekerci: İnsana
karakterlerin ilişkilerinde bu
açmaktan mı ibaret?
dünyasından anlattığı duygusal geçişler,
gerçekten yaşadığımız
sorgulamanın olması hem
B. Şekerci:
çocukla olan ilişkileri ve her yaptıkları
şu dönemin aynasını
izlenmesini heyecanlı
Evet, karanlık
işi büyük bir aşkla yapıyor olmaları,
kılıyor hem de tutan, gerçekliğini ve
bir dönemden aydınlık bir döneme geçmek
inandıkları şeyden hiçbir şekilde
oynamayı daha önümüzdeki süreçte bizleri bekleyen tehlikeyi
vazgeçmiyor olmaları, büyük gibi tanımlamak istedim bir an. Yaşanılan
renkli ve eğlenceli sorgulatan bir oyun olması, “Ben bir seyirci
hayranlık uyandırıyor. Dolayısıyla Aydınlanma tabii ki somut bir odadan odaya
olsam gerçekten düşünceler içinde buradan
hale geliyor.
da psikolojik geçişler çok dalgalı. O geçme aydınlanması değil, karakterin kendi
ayrılır ve bir adım sonrasını düşünmeye
Onur Ünsal:
dalgalar seyirciye duygusal olduğu
hayatıyla ilgili ve ortak yaşamlarıyla ilgili birlikte
başlardım” dedirtiyor. İzleyici olsaydım, içeriği
Önce çok karmaşık
kadar gerçekçi de geliyor. O nedenle
yaşamış oldukları bir Aydınlanmaya çıkış hali.
bilmiyor olsaydım, böyle düşünürdüm çünkü
şeyler düşündüm.
biz de buna tutunmayı çok sevdik.
O. Ünsal: Bu soru karışık ama yazarın
Dezenformasyon, oyunu ilk okuduğumda da bu hissi yaşadım.
O. Ünsal: Evet. Bu güncellik ve
kendisine baktığımız zaman, bunun olumlu
gerçek, yalan, dış Oynadıkça da seyirciyle empati kurduğumda hep
bu sorular çok sahici, dolayısıyla
sonuçlar vermese de feminist ve hayata dair bir
gerçek, manipülasyon aynı hissi yaşıyorum. Bence bu oyunun en büyük
insanı ürkütmüyor değil. Bence şunu
çözüm yolu önerdiğini düşünmekteyim ve evet,
gibi konular üzerine alametifarikası da bu.
da diyebiliriz, bunlar üzerine düşünüp
buna ben de inanmaktayım.
çok düşündüm. Sonra O. Ünsal: Özellikle dijital yolla gelen
sanat yapmanın iyileştirici bir yanı olduğunu
N. Arslan: Oyunda çok güzel bir replik var:
manipülasyonlar ve bunların etkisine ne kadar
Hamlet oynarken de
düşünüyoruz ve temel motivasyonumuz da bu.
“Keşke bize gerçeği söyleseler.”
gerçekte Danimarkalı olmadığımı açık olduğumuzu, her gün hatırlatıp sorgulatıyor.
N. Arslan: “Psikolojik olarak bir zorlanma
Gerçeğin peşine -gerçekten- düştüğünüzde
hatırlayarak rahatladım. İşin şakası bir yana, bu N. Arslan: İçinde olmaktan keza, içimizden
değil de daha da farkında olmayı sağladı
bir algı oyunu. Yüzde yüz net bir cevabını da geçen bir dijitalleşme çağı içindeyiz diye bir odanın ışığını yakıp diğer odanın karanlıkta
çalışmamız” dersem yanlış olmaz sanırım..
bulamıyorum. düşünüyorum. Bu çağa ne kadar hâkim olabiliriz kalmasına göz yummanız pek imkân dahilinde
Neslihan Arslan: Oyuna gelen seyirciden u Oyun bize dijital iletişim çağında ve olamıyorsak bu dijitalleşme çağı bize ne değildir diye düşünüyorum.
Yılın en iddialı bilimkurgularından olan film insan-yapay zekâ ilişkisine felsefi bir bakış atıyor
Devrim önce kendi evlatlarını yer: Yaratıcı
reklam görüntüleriyle, robotların ve
“Robotlara bağımsızlık ve düşünme yetisi
AY’A seYAHAt
insanlığın barışını ifade eden sözlerle
verdik.”
açılan “Yaratıcı”, bu renkli görüntülerin
“Bizi köle olmamız için yarattılar ama
peşi sıra birazdan izleyeceğimiz insan-
yakında köle olmaktan kurtulacağız.”
yapay zekâ düşmanlığının nedenini
açıklıyor ve yalnızca Batı ile yapay
aratıcı’nın (The Creator)
zekâ arasındaki değil yapay zekâyı
başlangıcında ve finale doğru
geliştirmeye ve korumayı sürdüren
bir sahnede duyduğumuz bu
Doğu’yla savaşımın da “meşruiyetini”
sözler, sırf yaratıldığına inanan
ilan ediyor. Bu andan itibaren anlatının
Ybir yaratılanın yaratma eylemine
BAŞAk BıÇAk
doğası gereği kahramanın yolculuğuna
duyduğu gıpta ve meraktan ibaret değil, aynı
basakbicak gereksinim duyarak ana karakterini eski
zamanda insanlık tarihinin büyük olasılıkla
@gmail.com
asker Joshua (John David Washington)
mihenk taşı olacak bir icada, Batı’dan
olarak belirleyen film, 2065 yılında artık
ve Doğu’dan bakışı da simgeliyor. Hatta
insan-robot kast sistemindeki düşmanlığın
birbirlerine olan yaklaşımlarını da... Batı’nın
ABD’li uzay gemisi NOMAD aracılığıyla “soykırıma”
“yaratılan”ı ötekileştirmesi, yok etmek için bahaneler
vardığı bir dönemde hikayesini başlatıyor. Hamile
üretmesi ve bu sırada Doğu’nun “kabullenişine”
eşi Maya’yı kaybeden kahramanımızı ikinci bir
duyduğu sonsuz öfkeyle, Doğu’nun “yarattığına/
dönüşüme zorlayacak hamle kurgulanıyor ve “insanlığı
yaratılana duyduğu razı olma” halinin yanında
kurtaran” NOMAD’ı yok
geçmişte, günümüzde ve
edecek güçte tasarlanmış
gelecekte hâlâ Batı’nın
yeni bir yapay zekâ silahını
“insanlığı kurtarma”
bulması isteniyor. Böylelikle
(veya demokrasi
anlatısına bir baba-kız
götürme) güdüsüyle
yolculuğu da ekleyen film
mücadele etmesi...
“Star Wars”tan, “Apocalypse
Tüm bunlar ilk bakışta
Now” ve fütüristik kent
Gareth Edwards imzalı
görüntüleriyle “Blade
“Yaratıcı”nın, “Batı’nın
Runner”dan, “Children of
oryantalizmi”ne
Men”e değin bilimkurgu
karşılık, oksidentalist
türünün önemli yapıtlarından
bir tavır geliştirdiğini
düşünmemize yol esin aldığını açık ediyor.
açabilir ve bu düşünce bazı yönlerden kabul de Ancak tüm bu yankılanmalar, “Yaratıcı”nın
görebilir. Ancak söz konusu yaklaşım, Yaratıcı’nın büyük oranda temalarını ve görsel dokusunu
şimdilerle yaşamımızın bir parçası olmaya bizden belirlemek ve zenginleştirmek amacında, büyük
daha hevesli ve sinema tarihinin uğrak temalarından oranda da aceleye getirilmiş finali haricinde ekrana
yapay zekâya bakış açısını açıklamaya yetmiyor. yansıyan görüntünün gözlerimizi kamaştırmasına
Çünkü “Yaratıcı”, Fransız Devrimi’nin kurbanlarından yardımcı oluyor. Çekirdeğinde ise yepyeni bir töz
Danton’a atfedilen o ünlü sözleri hatırlatırcasına, var: Yeni Asya’nın pirinç tarlalarında çiftçi gibi
yapay zekâyı kucaklıyor; insan ırkının sahip olamadığı çalışan veya Budist rahipler gibi giyinen droidler
her türlü “insani vasfı” yapay zekâya yüklüyor. ile insanlar (veya Batı) arasındaki ilişki... Bu, belki
Pek tabii bu durumun, tarihinin en büyük de yapay zekâya şimdilerde duyduğumuz korkunun
grevlerinden birine şahit olan Hollywood’un yapay bir tezahürü veya yapay zekâ, gerçekten de ona
zekâya olan yaklaşımının yalnızca sinematik bir izlek yüklenen bütün programlarla, insandan daha fazla
olmaktan çıktığı döneme rast gelmesi ve ChatGPT’nin insan olacak, bilinmez... Tek bildiğimiz, insanlığın
hayatımıza girdiği süreçte tartışılması ironik ve “yarattığı devrimi yemek için” çok uzak bir tarihi
filmin yorumunu daha da ilgi çekici kılıyor. 50’lerden beklemeyeceği...