16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 EKİM 2023 4 ‘Kim Bu Ben’de geçen bu replik, hem oyunun özüne hem de içinde yaşadığımız dünyaya ilişkin her şeyi anlatıyor ‘Keşke bize gerçeği söyleseler’ irbiri içine geçmiş labirentler, önce “seyirci” ve hatta çıkışı bulduğunuzu sandığınızda “dinleyici” olmuş aslında bir başka labirentin içine bir karakter eğer Bir fikri Niz vArs A... giriyorsunuz. “Kim Bu Ben”, diyebilirim Bdaha oyunun tanıtım yazısını sanırım. u Oyunda bir anlatıcı olarak yer objektif anlatabilirsiniz bir hikâyeyi, okurken sizi bu gerçeği sorgulatan bir Günümüzde alıyorsunuz. rolünüz bu öyküye anlatılmaz yaşanır diyebilirim prova “gerçek”le bir labirentin içine sokuyor ve sonuna kadar nasıl bir anlam katıyor ve neden sürecimi düşündüğümde. (Gülüyor) karmaşıklık da çıkarmıyor. Engin gerekliydi? sorunun yanıtına gelecek olursam, bir yaşayan Hepileri’nin yönettiği, Neslihan Arslan: demin de durumda eğer ki elle tutulur olduğunu değil de var bugün Caddebostan değindiğim gibi herkesten önce düşündüğünüz bir fikriniz varsa, olduğumuz Kültür Merkezi, seyircisi olmuş bir karakter benim bunu insanlarla paylaşmak istersiniz. bu dünyanın perşembe günü ise için. Anlatıcı olmanın ötesinde evet sahnede, bu hikâyenin içinde içinde nasıl var House of Performance’ta bir çıkarımı olmasıyla birlikte oyuncularla ve hatta seyircilerle olabildiğimizi sahnelenecek oyunu, başrol elimden geldiğince seyirciyi bir olmasının iki tarafı yalnız bırakmaması iki insanın yaşama yöne çekmeden bir hikâyeyi ve parantez içlerini açması açısından oyuncularıyla konuştuk. sancıları üzerinden olabildiğince net gözler önüne önemli olduğunu düşünüyorum. u Ne sorsam seyrettirmeyi amaçlayan bir sermeye çalışıyor diye düşünmüştüm Çünkü anlatıya ilişkin net bir deN iz oyunun sürprizini hikâye sahibi diyebilirim. provalar boyunca. Hâlâ da çok çıkarımı var ve bu çıkarımı bu şekilde ÜlkÜ teki N bozacakmışım yakınım bu fikre. Bir çıkarımınız, anlatmayı tercih etmesine sonuna u Oyunda Adam ve Daphne gibi geliyor. fikriniz olduğu zaman ne kadar kadar inanıyorum. Yine de olarak bizi karşılayan çiftimiz güncel bir var oluş krizini deneyeyim, oyunun ana teması küresel ısınmanın olası bilinenden çok farklı ve aslında sonuçları, kurumsallaşmış oyun içinde oyun, karakter “teyit”kavramının ölçüde hâkim olabilir doğa katliamı, sosyal içinde karakter betimlemesi önemini daha başlamadan üstüne bir anlatı. adaletsizlik ve komplo sunuyor. “Kim Bu Ben”in hatırlatıyor. Çağımıza u Kim Bu Ben’in teorileriyle harmanlayarak dünyası içindeki çok katmanlı bütüncül bir bakış atan bilinçaltında yatan kitlelerin kişisel kurmacayı izleyiciye geçirmek ayrı bir metne sahip bizzat “Aydınlanma” sizce çıkmazlarının hemen hepsini bir oyunculuk mahareti sanırım. sahnede olan kişiler gerçek bir Aydınlanma tek birer bedende omuzlanmış Beyza Şekerci: Gerçek ve olarak sizin oyundan mı? Yoksa bir odanın görünüyor. Rolleriniz psikolojik çıkarımlarınızı merak doğru kavramını sorgulatıyor olması, ışığını kapatıp, başka açıdan bayağı ağır olmalı... ettim. hem oyunun konusu gereği hem de bir odaya girip ışığını B. Şekerci: Oldukça ağır. Kadının B. Şekerci: İnsana karakterlerin ilişkilerinde bu açmaktan mı ibaret? dünyasından anlattığı duygusal geçişler, gerçekten yaşadığımız sorgulamanın olması hem B. Şekerci: çocukla olan ilişkileri ve her yaptıkları şu dönemin aynasını izlenmesini heyecanlı Evet, karanlık işi büyük bir aşkla yapıyor olmaları, kılıyor hem de tutan, gerçekliğini ve bir dönemden aydınlık bir döneme geçmek inandıkları şeyden hiçbir şekilde oynamayı daha önümüzdeki süreçte bizleri bekleyen tehlikeyi vazgeçmiyor olmaları, büyük gibi tanımlamak istedim bir an. Yaşanılan renkli ve eğlenceli sorgulatan bir oyun olması, “Ben bir seyirci hayranlık uyandırıyor. Dolayısıyla Aydınlanma tabii ki somut bir odadan odaya olsam gerçekten düşünceler içinde buradan hale geliyor. da psikolojik geçişler çok dalgalı. O geçme aydınlanması değil, karakterin kendi ayrılır ve bir adım sonrasını düşünmeye Onur Ünsal: dalgalar seyirciye duygusal olduğu hayatıyla ilgili ve ortak yaşamlarıyla ilgili birlikte başlardım” dedirtiyor. İzleyici olsaydım, içeriği Önce çok karmaşık kadar gerçekçi de geliyor. O nedenle yaşamış oldukları bir Aydınlanmaya çıkış hali. bilmiyor olsaydım, böyle düşünürdüm çünkü şeyler düşündüm. biz de buna tutunmayı çok sevdik. O. Ünsal: Bu soru karışık ama yazarın Dezenformasyon, oyunu ilk okuduğumda da bu hissi yaşadım. O. Ünsal: Evet. Bu güncellik ve kendisine baktığımız zaman, bunun olumlu gerçek, yalan, dış Oynadıkça da seyirciyle empati kurduğumda hep bu sorular çok sahici, dolayısıyla sonuçlar vermese de feminist ve hayata dair bir gerçek, manipülasyon aynı hissi yaşıyorum. Bence bu oyunun en büyük insanı ürkütmüyor değil. Bence şunu çözüm yolu önerdiğini düşünmekteyim ve evet, gibi konular üzerine alametifarikası da bu. da diyebiliriz, bunlar üzerine düşünüp buna ben de inanmaktayım. çok düşündüm. Sonra O. Ünsal: Özellikle dijital yolla gelen sanat yapmanın iyileştirici bir yanı olduğunu N. Arslan: Oyunda çok güzel bir replik var: manipülasyonlar ve bunların etkisine ne kadar Hamlet oynarken de düşünüyoruz ve temel motivasyonumuz da bu. “Keşke bize gerçeği söyleseler.” gerçekte Danimarkalı olmadığımı açık olduğumuzu, her gün hatırlatıp sorgulatıyor. N. Arslan: “Psikolojik olarak bir zorlanma Gerçeğin peşine -gerçekten- düştüğünüzde hatırlayarak rahatladım. İşin şakası bir yana, bu N. Arslan: İçinde olmaktan keza, içimizden değil de daha da farkında olmayı sağladı bir algı oyunu. Yüzde yüz net bir cevabını da geçen bir dijitalleşme çağı içindeyiz diye bir odanın ışığını yakıp diğer odanın karanlıkta çalışmamız” dersem yanlış olmaz sanırım.. bulamıyorum. düşünüyorum. Bu çağa ne kadar hâkim olabiliriz kalmasına göz yummanız pek imkân dahilinde Neslihan Arslan: Oyuna gelen seyirciden u Oyun bize dijital iletişim çağında ve olamıyorsak bu dijitalleşme çağı bize ne değildir diye düşünüyorum. Yılın en iddialı bilimkurgularından olan film insan-yapay zekâ ilişkisine felsefi bir bakış atıyor Devrim önce kendi evlatlarını yer: Yaratıcı reklam görüntüleriyle, robotların ve “Robotlara bağımsızlık ve düşünme yetisi AY’A seYAHAt insanlığın barışını ifade eden sözlerle verdik.” açılan “Yaratıcı”, bu renkli görüntülerin “Bizi köle olmamız için yarattılar ama peşi sıra birazdan izleyeceğimiz insan- yakında köle olmaktan kurtulacağız.” yapay zekâ düşmanlığının nedenini açıklıyor ve yalnızca Batı ile yapay aratıcı’nın (The Creator) zekâ arasındaki değil yapay zekâyı başlangıcında ve finale doğru geliştirmeye ve korumayı sürdüren bir sahnede duyduğumuz bu Doğu’yla savaşımın da “meşruiyetini” sözler, sırf yaratıldığına inanan ilan ediyor. Bu andan itibaren anlatının Ybir yaratılanın yaratma eylemine BAŞAk BıÇAk doğası gereği kahramanın yolculuğuna duyduğu gıpta ve meraktan ibaret değil, aynı basakbicak gereksinim duyarak ana karakterini eski zamanda insanlık tarihinin büyük olasılıkla @gmail.com asker Joshua (John David Washington) mihenk taşı olacak bir icada, Batı’dan olarak belirleyen film, 2065 yılında artık ve Doğu’dan bakışı da simgeliyor. Hatta insan-robot kast sistemindeki düşmanlığın birbirlerine olan yaklaşımlarını da... Batı’nın ABD’li uzay gemisi NOMAD aracılığıyla “soykırıma” “yaratılan”ı ötekileştirmesi, yok etmek için bahaneler vardığı bir dönemde hikayesini başlatıyor. Hamile üretmesi ve bu sırada Doğu’nun “kabullenişine” eşi Maya’yı kaybeden kahramanımızı ikinci bir duyduğu sonsuz öfkeyle, Doğu’nun “yarattığına/ dönüşüme zorlayacak hamle kurgulanıyor ve “insanlığı yaratılana duyduğu razı olma” halinin yanında kurtaran” NOMAD’ı yok geçmişte, günümüzde ve edecek güçte tasarlanmış gelecekte hâlâ Batı’nın yeni bir yapay zekâ silahını “insanlığı kurtarma” bulması isteniyor. Böylelikle (veya demokrasi anlatısına bir baba-kız götürme) güdüsüyle yolculuğu da ekleyen film mücadele etmesi... “Star Wars”tan, “Apocalypse Tüm bunlar ilk bakışta Now” ve fütüristik kent Gareth Edwards imzalı görüntüleriyle “Blade “Yaratıcı”nın, “Batı’nın Runner”dan, “Children of oryantalizmi”ne Men”e değin bilimkurgu karşılık, oksidentalist türünün önemli yapıtlarından bir tavır geliştirdiğini düşünmemize yol esin aldığını açık ediyor. açabilir ve bu düşünce bazı yönlerden kabul de Ancak tüm bu yankılanmalar, “Yaratıcı”nın görebilir. Ancak söz konusu yaklaşım, Yaratıcı’nın büyük oranda temalarını ve görsel dokusunu şimdilerle yaşamımızın bir parçası olmaya bizden belirlemek ve zenginleştirmek amacında, büyük daha hevesli ve sinema tarihinin uğrak temalarından oranda da aceleye getirilmiş finali haricinde ekrana yapay zekâya bakış açısını açıklamaya yetmiyor. yansıyan görüntünün gözlerimizi kamaştırmasına Çünkü “Yaratıcı”, Fransız Devrimi’nin kurbanlarından yardımcı oluyor. Çekirdeğinde ise yepyeni bir töz Danton’a atfedilen o ünlü sözleri hatırlatırcasına, var: Yeni Asya’nın pirinç tarlalarında çiftçi gibi yapay zekâyı kucaklıyor; insan ırkının sahip olamadığı çalışan veya Budist rahipler gibi giyinen droidler her türlü “insani vasfı” yapay zekâya yüklüyor. ile insanlar (veya Batı) arasındaki ilişki... Bu, belki Pek tabii bu durumun, tarihinin en büyük de yapay zekâya şimdilerde duyduğumuz korkunun grevlerinden birine şahit olan Hollywood’un yapay bir tezahürü veya yapay zekâ, gerçekten de ona zekâya olan yaklaşımının yalnızca sinematik bir izlek yüklenen bütün programlarla, insandan daha fazla olmaktan çıktığı döneme rast gelmesi ve ChatGPT’nin insan olacak, bilinmez... Tek bildiğimiz, insanlığın hayatımıza girdiği süreçte tartışılması ironik ve “yarattığı devrimi yemek için” çok uzak bir tarihi filmin yorumunu daha da ilgi çekici kılıyor. 50’lerden beklemeyeceği...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle