Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 2 HAZİRAN 2019 Şampiyonluk, Galatasaray Kulübü Başkanı Mustafa Cengiz’in ömründen ömür götürmüş! Kaybetmeyi hiç düşünmedik ARİF KIZILYALIN Abdurrahim Albayrak Mustafa Cengiz’e etik gereği transferi sormuyoruz. Ama belli ki birileri gelecek, birileri de gidecek. Ancak bir gerçek var ki bu sezon transferler son dakikaya kalmayacak.. Mustafa Cengiz Fatih Terim “8puan geriye düştüğümüz haftaydı, ligin de boyu kısalmıştı, üstelik ibra krizi kapıdaydı.. Ama o durumda bile şampiyon olacağımızı biliyorduk, inan etmiştik çünkü. Herkes kendi işini yaptı ve zafer geldi...” Bu sözler Galatasaray Kulübü Başkanı Mustafa Cengiz’e ait. Kupa töreninin üzerinden 45 gün geçmişti bu söyleyişi yaparken, ama daha 67 saat uykuyu ilk kez çekmiş aylar sonra. Gerçi 22. şampiyonluk onun ömründen ömür götürmüş. Kendisi söylemiyor, ama kulağımıza geldiği kadarıyla evinin yolunu unuttuğu gün olmuş. Ne özel hayat, ne iş ne güç düşünmüş özellikle ligin ikinci yarısında. “Eskiden ‘futbolcular maça serumla çıktı’ derlerdi, doğruymuş, biz de son Başakşehir maçına yakalandığımız grip nedeniyle resmen serum alıp çıktık. Bunu da yaşadık, espri değil, Abdurrahim, Yusuf Beyler de aynı durumdaydı, ama hepsi geçti, şimdi keyifle anımsıyoruz “ diyor gülerek. UMUTSUZLUK YOKTU En büyük avantajlarının Fatih Terim gibi bir teknik direktörle çalışmak olduğuna dikkat çekiyor, Terim’i farklı bir noktaya koyuyor belli ki her cümlesinde. “Ama biz de Fatih Hoca’yı üzmemek, takımın finans sıkıntısını hissetmemesini sağlamak için saha dışında çok koştuk” demekten de geri kalmıyor.. Peki, Galatasaray’ın başkanı, ligin boyunun kısaldığı haftalarda takımın, lider Başakşehir’den 8 puan geriye düştüğü haftalarda hiç umutsuzluğa kapılmış mı? Gülüyor ve yanıtlıyor: “Başkanlığa se çildiğim gibi bir söz söyledim. İnan ettik, inan edin dedik. İşte inan ettik şampiyonluğa, 8 puan gerideyken bile. Kaybedeceğimiz kadar puan kaybetmiştik, fikstüre bakıldığında ligin 32., 33. haftada dengeye geleceği belliydi. Liderin 8 puan arkasına düştüğümüzde bile kaybetmeyi hiç düşün medik. Elbette burada teknik direktörümüz Fatih Terim’e, teknik ekibine, tek tek futbolculara teşekkür ediyorum. Çünkü Fatih Terim’in ağzından puan olarak en dezavantajlı günlerde bile olumsuz bir kelime duymadık. Bu bize moral oluyordu. Sahada ölümüne mücadele ettiler ve hatta ayaklarını sahada bırakanlar oldu. Takım sahada mücadele ederken biz de yönetimde aynı emeği verdik. Futbolcular sahada koşularını bitirince biz yöneticilerin koşturması başladı. Her sonuçta beraber sevinip, beraber üzüldük. Başta Abdurrahim, Yusuf (Günay) kardeşim tüm yönetim kurulu arkadaşlarımın verdiği emek çok önemli. Çalışan kazanıyor, futbolda da böyle. Ve elbette bizler kadar bu işe inanan taraftar topluluğumuz rol oynadı şampiyonlukta. Ortalama 37 bin seyirciye oynamışız. Bu Avrupa standartlarında bir sayı. Kulübümüzün ise rekoru. Zaten son iki sezona baktığınızda kenetlenme dediğimiz olayı gerçekleştirmişiz. Taraftarımızın desteği çok önemli. Biz hiçbir zaman birilerinin desteğiyle yola çıkan bir kulüp değiliz. Zaten öyle bir şeyler olsa uçarız da neyse!” ELEŞTİREN, RAKAMLARA BAKSIN Konu maddi sorunlara geldiğinde ise Mustafa Cengiz lafı gelir gider dengesine getiriyor. “Enkaz devraldık” dememek için kendini zor tutuyor, ama belli ki ilk geldiklerindeki mali tablo ile bir hayli uğraşmışlar: “En başarılı olduğumuz konuda hâlâ eleştiriliyoruz. Ekonomik durum ortada, kulüplerin borcu ortada. Buna rağmen yüzde 40’lık kur farkı ve faizlere rağmen borçları dolar bazında yarı yarıya indirdik. Doğruyu konuşursak büyükler arasında mali durumu en iyi kulübüz. Şimdi yan lış anlaşılmasın, kimsenin (ezeli rakiplerini kastediyor) hesabı bizi ilgilendirmez, ama göreve geldiğimizden beri üst üste iki yıl gelirlerimiz giderlerimizden fazla veriyor. Zaten böyle olmasa UEFA’nın her 3 ayda yaptığı denetlemeden nasıl çıkarız? Burada çok eleştiriliyoruz, bizi eleştirenler biraz da bu rakamlara baksın. Bankaya gidiyoruz en iyi durumda sizsiniz diyor. Bunu duymak Galatasaraylılar için çok güzel bir şey.” TARAFTAR gerçeği GÖRÜYOR Söz kulüp içi siyasete geldiğinde, “Geçenlerde şampiyonluk kutlamasında tribüne çağırdılar, buna bile laf ederler” diye serzenişte bulunuyor. Belli ki kulüp içinden “biri”lerine dargın. Özellikle şampiyonluğa giderken yaratılan ibra krizini unutamamış. “Şampiyonluğa bile mal olabilirdi” demekle yetiniyor. Gerçi kamuoyuna bakılırsa taraftar seviyor Mustafa Cengiz’i, kulüp üyeleri iki seçimdir “Başkan” seçtikleri için çoğunlukla seviyor. Sevmeyenler kim diyoruz? “Hesabı kitabı olanlar” demek istiyor ama camiaya zarar vermemek için sustuğunu belirtiyor. Tribünlerin sevgisine ise belli ki çok değer veriyor. Peki niye seviyorlar diyoruz: “Severler tabii, onlardan biriyim. Üzülen, sevinen, tepkisini veren. Samimiyetle konuşan. Taraftar bize baktığında kendisini görüyor. Bu samimiyet önemli.” Mustafa Cengiz Başkan’a etik gereği transferi sormuyoruz. Ama belli ki birileri gelecek, birileri de gidecek. Ancak bir gerçek var ki bu sezon transferler son dakikaya kalmayacak... Nâzım’ın çok sayıda film senaryosu da vardır... Nâzım’dan eksik kalanlar 3Haziran 1963’te öldü. 61 yaşındaydı. Büyük Nâzım’ı yine saygıyla, sevgiyle anacağız yarın. Üzerinde bu kadar çok inceleme, araştırma, değerlendirme yazılan kaç insan vardır böyle? Onu tanıma, bilme, nihayet anlamamıza yarayacak o kadar güzel kitaplar yazılıyor ki. Hâlâ incelemeye, araştırmaya değer biri Nâzım. Hâlâ en büyük merakımız o. Neredeyse bilinmedik bir yanı kalmadı dense de her yeni kitapta ona ilişkin yeni bilgiler öğreniyoruz. Dostum Enver Aysever’in Nâzım’ı anlattığı son kitabı bunlardan biri. Okuduğunuzda göreceksiniz. Ama böyle de olsa hâlâ Nâzım’a ilişkin tüm bilgilere sahip olduğumuzu söylemek kolay değil. Bilmediğimiz ne yanları vardır herhalde ortaya çıkarılması gereken. O nedenle Nâzım’a ilişkin her yeni araştırma beni heyecanlandırır. Aşklarını, kavgalarını, dostluklarını, düşman lıklarını bildiğimiz Nâzım’ın kenarda köşede kalmış, unutulmuş, ihmal edilmiş nice yazısı varmış meğer. Onları araştırıp bulmak kolay iş midir sizce? Deli bir çaba, olağanüstü bir sabır, asla bitmeyen bir merak sahibi olmalı bu işe soyunan. Böyle birini bilirim. Bunca yıllık dostum Sinan Şanlıer, ayrıntı delisi, kafasına koyduğu konunun üzerine sabırla giden inatçı bir kalem erbabıdır. Hangi konuya el atsa hakkını vererek inceler. Bazen ilgilendiği konular birbirinden farklı olduğu için çabuk heveslenen biri gibi görülür, ama o birbirinden farklı olan dosyalara aynı titizlikle nasıl eğilir görmelisiniz. “Hukuki Metinler Işığında Osmanlı Çingeneleri” adlı kitabında da aynı ince işçiliği fark eder okuyan. iz sürdü, çıkardı Deli bir işe soyundu. Hepimizin çok iyi bildiğimizi sandığımız Nâzım’ımızın unutulmuş ne kadar yazısı varsa bulup çıkarttı Sinan. İmzasız yazılarını da müste ar adla yazdıklarını da. Nasıl bir iz sürdüğüne, Nâzım’ın imzasız yazılarını nasıl bulup çıkarttığına hâlâ şaşarım, saygı duyarak elbette. 1922 tarihli Aydınlık dergisinde Ahmed adlı şairin aslında Nâzım olduğunu bulup çıkarmak kolay iş değil. Yazılama Yayınları, Sinan’ın çalışmasını “Nâzım’dan Eksik Kalanlar” adıyla kitaplaştırdı. Bu sayede Nâzım’ın hemen hemen tüm külliyatından haberdar olmuş olduk, diğer araştırmalarla birlikte tabii. hangi nâzım? Kitapta Nâzım’ın adlarının, dergilerde unutulan şiirlerinin, çevirilerinin yanı sıra Nâzım’ın yazdığı kitaplar da yayımlanma öyküleri ile ele alınmış. Nâzım hakkında yazılan kimi kitaplarda aslında olmayan ama varmış gibi yazılan diyalogları da anlatıyor Sinan. “Nâzım’la ilgili yazılanların ve anlatıların değişebilir olduğu” belirlemesi çok çarpıcıdır Sinan’ın. Büyük şairin hakkında yazılan kitaplara yaklaşırken bunu akılda tutmalı. Kitapta, ilginizi çekecek konu başlıklarından birinin “Hangi Nâzım Kitabı?” olduğunu söyleyebilirim. Sinan’ın genel olarak “iyi bir okuyucu” özel olarak da “iyi bir Nâzım okuyucusu” olduğunu unutmamak gerek. Diline, şiir mantığına, metodolojisine bu kadar hâkim olmasaydı, Nâzım’ın unutulan şiirlerini, yazılarını, çevirilerini bu kadar net ortaya çıkaramazdı. Kitabı böyle bir birikimin ürünüdür. Bir şair, hem de önemli bir şair nasıl unutulur? Müstear adla yazdıklarını o unutmaz, ama ölümünden sonra kim anımsar ya da ona ait olduğunu düşünebilir? Bu nedenle yazarın, şairin hayattayken zorunlu olarak kullandığı takma adın en azından edebiyat araştırmacılarınca bilinmesi gerektiğini düşünürüm. Her zaman Sinan gibi “deli” bir araştırmacıyla karşılaşmak mümkün olmuyor çünkü. Nâzım’ın çok sayıda film senaryosu da vardır bilindiği gibi. Şanlıer, bu senaryolarda bildik imzalarını kullanmadığını, kullandığı imzaları da başka yerde kullanmadığını belirtiyor Nâzım’ın. Hangisidir bu adlar, ne zaman hangi filmde kullanılmıştır hepsini öğreniyoruz Sinan sayesinde. saygıyla anıyorum Baskıcı dönemlerde adından vazgeçmek zorunda kalan onlarca aydından biriydi Nâzım. O takma adlarla yazdıklarının izini belli ki yaşamdayken süremedi. Ortaya bu konuda bir bilgi, belge de koymadı. O nedenle Sinan Şanlıer gibi araştırmacıların önemi/değeri çok büyüktür gözümde. Yazılmış Nâzım kitaplarının yanına mutlaka Sinan Şanlıer’in “Nâzım’dan Eksik Kalanlar” kitabını da koyun. Bu sayede açık kimliğiyle her yazdığından haberdar olduğunu sandığınız Nâzım’ın aslında gerçek adını kullanmayarak ne kadar çok ürün verdiğini de öğrenmiş olursunuz. Nâzım’ın ölüm yıldönümünde onu bir kez daha saygıyla anıyorum, Sinan’a da teşekkür ederek.