02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 KASIM 2019 7 Begüm Kıroğlu, tasarımlarında arkadaşlarından ilham aldığını söylüyor Estetik avcısı Khan SEDA UÇAR Begüm Kıroğlu, uluslararası moda dünyasında ilgi gören tasarımcılarımızdan. Markası Begüm Khan ile nesneleri bütün potansiyeliyle kabul ederek onların güzelliklerini ortaya çıkarıyor. Her tasarımı kendi hayal dünyasının cisimleşmiş hali olan Kıroğlu, koleksiyon hazırlamayı “estetik avı” olarak tanımlıyor. Farklı ve yenilikçi tarzını fotoğraf ve video gibi görsel sanat araçlarıyla da destekliyor. Kıroğlu ile markasını konuştuk. u Begüm Khan ile başlayalım. Sahnenin arka planını bizim için aralar mısınız? İstanbul’da Osmanlı eserleri koleksiyonu yapan bir ailenin içine doğdum. Küçüklüğümden beri hep sanatsal bir ortamdaydım, Kapalı Çarşı’ya, mezatlara, bitpazarlarına, müzayede evlerine giderdik. Ailemin arkasından sürüklenen bir hayatım oldu ama ister istemez bana estetik bir göz verdi. Tasarıma ve sanata olan bakış açımı şekillendirdi. Tasarımlarıma bakarsanız antik dünyanın kalıntılarını görebiliyorsunuz. Zamansız bir şey yapmayı bana antikalar öğretti. Çünkü antikalar da zamansız. Koç Üniversitesi’nde işletme, Bocconi Üniversitesi’nde moda yönetimi eğitimi aldıktan sonra Çin’e taşındım. Farklı olanın peşinden koşmak istedim. Şanghay’da altı yıl yaşadım. Çin kültürü üzerine yüksek lisans yaptım, kurumsal bir firmada expat olarak çalışmaya başladım. Çin’de yaşadığım yıllarda markayı kurdum. İlk başta kol düğmesi tasarlıyordum. VOGUE KEŞFETTİ u Markanızın dönüm noktası neydi? Şanghay’da bir mağaza var yeni nesil markaları satan, benim kol düğmelerimi de satıyordu. Vogue İtalya’nın Yeni Yetenekler’in başındaki Sara Maino, Şanghay’a geliyor. O mağazaya gidiyor. Yetenek tavsiyesi istiyor. On kişinin içine ben de girdim. Daha sıfır noktasındayım, 56 kol düğmesi var ve karşıma Maino çıktı. Anlatabildiğim kadar anlattım derdimi, heyecanım da çok. Altı ay sonra yanıt yazdı, “sürprizim var” diye. Yeni Yetenekler’e seçildim. Sonra Har vey Nichols Hong Kong, Dubai geldi. Marka büyümeye başladı. u Marka, Şanghay ve İstanbul’a mı dayanıyor? Markanın DNA’sını, ilhamını, fikrini nereden çıktığını anlatan, benim de en çok ilham aldığım iki şehir. Çok benzer şehirler ikisi de imparatorluk şehri, kalabalık, genç ve dinamik şehirler. Girişimciliğe açık, gençlerin şansını deneyebileceği şehirler bence. Hem karanlık hem renkli hem romantik. u Farklılıkları var mı peki? İstanbul Şangay’dan daha sofistike. Şanghay’ı yeniliğe daha açık buluyorum. GÜLENLER BİLE OLDU u Markanızın büyüme hikâyesini anlatır mısınız? Kol düğmesinden yavaş yavaş büyümeye başladık. O zamanlar evden tek başıma çalışıyordum. Hiç kadın mücevheri yapma niyetim yoktu açıkcası. Smokin düğmeleri, para klipsi, minik yaka iğnesi geldi sonra. Yaka iğnesini yaptığımda birçok erkek, hayatta takmam dedi. “Gözümüz alışacak, altı ay sonra herkes takacak” dedim. Gerçekten de takmam diyenler geri dönüp almak istediler. Bir davete giderken kendime takı ararken dedim ki “Kaplumbağa yaka iğnesini küpe yapayım.” İlk taktığımda herkes “Bu boyda kamlumbağa kulağa mı takılır, ay çok acayip” dedi... Bir gün küpeyi taktım, biraz soluk buldum ve altın top ekledim. İkonik parça tesadüfen o şekilde doğdu. Atölyedekiler, “Begüm hanım çok komik durur, bu kadar büyük küpe olmaz” diye yapmak istemediler. “Kendime yapıyorum, doğum günümde takacağım” diye zor ikna ettim. İlk taktığımda gülenler bile oldu, dört sene önce... Sonra herkes istemeye başladı. Bir kere biri o kadar ısrar etti ki kulağımdan çıkarıp verdim. 2016 yılında kadın koleksiyonumu çıkardım. u Takı tasarımcısı olmak size ne ifade ediyor? Tasarımda önemli olan şeylerden biri yenilik. İkincisi güzellik, takan kadını da güzelleştirmeli. Gören, “bu Begüm Khan” diyebilmeli. Markalar kendi karakterini gösterebilmeli. Ticari anlamda da kişisel hayatta da yenilikçi ve yaratıcı olunmalı. ‘Biraz dalga geçmek lazım’ u Ya markanız? Hayat bazen çok karanlık olabiliyor. Biraz dalga geçmek lazım. Begüm Khan bir hayal dünyası. Kuşlar, öpüşen böcekler, uçan kaplanlar, tavuskuşuna dönüşen insanlar var. Çok eğlenceli! Renkli hayal dünyamı gerçeğe taşımak, esprili bir dünya yaratmak istiyorum. u Türk zanaatkârlarını modern dünyaya uyarlamak istiyorsunuz. Bu nasıl oluyor? Hep diyorlarmış ki Begüm Hanım Türk mücevher algısını değiştirdi. Biz Kapalı Çarşı’da küçük gümüşler ya da elmas yapıyorduk. İlk defa Kapalı Çarşı’da kostüm mücevheri yapmaya başladık. İnanılmaz ustalarımız var ve yıllarca kendilerini tekrar etmişler. Kendilerini yeniliğe zorluyor aslında. u Kimlerden ilham alıyorsunuz? Arkadaşlarımdan çok ilham alıyorum. Sohbetlerimiz beni besliyor. Maria Callas, Luisa Casati ilham aldığım kadınlardan birkaçı. Her şey bana ilham veriyor aslında. İzlediğim bir film, okuduğum kitap, eskicide gördüğüm bir antika. Eski Mısır, Yunan, Hindistan’ın bir kısmı, ve tabii ki eski Osmanlı takıları kültürünü beğeniyorum... En temel gıda maddesi olan ekmeğe ulaşamamak dün olduğu gibi bugün de isyan gerekçesi Soframızda, destanımızda Birkaç denemeden sonra iyi bir ekmek ustası oldum. Uzun zamandır da kendi yaptığım ekmekleri yiyorum. İşi büyüttüm de, öyle ki arkadaş siparişlerine ekmek yetiştirmekle meşgulüm şu sıralar. Biraz can sıkıntısı, biraz da dışarıdan alınanlara ilişkin duyduğum endişelerle başladığım bu yeni uğraşımdan hayli memnunum. Hem Pisagor “Bütün dünya ekmekle başlamıştır” dememiş mi, ben de geç kalmış da olsam “dünyayı” değil elbette ama bir şeyleri başlatmış oldum kendimce. Ekmek muazzam bir kültüre sahip bir gıda maddesi. Gılgamış Destanı’nda bile vahşi insan topluluklarının şarap ile ekmek sayesinde uygarlaştığı yazılıdır. Hem Romalı hem de Yunan yazarlar, tabii ki Homeros’tan esinlenerek, insanları “ekmek yiyenler” diye tanımlarlardı, bu onlara göre bir uygarlık göstergesiydi. Yani ben evde ekmek hamurunu hazırlarken koskoca bir tarihi “yoğurmuş” oluyorum. Mutluyum. Maya kullanıyorum haliyle. Mısırlıların icat ettiği mayalı ekmekten neden uzak durayım? Bir bildikleri vardı herhalde. Mayalı ekmek yapmak için arpa ya da darı değil, glüten barındıran bir tahıl kullanılıyor, bu canımı sıksa da glüten yoksunu bir maya buluncaya kadar mevcut maya ile devam edeceğim ekmek üretmeye. TOPLUMSAL OLAYLARIN DA AKTÖRÜ İnsanlık tarihinde en az tuz kadar dönüştürücü, malum Hindistan tuz sayesinde bağımsızlığına kavuşmuştur en az onun kadar çalkantılara yol açan bir gıdadır ekmek. En bilineni 1789 Fransız İhtilali sırasında, ekim ayında başlayan büyük ekmek ayaklanmasıydı örneğin. Paris’te işçi semti olarak bilinen SaintAntonie ile kent merkezindeki yiyecek satan dükkânlarda başlayan ayaklanmadır bu. Kadınlar pahalı buldukları ek mek fiyatına itiraz ederek kıvılcımı ateşlemiştir. Aslında kadınların başlattığı bir ayaklanma demek yanlış olmaz buna. Ayaklanmanın başladığı duyulduğunda şehir merkezindeki Belediye Sarayı’nın önünde toplanmıştı kalabalıklar. Ellerinde kazmalar, sopalar olan kalabalıklar yani. Belediyenin iflas ettiğini öğrenen aynı kalabalıklar bu kez Versailles’a doğru akmaya başlarlar. Günbatımında ulaştıkları Versailles’da Meclis salonuna doluşurlar. Burada kalabalığa liderlik eden Maillard, “Ne Zaman Ekmeğim Olacak?” adlı kitaptan, ki ekmek kıtlığından fırıncıları değil otoriteleri sorumlu tutan hayli popüler bir kitaptı bu parçalar okur. Yokluğu da fiyatı yüzünden erişilemez oluşu da can yakıcıdır tabii ekmeğin. O nedenle öfke öyle kolay yatışır değildir, korkunç olaylar da olur haliyle. Kalabalıktan çok sayıda kişi Versailles’ın muhafızlarından ikisini öldürüp, kafasını keserler. Nihayet balkonda görülen krala kurtlanmış un varillerini gösteren halk, daha sonra o varilleri Seine nehrine atar. En temel, herkesin kolayca edinebilmesi gereken gıda maddesi olan ekmeğe ulaşamamak dün olduğu gibi bugün de isyan gerekçesi. Ben geçtiğimiz yıllar içinde iki büyük ekmek ayaklanmasının yaşandığını hatırlarım Mısır’da. Kolay değil aç kalmak, aç kitlelerin mücadeleden başka neyi var? Ekmek yoksulun tanrısı gibidir; “Bu dünyada öylesi aç yaşayan insanlar var ki, Tanrı onlara ancak bir somun ekmek suretinde görünebilir” demekte çok haklı Mahatma Gandi. ANTOINETTE DEDI MI O LAFI? Bu ayaklanmalarla ilgili olarak Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’in “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” dediği söylenir, malum. Bunun sağlam bir kanıtı yoktur aslında ama büyük JeanJacques Rousseau İtiraflar’ında böyle yazar. Biz onun yalancısıyız. Eğer dediyse bile, kraliçenin “pasta”dan kastı, ekmekten daha pahalı olan bildiğimiz pasta değil tabii, dönemin bir başka, ancak pahalı ekmek türünden söz ediyordu. Çünkü kraliçe pahalı olduğundan haberdar olmadığı bu ekmeği öneriyordu ayaklananlara. Pasta aynı zamanda makarna anlamına geliyor bu arada. Doğru olduğu konusunda inandırıcı kanıtlar olmasa da ekmek bu hikâyenin de kahramanı olmuştur. Dinler tarihindeki yeri de yabana atılır değil elbette. Tuz ile ekmeğin yoldaşlığı kökenleri ortaçağa kadar giden bir Yahudi geleneğidir. Britanyalılar nedense ekmeği dışlamışlar, tuza önem vermişler. Galler’de vaktinde içinde ekmekle tuz bulunan bir tabağı tabuta koyarlarmış. Yani nasıl bir meşgalem olduğunu biliyorum, sadece yenecek bir ürün yapmıyorum. Toplumsal direniş tarihinde yokluğu önemli bir itiraz gerekçesi olan bir gıda üretiyorum. Dediğim gibi, tadını beğenen dostlarıma da yapıp veriyorum. “Ekmeğini yalnız yiyen, yükünü yalnız taşır” derler; dayanışmaya vurgu yapar bir sözdür bu, yoksa “ileride bana faydaları olur, şunlara ekmek vereyim” diye düşündüğüm yok tabii. Ekmek iyidir. Hakkıyla kazanan için yemesi ayrıca keyiflidir. Kimsenin ekmeğiyle oynamamak lazım. Kürek mahkumu olarak çok ama çok aç kaldığı için bir kuru ekmeğin bile nasıl bir nimet olduğunu herhalde bilen büyük Cervantes boşuna söylememiş: “Bütün acılara dayanılır, yeter ki ekmeğin olsun.” 17 KASIM 2019 SAYI: 1549 [email protected] İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Koordinatörü HILAL KÖSE ÖZTÜRK n Görsel Yönetmen MÜNEVVER OSKAY n Editör DENIZ ÜLKÜTEKIN n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü AYLA ATAMER TÖRÜN Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 6 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle