Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur  Hİlal Bebek  15 TEMMUZ 2018, PAZAR  Şeker gibi yazılar  Kız çocukların tarihi  Son günlerde cinayete kurban giden iki kız  çocuğumuzun ve daha önceki nicelerinin ha  berlerini okuyunca insanın aklına hemen bu  konunun geçmişi geliyor. Öyle ya, bu olay  lar yeni başlamış olamaz, mutlaka bir geçmi  şi vardır. Ama biz insanla ilgili birçok konu  da olduğu gibi bu konuda da toplumsal tarih  çalışması yapmış değiliz, bu nedenle yabancı  kaynaklara başvurmak zorundayız. Türkiye’de  “Kadın Çalışmaları” bilim dalı var ama “Kız Ço  cuk Çalışmaları” dalının henüz olmadığını tah  min edebiliriz.  Belfast Queens Üniversitesi Tarih, Antropo  loji, Felsefe ve Siyasal Bilgiler Okulu’ndan M.  O’Dowd ve Portsmouth Üniversitesi Toplum  sal Tarih ve Edebiyat Okulu’ndan J. Purvis şu  açıklamayı yapıyor: “Kız Çocuk Çalışmaları ay  rı bir bilimsel araştırma alanı olarak 1990’larda  ortaya çıktı. Bu çalışmaların gelişimi kızların  çağdaş toplumdaki konumuna ilişkin gitgide  artan ilginin bir yansımasıdır. 21. yüzyılda kız  çocuk küresel tartışmanın odağında yer al  dı. Kızların eğitimi, kız çocukların seks ticareti  ve hazırlanması, popüler kültürde ergen kızla  rın betimlenmesi birçok ülkede önemli tartış  malara konu oldu. Bu konuların acilliği dikkate  alındığında birçok bilim insanının çağdaş top  lumda kızlar üzerinde yoğunlaşması şaşırtıcı  değildir.” *  Kadın ta  rihi çalışma  ları 1970’ler  de başladı  ğı halde kız  çocukla  rın tarihi ya  vaş geliş  miş ve aynı  entelektüel  coşkuyu ya  ratmamıştır.  Toplumsal  cinsiyet ka  dar yaşın da  analiz ölçütü  olarak kul  C. J. Staniland (18381916),  lanılması ya  “Londra’da bir çorba mutfağı”, İngiltere. vaş olmuş  tur. O’Dowd  ve Purvis’e göre, kız çocukların tarihine iliş  kin araştırmaların geç gelişmesinin nedenle  rinden biri, 20. yüzyıldan önce kızların ses  lerini duymanın güçlüğüdür. Kadınlar üzerin  de çalışan tarihçiler arşivleri keşfettiklerin  de zengin bir malzeme karşısında olduklarını  gördüler. Arşivlerde özel mektuplar ve gün  lükler, resmi okul kayıtları, çağın gazeteleri ve  dergileri, yayımlanmış ve yayımlanmamış anı  lar yer alıyordu. Bilim insanları geçmişe ait bu  kaynakları önce toplumsal cinsiyet açısından  değerlendirdiler, yaşa dayalı analiz daha son  ra geldi.  2015’te Çin’de yapılan Uluslararası Tarihçiler  Birliği Kongresi kızların küresel tarihinin or  tak araştırma konularını ele almıştı: 19. yüzyıl  da Hollandalı kızlara yönelik öğüt kitapları; 18.  yüzyılda İrlanda’da ergen kız olmak; 1800 do  laylarında Avrupa’da ve Çin’de genç kadın  lar, tekstil işçiliği ve evlenme; 19. yüzyılda Av  rupalı ve Çinli kızların evde eğitimi; 19. yüzyıl  da Bengal’de sömürgecilik, eğitim ve kız ço  cuklar!..  Çocukluğun tarihçileri çocukluk ile yetiş  kinlik arasındaki ayırımın çoğu zaman bula  nık olduğunu belirtirler. Kızların tarihinde de  temel sorun kız çocukluğun bitip kadınlığın  başladığı zamanla ilgilidir. Bu konuda kronolo  jik yaş yardımcı olsa bile belirleyici etken de  ğildir. Geleneksel olarak evlenmek gençlik  ten yetişkinliğe gidişi gösteren geçiş töreni  olarak düşünülür ama çocuk evlilikleri ve ya  sal tanımlamalar bu varsayımı altüst eder. Ni  tekim Bengal’de kız çocuklar dokuz yaşın  da evlenebilir. Nijerya’da (yasal olarak 18 yaşı  na kadar çocuk sayıldığı halde) bir kız çocuk  ergen olmadan önce evlenmeye zorlanabilir  (Türkiye’de kızların 9 hatta 6 yaşında evlene  bileceğini söyleyenler de görüldü).  Son olarak şunu vurgulamakta yarar var:  Kızların dünyanın farklı yerlerindeki tarihi, or  tak ve süregiden sorunların varlığını gösterir.  Bu yazının başlığı kız çocukların talihi olma  lıydı!..  *M. O’Dowd ve J. Purvis, “A History of the Girl”, 2018. Ayrıca bkz. J. Helgren, “GirlhoodA Global History”. Rutgers, 2010.  15 TEMMUZ 2018 SAYI: 28 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Yönetim / Uygulama İLKNUR FİLİZ Görsel Tasarım Ulaş ERYAVUz Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul  Sistem seni çok iyi tanıyor, peki ya sen onu? Tüketiyorum o halde varım  “Tüm isteklerin tatmini, insanı mutlu etmeye yetmemektedir. Sahip olmak tek hedef olduğunda insan, daha ihtiraslı ve açgözlü olur çünkü ne kadar çok şeyi olursa o kadar mutlu olacağını sanır. Böylelikle kişinin kandırmak istediği müşterileri, geçmek istediği rakipleri, sömürmeyi arzuladığı işçileri vardır ve onun daha az sahip olmasına neden olan herkes düşmandır” (Erich Fromm, 2003, Arıtan Yayınevi). Sahip olma hırsından dem vurup “olma hali” ve “memnuniyet duygusu”na vurgu yapılınca genelde arkadan şu tereddütlü soru geliyor; “Ne yani bir lokma bir hırka, hiçbir şey için savaşmadan mı yaşayalım?” Bu sorudan anlaşılan o ki kabul, bir tür vazgeçiş olarak algılanıyor. Mutluluk tanımı, “asla yetinemem” ile denk; başarı, “azıyla kanaat edemem” ile eş; ruhsal sağlamlık da “hep olumlu hissetmeliyim” ile özdeş… Amaç, ‘mutlu son’ değil Sistem, insanı değil kendini korumak istiyor. Bütün bu eşitlemeler, daha fazlası için “formül” sunmakla birlikte çoğu zaman başarı ve mutlulukla sonuçlanmıyor hatta ters tepiyor. Kapitalist sistem, mutlu etme derdinde değil bizim daha iştahlı olmamızın derdinde. Hatta ne kadar aç ve mutsuz kalırsak o kadar “iyi müşteriler” olacak gibiyiz. Bu nedenle sağlıklı ve iç huzura ulaşmış kişilere ihtiyaç yok. Aksine aç, doymaz, huzursuz insanlar lazım. Amaç, mutlu son değil. Tüketimin devri daim yaptığı, altın vuruştan ölene kadar “vardım diyemeyeceğimiz” bir yolculuk hedefleniyor. Kabul, yetinme, tüketime endeksli olmayan mutluluk; eğer pasif kalmak, değişmemek, çabalamamak gibi algılanıyorsa bu, tam da düşünmemizin istendiği şey. “Eksik hissetmiyorum” demek, değişim ve gelişim için adım atmaya mani olmaz. Üretim, çaba ve çalışma; eksiklik ve yoksunluk duygularından türemek zorunda değil. Bizi buna inandıran içimizdeki eksiklik duygusundan ruhumuza kanca takmak ve sürekli bir şeyler satmak isteyen sistemin kendisi. “Eksik hissetmiyorsam neden üreteyim ya da çalışayım?” sorusu ile karşı karşıya isek eğer düşünmemiz gereken temel bir mesele daha var: O zaman neden üreteceğim? Eksiklik ve sahip olma üzerinden güdülenmeyen ve yaşam değerlerimizle harekete geçen bir üretim, çalışma ve gelişme arzusundan bahsetmeliyiz bu  Kapitalist sistem, mutlu etme derdinde değil, bizim daha iştahlı olmamızın derdinde. Hatta ne kadar aç ve mutsuz kalırsak o kadar ‘iyi müşteri’ olacak gibiyiz. Bu nedenle sağlıklı ve iç huzura ulaşmış kişilere ihtiyaç yok. Aksine aç, doymaz, huzursuz insanlar lazım.  noktada. Maslow’un tabiriyle eksiklik güdülenmesi değil varlık güdülenmesi ile yaşamak. Fayda için üretmek, kendimizi gerçekleştirmek için üretmek, sanat için, öğrenmek için, öğretmek için üretmek, kadınlara ulaşmak, çocukları korumak, bilime katkı için üretmek… Yani itici gücün tahtına “sahip olma arzusunu” değil “değerleri” oturtmuş olmak. Kafamızdaki kapitalist patronun felsefesi ile yürüyeceğimiz yolculuğun tabiatı, kendi iç motivasyonlarımızla yaşayacağımızdan çok farklı olacaktır. “Hep daha fazlası”, “onunki gibi”, “olması gerektiği gibi” diyen kişiler de gelişim sağlayabilir ve belli alanlarda ilerleyebilirler elbette. Ancak eşlik eden duygular öfke, huzursuzluk ve kaygıdır. Olma halini ekip biçenler ve değerleri ile motive olanlar ise yolculuklarını genel olarak heyecan ve merak duygusu ile yaşar. Sistem bizi tanıyor, ya biz onu? Kapitalist sistemin zararlarına ve felsefesine meydan okumak inzivaya çekilmeyi, zenginleşmemeyi, alışveriş yapmamayı, eski telefonlar ve koyu yeşil montlar ile gezmeyi gerektirmiyor. Kapitalizmin ele almamız gereken yeri, motivasyonlarımız düzleminde daha çok. Çalışırken, üretirken, çabalarken… Ne için bütün bunlar? Ancak sahip olarak mutlu olabileceğimiz için mi? Bir başkasını geçmek için mi? Yoksa yaşam değerlerimiz ve olma yolculuğumuz için mi? Bu niyet farkı, yaşamı şeklen değiştirmese bile ruhsallığını aslen çok değiştirir. Çölde olduğumuza inanırsak bütün suları satın alabiliriz. Hele ki gerçekten çölleşirsek ruhumuzu dahi satılığa çıkartabiliriz. Bedenlerimiz, hayatlarımız, ruhlarımız için idealler yaratılıyor. Sistem değersiz hissetmemizi istiyor, çünkü sonrasında bize beğeni satacak; sistem çirkin hissetmemizi istiyor çünkü sonrasında ameliyat satacak; sistem eksik hissetmemizi istiyor çünkü sonra itibar satacak; yalnız kalmamızı istiyor çünkü sonrasında arkadaş satacak; sevgisizleşmemizi istiyor çünkü sonrasında takipçi satacak... Toplumdan, doğadan, gerçeklikten uzaklaşmamızı istiyor, çünkü sonra kendi kurguladığı sanal hayatı satacak… Sistem bizi çok iyi tanıyor. Ya biz onu? Çok iyi tanıdığı için içimize de çok iyi sızıyor. Ve geri çıkarmak için bizim de onu çok iyi anlamamız gerekiyor. hilalbebek@yahoo.com; www.hilalbebek.com.tr  İran’da dans eden kadın korkusu  Çin işi Japon  Ve böyle buyurdu ‘erktidar’! işi  Kadınız ya, “Onu giyme, bunu  pıyorlar bunu.  giy. Öyle gülme, böyle gül. O ya  na bakma, önüne bak” sözleri hep bir yerlerden çalınır kulağımıza. Aile, mahalle, toplum ve devlet bi  Goldman da yaşadı aynı baskıyı  rer kontrol ve ahkâm kesme me  Dans eden ve başkaldıran ka  kanizması olarak durmadan kendilik sınırlarımızı ihlal eder. Kimisi  dınlardan söz edip de feminist ve anarşist yazar Emma Goldman’a  ni sindirir duydukları, kimisini de  değinmeden olmaz. “Dans ede  başkaldırıya iter. Ancak ne olur  mediğim devrim benim devri  sa olsun tahakküm, Demokles’in  mim değildir” sözü kendisine  kılıcı gibi tepemizde sallanır du  mal edilmiş olan Goldman, slo  rur. Hele hele, çoğulculuğu orta  gana dönüşmüş bu sözden ötesi  dan kaldıran otoriter veya totaliter rejimler altında yaşanıyorsa, kadı  ni “Hayatımı Yaşarken” adlı otobiyografik kitabında anlatır. Bir  na yönelik baskının dozu daha da artar.  gün şen şakrak dans ederken, bir erkek tarafından kenara çekilir  Teokrasiyle yönetilen İran’da, herkesin, ama bilhassa kadınların yaşamı yasaklarla kısıtlanıyor.  İranlı kadınlar, danslı videolarını, dans etmek suç değildir ve  ve bunun anarşist harekette ağırlığı olan biri için uygun bir davranış olmadığı konusunda uya  Neden özellikle kadınlar? Kanu  özgürlük için dans et etiketleriyle sosyal medyadan paylaşıyorlar. rılır Goldman: “Havailiğim da  nu koyan, dini çıkarları doğrultusunda eğip bükerek kanunlara ye  Üstelik tutuklanmayı göze alarak yapıyorlar  diren, devleti yöneten, her konu  da söz sahibi olan eril iktidar da  itirafa mecbur bırakıldığını savundu. Zaten yayı  ondan... Geçtiğimiz günlerde, 18 yaşındaki İran  nın bir korku filmini çağrıştıran atmosferinin, top  lı genç kadın Maedeh Hojabri, başörtüsü olmaksı lumda dans etmeye yeltenen kadınların gözünü  zın dans ederken çektiği videolarını Instagram’da korkutmayı amaçladığı çok açıktı.  paylaştığı için tutuklandı. Çünkü İran yasaları  Sizce bu kadınları durduruyor mu? Hayır tabii  na göre kadınlar başlarını örtmek zorundalar; erkeklerin bulunduğu bir ortamda ve kamusal alanda dans etmeleri ve şarkı söylemeleri de kanunlara aykırı.  ki. Dünyanın her yerinde, kadınların erkek egemenliğine karşı direniş ve mücadelesinin o kadar köklü bir geçmişi var ki (tarihin başlangıcından beri!), bu mücadeleci ruh, betonu delen bitkiler gibi, en sert koşullarda bile ortaya çıkıveriyor. Ni  ‘Özgürlük için dans et!’  tekim, İranlı kadınlar, tutuklamayı protesto etmek ve Hojabri’yle dayanışma göstermek için danslı  bunu.  vaya zarar verebilirmiş!..” Tabii öfkeden deliye döner, karşısın  daki adama işine bakmasını söy  ler. Çünkü davanın temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtı  lıp önüne sürülmesinden bıkmıştır. İstediği özgür  lüktür, kendisini dilediği gibi ifade edebilmektir.  Onun anarşizmden anladığı da budur zaten.  Ne garip değil mi? 1934’ün Amerika’sında  anarşistleri tedirgin eden dans, 2018’in İran’ında  İslamcıları korkutuyor. Eril iktidar, maskesini de  ğiştire değiştire bize ne yapacağımızı dikte etmek  ten hiç vazgeçmiyor da kulak asan kim?  sedaayilmaz@yahoo.com  Salıverildikten sonra “İran’ın TRT’si”ne yü  videolarını, “dans etmek suç değildir” ve “özgür  zü buzlanmış bir şekilde çıkan Hojabri, gözyaşları içinde yaptığının ahlaka aykırı olduğunu itiraf et  lük için dans et” etiketleriyle sosyal medya hesaplarından paylaşıyorlar. Üstelik, Facebook, Twit  Seda Yılmaz  ti. İranlı aktivistler ise, bunun hükümetin sıklıkla ter, Youtube ve Telegram’a erişim devlet eliyle  başvurduğu bir taktik olduğunu ve kadının zorla  yasaklandığı halde, tutuklanmayı göze alarak ya  C MY B   
            
    
