22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 HAZİRAN 2014 / SAYI 1472 Ben bıçakla psikoterapi yapıyorum Nuri Battal’ın ünü Türkiye sınırlarını aştı. Hangi konuda derseniz, işte orası size bağlı. Çünkü Battal tanınmış bir plastik ve estetik cerrah. Aynı zamanda da kendi tarzını yaratmış ve kabul ettirmiş bir ressam. Resimlerine şehir yaşamını kodluyor Battal, üstümüzden geçen hayatın izlerini sürüyor. Planlı değil, gelişine çiziyor. ALİ DENİZ USLU D oktor Nuri Battal mı, ressam Nuri Battal mı? Biz ikisini de aynı anda yakaladık. Tıp fakültesinden sanat galerilerine giden yolda kırılma noktalarını konuştuk. Battal için yaptığı iki uğraş da birbirini tamamlıyor, eksiklerini gideriyor. “Ben bıçakla psikoterapi, plastik cerrahiyle mutluluk ameliyatları yapıyorum” diyor, kendini ise resimleri ve boyaları ile mutlu ediyor. Resim mi vardı kanınızda ilk, tıp fakültesi miydi hayaliniz? Tabii resim aslında daha önce başladı, çocukluğumdan beri kanımda vardı. Kendimi çizerek, boyayarak ifade ediyordum. Ama ülkenin gerçekleri de ayrı, öğrenimim devam ediyordu. Bir de eskiden devlet okullarında kültür ve sanata ciddi önem veriliyordu. Herkes resim yapıyor ve bir müzik aleti çalıyordu. Bakıyorum da şimdi hiç öyle değil. Ben fen bölümündeydim ama sanat tarihi de okuduk. Camilerin mimari yapılarını bile bize öğretiyorlardı. Dolu dolu bir eğitimdi. Şimdi gençler yalnızca formülleri ezberliyor. Benim tıp fakültesinde okuduğum biyolojiyi lisede veriyorlar. Her şey ezber olunca da başka şeye zaman kalmıyor. Aileniz nasıl bakıyordu duruma? Babam “önce doktor ol, sonra ressam” diyordu hep,“aç kalmayacağın, çocuklarının sürünmeyeceği bir meslek sahibi ol ilk önce, sonra da ne yaparsan yap!” Tıp fakültesine başladım, ara ara resim yapıyordum. Sonra genel cerrahiyi kazandım. Gece gündüz çalışıyordum, resme iyice uzak kaldım. Bu yoğunluğa rağmen plastik sanatlara ilgim azalmadı, ben de plastik Fotoğraf: UĞUR DEMİR unutuyorlardı. Ameliyatlar da birer eserdi ama kalıcı değildi. Ben de resme kırdım dümeni, kliniği yapmaktan vazgeçtim. İşin bu noktaya geleceği aklınıza gelmiş miydi? Resim yaparken rahatlıyordum, sonra tanınmaya başladım. Koleksiyonerler resimlerimi almaya başladı. Türkiye, Almanya'da ve Amerika’da sergiler açtım, fuarlara, sanat festivallerine katıldım. En son Almanya sergisinden satılan resimlerin bir kısmı Amerikalı bir senatör tarafından Bahama’daki evine asmak için satın alındı. Elbette buradan geçinmek olmadı derdim, zaten böyle geçinmek de mümkün değil ama böylece resim serüvenim büyümeye devam etti. Mesleğiniz ise bedenle, insan bedenleriyle. Çalışmalarınıza nasıl yansıyor bu, neler kodluyorsunuz resimlerinize? Şehir yaşamını kodluyorum. Hayatı, beklentileri, hayal kırıklıklarını ve zamanı... Aslında çok bir şey anlatmak için yapmıyorum bunu. Gelişine çiziyorum. Endüstriyel değişim renklerle ve hikâyelerle belirgin zaten resimlerinizde. Hayat bir şekilde üstümüzden geçip gidiyor, ya da biz hayatın, dünyanın üstünden geçip gidiyoruz. Mesela bir yatak çalışmam var, onun üstüne bir figür çizdim. Çünkü bu hayattan bir sayfa, yatakta günler geçiriyoruz, pek çok şey paylaşıyoruz onunla. Bu çalışmamı alanlar da onu farklı yorumlayıp bir masa haline getirdiler mesela! Sanat algıyla ve dünya görüşüyle şekilleniyor ne de olsa. Renklerle aranız nasıl? İyi, çok iyi. İçim çok canlı sanırım. Peki, işin diğer boyutuna geldiğimizde. Doktor Nuri Battal mı ressam Nuri Battal mı? Ben ilk başta bunu ayırmaya çalıştım ama olmuyor. Çünkü doktorların hepsi sanatla hobi olarak ilgileniyor. Benimki ise hobi olmaktan çıktı, onca sergi yaptım, resimlerim satılıyor. Bana hangi taleple gelirseniz aslında ben oyum! Uçaklarda pilotların sesinden ne dediklerini bir de doktorların yazdıklarını okuyamıyorum. Ben de öyle! Benim de yazım kötü, güzel yazamam. Zaten eğitim boyunca o kadar yazıp çiziyoruz ki sanırım o yüzden bu oluyor. Bir de yazdıklarımızın pek çoğu yabancı terimler, ilaç isimleri... Onları ancak eczacılar deşifre edebiliyor. İnsanlar size bedenlerine müdahale ettirmek için geliyor. Bu anlamda en çok arananlar arasındasınız. Nedir işin aslı? Ben bıçakla psikoterapi yapıyorum. İnsanları mutlu etmeye yönelik, mutlu olmalarını sağlayacak, kendileri ile barışmalarını sağlayacak ameliyatlar uyguluyorum. Burnunun çok çirkin olduğunu düşünen bir insanın burnunu düzeltiyorum, göğsü çok büyük olup sırt, omuz, bel ve baş ağrısı yapan bir kadının sıkıntısını dindiriyorum, ya da göğsü küçük olduğu için canı sıkılan bir başkasının göğsünü istediği orana getiriyorum. İşte bunları düzelttiğimizde insanlar mutlu oluyor, güvenleri artıyor. Onlar kendilerini iyi hissetsinler diye ameliyatlar yapıyoruz. Mesela göğüs büyütme ameliyatı yapıyorum, üç ay sonra evlilik davetiyesi geliyor, “sayenizde evleniyorum” diye. Elbette göğsü büyüdüğü için evlenmiyor, morali düzeldiği, enerjisi yükseldiği için hayata karşı daha özgüvenli duruyor ve ilişkilerini daha iyi yürütüyor. Ona ilgi gösteren, onunla ilgilenen birine kompleksiz ve kendini iyi hissederek karşılık veriyor. Demek istediğim yaptığımız iş insanların psikolojilerini düzeltmeye yönelik. Mesela gözaltı mor olup da uyuşturucu kullanıyor diye sürekli disipline giden ve başı belaya giren bir öğrenci vardı, hakkında soruşturma bile açıldı. Bunu düzeltince her şey yoluna girdi. İşte o yüzden ben plastik cerrahiye mutluluk ameliyatları diyorum. Çılgınca ve tuhaf taleplerle gelenler oluyor mu? “Kafamı küçültür müsünüz?” diye gelen de oldu. Böyle absürd şeyler var ama artık herkes kendi teşhisini koymuş geliyor. Elbette yanlış bilinen doğrular da çok. Yanlışları düzeltmek ve toparlamak da bizim işimiz. l cerrah oldum! Devlet bursuyla Japonya’ya gittim, sonra da Amerika. Resim ne zaman yakanıza yapıştı? Plastik cerrahi uzmanı oldum, plastik cerrah olarak çalıştım. Kendime klinik yapmak için mekruh bir bina ayarlamıştım İstanbul’da. Binanın içinde evsiz bir adam yaşıyordu. Gündüz çöp topluyor gece de orada kalıyordu. Kartonlardan yatağı vardı, duvara bir uzun bir çivi çakmış ve ucuna da bir ilkokul öğrencisinin olduğunu tahmin ettiğim yarım bir resmi asmıştı. Ekmeği, suyu zor buluyordu bu adam belli ama resmi yatağının yanına duvara asmıştı. Ne anlamı vardı onun için bilemiyordum tabii ama benim için her şey o an değişti. Sanat ölmüyordu, her şeye rağmen yaşıyordu. Anlam taşıyordu. Ben de kendimi sorgulamaya başladım. Bir sürü estetik ameliyat yapıyordum ama sonra ismimi bile Tekboynuzun size mesajı var Tiyatro Festivali’nin en sıra dışı konuğuydu “The Last Unicorn”. Bize farklı bir boyuttan mesaj getiriyordu. Biz de bu mesajlara aracılık eden Aslı Bostancı’ya bu sıra dışı varlığın hikâyesini sorduk. A slı Bostancı The Last Unicorn (Son Tekboynuz) isimli performans gösterisiyle Tiyatro Festivali’nin en ilgi çekici ve sıradışı işlerinden birine imza attı. Elbette bir günde çıkmamıştı bu gösteri. Biz de kendisiyle buluştuk ve başka bir boyuttan bize mesaj getiren Last Unicorn’un hikâyesini dinledik. The Last Unicorn Tiyatro Festivali için hazırladığınız bir gösteri miydi? Türk yapımların festival için gösteri hazırlama zorunluluğu var. Ben de bu yüzden hazırladım gösteriyi. Ne gibi referansları var işin? Aslında çok fazla referansı var. Çünkü kendi çalışma sürecimde, isim oluştuğu zaman, ana çerçeveyi küçük akitvasyonlar oluşturuyor. Mesela etkilendiğim şeyler daha fazla. Algısal olarak işe yönelik seçim yapıyorum. Dans stüdyosundaki çalışmadan çok yaşama ait şeyler, bir de bazı pratikler var. Dinamik gelişmeler üzerine çalıştım. Beden algısı yönetme üzerine gelişen bir yöntem. Yüksek boyutlardan dünyaya gelmiş bir yaratığın buradaki algıya karşı manifestosu The Last Unicorn. Performans solo olduğu için belil bir algıya yöneliyor ve izleyiciye de buraya davet ediyor. Bu yüzden performans seyirci içeri girerken, yaklaşık beş dakika sahnede duruyorum. Belki bir meditasyon hali. Bu iç dünyanızda bir meditasyon mu yoksa gösterinin bir parçası mı? Tabii ki gösterinin parçası, ama içsel olarak da kendime yoğunlaşmaya çalışıyorum. Daha çok rüyalardan başlarım. Yüksek Çünkü seyirciyi görüyorum. Aynı şekide gözlerim varlıklar, ejderhalar, unicorn’lar... Gerçek kapalıyken de gelen titreşimleri, duyduklarımı olmadığını sandığımız her şeyin, sihrin referans olarak alıyorum. gerçek olduğunu düşünüyorum. Bu Last Unicorn başka boyuttan gelen algı seviyesinde, farkında değiliz ya da bir varlık, dolayısıyla siz kendinizi aracı erişemiyoruz ama bunların hepsi yaşanmış. konumuna mı koyuyorsunuz? Simgesel olarak da unicorn Kendimi hikâye anlatıcısı dünyada var olmayan ama konumuna sokuyorum genel olarak bir zamana kadar olmadığı performanslarımda. Hikâye anlatmanın düşünülmeyen bir varlık. yöntemlerini arıyorum. Eski hikâye Peki Last Unicorn’un anlatıcılarından da çok esinlendim. bizimle iletişim kurma sebebi Hikâye anlatıcısının ana görevi kanal nedir? olmak. Kişisel, kendimi birey olarak deneyimliyorum. Hiçbir Bunun eski zaman mistik zaman üzerine parmak basılan ritüellerini çağrıştıran bir tarafı da DENİZ mesajlarım yoktur, ama içinde var. Sizin yaptığınız da gerçek bir ÜLKÜTEKİN barındıran şey yaşamdan kopuk içselleştirme mi? sayılamaz. Deneyimler Aslı’nın Yaptığım her şey içsel. olduğu için bir yansıması var. Derdi aslında Tabii ki yukarından bir unicorn’la iletişim daha farklı bakabilmemizle ilgili. Çok kurmuyorum, ama olabildiğince açık sistematik ve kitlenmiş bir noktada insanlar, olmaya çalışıyorum, algısal olarak, bu yüzden yaşadıkları sınırlı. Kendini seyirciye bir şeyleri geçirmeye sıkıştırdığın noktayı çözebilmek için başka çalışıyorum. Fakat bir trans hali yok, her şey kontrol altında. Üçüncü göz olarak bedene tanık olmak çok önemli. Çünkü performans da seyirciye göre değişen bir şey. Bu yüzden açık alanlar ve bir enerji de var. Unicorn’un bu gösteride simgesel olarak önemi nedir? bir noktadan bakmak zorundasın. Last Unicorn birçok algı düzeyinde anlaşılabilir bir şey yaratmaya çalışıyor. Mesaj dediğim şey de bu. Bu paylaşımdan herkes kendine düşeni alabilir. Güncel performans sanatlarından bahsedersek, mutlaka söylenmesi gereken bir şeyler vardır. İçinde tiyatro da var, dans da. İnsanların tam olarak tanımlayabildikleri bir şey değil, bu yüzden daha mesafeli yaklaşıyorlar. Tiyatro zaten klasik, dansın ve balenin temeli de öyle. Ancak performans deyince... Bir eleştiride şöyle diyorlardı, “dans performansı izlemiştim, tiyatro performansı izlemiştim, danstiyatrosu izlemiştim ama bu Dans Tiyatrosu. Performansçının dans ederken teatral olmadığı hiçbir an yok.” Çok sevindim okuyunca, çünkü bu bence olması gereken şey. Bir dans bir de tiyatro seyircisi vardır, bunlar birbirleriyle de paslaşırlar. Zaten paylaşmak için bir yığın yer deneniyor ve insanlar yavaştan farkediyorlar. Tabii bu bir süreç. Belki beş yıl sonra daha iyi olacak. Zaten hiç “burada bu işi yapamıyorum” diye söylenmemişimdir. Yapabildiğim sürece paylaşmaya devam ediyorum. Beş kişi de oluyor, bazen yüz kişi de. l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi:?Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr / @cumdergi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle