22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 25 MAYIS 2014 / SAYI 1470 Annemin odasına bile kapıyı çalıp girerim Evrim Akın “Ev Kuşu” programıyla yepyeni bir televizyon konseptini hayatımıza soktu. Ünlü isimlerin ev hallerine onun aracılığıyla konuk oluyoruz. Fakat bakmayın siz onun sıra dışı göründüğüne. Evrim Akın misafirlikte görgü kurallarına bir hayli dikkat ediyor. Erdem Topuz’la “Bir Delinin Hatıra Defteri” üzerine... DENİZ ÜLKÜTEKİN İnsanlar uykularından uyanmalı! SERKAN YILDIZ T elevizyona bu sezon dahil olan bir konsept ünlülerle ev sohbeti. İşin öncüsü de Evrim Akın. Dizilerde uçarı, kendine has ve çılgın rollerde izlediğimiz Akın, enerjisini “Ev Kuşu” programına da taşıdı. Ancak kişisel hayatında misafirlik kurallarını fazlasıyla gözeten biri olarak, konuk olduğu isimlerin kurallarına bir hayli dikkat ediyor. Ev kuşu projesiyle başlayalım. Televizyon tarihimizde hep evlere girmeye çalışan televizyon ekibi oldu. Kimi inşaat, kimi yemek için. En son sohbet için girilmeye başlandı. Nereden çıktı bu proje? Bir hafta sonu C Yapım Genel müdürü Suavi Doğan’la görüştük. Zaten her sene bir proje için görüşürüz ama olmaz. “Ne olur gel” dedi. Hemen de anlaştık. Ben de Armağan Çağlayan’ı aradım fikir almak için. Bir yandan da televizyonu seviyorum aslında, çalışan olarak tabii. İzlemez misiniz? Çok az. Kendi oynadığım yapımları izliyorum, çünkü dozumu ayarlamak için kendimi izlemek zorundayım. Ne kadar şımarmışım, ne kadar abartmışım, ne kadar enerjim düşük görmem lazım. Armağan çok yakın arkadaşım, “Bence yapmalısın, yeter evde oturduğun” dedi. Menajerim de şaşırdı, “Hayırdır o kadar proje geldi kabul etmedin” dedi. “Bilmem, program yapasım gelmiş” dedim. Başladık. Nasıl bir şey düşünülüyordu? Sizin fikirleriniz nasıldı? Başta sizin dediğiniz gibi, daha önceden yapılmış işler gibiydi. Çekmeceyi aç, onu çıkar, gizli noktalara gir. Fakat kişisel olarak bu benim tarzıma uymuyor. Şöyle ki, ben hâlâ annem çantadan bir şey istediğinde çantayı götürürüm. Odasına girerken dahi kapıyı çalarım. Böyle yetiştirildiğim için sanatçıyla konuşarak, “nereye kadar izin veriyorsunuz” diye sorarak hareket ediyorum. Bazısı yatak odasının Tek rakibi Nazlı Ilıcak Günün birinde televizyonda Nazlı Ilıcak’la rakip olacağınız aklınıza gelir miydi? Düşünmezdim. Çok şaşırdım onun böyle bir program yapmasına. Evet rakibiz, karşımdaydı ama erkene aldılar onun programını işte. Artık bir şey demeyeyim. Bir avantajı da var. Program yaptığı kişilerin çoğunu tanıyor. Tabii, o gücünü kullanıyor. Gittiğiniz sanatçının çok büyük oluşu veya, yanlış anlaşılmasın bir miktar güncelliğini yitirmiş olması, fark etmiyor. Esas olan sohbet ve sanatçının kattıkları. l görülmesini istemiyor. “Bazıları buyrun yatak odamdan başlayalım” diyor. Bunların sonucunda programımız sohbet ve eğlenceye dönüşmeye başladı. Yani siz adabı muaşeret kurallarını gözeterek oturmaya gidiyorsunuz. Aynen öyle. Çok güzel söylediniz. Ev bahane, sohbet şahane şeklinde ilerliyoruz. Elimizden geliyorsa ne mutlu bize. Reytinglerimiz de bunu gösteriyor. Biraz şımarığım da bu ara. Çok mütevazı oldum bu yaşıma kadar, biraz tadını çıkarayım diyorum. Benim için mahsuru yok. Teşekkür ederim. Aslında sanatçıların sahne kostümlerini çocukluğumdan beri merak ederim. Normalimizde olmayan şeyler, pullu payetli, abartılı tuvaletler filan. “Evdede mi böyle dolaşıyorlar acaba” diye düşünmüşüzdür hep. Bir de o elbiseler elektrikli, düğmesine basınca ışık çıkıyor sanıyordum. Onlara bakıyorum genelde, giymeye çalışıyorum. Sanatçının görülmeyen taraflarını göstermeye çalışıyoruz. Yemek mesela, öyle bir intiba vardır ya, sanki sanatçılar yemezler, içmezler, ihtiyaçlarını karşılamazlar. Aileleri de katılıyor bize. Çünkü biz magazin programı değiliz. Daha önce eşini hiç kamera karşısına çıkarmamış, assolistler, türkücüler onları da programa dahil ediyor. İzlediğim kadarıyla çok ilginç insanlar olduğu gibi bazısından da bir şey çıkmıyor. Bir de deplasmandasınız. Nasıl izlenir bir şey çıkarıyorsunuz oradan? Başkasının evinde, eğlenmek, şımarmak çok zor, ama şansıma belki on insandan ikisi ya da üçü dediğiniz gibi çıkmıştır. Elektriğimin tuttuğu insanlara konuk oldum genelde. Çoğunu da tanımıyorum. Hiç karşı karşıya gelmemişim. Fakat samimiyetime inanıyorlar. Dizilerden de tanıyıp yaptığım işleri sevdiklerini söylüyorlar. Bir şekilde kaynaşıyoruz. “Adabı muaşerete dikkat eden biriyim” dediniz. Oynadığınız rollerden farklı bir izlenim edinmiş olabilirler. Bu açıdan bir sıkıntınız oluyor mu? Valla gariptir, olmuyor. Herhalde o benim enerjimle alakalı. Bir anda tanıyan insan da o roldeki tavırla yaklaşmaz bana. Yetiştirilme meselesine dönersek nasıl yetiştirildiniz? Rahmetli babamın öğrettiği kurallar vardı, yemeğe birlikte oturmak gibi. Babam da bizim kapımızı çalmadan odamıza girmezdi. Öte yandan, dünyanın da en rahat özgürlükten yana insanlarından biriydi. Sadece insan saygısı ve sevgisiyle alakalıydı bu kuralları. Evine konuk olmayı hayal ettiğiniz biri var mı? Tarkan, çok seviyorum onu. Bir de Şener Şen. Demin aşağıdaydı sordum, gülüyor, politik cevaplar veriyor. Görüştüğüm yıldız isimlere şaka yollu “size de geleyim mi” diye soruyorum. Hayır da demiyorlar, evet asla demiyorlar. l denizulk@gmail.com Ö lümsüz yazar Nikolay Gogol’ün kaleme aldığı ve sıradan bir memurun hayatından yola çıkarak, ülkedeki soylular sınıfı ve diğer sınıflar arasındaki derin çizgilere vurgu yapan Atölye Tiyatrosu’nun, “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyununda Poprişçin karakteri ile tek kişilik özgün performansıyla göz dolduran tiyatro oyuncusurock müzisyeni Erdem Topuz, “Poprişçin’in hikâyesini oynamak, oyunculuk serüvenimin ve belki de hayatımın en uzun ve tatlı yolculuğuydu” diyor. Topuz’la, Rusya’da “Arkhangelsk Tiyatro Festivali”nde, Türkçe olarak sahnelenecek olan “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyunu hakkında Rusya turnesi öncesi konuştuk. Atölye Tiyatrosu’nun “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununa karar verme süresi nasıl oldu? Atölye Tiyatrosu olarak, kurulduğumuz 2001 yılından bugüne kadar dünya tiyatro tarihinin unutulmaz eserlerini kendi yorumumuzla sahnelemek ve seyircimizle buluşturmak, tiyatromuzun en karakteristik ve dönüştürücü özelliklerinden biri oldu. Oyunu sahnelemeye karar verişimiz bu düşünce yapımızın açık bir yansımasıdır. Sahnelediğiniz oyundaki Poprişçin’in yaşadıkları ile günümüz arasında farklar var mı? Poprişçin bir garip dünyalı. Memur, işçi, öğretmen, öğrenci, işadamı, doktor, mühendis, devlet bakanı, başbakan. Kısaca bize öğretilmiş ve dayatılmış, anahtar statüye kilitlenmiş kısır var oluş biçimlerimizin hepsi. 1800’lü yılların ortasından 2000’li yıllara geldiğimizde değişen bir şey görüyor musunuz diye sorarsanız ben değişen bir şey görmüyorum. Bazı oyunlar eskimez ve günümüzde eskimeden devam eder. Hatta eskiden yazılan oyunlar sanki günümüzü anlatır. Bunun sebebi nedir? Yukarıdakiler, aşağıdakiler, seçilenler, elenenler, tercih edilenler ve edilmeyenler meselesi insanlık tarihiyle yaşıttır. İnsan doğasının basitliklerini, hileli yanlarını, zaaflarını Gogol gibi sade bir dille bu kadar başarıyla anlatan çok az yazar var. İnsanları, uyudukları uykudan uyandırmayı eserlerinin temel amacı yapmış eserleri ve fikirleriyle ölümsüz bir yazar. Unutulmaz bir Rus klasiğinin Rusya’da hem de Türkçe sahnelenmesi bir ilk. Bu konuda neler hissediyorsunuz? Çok mutlu ve heyecanlıyız. Eğer eseri İngilizce oynayacak olsaydım belki bu kadar keyif almazdım. Kendi dilimin tüm güzellikleri ile anavatanlarında Ruslara Türk dokunuşu ile Gogol seyrettirmek gurur verici. Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı? Ortaokul yıllarımda Amerikalı İngiliz edebiyatı ve drama hocam Billy Talbert’ın, her sene oynadığımız Broadway müzikallerinde beni oyuncu olarak teşvik etmesi ile başladı. Kral ve Ben, Neşeli Günler ve Batı Yakasının Hikâyesi, Grease müzikalleri oyunculuk hayatımın en ciddi ilk adımı oldu. Üniversite yıllarımda devam eden tiyatro çalışmalarım 1997 yılında Şahika Tekand Stüdyo Oyuncuları’na girmem, 2001 yılında İstanbul Tiyatro Festivali’nde Sophokles Şahika Tekand uyarlama oyunu, Oidipus Nerde! ile ilk profesyonel oluşumu izleyen süreç, Yunanistan’da “Delphi”, Antik Yunan ve Japonya’da “Shizuoka” Tiyatro Festivalleri, 2004 yılında Atölye Tiyatrosu’na geçişim. “Bir Delinin Hatıra Defteri”, “Yerma”, “Elveda Saraybosna”, “Şahane Züğürtler”, “Dört Mevsim” ve “Bir Delinin Hatıra Defteri”yle bugüne kadar gelen 10 yıllık süreç... Rock grubu Boşluk’un solisti ve kurucusunuz. Çok yakında da üçüncü albümünüzle dinleyicilerinizle yeniden buluşmaya hazırlanıyorsunuz. Bu albümden beklentileriniz ve müzikal hedeflerinizden bahsedermisiniz? Rock grubum “Boşluk”, 2000 yılında kuruldu. 2006 yılında ilk albümümüz “Boş Duvarlar”, 2009 yılında ikinci albümümüz “Sanal Tanrılarla” dinleyicilerimizle buluşmuştuk. “Sanal Tanrılarla” şarkımıza çektiğimiz klip başta Amerika olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde yayımlanması doğru işler yaptığımızın göstergesiydi. Yeni albümümüz de öncelikle Cem Karaca abimizin unutulmaz klasiği “Tamirci Çırağı” ile geliyoruz. Bu güzel şarkıyı “Boşluk” yorumu ile beğeneceklerini düşünüyoruz. Son iki yılda verdiğimiz 200’e yakın canlı performansta grubumuzun her zaman yanında olan dostumuz ve menajerimiz Hakan Sağlam’a da emekleri için kocaman teşekkür. Tiyatro ve müzikal dışında bir de dansçılık eğitmenliğiniz var. Biraz da bundan bahseder misiniz? Küçük yaşlarda müzikal oyunculuğu ile sahneye çıkmaya başladığım için şarkı söylemek ve dans etmek yabancı olmadığım şeylerdi. Bu iki önemli sanat dalının oyunculuğumun da vazgeçilmezi olduğunu düşündüğüm için uzun yıllar Latin ve salon dansları, Sirtaki üzerinde çalıştım. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle