18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 23 KASIM 2014 / SAYI 1496 Demokrasi mücadelesi her gün sürmeli “Doğrulardan oluşmuş bir adam değilim ama bugüne kadar gençleri yanıltmadım” diyor Okan Bayülgen. Demokrasi mücadelesinin her gün sürmesi gerektiğinden dem vuruyor ve buna inanıyor. Barikatta gaz maskesi ile selfie çektirmenin mücadele olmadığını söylüyor. Eğer bir döneklik varsa da Gezi’de “ölen” çocukları siyasi bayrak yapmak, siyasi poster yapmanın döneklik olduğunu anlatıyor. kan Bayülgen “Dada Dandinista” isimli programı ile televizyona, gecelere döndü. Ama pek çok çoğumuzda Gezi’den önce Okan ve Gezi’den sonra Okan Bayülgen var. Ben eski Okan Bayülgen’i özlüyorum, benim gibi düşünen de çok. Peki, nedir işin aslı? Bayülgen ile yeni programını bahane edip bir gece buluştuk. İşte anlattıkları... “Dada Dandinista” yeni projeniz, artık her şey “proje” zaten. Nedir olayı? Herkes bir proje adamı olmak istiyor. “Proje yaptık”, “projelendirdik”, “bir projem var”, bunlar insanları sıkıştırıyor. Benim ise televizyonda yaşamam gerekiyor. İzlenme oranlarım ALİ DENİZ düşecek, yükselecek. Kafayı duvara duvara vuracağım, yaptığım ve yapmadığım, yapamadığım şeyler olacak. Ve ben yine USLU televizyonda olacağım gecenin bir saatinde. Küçük stüdyomda büyük eğlence yaratacağız. Bu programda kameramanları, yönetmenleri delirteyim istiyorum. Böyle olunca seyirci de delirecek. Burası benim Lunapark’ım. Mesela üstünde dizi çekilen çocuklar var, benim programıma göndermezler onları. Çünkü genç kızların sevgilisi bir serseri olarak projelendirilmişlerdir. Çocuk programa gelse bir soru soracağım proje yıkılacak. Onu işte Beyaz’a götürüyorlar, iyi davranır Beyaz onlara diye. Ben de iyi davranıyorum ama sağım solum belli olmuyor. Bu filmi defalarca gördüm İktidardan korktunuz mu? Niye korkayım, yok öyle bir şey. “Okan döneklik yaptı, iktidardan korktu” diye söylüyorlar. Ben Gezici olduğumu her yerde her şekilde söyledim. Bana dönek diyenler asıl dönekler. Diyorum ya “Hava güzeldi”, “Çocukları suçlamayın onları otpor kandırdı diye” dedim. Çocuklar dışarıdaydı, gidecekleri başka bir yer yoktu. “Havalar güzel” derken Gezi’deki insanların apolitik ya da çok politikalı halini tarif etmek istedim yani otpor evlere para dağıttı da bunlar sokağa çıktı doğru değil; hava güzeldi, herkes sokaktaydı. Ben orada Gezicileri savunurken “Biz barikatlardaydık, sen hava güzeldi diyorsun” diyenler var. Anlamamak için uğraşıyor bazıları. Peki kardeş, havalar bozunca içeri kaçtınız, devamı yok. Gezi’den herkes çok şey öğrendi o ayrı. Peki 1 Mayıs’ta polislerle fotoğraf çektirmeniz. Ben çektirmedim, onlar istedi. 1 Mayıs günü gitar hocamı Cihangir’e bırakmam gerekiyordu. Barikatlardan geçirerek evine götürdüm. Her taraf polis, her taraf barikat... Canı sıkılan yüzlerce polis vardı ve benimle fotoğraf çektirmek istediler. Ne yapsaydım, polise mi saldırsaydım? Ayrıca çok düzgün polisler de tanıyorum. Hiç polis arkadaşınız, akrabanız yok mu? Sen nasıl tek kalemde tüm polisleri “katil polis” diye silersin. Bu kafayla Türkiye’de hangi demokratik mücadeleyi yapabilirsin. Tüm polisi, tüm askeri sil... Eee sonra? Senden hiçbir bok olmaz kardeşim böyle düşünürsen. Ama bunu söylemeye korkmayan bir tek Okan var. 1 Mayıs’ta “hadi gençler meydana” diye tweet atan sanatçılar var. Eğer o çocuklar kelepçelenip duvara dizilirken sanatçı olarak oraya gidebiliyorsan, kelepçelenmeye cesaretin varsa anlarım seni. Seçim günü sandığına sahip çıkacak organizasyonu yapmayıp, seçim günü sabahı “sandığa sahip çıkın” tweet’i atmayı da anlamıyorum. Hem toplumsal muhalefeti AKP’liler de yapmalı, tüm partiler buna katılmalı. Ben TKP’ye oy verdim diye her yerde söyledim. TKP’ye oy verenlerin sayısı komik, neredeyse toplanıp yemek yiyeceğiz. Sonra bana “anarşist numarası yapıyorsun” diyorlar. Ne yapmamı bekliyorlar, onu bilmiyorum. Ama ben kimseye kızgın ve kırgın değilim. Bu filmi defalarca gördüm. Büyüklerim de gördü. Şimdi nasıl bir mide bulantısı yaşıyorlardır acaba? l O Gezi’nin senesi dolmadan “emekli Gezici” oldular Gezi Direnişi’ndeki tavrınız, sonrasında eylemlerin sebebi olarak “Havalar güzel” demeniz ve kavga gürültü. Artık sizi izlemekte zorlananlar o kadar çok ki. Bu sözden muradınız neydi, neydi sıkıntı? Benim için sıkıntılı hiçbir şey olmadı! Takipçilerim de artıyor, değişen bir şey yok yani... Hepimizi aynı Twitter kandırmaya çalışıyor. Ben ısrarla söyledim, Gezi’de ölen çocukları bayraklaştırmak, onlara siyasi afişler yapmak ve o çocukların daha yaşayacak hayatları varken bu boktan konjonktür içinde, hayatlarını yaşayamadan, sevdiklerini acı içerisinde bırakarak göçüp gitmeleri birilerinin siyasi malzemesi olamaz. Ölen çocukları siyasi bayrak yapmak, siyasi poster yapmak dönekliktir! O kadar çocuğun boş yere ölmüş olmaları benim canımı yakıyor. Birileri beni sevsin diye onları ideoloji için kullanıp “ah vah edecek” değilim. Bir de ben emekli solcu değilim! Nasıl? 12 Eylül’den önce demir çubuklarla falakaya yatırıldım, bir hafta yürüyemedim. Birinci Şube’de kaldım, İkinci Şube’de kaldım kaç gece, kaç tane karakolda dayak yedim. Kaç defa üzerime ateş açıldı... Henüz 16 yaşındaydım, 12 Eylül’den sonra emekli solcu olmadım, Gezi’den sonra da olmam. Ama görüyorum ki Gezi’nin senesi dolmadan “emekli Gezici” oldular. Ne demek emekli Gezici? Demokratik mücadeleyi bırakıp kendilerine dönek beğenenler. Demokrasi mücadelesi her gün sürer, bugün de sürmeli. Barikatta gaz maskesi ile selfie çektirmek değildir mücadele. Bak sanılanın aksine herkes hızla apolitikleşti. Şimdi kim dönek? Ben değilim. İşte o yüzden havalar güzeldi. “Havalar güzeldi”, benim Gezi’yi savunduğum cümleydi! Gezi ruhunu çok çabuk terk ettiniz, ben hep Gezi ruhuyum. Doğrulardan oluşmuş bir adam değilim ama bugüne kadar gençleri yanıltmadım. Gezi’nin birinci haftasından sonra eve dönün de demedim, “dikkatli olun” dedim. Ben on yıl sonra da aynı Okan olacağım, Gezi’den emekli, solculuktan emekli, demokrasi mücadelesinden emekli, gençlikten emekli bir adam olmayacağım. l [email protected] Peşimdeki paparazziler Sözcü gazetesinden Medyanın geçirdiği evrimi nasıl yorumluyorsunuz? Medya sahibi olan holdinglerin medya yatırımları, yatırımlarının çok düşük bir oranı ve hepsinin devletle işleri var. Devletle bir işleri yoksa bile devletin onları denetleme gücü var. O yüzden hiçbir işadamı yüzde beşlik bir yatırımı için yüzde 95’ini riske atmaz. Bu işadamının kötü bir adam olduğu anlamına gelmiyor, biraz ekonomi bilgisi olan bunu anlar. Bu bir sistem sorunudur. Tüm dünya bunun çözmeye çalışıyor. Türkiye’de bu durum dünyaya göre daha garip yalnızca. Siyasi tartışma programları amigoların çağrıldığı futbol programları gibi. Zaten 80 milyonda en fazla dört milyon insan ciddi gazete okuyor ve haber almak umuduyla televizyon izliyor. Ben ise koltuğunun altında bir Cumhuriyet, bir de Le Mond taşıyan tek adamım. Bu çok sıkıyor beni... Magazinle aranızdaki buzlar eridi mi? Bir parmak hareketi yapıyordum magazincilere, istediklerini alıp gidiyorlardı. Hatta adam saati gösteriyor, “zamanım kalmadı, gazeteye dönmem lazım, haber yapmam lazım, yap şu hareketi işime bakayım” diyor. Parmak işaretini yapıyorum, “sağol abi” deyip gidiyorlar. Ertesi gün de “terbiyesiz Okan” diye gazetedeyiz. Tabii “Okan zeytinyağlı dolma yiyordu” diye yazmaları haber değil. Son günlerde arkama takılan paparazzilere bakıyorum, hepsi Sözcü’den. Bir tane Hürriyet, Sabah, Posta yok. Hepsi Sözcü! l Ben ipin üzerindeki adamım Gitmeyi düşündüğünüz oluyor mu? Tanıdığım pek çok insan “yurtdışına gitmek lazım” diyor. Git o zaman, bakalım ne kadar dayanabiliyorsun? Memleketini özlersin, memleketinde yabancı gibi yaşayıp sürekli yurtdışına gitmekten bahsetmenin anlamı yok. Bu memleketi yaşa, gerçeklerini anla, bu memlekettekiler de seni anlasın. Ben fena halde bu topraklara aitim, burada doğdum, burada öleceğim. Hem başıma gelen bir şey için bir başkasını suçlamam söz konusu değil. Hayatın her kulvarında böyle bu, hatta başkasının suçunu da üstlenirim. İpin üzerindeyim ama düşürsem ipi geren adamları suçlamam. O yüzden hayatım ipin yeterince gergin olup olmadığını kontrol etmekle geçer, ben ipin üzerindeki adamım! Gösteri dünyasındaki her adam bunun bilincinde olmalı. Sinema var mı ufukta? Sinema filmlerinden sıkılıyorum, uyuz kaşımaya da gerek yok. Türkiye’nin yüzde 99’u asgari müşterekte birleşeceği geri zekâlı komedi filmerini izliyor. Nuri Bilge Ceylancılık oynamaya da gerek yok. Nuri Bilge bile Nuri Bilge Ceylancılık oynuyor. Ben onun yerinde olsam bu kadar sıkıcı filmler yapmaktan sıkılırdım. O da baktı ki ödül filan veriyorlar Cannes’a gitti tüm ödülleri aldı. Geleceği bilmiyorum ama sonuçta hayat da o kadar uzun değil. l T ATAOL BEHRAMOĞLU Türklerin Amerika’yı keşfi ürkiye Cumhurbaşkanı dünyayı sarsan “one minute” (van minit diye okunacak) çıkışının ardından asıl büyük çıkışını Amerika’nın Kristof Kolomb adlı kefere denizci tarafından değil Müslümanlarca keşfedildiğini ortaya koyarak insanlık tarihine büyük bir katkıda bulunmuş oldu. Bu büyük buluşundan ötürü kendisine ne kadar teşekkür edilse azdır. Kefere dünyasının yalanlarından biri olan Kolomb sahteciliği böylece çürütülüp çöpe atılmış olmakla birlikte ben yine bu konuda küçük bir kuşkumu dile getirmekten kendimi alamayacağım. Kuşkumun ilk nedeni Brezilyalı yazar Amado’nun “Amerika’nın Türkler Tarafından Keşfi” adlı romanıdır. Amado bu kitabında, Türkler diye, her ne kadar, (anımsadığım kadarınca) yirminci yüzyıl başlarında bu ülkeye göç eden Ortadoğulu topluluklardan söz etmekteyse de, Türklerin Amerika’yı Keşfi demekle, belki de bilinç altındaki bir gerçeği ortaya koymuş olamaz mı? Şimdi sıralayacağım bazı bilimsel kanıtlar Amerika’nın Müslüman Araplar tarafından da değil biz Türkler tarafından keşfedilmiş olabileceğini ciddi olarak düşündürüyor… *** Bu konuda başvurabileceğimiz en önemli kaynak, üst üste konulduğunda bir insanın ortalama boyunu aşan sayıda kitap sahibi olmasına karşın, asıl ününü Türklerin yüzde şu kadarı aptaldır özdeyişiyle yakalayan Aziz Nesin’in bazı savlarıdır… Kendisinden mi duydum, bir yerde mi okudum, şimdi tam anımsamıyor olsam da, bu savlardan ilki Niyagara şelalesiyle ilgilidir. Yazarımız, Amerika kıtasına ayak basan akıncılarımızın bu büyük doğa olayıyla karşılaştıklarında birbirlerine hayretle bakarak “Ne yaygara!” dediklerini yazıyor. Böylece Niyagara adının nereden türemiş olduğu da yadsınamaz biçimde ortaya konmuş oluyor. Aziz Nesin ustanın aynı konuda ikinci büyük buluşu “Amazon Nehri”yle ilgili olanıdır. Akıncılarımız atlarının sırtında bu nehrin kıyısına ulaştıklarında, hayretlerini bu kez de “amma uzun!..” diye belirtmişler… Bu durumda şimdi, Müslümanların kelle kesmeyi ve birbirini boğazlamayı bir yana bırakarak, Amerika’nın Türkler tarafından mı Araplar tarafından mı keşfedildiği sorusu üzerinde düşünmeleri gerekmiyor mu? Böyle bir soruya Aziz Nesin ustanın yanıtı ne olurdu, bilemiyorum. Fakat, şu günlerde 100. doğum yılı kutlanmakta olan büyük usta yaşıyor olsa, Türkiye cumhurbaşkanının dünyayı sarsan iddiası karşısında belki de hayranlıkla “bir yaşıma daha girdim” diye mırıldanacak, aptallık oranımızı yükseltip yükseltmemek konusunu yeniden değerlendirecekti… *** Kendi payıma ben Amerika’nın Müslüman Araplar tarafından değil, her ne kadar pek çoğu keferelikten devşirme olsa da dünyada İslamın bayrağını dalgalandıran Müslüman Türk akıncılar tarafından keşfedildiği iddiasını akla daha yakın buluyor, bu konuda büyük ustanın hoşgörüsüne sığınarak onun buluşlarına yenilerini eklemek istiyorum… Örneğin Meksika sözünün “eksik ha!..” sözünden türemiş olduğunu iddia edemez miyiz? Kuzeyden güneye inerken bu ülkenin topraklarından geçtiklerinde, vahşilerle alışverişleri sırasında verdikleri paranın üstünün eksik olduğunu görerek hiddetlenen akıncılarımızın ağzından bu sözcükler dökülmüş olamaz mı? Ya da diyelim ki Küba’nın vahşi halkını çok “kaba” bulup dile getirmeleri, neden Küba adının doğuş nedeni olmasın? Hele Brezilya’da bir akıncımızın, tepesini attıran bir Brezilyalıya “Bre rezil!” diye hitap ettiğinden ve Brezilya sözcüğünün de bu sözden türemiş olduğundan en ufak bir kuşku duymak için neden göremiyorum… *** Amerika’nın keşfi sorunu çözümlendikten sonra sıra şimdi dünyanın dönüp dönmediği, su üzerindeki cisimlerin Allah tarafından mı yoksa başka nedenlerle mi batıp batmadıkları ve ardından kuantum fiziği, uzayın keşfi gibi daha önemsiz sorunların çözümüne, Batı dünyasının bu konuklardaki yalan ve saptırmalarının ortaya konulmasına geliyor…. Müslüman dünyası evelallah bunun üstesinden de gelecektir!.. l [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle