Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 TEMMUZ 2013 / SAYI 1426 5 insanlığa karşı suç olarak tanımlandı. Şimdi Türkiye aslında Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi’ne imza atmış bir devlet ve bu sözleşmeye göre iç çatışmalarda da aslında savaş hukuku hükümleri uygulanmalı. Türkiye Cumhuriyeti devleti kadınlara karşı yaşanan bu cinsel şiddet uygulamaları nedeniyle bir savaş suçu işlemiştir. Aslında bizim amacımız o döneme ilişkin Türkiye’nin uluslararası bir mahkemede yargılanmasını sağlamak, çünkü bu kadınlar gerçekten çok büyük mağduriyet yaşadılar. Ne gibi? Bir kere uzun süre kimseye anlatamıyorlar, bunun bir travması oluyor; kimseye anlatamamak, utanmak, kirlenmişlik hissetmek... Suç duyurusunu yaptıktan sonra da ayrı bir travma. Şükran Aydın davasında ailesi sahip çıktığı için daha rahat dillendirebildi, ama genel olarak aileler bile kadını dışlıyor, çünkü feodal değer yargıları çok egemen. Yani suç sana karşı işlenmesine rağmen ailen suçlu seni görüyor çoğu zaman. Ama sonunda bir yerde patlıyor ve açıklıyorlar. Bugüne kadarki gözlemlerim nedeniyle, bize başvurup yaşadığı cinsel işkenceyi anlatan her kadının aynı olduğunu düşünürüm çünkü yüzlerindeki ifade hep aynıdır. Hepsi babamı üzmek istemiyorum, babam kaldıramaz ya da eşim kabullenemez, diye ailelerindeki erkekleri düşünerek bir şekilde açıklamıyorlar yaşadıklarını, ama açıkladıktan ve suç duyurusunda bulunduktan sonra biraz daha rahatlıyorlar, çünkü şunu görüyorlar “Sadece ben değilim, başkaları da var, suçlu biz değiliz suçlu onlar”. Buna kafası yattıktan sonra o kadının birtakım şeyleri aşması daha kolay oluyor. Bu davanın sonuçlanmasının önemi ne? Musa Çitil, Cemal Temizöz gibi davalar olumlu sonuçlanırsa bugüne kadar insan hakları savunucularının, mağdurların taleplerinin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkacak ve kirli bir dönem kamuoyunda tartışılmaya başlanacak. Eğer toplumsal barıştan söz ediliyorsa devlet tarafından işlenmiş insanlık suçları açığa çıkarılmalı. Bu davaların kararları güven duygusunun sağlanması için çok önemli, ama benim büyük umutlarım yok. Gezi olaylarından sonra da polislerin yoğun taciziyle karşılaştı kadınlar. Size başvuru yapıldı mı? Ne yazık ki şimdiye kadar sadece üç kişi başvurdu, kadınlar cinsel taciz deyince illa bir yerlerinin ellenmesi, sıkılması gibi algılıyorlar ama küfür bile cinsel taciz. Bu konuda çok fazla hak arama bilincimiz erişmedi. Türkiye’de erkek egemen devlet aklı daha da güçlenerek devam ediyor. Bugün kadınların bedenine müdahale eden bir başbakandan söz ediyoruz. Kadının kaç çocuk doğuracağından, kürtaj olup olmayacağına kadar her şeye karar veren bir başbakan var. Hâlâ bağımlı bir yargı var. Savcı ve hakimler de genel olarak genel devlet aklına uygun davranıyor. Türkiye’de hukuk son derece erkek egemenliğinde, feodal zihniyette. Eskisinden farklı olarak bakanlık devreye giriyor, Fatma Şahin müdahil oluyor ama bu da iyi poliskötü polis oynamalarından başka bir şey değil, çünkü sonuçta hiçbir şey değişmiyor. l Erkek egemen devlet aklı güçleniyor Yıllar önce üç kadına tecavüz suçuyla yargılandı Musa Çitil, beraat etti. Şimdi 13 köylünün öldürülmesiyle ilgili yargılanıyor. Tecavüz davalarının avukatı Eren Keskin, 7 Ekim’de davaya müdahil olmak için başvuracaklarını söylüyor, belki bu defa adalet çıkar diye. ESRA AÇIKGÖZ ıl, 1992. Yer, Mardin. Mağdur X, Eren Keskin takip ettiği dosyayı basınla paylaşırken bu kodu veriyor ona gözaltına alınıyor. Polislerden biri, “Bana bir kere verir misin?” diyerek tacizde bulunuyor. Sonrası? Elini cinsel organına sokarak tecavüz ediyor. Bitmiyor. Botuna rağmen ayağını cinsel organına sokmaya çalışıyor ve eziyor polis. Bitmiyor. Kenarları girintili çıkıntılı bir sopa cinsel organına sokuluyor. Bitmiyor. Sonunda bir özel tim görevlisi tecavüz ediyor… Yıllarca kimseye anlatamıyor Mağdur X, yaşadığı vahşete bir de suskunluğun acısı ekleniyor. Eren Keskin cinsel şiddete uğramış kadınlar için yaptığı çalışmalar sırasında ulaşıyor ona. 1999’da dava açılıyor, ancak sanık sandalyesindeki Musa Çitil ceza almıyor. Şimdi Ankara Jandarma Bölge Komutanı Çitil, bugünlerde Mardin’de 13 köylünün öldürülmesi suçuyla yargılanıyor. 7 Ekim’deki duruşmada, kendisine başvuran üç kadının tecavüz davasıyla müdahil olma talebinde bulunacak Eren Keskin. Biz de Keskin’le bu üç davayı ve dahasını konuştuk. Musa Çitil’e açılan tecavüz davası size nasıl geldi? 1997’den beri devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye maruz kalan kadınlara ücretsiz avukatlık yapıyoruz. Bu kamuoyuna duyurulunca başvurular gelmeye başladı. Çoğu 1990’ların başında işlenmiş suçlardı ama kadınlar çeşitli kaygılarla zamanında açıklayamamışlar. Musa Çitil dönemine ilişkin de üç başvuru aldık, bu kadınlardan ikisi yaşadığı şiddet nedeniyle yurtdışına kaçmıştı. Başvurularını oradan yaptılar. Hepsi Musa Çitil’in o bölgedeki komutanlığı döneminde tecavüze maruz kalıyor, hatta başvuran kadınlardan birinin annesi de tecavüze uğramıştı ama bana anlatmasına rağmen başvurmadı. Bu üç mağdur da sıradan Kürt kadınlarıydı, onlara yönelik örgüte yardım Y ve yataklık yaptıkları iddiası vardı ve tecavüz bir konuşturma yöntemi olarak kullanıldı. Ne yazık ki sonuçta herkes beraat etti, ceza almadı. Ne gibi deliller sunmuştunuz? Dosyalardan birinde bir doktorun “bekâretin zorla bozulduğu”na dair raporu vardı. Çok namuslu ve vicdanlı bir doktormuş, zira o dönem doktorlar bile rapor veremiyorlardı korkudan. Bu doktor, zor durumda kalırsan açıkla diyerek raporu veriyor, kadın da yıllarca saklıyor, ama mahkeme bu raporu bile dikkate almadı... Sonra tanıklar vardı. Bir dosyamız hâlâ Yargıtay’da, sonucu ne olacak bilmiyorum, ama o aşamaya kadar ceza aldıkları tek dosya yok. Artık hiçbir kadının yargıdan beklentisi yok. Ceza verilmemesinin gerekçesi ne? Hep aynı; delil yetersizliği! O dönem tanıklık yapmak dahi çok zordu, AİHM’ye başvurmak bir dönem öldürülme sebebiydi, düşünün. AİHM, bir dönem devletin orada insan haklarını askıya aldığını bildirdi. O nedenle sizin hiçbir ispat aracınız yok ki, hepsini alıyorlar elinizden. Maalesef faili devlet güçlerinden birisi olduğu zaman mahkemeler çok koruyucu davranıyor. Mesela bizim davamız da, dört yüz kırk askerin tecavüzden yargılandığı dava da, şimdi Musa Çitil’in 13 köylüyü öldürmekten yargılandığı dava da Çorum’a gönderildi. Üstelik Musa Çitil şu an Ankara Jandarma Bölge Komutanı. Cezasızlığın yanında sürekli rütbelerinin arttırılması da çok ilginç, yani aslında devlet kadınlara karşı işlenmiş bütün suçların azmettiricisi ve ortağı durumunda, bunun başka açıklaması yok. Bakın, bugüne kadar Türkiye’de devlet güçlerinin cinsel taciz veya tecavüzden ceza aldıkları tek bir dosya yok, sadece kötü muameleden ceza alıyorlar, ama o da çok az. Bu konuda büyük bir cezasızlık söz konusu. Oysa bu davaların çoğu nedeniyle Türkiye AİHM’de mahkum ediliyor. Musa Çitil davası nedeniyle de böyle bir mahkumiyet vardı. Evet, Şükran Aydın davasında iç hukuk yollarından hiçbir şey elde edilemedi ama AİHM’de Türkiye mahkum oldu. Mahkumiyet gerekçesi, bağımsız bir hekimden rapor alınmamasıydı. Bu çok önemli, çünkü mahkeme cinsel işkencesinin ispatlanmasında adli tıp raporları istiyor, oysa adli tıp resmi devlet kuruluşu. Yıllardır bağımsız hekim raporlarının delil olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledik. Şimdi de bütün dosyalarda bu AİHM kararını sunuyoruz, ama Yargıtay kararları aksi yönde olduğu için mahkemeler cesur davranıp karar alamıyorlar. Sonunda tacizle ilgili bir dosyamızda adli tıpa gitmeden karar verildi, bakalım Yargıtay nasıl karar verecek. Aslında taciz ve tecavüz konusunda uluslararası hukuk da çok yeterli değil. Neden? Mesela, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda belki milyonlarca kadın cinsel şiddet yaşadı ama o savaşlardan sonra kurulan Tokyo ve Nurmberg Mahkemeleri’nde bu bir savaş suçu, insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak yargılanmadı. Ancak Bosna ve Ruanda çatışmalarından sonra, o da kadınların mücadeleleriyle taciz ve tecavüz C M Y B