02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 9 HAZİRAN 2013 / SAYI 1420 Klasik müzik tutkusuyla rock sevgisi bir arada... Ayşe Deniz Gökçin, “Pink Floyd Lisztified” albümüyle klasik müzik dünyasına farklı bir bakış getirdi. Pink Floyd’le Franz Liszt’i birleştirdiği albüm, büyük beğeni topladı. Gökçin, bu parçaları 41. İstanbul Müzik Festivali’nde bizlerle paylaşacak. ESRA AÇIKGÖZ Neden piyano? Piyano teorik ve teknik anlamda küçük yaşta iyi çalınabilecek ve daha derin müzikal fikirlere köprü olan nadir enstrümanlardandı. Tüm müzisyenler piyano çalmak zorundadır eğitimleri sırasında. Ben de evde piyano var, diye onunla başladım ve hızlı ilerleyince enstrüman değiştirmedim. Aslında keman da çalmak hep iştemiştim ama tek enstrümana daha rahat vakit ayırabildim, okulda akademik ödevlere yer verirken. Müzik, özellikle de klasik müzik disiplin isteyen bir alan. Beş yaşında piyano eğitimine başlamışsınız. Neydi sizi o yaşta piyanonun başında tutan? Annem çok istemiş piyano çalmak ama olmayınca beni götürdü derslere, disiplini kesinlikle anne ya da baba sağlamalı. Çocuğun başında durulması gerek, ödevlerinin üzerinden geçerek, her gün hocanın anlattıklarının tekrarlanması gerek. İyi bir müzik eğitimi o kadar küçük yaşta ancak böyle olur. Bu açıdan ben şanslıydım. Nerelerden besleniyorsunuz müziğiniz için? Londra’da müthiş canlı konserler oluyor ve en iyi sanatçılar buraya geliyor. İyi ve kaliteli konserlere gidebilince insan ilham alıyor. Ayrıca ailemle dinlediğim eski rockpopcaz CD’lerinin yanı sıra bestecilerin, icracıların mektuplarından oluşan bir dolu kitabım var... Sanırım insan müzisyeni daha kişisel bir seviyede tanıyınca müziğini de daha çok seviyor. Bu nedenle A yşe Deniz Gökçin, bir piyanist, ancak bugüne kadar alışılagelmiş “klasik müzik sanatçıları”ndan farklı eserlere imza atıyor. Son albümü “Pink Floyd Lisztified” bunlardan biri. Franz Liszt’le Pink Floyd’u birleştirdiği bu çalışmasıyla Gökçin, klasik müzik tutkusunu rock sevgisiyle harmanlıyor. Sonuç mu? Pink Floyd’un yorumuyla anlatalım: “Yıllardır Pink Floyd şarkıları başkaları tarafından en az binlerce kez yorumlanmıştır, fakat kısa zaman önce topluluğun üç parçasına getirilen yepyeni bir yaklaşım klasik müzik dünyasının ruhunu fethetti”. Ayşe Deniz Gökçin, bu parçaları ve dahasını İKSV’nin düzenlediği 41. İstanbul Müzik Festivali’nde müzikseverlerle paylaşacak. Festivalin en dinamik konserlerden biri olacağı kesin. Dokuz yaşında ilk konserini verdiğinden bu yana Kiev Senfoni, Kiev Filarmoni, Cumhurbaşkanlığı Senfoni, Borusan İstanbul Filarmoni, Bilkent Senfoni, New Eastman Outreach gibi pek çok orkestrayla çaldı Gökçin, pek çok farklı ülkede resitaller verdi; Moskova, Verbier, Londra, Texas, New York, Colorado, Kaliforniya... Gökçin’in 28 Haziran’da Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de vereceği konseri dinlemek istiyorsanız elinizi çabuk tutun, zira biletler çoktan satışa çıktı. Ama gelin önce kendisiyle tanışalım... Müzikle ilişkiniz nasıl başladı? Müzikle küçük yaşta evde bir piyano olması sayesinde tanıştım. En çok oynadığım oyuncağım oydu. Ailemin diğer üyelerinin de benim çevreme geçip müzisyenmişim gibi icralarımı uydurduğum melodilericiddi ciddi dinlemeleri benim için çok önemliydi. Yani evcilik yerine piyanistlik oynardım (gülüyor). Hâlâ etrafımdakilere müzik yapmayı seviyorum… Müzik paylaşmaktır, iletişim içinde olmaktır. araştırma yapmak, okumak çok önemli. Aktif bir dinleyici olmalı herkes… İKSV’deki konserde izleyiciler ne bekleyecek? Konserde, içinde “Shine On You Crazy Diamond” ve “Comfortably Numb” da bulunan 10 Pink Floyd aranjmanım yer alacak. Bunlar Liszt’in izinden giden ve onu geçip bambaşka stillere modern muzik, caz, prepared/hazırlanmış piyano, looping ve bunun gibi alanlara yönelen çalışmalar. Kevin Bryce adlı sound desginer ile parçalar arasında interlude’ler yaptık. Çok değişik bir boyut kazandı. Bunları şu an albüm haline getirmekteyim. Franz Liszt’le Pink Floyd’u birleştirerek oluşturduğunuz “Pink Floyd Lisztified” albümünüzün çıkış hikâyesi nedir, nasıl oluştu? Nereden aklınıza geldi böyle bir çalışma yapmak? Liszt’in 200. yıldönümü nedeniyle onun hayatı hakkında çok okudum ve karşıma klasik bir müzisyen imajindan çok bir rock yıldızının çıktığını anladım. Yaptığı yenilikler, sahnedeki tarzı, kadınlar arasındaki popülerliği ve inanılmaz karizması olan bu besteciye bir tribute yapmak istedim. Kendisi eskiden halkın aşina olduğu temaları alıp onlar üzerinde virtüöz düzenlemeler ve doğaçlamalar yaparmış. Canavar gibi bir tekniği olan Liszt, seyircileri “lisztomania” sendromuna sokarmış evet buna isim bile konmuş! Ondan önce müzisyenlere bir nevi “hizmet veren, hizmetçi” muamelesi yaparmış aristokratlar... Yani Liszt, müzisyenin toplumdaki konumunu “yıldızlaştıran” ilk bestecilerden biri. Doğaçlamalarım, Liszt tarzı ile Pink Floyd temalarının birleşmesiyle oluştu. Çıkardığım “Pink Floyd Lisztified Fantasia Quasi Sonata” aranjmanımda Liszt’in Dante fantazisinden esinlendim. Tek eser şeklindeki parçada ilk bölüm “Hey You”, ikincisi “Wish You Were Here” ve son olarak “Another Brick in the Wall” var. İçlerinde Liszt’in çok sık kullandığı nota aralıkları, pasajlar, orkestrayı taklit eden sesler ve operatik elementler var. İlk bölüm dünyadan yabancılaşmayı, ikincisi yakın birini kaybetmeyi, üçüncüsü ise işlemeyen eğitim sistemlerini, makineleşmeyi, savaşı ve insanların yaptıkları hataları bir nevi “gerçek cehennem”i, yani dünyadaki Inferno’yu anlatıyor. Diğer yaptığım düzenlemeler dediğim gibi daha farklı alanlarda gelişti. Konserde herkes görecek... Klasik müzik tutkunuzla rock sevginizi birleştirmeye devam edeceğiniz başka çalışmalar var mı? Var, fakat şu sıralarda Pink Floyd turnesi üzerinde çalışıyorum. Aralarda değişik çalışmalarımın da videolarını görebilirsiniz “agokcin” adlı YouTube kanalımdan. l Zaz, “Je Veux” ile dünya müziğinin kapısını açtı. Eşiği de kırdı ki o kapı bir daha kapanmasın. Sokaktan yükselen müziğin genç mesihi Zaz 15 Haziran’da yeniden İstanbul’da. ALİ DENİZ USLU Caro Emerald döndü! Artist Müzik ve Joy Fm işbirliği ile son yılların en çok ses getiren yeni seslerinden Caro Emerald’ın yeni albümü “The Shocking Miss Emerald” İngiltere ile aynı gün, Avrupa ile aynı hafta ülkemizde de satışa sunuldu. İlk albümü “Deleted Scenes from the cutting room floor” albümüyle iki milyonu aşkın bir tiraj elde eden ve en başarılı yeni isimlerden biri olmayı başaran Caro Emerald, yeni albümüyle de bu iddiasını sürdürüyor. Son haftalarda “Tangled Up” ile radyoların favorileri arasında yer alan Caro’nun, yeni albümü ilk albümünün başarısının ardından müzikseverler tarafından da merakla bekleniyordu, “The Shocking Miss Emerald” albümünde yepyeni 14 şarkının yanı sıra, albümü satın alan dinleyicileri “Tell Me How Long” isimli bir de bonus şarkı sürprizi bekliyor. Dönem olarak 1920’li ve 60’lı yılların Avrupa’sının temel alındığı albüm konseptinde, Paris’in moda, sanat ve eğlence dünyasının renkliliği de Caro ve ekibine ilham vermiş. Albüm, neşeli melodilerden, romantik şarkılara, tangodan, melankolik tınılara geniş bir yelpazeye yayılmış şarkılardan oluşuyor. Albümde, “Paris”, “Paris” ve “Black Valentine” gibi şarkılar özellikle slow müzik sevenleri bir hayli memnun edeceğe benziyor. Albümün favori şarkılarından “The Maestro”, moda dünyasının en özel isimlerinden Karl Lagerfed’e ithaf edilmiş ve şarkının finalinde kendisinin sesi de parçaya ayrı bir renk katmış. Geçen yaz İstanbul Caz Festivali kapsamında ülkemizde unutulmaz bir de konser veren Caro Emerald ve ekibi “The Shocking Miss Emerald” albümü ile başarılarını devam ettireceğe benziyor... l www.caromerald. com www.artistmusic. com.tr Bir şarkıyla değişir dünya V odafone İstanbul Calling kapsamında Zaz yine İstanbul’da. 15 Haziran’da Parkorman’da sahne alacak. Onun adı bizim için Zaz. O yüzden Isabelle Geffroy ismini duyunca duraksıyor insan. Belki de onun isme ihtiyacı da yok, çünkü müziği herkesi sarıyor. Özel hayatı ve sahne hayatının farklı olmasını istiyor, bu yüzden isimlerini ayrı tutuyor. Isabelle Geffroy aslında Zaz; ama Zaz, Isabelle Geffroy değil! Müzik hayatını bıraksa da Isabella olarak var olmaya devam edecek, bunu biliyor. Zaz’ın annesi İspanyolca öğretmeni, babası ise elektrik işçisi. 1985’te kız kardeşi ve erkek kardeşi ile birlikte konservatuvara başlamış. Keman, piyano, gitar ve koro müziği eğitimi almış. 1994’te Bordeaux’ya taşındığında söyleme dersleri almaya başlamış. Pek bilinmez ama Bordeaux’da spor yapıp, hatta kung fu dersleri bile almış. Müziğe ilk profesyonel adımı Vivaldi’den “Four Seasons”la oldu. Sonrasında “Fifty Fingers” isimli blues grubuyla çalışmaya başladı. Çeşitli caz beşlileriyle birlikte çalıştı ve 2009 yılında Paris’te gerçekleştirilen “Generation Reservoir” isimli yarışmada birincilik ödülüne layık görüldü. Paris’te, Montmartre sokaklarında ve kabarelerinde demlenip dünya coğrafyasında basılmadık yer bırakmayan Zaz, azimle sesini her yere taşıdı. Blues’dan şansonlara, Afrika, Endülüs ve Brezilya melodilerine gitar ve kontrbas ile bütünleşen sesiyle yeni bir soluk kazandırdı. Zaz, “Je Veux” ile dünya müziğinin kapısını açtı. Eşiği de kırdı ki o kapı bir daha kapanmasın. Zaz tek bir şarkıyla dünyayı değiştirebileceğini düşünüyor. “Bu şarkı bana daha fazla müzik yapmam için inanılmaz fırsatlar sundu. Tuhaf ama bir şekilde bu kadar ses getireceğimi biliyordum biliyor musunuz?” diyor, “küçüklüğümden beri dünyayı değiştirmek istiyorum. Ve bu gücün de müzikte olduğunu düşünüyorum”. “Je Veux” enerji dolu hareketli ve keyif veren bir şarkı da olsa politik olarak da durduğu bir yer var. Bu anlamda Zaz’ı bir mesih gibi görenler de çok. Ama o öyle hissetmiyor, anlatıyor; “Tehlikeli olan, olmadığın şeyler için takdir ediliyor olmak. Ben her zaman olduğum kişi olarak kalmayı umuyorum. Bazen tek bir şarkı hayat olur, hayat da tek bir şarkı. İnsanları mutlu etmek benim derdim. Birkaç yıl önce önemli bir şey istedim; başkalarını sevebilmek, mutlu etmek için önce kendimi sevmeliyim. Bu, benim için çok güzel bir hediye.” İlk albümden sonra Zaz’ın hayatında neler değişti peki? Muhtemelen daha az boş zamanı var ama büyük değişiklikleri yok. Hep soruyorlar ya ‘Müzik sokakta mı’ diye onun yanıtı hazır; “Mekânlara ruhunu veren, canlı kılan insanlardır. O yüzden sokak özel, hissedilir. Tabii internet de inanılmaz bir iletişim aracı. Sokağın ruhunu taşıyor.” l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle