22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 30 HAZİRAN 2013 / SAYI 1423 Tayyip’in polisi dışarıda, masum çocuklar içeride... Sayfı Sarısülük, oğlu Ethem’i doğum gününde kaybetti. Acısı çok taze. Ama gözyaşlarını içine akıtıyor. İki lafından biri; “Tayyip de inşallah aynı acıyı yaşar” oldu. “Benim polisim destan yazdı” diyenler bir başsağlığını bile çok görmüşler Sayfı Ana’ya. Oğlunu vuran polisin serbest kaldığını bizden öğrendiğinde tepkisini şöyle dile getiriyor: “Yine ciğerimi yaktılar.” ALİCAN ULUDAĞ Nasıl biriydi Ethem? Karıncayı bile incitmezdi. Oğlum diye söylemiyorum. Kime sorarsanız, aynısını söylerler. Arkadaşlarına çok düşkündü. Bencil biri değildi. Yoksula karşı merhametliydi. Devamlı derdi, “anne biz de yoksulluk gördük, yoksullukla büyüdük” diye... İri yarı, babayiğitti. Arkadaşları için, toplum için canını verirdi. Yarım ekmeği olsa arkadaşlarıyla, komşusuyla paylaşmayı isterdi. Arkadaşlarına, halka karşı yumuşak kanlıydı. Çok iyiydi. Bana yapmadığını arkadaşlarına yapardı. Güçlü, kuvvetliydi oğlum, yıkılacak adam değildi. Oğlum asla yenilmezdi. Polis, silahıyla oğlumu yıktı. Yoksa yıkılacak çocuk değildi. Şemdinli’de askerlik yaparken hiçbir şey olmadı ama kör kurşunla gitti. Tayyip aldı onu. Tayyip de görsün evlat acısını. Benim çektiğim acıyı o da çeksin. En azından katilini verseydi. Hayalleri neydi? Bu yoksulluktan kurtulmayı hayal ederdi. Anne seni rahatlığa erdireceğim derdi ama erdiremedi. Çok yoksulluk çektik. Yine sırrımızı kimseye söylemedik. Kendi yağımızda kavrulduk. Bugün bulduk bugün yedik, yarın bulduk yarın yedik. Çocuklarıma hem annelik, hem babalık, hem arkadaşlık yaptım. Kaç yıldır yalnız başına çocuklarınıza bakıyorsunuz? 24 yıldır çocuklarıma tek başına baktım. Onların üzerlerine kapıyı kilitleyip işe gittim. En küçüğü İkrar bir yaşındaydı. Ablası okuldan geldiğinde onlara bakardı. Ablası da daha 10 yaşındaydı. Ethem, liseyi yoksulluktan bıraktı. “İleride okurum” dedi ama ona da yetiştiremedik. Evlenmeyi düşünüyor muydu? Küçük kardeşini evlendirmeyi istiyordu önce. Ondan sonra kendisini istiyordu. Evlenince beraber yaşayacağız anne, derdi bana ama kısmet etmediler. Vurulduğunu ilk nerede haber aldınız? Evde haber aldım. Ablası haber verdi, saat 8’di. Hastaneye gittim, ayağından vuruldu dediler. İçeri girdim, başının sarılı olduğunu gördüm. O halde görünce ne hissettiniz? O anda dünyam yıkıldı. Ne olduğunu bilemedim. Eksik hissettim kendimi. Her lafımda diyorum ki Tayyip de görsün bu acıyı, o da yaşasın evlat acısını. Bizim çocuklarımız ne yaptı? Annesi için, kardeşleri için eylemlere katıldı. Çıkıp bir de yalan söylüyor taş attılar diye. Asla taş yok. Benim oğlum silahsız gitti eyleme. Kıyafetini giyip eyleme gitti. Oğlumu hedefe getirdi yıktı, yoksa yıkılmazdı. Arkadaşı olsaydı, benim oğlum o polisi yakalardı mutlaka. B ir haziran günü Gezi Parkı eylemlerinde polis tarafından Kızılay Meydanı’nın ortasında başından vurulan işçi Ethem Sarısülük hayata gözlerini yumduğunda tarih 14 Haziran’ı gösteriyordu. O gün Ethem’in aynı zamanda doğum günüydü. 26 yaşındaki Ethem, ölüme ancak 13 gün direnebildi ve geride yaşanmamış yıllarını bırakarak gitti. Ethem’in hayalleri vardı. Yaşasaydı, içinde bulunduğu yoksulluktan kurtulacak, annesini rahata erdirecekti. Ama olmadı, kör bir kurşun onu hayattan aldı. Geride gözü yaşlı bir anne bıraktı. Ethem’in ölümünün ardından herkes konuştu ama bir tek annesi Sayfı Sarısülük sustu, acısını yüreğine gömdü. Oğlunu vuran polisin serbest kalmasından dakikalar sonra, daha önceden röportaj için sözleştiğimiz için Sayfı Ana’nın kapısını çaldık. Daha polisin serbest kaldığını bilmiyordu. Bunu söylemek zordu. “Röportaj için geldik ama sana kötü bir haberimiz var” deyince yüzüme baktı, bir şey demedi. “Oğlunu vuran polis serbest kaldı az önce” diyebildim. Ama Sayfı Ana yine konuşmadı sustu, karşıda masada bulunan oğlunun fotoğrafına baktı, derinlere daldı. Sadece ağzından iki çift laf döküldü: “Yine ciğerimi yaktılar. Oğlumun katili tutuklansaydı bari yüreğimiz ateşi biraz olsun soğurdu.” Bir annenin evlat acısına şahitlik etmek dünyanın en zor şeylerindenmiş. Ethem kimdi, nasıl bir çocukluk yaşamıştı, hayalleri neydi? Sayfı Sarısülük, anlattı; biz dinledik. Ethem, nasıl bir çocukluk yaşadı? Beş kardeşlerdi. Ethem dördüncüydü. Çocukluğunu pek yaşayamadı. Küçük yaşta işe başladılar. Pek bilemedi, gezmesini tozmasını. Liseyi ikinci sınıfta bıraktı. 15 yaşında kaynakcılığa başladı. Bir ara kargoda hamallık yaptı. Daha sonra serbest çalışmaya başladı. Daha halen alacağı var, alacağını da alamadı. Polise güvenimiz kalmadı artık... Oğlunuzu vuran polis serbest bırakıldı? Tutuklansa en azından içim soğurdu. Niye dışarıda gezsin oğlumun katili. İçeri girse hatasını anlardı. Ben niye Tayyip’in aklına uydum, diye düşünürdü. Yine diyorum, Tayyip de bizim gibi acı çeksin, ağlasın, yansın. Suçluları bırakıyor da o masum çocukları niye içeride tutuyor? Davayı sonuna kadar sürdüreceğim. Tayyip beni de alacak karşısına. Ben şu ana kadar hiçbir partiye karşı çıkmamıştım. Ama Tayyip’e karşı çıkacağım, karşısında beni görecek. Annesi öldüğünde benim bağrım yandı diye söylüyordu, aynı benim de bağrım yandı. Oğlumun katilini versin, bekletmesin. 45 ay bari içeriye atsın. Diktatörlük yapmasın Tayyip. Biz polisin arkasına bizi öldürsün diye mi sığınıyoruz? Polise güvenimiz kalmadı, artık açmayız kapımızı. Polisim diye de halkın içinde gezmesinler. Bir silah ile polis olunmuyor. Canımı yaktı, canı yansın diyorum. Tayyip, AleviSünni diye insanları birbirine düşürmesin. Tayyip’e yenilmeyeceğiz, yine yenilmeyeceğiz. l Hiçbir yetkili aramadı Bu süreçte herhangi bir yetkili kapınızı çaldı mı? Bir tek CHP milletvekilleri geldi. Ama Tayyip’inkiler gelmedi. Ne bakanlıktan, ne Emniyet’ten hiçbir kişi aramadı. Bir başsağlığı bile dilemediler. Onlar izin vermeseydi, bunlar başımıza gelmezdi. Öbür çocuklarımızın başına da bunlar gelmezdi. Bu kadar analar, bacılar ağlamazdı. Ne anlıyor Tayyip bu insanları ağlatmadan. l Vurulduğunu öğrenince böyle bir sonla karşılaşacağınızı umuyor muydunuz? Hayır, ben Ethem’den hiç böyle bir şey beklemiyordum. Umutluydum. Ethem’siz günler nasıl geçiyor? Her an sesini duymak istiyorum. Gözlerim arıyor. Ama İkrar da içine kapandı, bana hiçbir şey anlatmıyor. Odasına girip çıkıyor. Birbirimize gözyaşımızı göstermiyoruz. Ben çocuklarım için ayakta kalacağım. Tayyip’e hiç gözyaşımı göstermeyeceğim. Vurulduğu yere gittiniz mi? Gittim. Cuma günü gittim. İlk gittiğimde ciğerim koptu. Gözlerim her an gene de toplumda onu aradı. Sesini duyacağım, dedim. Fazla konuşamadım. l S SELÇUK EREZ Macbeth’e mi benziyor? hakespeare’in hırsı başından aşkın İskoç Kralı Macbeth’i konu edinen oyununun, yazdıklarının en iyisi olduğuna inananlar az değildir. Şöyle bir şeydir: Macbeth, ülkesinin kendinden önceki kralı Duncan’ın samimi arkadaşıdır. Birbirlerini sık sık ziyaret eder, ailece piknik bile yaparlar. Ancak Macbeth’in niyeti bozuktur, kankası olan kralı bir şekilde gönderip yerine padişah olmak ister. Günün birinde, Duncan, Macbethlere akşam yemeğine gider, yatıya kalır; Macbeth, o gece kırk yıllık arkadaşı olan kralı sırtından hançerler. Suç, uşakların üstüne atılır. Kralla uzaktan kan bağı olan Macbeth, tahta çıkar. O günden sonra tek derdi ne yapıp yapıp o yerde sonsuza dek oturmak olan Macbeth, kendisini eleştirenlerin, yaptığını beğenmeyenlerin canına okur; onları hapse atar, hatta yok eder. Astığı astık, kestiği kestik bir devlet başı olmuştur; buna rağmen beyninin derinliklerinde endişeler tur atar. Gider, falcısına danışır: Falcı, “Korkma,” der, “seni yerinden edecek kimseyi analar henüz doğurmadı ve doğurmayacak!” Anası doğuramayacaksa sezaryen olacak demektir... Öyleyse ben de sezaryeni yasak ederim. Başka? Falanca ağaçlık yerinden kalkıp senin olduğun yere gelmedikçe sana bir şey olmaz! Ooh demek ki bana karada ölüm yok! Falcının söyledikleriyle rahatlayan Macbeth büsbütün azar, eskiden sadece küçük dağları yarattığını sanırken şimdi, nehirlerin mecralarını değiştirmeye kalkar, “Bu ülkeye bir de yanardağ yaptıracağım!” diye tutturur. Sadece ülkesindekiler değil, komşu memlekettekiler bile şerrinden yaka silkerler. Ama o “Beni yerimden edecek adamı hiçbir ana doğurmaz!” ve “Falanca ağaçlık kalkıp buraya gelmedikçe sana bir şey olmaz!” öngörülerine fazlasıyla inanıp her kuralı çiğner, önüne çıkanı ezer (daha doğrusu ezdirir). Bir gün koruyucuları alı al moru mor koşar gelirler: Hayrola? Yücelerin yücesi... (lafın ardını getirmekte güçlük çekerler) Ne oldu? Efendim o park canlandı, ağaçlarıyla kalkmış buraya yürüyor sanki... Shakespeare’in oyununda, düşman kuvvetlerinin askerleri, ağaç dallarını kamuflaj amacıyla kullanarak ona saldırdıklarında Macbeth, falcının öngörüsünün doğru çıktığını ve sonunun geldiğini anlar. Biber gazı mı? O zamanlar henüz keşfedilmemişti; Macbeth, başka önlemler alır. Bundan sonra da çırpınır, uğraşır ama işi bitmiştir, yapacak fazla bir şey de kalmamıştır: PARKI YOK ETSE DE AĞAÇLAR YÜRÜMEYİ SÜRDÜRECEKLERDİR... Perde iner! l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle