Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 Kuşkusuz Gezi Parkı Direnişi’ni başlatan pek çok neden var, ama çıkış noktasını unutmayalım. Zira İstanbul’un en gözde semtine yönelik müdahaleydi fitili ateşleyen. Çünkü kentler, hepimizin ve bu alanlarda söz sahibi olmak hakkımız. Ancak AKP iktidarı, kentsel dönüşüm projeleriyle Türkiye’nin her yerinde rant ve ideolojik amaçlı müdahalelerine devam ediyor. Yurttaşlar kenti için hak arayışında... G ezi Parkı eylemleri üzerine çok şey söylendi, yazıldı. Çok analizler yapıldı. Biz bir de meseleye kent mücadelesi üzerinden bakalım istedik. Çünkü insanlar artık sadece sandıkta değil, yaşamları ve o yaşamı sürdürdükleri kentlerle ilgili kararlarda da söz sahibi olmak istiyor. Avrupa’da çoktan yerleşmiş, bizdeyse Gezi Parkı eylemleriyle gündeme gelmiş kent yurttaşlığını tartışmaya başlamanın vakti geldi. Sorularımızı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Besime Şen ve TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu yanıtlıyor. Söz önce Şen’de. Gezi Parkı eylemleriyle kent hakkı mücadelesi yeniden dillendirilmeye başlandı. Aslında toplumsal hareketlerin kent mücadelesi Türkiye için epey eski... ÇYDD ve Fotopya’nın ortak düzenlediği “Kente Karşı İşlenen Suçlar” fotoğraf yarışmasından alınmış bu kareler, kent siluetinin tahrip, tarihten gelen kimlikli peyzajların yok edildiği uygulamaları gözler önüne seriyor. Türkiye’de kent siyaseti özellikle kamu arazilerinin kullanım yöntemleri üzerinden şekillenmiştir. 1940’larda başlayan gecekondu yapımları, yaşanan konut sorununa bu sorunu yaşayanların bulduğu mucizevi bir çözümdür ki, bu yönüyle gerek devletin, gerek sermayenin sınırlarını zorlamıyordu. Ayrıca bu dönem sadece yoksunlar için değil, orta sınıf için de ciddi konut sıkıntısı vardır. 70’lerde yerel yönetimlerde sol politikalar hakimdi. Gecekondu ve diğer yoksulların ihtiyaçlarını gidermek için bu belediyeler toplumcu bir yaklaşım sergiliyordu. Elbette kent mücadelesinde 1970’ler kritik önem taşıyor. Bu mücadelede sosyalist gruplar kurucu roldeydi. Mesela, Çayan ya da 1 Mayıs mahalleleri bu dönem kuruldu. Ancak 80 darbesiyle bu süreç kesintiye uğradı. Özal Garip Yörük / Giresun dönüşümle yıkım tehdidi gündelik hayata yönelik açıklamalar gündeme getirildi. İnsanlar, toplumda ciddi kaygı yarattı. özellikle de elinde tapu tahsis Bıkkınlık veren polis şiddetinin bir belgesi bulunanlar, konutlarını sabah ağaçlara yönelmesi insanları kaybetme, sürülme gibi tehditlerle oldukça meşru bir nedenle sokağa karşı karşıya. Haliyle mahallelerde döktü. Çünkü insanla doğa kentsel dönüşüme yönelik arasındaki ilişki hâlâ en güçlü bir tepki oluştu. Bu mahalle ilişkidir. Onu kent politikasında örgütlenmeleri, kentteki diğer dikkate almak zorundasınız. ESRA dayatma biçimleri nedeniyle HES projeleriyle bütün vadileri, AÇIKGÖZ taleplerini ilerletti. Çünkü kentin dereleri bu denli yok saymak, tarım her yerinde bir yıkım ve inşaat politikalarıyla insanları tanımadıkları faaliyeti oluştu. Artık “Bu kent emekçilerin”, metropollere işçi yığını olarak yollamak; biriken “İstanbul herkesin” gibi sloganlar üretiliyor. yapısal nedenlerden. Bu direnişi, yurttaşlar Mahallelerdeki örgütlenmeler ve kentler hareketine benzetiyorum. Oysa siyasal tarihler arasındaki diyalog da arttı. BM heyetinin gelişimine baktığımızda yurttaş hareketi ziyaretleri, Avrupa düzeyinde tepkilerle dönemini geçirmiş olmalıyız. Ama AKP’nin son küresel anlamda da bir hak arayışı dönemdeki politikaları artık yurttaş haklarının gündemde. Bunlar kentsel siyaseti ülke sınırını zorlayan otoriter bir nitelikte. Alican Yıldız / Bursa Kent hakkı, kentsel kararlarda söz; kararı uygulamakta güç sahibi olmaktır. Kent ve yurttaşlık haklarının artık birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum. Yurtdışında uzun süredir var olan bir şey kent yurttaşlığı, ancak Türkiye’de Gezi Parkı eylemleriyle tartışılmaya başlandı. Kent hakkı aslında sabit bir şey değil. Bizim kentsel süreçleri denetlemeye katılmamız, kentsel üretim süreçlerinde yer almayı istememizle ilgili. Dolayısıyla isteklerimizi yükselttikçe yurttaşlık haklarımıza dahi yanıt verebilecek kapsama gelebilir. Bir de karşı taraftan baksak, iktidarın mekân algısını nasıl okumak lazım? Kentsel dönşüşüm, köprüler, havaalanları gibi büyük kent projelerinin öncelikli gerekçesi, ekonomi; buradan kaynak yaratmak. Dolayısıyla bunlar kentlerin Erkan Kalenderli / İstanbul iktidarı, askeri darbenin de yardımıyla neoliberal politikaları bütün alanda uyguladı. İlk kez, kentteki arazi, konut yapımı ekonomik sektör olarak görülmeye başlandı. İşçi sınıfıyla kurulan ilişkinin boyutu da değişti. Ama yine de tapu dağıtımı, imar aflarıyla düşük ücretler bir yönüyle ikame edilmeye, siyasal talepler manipüle edilmeye çalışıldı. AKP’ye kadar Türkiye’deki bütün merkez sağ siyaseti arazi üzerinden sınıf politikasını bir şekilde yönetmeye çalıştı. İlk kez AKP döneminde bu siyaset tersine döndü. Neden, ne oldu? Neoliberal politikaların kapsamı ve karar alma biçimleri değişti. İddia da. Eskiden gecekondulara gösterilen tolerans, 2004’ten sonra bir geri alma politikasına dönüştü, kentsel gündeminde güncel hale getirdi. İnsanların siyasal literatürüne kent girdi. Gezi direnişiyle de iyice oturdu gündeme ve siyasi literatüre. Bu direniş kent mücadelesinde yeni bir boyut açtı gibi. Neden sizce? Bu bir kent hareketi biçiminde başladı ama artık bir toplumsal hareket. Arkasındaki nedenlere gelince; Taksim Dayanışması’nın 1.5 yıldır inatla sürdürdüğü çalışmalar, 1 Mayıs’ta meydanın yasaklanması, Reyhanlı’yla kamuoyunun hükümete güveninin sarsılması, 3. köprüyle Alevilere verilen mesaj, Avrupa ve Arap ülkelerindeki rejimlerin sarsılıp meydanların sistem karşıtı hareketlerle dolmasının politik bilincimizde yaptığı birikim, alkol yasağı, kürtaj ve çocuk doğurmayla ilgili söylemler yani cinsiyet ve beden politikaları, Bu eylemler, vatandaşın kentle kurduğu bağda nasıl bir dönüşüme neden olabilir? İnsanlar sokağı, meydanı keşfetti ve oraları politik hale dönüştürdü. Herkes mahallesindeki parkı keşfetti. Biz uzmanlar yıllardır ortak kamusal alanın kullanımına değiniyorduk. Ama ihtiyaçlar, koşullar içinde keşfediliyor. Mahallemizde niye kütüphane yok, diyenler var artık. Aileler çocukları yeşil alanda oynasın, iyi vakit geçirsin diye iyi mahalle değil, iyi kreş arıyor. Kentsel hizmetlerin, ortak kullanım alanlarının bu denli ticari kurumlardan sağlanması toplumu da bölüyor. Yoksul mahallelere kamu hizmeti gitmemesi öyle meşrulaşmıştı ki, kimse sorgulamıyordu. Bence Gezi Direnişi’nden sonra kamudan talepler canlanacak. ömürlerini uzatan değil, kaynaklarını tehdit eden projeler. İkincisi büyük yatırımlar belli kentlere yapılıyor. İstanbul üzerinde büyük baskı var, bu küresel sermayeyle de ilgili. Diğer yandan hükümet yerel yönetimlere çok önem veriyor. Özellikle yoksul tabanına dair politikaları yerelde çözmeye çalışıyor. Merkezi sosyal politikalar yıprandı bu yönetimde. Mekânların “milli” ve “geleneksel” değerlerle değiştirildiğini görüyoruz. Milli nesil ve gündelik hayata müdahale girişimleri bunlar. Her kentte kendi ideolojik sembollerini kurmaya çalışıyor. Taksim’e cami dikeceğim derken tabanına gönderme yapıyor. Bunlar toplumu kültürel, ideolojik olarak bölmekte. Bir iktidar partisinin toplumu bölme yönünde bu kadar cesur davranması anlaşılır gibi değil. l esraacikgoz@cumhuriyet.com.tr Doç. Dr. Besim e Şen l Mimarlar Odası 1954’ten beri bilimin rehberliğinde, kamu ve toplum yararına çalışan bir meslek örgütü. 1980 sonrası “kenti sermaye operasyonlarının merkezine koyan” politikalar nedeniyle kentsel yaşamı ve kentli haklarını olumsuz etkileyen sorunlar arttı. Son 10 yıllık AKP döneminde kent ve çevreye “rant ve ideolojik” amaçlı müdahaleler kapsamlı ve yaygın hale geldi. Bu süreçte kentlerin sağlıklı gelişimi; tarihdoğakültür değerlerinin korunması; kentli haklarına sahip çıkılması; mimarlığın toplumla buluşması yönünde yoğun çaba gösterildi. Kentli kuruluşlarla, sivildemokratik örgütlerle, kentsel dönüşüm mağdurları ve duyarlı kesimlerle hükümetin organize ettiği kent suçlarına karşı “Kent Dayanışmaları”nda bir araya gelinerek raporlar ve hukuki girişimler gerçekleştiriliyor. Taksim Dayanışması bunlardan biriydi. l Taksim; “Cumhuriyetin, emeğin ve Gezi Direnişi dünyanın en büyük çevre dayanışması demokrasinin meydanı”. Erdoğan’ın dayattığı “çılgın proje”yle meydanın bu özelliklerinin yok edilmesi ve insansızlaştırılmasının “ideolojik amaçlı” olduğu tartışılmayacak kadar açık. Taksim, 1 Mayıs’ta emekçilere ve toplumun kutlamalarına kapatıldı. Simgesel niteliklere sahip meydan toplumsal bellekten silinmek isteniyor. Bu girişimler hukuksuz, şehircilik ilkelerine aykırı, evrensel koruma ilkelerini yok sayan, en temel insan hakkı “yaşama” saldırı niteliğinde. Üstelik yerel yönetim yetkisindeki bir konuyla ilgili bütün sorumluluğu Başbakan üzerine aldı. Demokratik ülkelerde rastlanması mümkün olmayan bir üslupla; “karar verdim, yapılacak!” demekte sakınca görmüyor. Bunlar toplumda derin kaygılar yarattı. Üzerine; “rant ve çevre yağması” niteliğindeki 3. köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu’nun temeli, hükümetin antidemokratik dayatmaları, yaşanan acılar ve şiddet politikaları eklendiğinde, ülke çapında milyonların Gezi Parkı’na Erdoğan’ın yaptığı müdahale sonrası neden, nasıl harekete geçtiğini anlamak mümkün. “Gezi Direnişi” dünyanın en büyük çevre dayanışması olarak tarihe geçti. l AKP hatalı yatırım kararları ve kentsel dönüşümle ülkede yağma başlattı. 3. köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu, kamulaştırılma kararı alınan 3. havaalanı, İstanbul’un kuzeyine iki yeni kent, Kanal İstanbul, Haydarpaşa ve Galata Port, Haliç’e Yat Limanı ve Turizm Merkezi gibi kararlar söz konusu. Tarihi Kuşdili Çayırı’na, Ali Sami Yen, Likör Fabrikası, İETT Garajı gibi kamusal alanlara AVM ve gökdelen yapılması için hükümet ısrar ediyor. Tarihi Yarımada’da Sulukule, Fener, Balat, Ayvansaray gibi yerlerde kültür varlıklarının yok edilmesi, halkın sürgün edilmesi devam ediyor. Ankara’da Ulus Meydanı’na yönelik yıkım operasyonları, AOÇ’nin betonlaştırılması ve kentsel dönüşüm kararları yürürlüğe sokuldu. Anadolu’daki bütün akarsuları yok edebilecek iki binin üzerinde HES yapılması yargı kararlarına ve tepkilere rağmen sürüyor. Torba Yasalar aracılığıyla başbakana “sınırsız yağma özgürlüğü” veren düzenlemeler yapıldı ve “Biyolojik Çeşitliliği ve Tabiatı Koruma Yasa Taslağı” gibi yeni yasa taslakları gündemde. l Kadir Topbaş’ın “bundan sonra bir durak yeri dahi değiştirecek olsak halka soracağız” söylemleri sadece “günü kurtarmak” için. Ciddi bir “samimiyet sorunu” yaşanıyor. Daha önce “1 m2 yeşil alanın yok edilmesine asla müsaade etmem!” diyen Topbaş’ın; ormanların betonlaşması, parkların yapılaşmaya açılması, içme suyu havzalarına imar izni verilmesi yönünde tercih kullandığını üzülerek gördük. l Neoliberal sistemin “esnek üretim biçimi ve kentleri ekonominin merkezine TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu alan” politikalar, çevre sorunları, küresel ısınma, kamusallığın çöküşü, otoriter yönetim anlayışlarının yeni boyutlar kazanması “kent merkezli” siyasetin önemini artırdı. “Kent dayanışmaları” bu özgün koşullarda; kentçevrekültür değerlerine duyarlılığın yanında, “demokratikkatılımcısaydam karar alma, farklılıkları bir arada buluşturan, temsiliyet yerine ortak iradeyi öne çıkaran, barışçı ve demokratik yöntemlerden ödün vermeyen, yerelliği evrensel değerlerle buluşturan” özellikleriyle geleceğe önerme yapabilir. l C M Y B