Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 24 MART 2013 / SAYI 1409 Ne iyi ettin de doğdun be NEYZEN! Yüz karası Kadıköy’de Aksaraylı Hamdi’nin gazinosunda bir yandan demlenir, bir yandan ney çalarken, yanına bir boyacı çocuk yanaşır. Amca, boyayım mı? Neyzen yerinden kalkar, para çıkarıp çocuğa verdikten sonra yere sırtüstü uzanır: Gel, yüzümü boya. Yüzü boyanınca, Kadıköy’deki başka bir meyhaneye, Papazın Bağı’na gider. Papazın Bağı’nı mekân tutmuş olan Ahmet Rasim, onu görünce: Ne bu hal Neyzen? Kuşdili Tiyatrosu’nda “Arabın İntikamı’nı mı oynadın? Neyzen güler: Merhamet insanın yüzünü bazen kara çıkarır. Boyacıya acıdığını söyleyip olayı anlattıktan sonra ekler: Kâinata bir de bu heybette görüneyim, dedim. Allah’a şükür ki böyle bir yüz karam oldu. Ya çıkmazına boyansaydım? l Neyzen, bu toprakların görüp görebileceği en kural tanımaz anarşisti, hatta anarşistlerin üstadı azamıdır. Ne protokol takar ne adabımuaşeret. Girdiği her ortama kendi kurallarını kabul ettiren Neyzen, hem Ben sana bok demem Boklar duyar ar eder Bir zerren düşe boka Onu da mundar eder Tanrı senin hamurunu Necasetle yoğurmuş Anan seni sıçar iken Yanlışlıkla doğurmuş Adam yerine koymuyorlar Hüseyin Şehsuvar anlatıyor: “...küfürlere başladı. Sonra başını sola çevirip bana döndü: Hüseyin, ben önüme gelene sövüyorum. Söversin, Bana bir şey yapmıyorlar? Ne yapacaklar? Ulan yoksa bunlar beni adam yerine mi koymuyorlar??? l Edep Tanıdığı bir subayı ziyarete kışlaya gider. Subayın ricası üzerine askerlere ney çalar. Sonunda aşka gelip zeybek oynamaya durur. Pantolonunun düğmelerini iliklemeyi unuttuğunu gören erlerden biri “Efendi amca, edep yerin açıkta kalmış” der. Neyzen oyunu kesip ellerini kaldırarak Tanrı’ya seslenir: “Çok şükür sana, nihayet karşıma edebim olduğunu söyleyen bir kulunu çıkardın.” l Şişe çekerken Neyzen, bel ağrılarından yakınmaktadır. Tanıdık doktorlardan biri: “En iyisi şişe çekmek” der, “ağrılardan kurtarır seni”. Ertesi gün bir dostu, Neyzen’i kaldırıma uzanmış, elinde rakı şişesini tepesine dikmiş vaziyette görünce: Üstat, rakıyı bırakacağını söylüyordun, bakıyorum azaltacağına ölçüyü büsbütün kaçırmışsın. Neyzen, dostunu yattığı yerden şöyle bir süzer: Bu sefer doktor tavsiyesiyle içiyorum. Bel ağrılarından şikâyet ediyordum; doktor “şişe çek” dedi. l Yiyip içmek için mi? Neyzen, bir gün Mazhar Osman’la karşılaşır. İçmeye devam ediyor musun, Neyzen? Neden sordunuz, beni tedavimi edeceksiniz, yoksa yemeğe mi çağıracaksınız? l entelijansiyanın hem de berduşların sevgilisi olmayı başarabilmiş nadide bir kişilikti. Kırk yıllık ölü.... Dr. Fahrettin Kerim Gökay “içkinin zararları” konulu konferansını vermektedir. Bir ara: Rakının her kadehi, hayatımızı bir saat kısaltır, der. Dinleyiciler arasında olan Neyzen yerinden fırlayıp bağırır: Eyvah,yandık! Hayrola? Hesap ettim, meğer ben öleli tam kırk yıl olmuş!!! l Gelin gibi Son hızla giden taksi şoförüne sesleniyor: Aman oğlum, n’olur biraz yavaşla. Merak etme baba, biz bu taksiyle gelin taşıyoruz. Desene biz de düzülecekler arasındayız!!! l S..çtı Cafer bez getir Atatürk’ün büyük dil kongresini topladığı gün, Başvekil de Bakırköy’de genişletilen bez fabrikasını açmaya gelmişti. Dil kongresine Atatürk dışında bütün bakanlar, milletvekilleri ve bazı büyükelçiler de gelmişlerdi. Kongrede tez sunanlar arasında öğretim üyesi Cafer Kırımi Bey de vardı. Cafer Kırımi Bey kürsüde tezini savunurken, Kırımlı olması dolayısıyla söz arasında Ruslar hakkında biraz sitemde bulununca Atatürk çok kızmış ve: “Burası siyaset meydanı değildir, indirin şunu hemen” deyince profesörü kürsüden indirmişlerdi. Neyzen, bu olayı öğrenince şu kıtayı yazmıştı: Fabrika yaptı sümerbank bez için, Çok muazzam bir eser bu laf değil, Dil işinde ehli dil tezden dedi: Sıçtı cafer bez getirsin başvekil.. l B Kovmanın nazikçesi Bir arkadaşıyla Beyoğlu’nda gezerken Jön Türklerin ünlü simalarından Ubeydullah Efendi’yle karşılaşırlar. Ubeydullah Efendi o günlerde Beşiktaş Evlendirme Dairesi Müdürlüğü görevini yürütmektedir. Neyzen, Ubeydullah Efendi’ye sorar: Hocam, Hazreti Adem’le Hazreti Havva’nın nikâhlarını hangi imam kıydı? Davetliler arasında değildim, bilmiyorum. Peki, Adem’le Havva cennetten niye kovuldular? Bir münasebetsizlik etmişlerdir. Ne gibi? Ubeydullah Efendi dayanamaz: Sizin bu akşam yaptığınız gibi. Peki, acaba nasıl kovuldular? Defol...Yoksa sana haddini bildiririm şimdi! Neyzen, ardından bastonunu sallayarak koşan Ubeydullah Efendi ile arayı açtıktan sonra durup seslenmiş: Böyle nazikçe kovmasını biliyordun da, benimle ne diye bir saat uğraştın üstat? l ir dörtlüğünde “Hayat üç buçukla dört arasındadır en kural tanımaz anarşisti, hatta anarşistlerin üstadı / Ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük atarsın” azamıdır. Ne protokol takar ne adabımuaşerete uyardı. demiştir amma ne üç buçuk atmıştır yüreği, ne de Askerlik hayatında da kafasına göre takılmıştır. I. Dünya dört dörtlük yaşamıştır. Çevresinde ikbal sahibi o kadar Savaşı’nda Muhtar Paşa’nın emrinde mehterbaşı olarak dostu, yareni, himaye edeni varken üstat, “Ben bu dünyanın görevlendirilmiş olan Neyzen, paşa ile her tartıştığında devri devranını, izzeti ikramını s.....m” diyerek tercih ettiği çekip gitmiş ama her seferinde onu himaye eden İstanbul yaşamı sürmüştür. Ne okulda dikiş tutturabilmiştir, ne iş Merkez Komutanı Albay Cevat Bey tarafından ikna edilerek yaşamında. Ne kışlada ne de tekkede... görevine geri döndürülmüştür. Neyzenliği kadar taşlamaları, küfürlü şiirleri ve Muallim olan babasının ısrarına rağmen hazır cevaplığını gösteren fıkraları ile de ünlüdür kaydolduğu mekteplerden ya defi tard olmuş ya Neyzen Tevfik. Hiciv konusundaki üstatları Şair da sara nöbetleri azdıkça “okul bana dokanıyor” Eşref ve Ruhi Baba’dır. Bunun dışında Mehmet diyerek kahvehaneler ve hanları mekân Akif Ersoy, Ahmet Rasim, Yunus Nadi gibi şair ve tutmuştur. Bir ara Mevlevi Tekkesi’ne uğramışlığı yazarların himayesinde müzik ve şiirle hasbıhal da vardır ama sonra Bektaşilikte karar kılıp eylemiştir. Plakları ve kitaplarının yanında tiyatro bugün haliç kıyısında AKP’li belediyenin tarumar ve sinemaya bulaşmışlığı da vardır. Aslında ettiği ve bahçesinde partinin il binasını diktiği bulaştırılmışlığı desek daha doğru. Çünkü o, Karaağaç Tekkesi son durağı olmuştur. Münir MİYASE İhsan Ada’nın belirttiği gibi neyini dinletmek için Baba’dan nasiplenerek kendisini olduğu İLKNUR üflememiş, şiirleri de kitap olsun diye yazmamıştır. gibi kabul eden bir hayat mektebine böylece Hiçbirini kayda geçirmeyip ezberinde tuttmuştur. kaydolmuştur. Cumhuriyet döneminde İstanbul valisinin kendisine Neyzen, 134 yıl önce bugün, yani 24 Mart 1879’da Konservatuvar bütçesinden bağladığı aylık dışında düzenli Halikarnas’ta doğduğunda çevresine göre varlıklı olan geliri olmamıştır. Umurunda da değildir. O üflediği neyiyle ailesi onun için başka türlü bir yaşam hayal etmişti. rakı parasını denkleştirdi mi ya heyy!.. Ancak Neyzen, sıra dışı yaşamını önce ailesine sonra da Üstü başı dökülür ama özgürlüğüne paha biçilmez. kapısından girdiği her kuruma kabul ettirmeyi başarmıştı. Sözünü sakınmadan söyler, paşasına da, nazırına da, Hatta Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne hocasına da, mollasına da basar kalayı. Hem de en bile... Yaşamının son demlerini bu hastanenin 21 No’lu ağırından. Tanrı ile yarenlik eder ama araya da zinhar koğuşunda geçiren Neyzen, hastaneyi otel odası gibi aracı sokmaz. O, Şemsi’nin dizelerinde anlattığı “Mescid kullanmıştır. Gündüzleri dışarıda, geceleri hastanede. ile medreseyi ısmarladık zahitlere/ Hakka ibadet etmeye Bir anlamda Neyzen, bu toprakların görüp görebileceği Neyzen Tevfik’in cenaze töreni... yeter bize meyhaneler” diyen güruhtandır. Abdülhamit’in istibdadına da söver sayar, İttihatçıların Meşruti yönetimine de verip veriştirir. Pek çok kereler tutuklanır ve kodesi boylar. Ama kısa sürede salınır. Herhalde berduş ya da divane saydıklarından olsa gerek. Bir tek Cumhuriyeti kuran kadroya kıyamamıştır. Hele de Atatürk’e hiç. Ona dil uzatanlara öyle okkalı sözler etmiştir ki, yutabilene aşkolsun. Bu dönemde sadece haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmaya karşı durmuştur. 28 Ocak 1953’te aramızdan ayrılan Neyzen Tevfik’in Beşiktaş Sinan Paşa Camisi’ndeki cenaze töreni Fellini filmlerinden fırlamış bir enstantane gibidir. Kortejin ön saflarında devletin önemli mevkilerinde görev yapan bürokratlar, bakanlar, üniversite hocaları, yazar ve sanatçı taifesinin yanında kendilerine çeki düzen vermeye çalışan İstanbul’un bütün sarhoş ve berduşları. Ondan geriye şiirleri ve fıkra gibi olayları kaldı. l Evin yolu Aksaray’da bir ev kiralar. Yeni taşıdığı günler, geceleri meyhaneden dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir. Bir gece, karşısına çıkan bekçiye sorar: Bekçi baba, Neyzen Tevfik buralarda bir yerde oturuyor. Sen evini biliyor musun? Neyzen Tevfik sen değil misin? Ben sana kimim diye sormadım, Neyzen Tevfik’in evini sordum... l Meyhaneye girmeden... Eş dostun ısrarı ile bir daha meyhaneye girmeye tövbe eder. Birkaç gün sonra, vakti kerahet gelince dayanamaz. Bir at kiralayıp soluğu Langa’da Kosti’nin meyhanesinde alır. Attan inmeden, kapıdan seslenip içkisini getirtir. Meyhanedeki tanıdıkları seslenirler: Hoca, böyle at üstünde içki içilir mi? Hele atını bağla gel de usulünce içki içip sohbet edelim. Yoo, gelemem yanınıza. Meyhaneye girmeye tövbeliyim! l Geri gelmeyeceklerse? Birinci Dünya Savaşı yılları. Mahalle bekçilerinin davul çalarak topladığı bir kafile, askerlik şubesine gitmek üzere yola koyuluyor. Kaldırımlarda biriken halk gidenleri uğurluyor: Allah selamet versin, Allah selamet versin. Yemen, Çanakkale, Filistin gibi cephelere gidenlerin geri dönmeyeceklerini bilen Neyzen de bu yolculuk törenine katılıyor: Allah rahmet eylesin, Allah rahmet eylesin! l B SELÇUK EREZ Haftanın batasıca gazeteleri undan böyle yeri geldikçe sizlere hangi gazetelerin batmasını dileyeceğimizi açıklayacağız: Yeryüzü; çözülmesi, a. yıllar, b. yüzyıllar sürecek c. belki de hiç çözülmeyecek sorunlarla dolu. Arada bazı büyük adamlar çıkıp bu sorunları çözmek için uğraşırlar. Ama öyle gazeteler var ki mesele tam çözülecekken bir başlık atar, o süreç, a şıkkında ise, b’ye, b’de ise c’ye dönüverir! Buna neden olanları ne yapmalıyız? Asmayıp da beslemeli mi? Bizce en iyisi onları Tanrı’ya havale etmeli, “gazetecilikleri batsın!” diye beddua etmeliyiz. Bu hafta hep beraber şu gazetelerin batmasını dileyeceğiz: El Universe (Caracas) / Dagen (Stockholm) / UN Watch ( N.York) / Varlden i dag (Uppsala) / The New York Times (N. York) Çünkü bakın ne demişler? “Türkiye Başbakanı’nın Siyonizmi insanlık suçu saymasına ABD’nin ardından BM’den de tepki geldi. Ban KiMun’un sözcüsü, “Genel Sekreter, bu tür incitici ve kutuplaştırıcı yorumların, ‘sorumluluk sahibi yönetim’den bahsedilen bir yerde sarf edilmesi talihsizliktir” dedi. Sözcü, “Bu.. sadece yanlış değil, aynı zamanda Medeniyetler İttifakı’nın dayandığı temel ilkeler ile de çelişkilidir” diye konuştu. Erdoğan BM’nin 5. Medeniyetler İttifakı Forumu’nda “Tıpkı Siyonizm gibi, tıpkı antisemitizm gibi, tıpkı faşizm gibi İslamofobiyanın da bir insanlık suçu olarak görülmesi kaçınılmaz hal almıştır” demişti. Alman Dışişleri Bakanı “Bu sözler zararlıdır, kabul edilmez” dedi. Avusturya Dışişleri Sözcüsü de bunları eleştirdi. Bu kınamaları dünyaya duyuranlar utanmalılar; çünkü dil uzattıkları kimse sıradan biri değildir. Onu, bakın, yakından tanıyanlar nasıl tanımlıyorlar: l Erdoğan Demirören gazete yöneticilerine, “Başbakan Erdoğan velinimetimizdir. Bugün emretsin, yarın Milliyet’i kapatırız” dedi. l Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olup olmayacağı sorusuna “Genel Başkan bana, ‘sana yeni bir görev düştü, genel merkezin camlarının temizliği bundan sonra senin mesuliyetin’ dese, gocunmam yaparım” diye cevap verdi. l Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, bir törende, “Parlamenter model, İngiliz tarihi içinde doğmuş büyümüş bir model, kokuşmuş İngiliz sistemidir... Benim başbakanım Obama’dan üç kat daha güçlüdür. Obama zavallıdır… acıyorum bazen Obama’ya” dedi. Böyle bir lideri eleştiren kendini bilmezleri ve bunların söylediklerini basan, yayan gazeteleri var gücümüzle kınar, gazeteciliklerinin ve gazetelerinin bir an önce yerin yedi kat dibine batmasını dileriz! l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr C M Y B