17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 KASIM 2013 / SAYI 1442 3 Kimler yok ki bu belgeselde! Birol Ünel: “Das ist Musiki” belgeselinde Fatih Akın’ın “Duvara Karşı” filmiyle tanıdığımız Birol Ünel de var. Ünel, kendi bakış açısıyla müziğin vatanı olmadığını vurguluyor. DJ İpek İpekçioğlu: İstanbul’da Babylon gibi mekânlarda performansları olan bir isim İpek de belgeselde yer alıyor. 1998 yılında şans eseri DJ’liğe başlıyor. Misket de çalıyor Balkan müziği de… Tarzına “eklektik” diyor. Şimdi dünyanın birçok şehrinde performansları olan bir DJ. Belgeseli besleyen isimlerden biri. Berlin Klasik Türk Müziği Derneği: Berlin Klasik Türk Müziği Derneği, 1988 yılında Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg’de kurulmuş. Bu dernekte her pazartesi ve perşembe çeşitli işlerde çalışan insanlar bir araya gelip klasik Türk müziği şarkılarını söylüyorlar. Aralarında bendir çalan Alman da var, keman çalan Amerikalı da. “Yine Bir Gülnihal” söyleyen veya çalan Alman görmek oldukça keyifli. “Gurbetin sesi” diner mi? Gazeteci Müjde Yazıcı pusulasını “gurbet yolu”na yani Almanya’ya çevirdi. İşçi göçünün 52. yılında Almanya’daki Türk müziğini ve Türk müzisyenlerini dinledi. Gurbetin Sesi: ‘Das İst Musiki’ belgeseli de böyle hayat buldu. ALİ DENİZ USLU Neyle karşılaşacağınızı biliyor muydunuz, neler sizi şaşırttı? Projenin en başında; Almanya’da beklediğimden de fazla alanda, disiplinde başarılı Türk müzisyenlerin varlığı ve Almanların buradaki Türk müziğine ilgisi beni hayli şaşırttı. Bunun dışında neyle karşılaşacağımı ve hatta çekimler esnasında kimin neler anlatacağını ön görüşmeler sayesinde kestirebildim. Müzik taşınabilir kültür demek, nasıl bir evrime şahit oldunuz çalışırken? Tam da söylediğin gibi bir evrim söz konusu... 1960’ların başında ilk kez Almanya’ya yerleşen Türkler yanlarında plaklarını da getiriyorlar. Devamında kaset, CD vs… Buraya Almanya’ya göçün ilk yılları ve şimdi karşılaştırmanızı istesem, müzik nasıl değişti? Üçüncü kuşağın daha fazla Alman kültürüyle yoğrulmuş olması nedeniyle bugün Almanya’da yapılan Türk müziği ciddi bir sentez taşıyor diyebiliriz. Örnek vermek gerekirse, mimarlık mezunu olan Ebru Düzgün (Ebow X), Almanca rap yapıyor ve altyapılarında Türkiye köklerinden izlere rastlayabiliyorsunuz. Yıllardır metal müzik yapan Volkan Türeli, bağlamasını bağladığı ‘distortion’ sayesinde bağlamadan elektrogitar sesi çıkarıyor. Bunun gibi birçok örnek verilebilir. Üçüncü kuşakta esas olan Doğu ile Batı’yı yüzeysel değil, iyi algılamış olmak ve müziğe malzeme etmek. Müzikte en çok hasret duyuluyor, ama bir yandan türküler bile Almanca okunuyor. Aslında Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Almanca her dilde okunuyor türküler. Bunun sınırı yok. ‘Das ist Musiki’ belgeseli çekimleri sırasında Berlin Saz Evi’ni ziyaret ettik. Burada kursiyer olan Ali Ekber Akşahin isimli kişi bize Almanca türkü bestelediğini anlattı. Gözleri görmeyen ve aileden müzisyen olduğunu anlatan Akşahin, Almanya’daki yeni jenerasyonun Türkçe bilmediğini ve türkülere ilgi duymadığını düşünerek kendine misyon edinmiş ve Almanca türkü bestelemiş. Teknik sorulara geçersek araştırmalarınız, çekimler ve montaj aşaması ne kadar sürdü? Kimlerle çalıştınız? Ön çalışmalar, araştırmalar, okumalar vs. iki yıl sürdü. Çekimleri İz TV’nin kurucu ve ortaklarından Vedat Atasoy ile Berlin’de yaptık. Almanya’dan döner dönmez hemen montaja girdik. İlk bölümün montajını Eral Güvenir, ikinci bölümün montajını Erkan Kezer yaptı. “Das ist Musiki” belgeseli ‘Ünkapanı’ belgeselinden sonraki ikinci çalışman. Üçüncü proje kafanda oluştu mu? Karadeniz müziği üzerine kafamda bir belgesel projesi var. l G azeteci Müjde Yazıcı’nın Almanya’da çektiği belgeselin ismi Gurbetin Sesi: ‘Das ist Musiki’… İki bölüm halinde İz TV’de yayımlanıyor. Yazıcı iki yıl önce de ilk belgesel projesi “Ünkapanı”nı yapmıştı. O belgeselde de 80’lerde altın çağını yaşayan Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nın dijital teknoloji ile bugün geldiği konumunu ve müzik endüstrisinin son durumunu anlatmıştı. İşte hikâyesi... Sizi bu maceraya iten ne oldu? 2011’de Johannes Rau Uluslararası Gazetecilik Programı ile (IJP) bir süre Berlin’de kaldım. “Türk – Alman İş Birol Ünel DJ İpek İpekçioğlu Müjde Yazıcı Gücü Anlaşması”nın 50. yılıydı ve bu 50 yılda Türkiye’den Almanya’ya taşınan müziklere ve Almanların bu müziklere olan ilgisine odaklandım. Yıllardır müzik yazarlığı yapmam göçün 50. yılına bakış açımı bu çerçevede kurmamı sağladı. Müziğin sosyal olaylarla etkileşimi üzerine düşünmeyi seviyorum. Almanya’da yaşayan göçmenlerin müzik sayesinde Türkiye ile köprü kurduklarını, vatan hasretlerini ‘bu dille’ bastırmaya çalıştıklarını gördüm. Yaptığım araştırmalar sonunda kafamda oluşan tüm hissiyatları bir belge halinde yani belgesel olarak paylaşmak istedim. taşınan müzikler arasından arabesk müzik Almanlara ilk başlarda, “bozuk” gibi geliyor. Kulakları Doğu ezgilerine alışık olmayan Almanlar başlarda duydukları arabesk vokallere, “Bu insan neden ağlıyor?”, “Çantasını mı çalmışlar?” diyerek yadırgıyorlar. Fakat zamanla Alman televizyonları nadir de olsa Türk müzisyenlere yer veriyor, Türk komşularının düğününe giden Almanların Doğu ezgilerine aşinalığı artıyor derken göçün 52. yılında bugün görüyoruz ki Almanlar Berlin’deki bir caz barda Türk arabesk vokalin caz füzyonuyla dans edip, duygusal bağ kurabiliyorlar. Derdiyoklar Türkçe Rap: Türkiye, Türkçe rap’i ilk kez Almanya’dan gelen Cartel isimli grupla tanıdı. 1995 yılında Cartel tüm ülkeyi etkisine aldı. Türkçeleri çok iyi değil ama enerjileri fazla yakalayıcıydı. O dönem sadece Cartel tanınıyor olsa da Almanya’da Türk dilinde rap yapan birçok isim vardı. Türkçe rap’in doğum yeri olan Almanya’daki Türkler rap müzikle buradaki sosyal sorunlarını anlattılar. Dışlanmalarından, “yabancı” olmalarından, sosyal problemlerinden bahsettiler. “Das ist Musiki” belgeselinde Türklerin Amerika’dan gördükleri müziği taklit ettikleri bir hobi olarak rap yapmadıkları, Amerika’daki çıkışındaki gibi “gerçek” sorunlarını anlattıkları üzerinde duruluyor. Derdiyoklar: 1970’lerde ve 80’lerde Almanya’nın kült düğün çalgıcılarından Derdiyoklar... Burunla org, ayakla gitar çalan, üçlü gitarlarıyla meşhur ikiliden Ali Ekber Aydoğan da “Das ist Musiki”de. Aydoğan, Türk geleneksel müziklerini Batılı enstrümanlarla çaldıkları için Almanların da düğünde pistten inmediğini anlatıyor. l Berlin Klasik Türk Müziği Derneği Madalyanın gerçek öyküsü MİYASE İLKNUR GEZİ DİRENİŞİ VE HALK HAREKETLERİNİN TARİHİ O İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın / [email protected] metis Metis Yayınları, İpek Sokak 5, 34433 Beyoğlu, İstanbul T 212 2454509 F 212 2454519 E [email protected] W metiskitap.com C M Y B Kapak İllüstrasyonu: Taha Alkan zan Bodur’un “Meclis’in Unuttuğu Kahraman Nezahet” adlı kitabı elimize geçtiğinde nisan ayıydı. Kitabın içine bir de mektup iliştirmişti. Kurtuluş Savaşı’nın çoçuk kahramanı Nezahet’e I. Meclis tarafından verilmesi kararlaştırılan ancak Nezahet Hanım’ın yaşadığı süre içinde “eksik belgeler” gerekçe gösterilerek verilmeyen İstiklal Madalyası’nın kısa öyküsünü anlatıyor ve madalyanın hiç olmazsa çocuklarına verilmesi konusunda yardım talep ediyordu. Hemen kendisiyle bağlantıya geçtik. Ozan Bodur’la, nisan ayı başında Ankara’da Pazar Dergi için bir söyleşi yaptık. Ertesi gün Ozan Bodur arayarak Hürriyet gazetesinin de kendisiyle söyleşi yaptığını haber verdi. Pazar Dergi bir hafta sonra çıkacağı için Hürriyet gazetesinin Ozan Bodur’la yaptığı söyleşi bizim haberden önce çıkacaktı. Nitekim öyle oldu. Pazar Dergi olarak haberi farklı bir boyutta ele almak konusunda kafa yorduk. Biz de madalyanın verilmesi için bir kadın milletvekilinin TBMM Başkanlığı nezdinde girişimde bulunmasını haberleştirelim, dedik. Konuyu CHP İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz’a açtık. Memnuniyetle kabul etti ve hemen TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e yazılı olarak başvurarak Nezahet Hanım’a madalyasının verilmesini istedi. Akkiraz konunun takipçisi olacağını da kamuoyuna açıkladı. Sabahat Akkiraz’ın bu konudaki girişimini ve konunun takipçisi olacağı yönündeki açıklamasını 21 Nisan 2013 tarihli dergide haberleştirdik. Birkaç gün sonra kitabın yazarı Ozan Bodur aradı. Cemil Çiçek’in danışmanlarının kendisini aradığını ve Nezahet Hanım’la ilgili elindeki belgeleri istediklerini heyecanla anlattı. Ancak aradan aylar geçmesine karşın bir ses çıkmadı. Geçen Ozan Bodur bir kez daha arayarak konunun unutulduğunu söyleyince biz yeniden, Sabahat Akkiraz aracılığıyla Cemil Çiçek’e hatılatmada bulunduk. Akkiraz, Cemil Çiçek’e madalyanın verilmesi sözünü anımsattı. Biz de Ozan Bodur’a milletvekili Akkiraz’ın yaptığı girişimi aktardık. Nihayet 28 Ekim günü Ozan Bodur, bizi arayarak müjdeli haberi verdi: “Nezahet Hanım’ın İstiklal Madalyası 30 Ekim akşamı törenle çocuklarına verilecek. Bu konuda gerek Cumhuriyet gazetesine gerekse İstanbul Milletvekilimiz Sabahat Akkiraz’a teşekkürler. Sayenizde bu iş oldu” dedi. Sonuçta gerek genç tarihçi ve yazar Ozan Bodur’un gerek Sabahat Akkiraz’ın gerekse gazetemizin takipçiliği sayesinde hak yerini buldu ve Türk Jean d’Arc’ı Nezahet Hanım’a madalyası verilmiş oldu. Ancak madalyanın verilmesi ile ilgili haberi veren Hürriyet gazetesi rol çalarak bu madalyanın kendilerinin haberi seyasinde verildiğini spotlarında ve haberinde duyurdu. l yaşarken yazılan tarih Daha önce yapmadığımız, ya da yapmaya cesaret edemediğimiz bir şeyi o gün o saat yapmamızı sağlayan nedir? Bizi sokaklara döken, bütün gece ayakta tutan, pankart yaptıran, saatlerce bilgisayar ve telefon başında mesaj gönderten, erzak taşıttıran, mıknatısla çekilircesine tekrar tekrar meydanlara sokaklara, arkadaşlarımızın çocuklarımızın yanına çeken şey? Hiç tanımadığımız, ama orada birlikte olduğumuz insanlara öyle özenli davranmamızı, yardım etmemizi, şefkat duymamızı sağlayan nedir? Bütün bunları sağlayanın, adaletsizlik daha fazla hoşgörülemediğinde harekete geçen insani bir ortak güdü olduğuna, bunun da tarih yapıcı bir güç olduğuna inanıyoruz. "Doğru olan" adına mücadele etmekten başka yapılacak bir şey kalmadığını anladığımızda, rahatımızı, bedenlerimizi, hatta yaşamlarımızı riske atmamıza yol açan, kızgınlıktan kaynaklanan ve tutkuyla beslenen bir duyarlılık bu. 2013 Haziranı'nın ilk iki haftasında Gezi Direnişine katılanlar buna, zamanın gündelik akışının kendi eylemleriyle nasıl askıya alınabildiğine tanık oldular. İnsanın ender yaşayacağı, "iyi ki ben de oradaydım," diyeceği anlardı. Hazırlanmış olduğu halde yayımlanmayan, sonra da yayın hayatına son verilen eski NTV Tarih dergisinin "Gezi Direnişi" sayısını, hem bu direnişi hem de Türkiye'de iktidar ile sermaye medyası arasındaki ilişkileri belgeleyen ve dileriz, günü geldiğinde çocuklarınıza, torunlarınıza bırakacağınız bir kitap olarak yayımladık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle