02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 10 KASIM 2013 / SAYI 1442 @AK BİR SOSYAL MEDYA MI GELİYOR? Başbakan Tayyip Erdoğan, kısa süre önce “Twitter’da güzel şeyler de oluyor” dedi. Biz de nedir bu güzel şeyler dedik ve AKP’nin sosyal medya üzerindeki çalışmalarına bir göz attık. Maalesef gerçek hayattaki, SMS’le kalabalık toplama ve “evde zor tutuyorum” tarzı içi boş tehditlerden fazlasını göremedik. AKP hem baskıcı hem aktif AKP’nin sosyal medyayla imtihanını Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka analiz etti. AKP’nin gençlik kolları ve diğer çalışma gruplarının Gezi olayları öncesindeki ve sonrasındaki sosyal medyada faal olma durumunu kıyaslarsanız ne söylersiniz? Aslında siyasi partiler içinde internetin önemini en çok kavramış partilerden biridir AKP. O yüzden de Gezi Direnişi sırasında karşı Twitter etiketleri sık sık koordine edilebildi. Gezi’den sonra olağan eğitimler dışında daha sistematik propaganda çabalarına girildi gibi geliyor. Bu sistematiklik içinde sosyal medya ajanslarıyla çalışma, bazı “fenomenlerle” işbirliği ve dezenformasyon çabaları sayılabilir. AKP sosyal medyaya hâkim olmak için ne gibi yöntemler kullanıyor? AKP’nin çalışmalarını yalnızca baskıcı değil ama proaktif olarak tanımlayabilirim. Kendi teşkilatını eğitmesi ve profesyonel yardım alması yanında tabii ki siyasi baskı denemeleri de oluyor. Teknik olarak açık bir sansür denemesi olmasa da siyasi demeçlerle kullanıcıları korkutma, otosansüre itme niyeti var tabii. Bu tip ağlar nasıl oluşturuluyor ve kısa bir sürede belli bir amaç için nasıl işler hale getiriliyor? Özellikle Twitter’dan bahsediyorsak ki medya savaşlarının çoğu burada oluyor gözlemlediğim kadarıyla şöyle bir tablo var. AKP yanlısı hashtag/ etiketler daha merkezi bir şekilde başlatılıyor. Belli öncü hesaplar ki bunlar gizli hesap değil, bilinen parti yetkilileri ya da gönüllüler bu etiketleri başlatıyor. Diğerleri de takip ediyor. Direniş yanlısı daha büyük oluşumlar ya da hesaplar RedHack gibi tetiklediği gibi “power user” diye tanımlanabilecek mesajlarıyla belli bir kredibilite yaratmış hesaplar ortalama kullanıcılar tarafından takip edilebiliyor. Ayrıca Gezi Direnişi yanlısı bazı hesaplar yurttaş gazeteciliği işlevi gördüğü için enformasyon kaynağı olarak geniş ve organik bağı olmayan vatandaşlar tarafından da takip edilebiliyor. Ademi merkezi olmayan bir sistemde yaratıcılık da artabiliyor. Özellikle bazı TT’lerin oluşturulması için Gezi destekçileri ve hükümet yanlıları arasında büyük bir savaş yaşanıyor. Bu savaşta ne gibi stratejiler öne çıkıyor? Gözlemlediğim kadarıyla sabahın erken saatleri sosyal medya etkinliğinin en az olduğu zamanlar. İnsanların kullanmadığı zamanlarda TT olmak da bir işe yaramaz aslında. O yüzden bence böyle bir gün ayrımı yapılmıyor artık. Önemli olan koordineli hareket etmek. Gezi direnişçileri sıklıkla AKP yanlısı etiketlere musallat olurken aslında onların TT’de kalmasını da sağlıyorlar. Sosyal medya üzerinde böylesi bir çaba içinde olunmasının sebebi sizce nedir? Sosyal medyanın siyasete ne gibi fayda ve zararları var? Sosyal medya merkez medya olma yolunda ilerliyor. Ama Gezi Direnişi’nde meydana gelen haber karartma durumu gibi durumlar bu süreci daha da hızlandıracak. Yeni medyacıların özel bir gayretine bile gerek yok yani. Geleneksel medya haber özgürlüğünü kısıtladıkça kendini bitiriyor. Şu noktada bir zarar görmüyorum. Türkiye’de siyaset zaten yeterince kirli. Medyanın bundaki rolü de küçümsenemez. Sosyal medya ile bir nefes alabiliyoruz en azından. l oluşum. Hatta Y.B.’ye bile spam’e maruz kaldığını özel mesajla bildirmişler. Bu oyunda karşı tarafın da benzer yöntemleri var. Ancak .B. Aşağı Y.B. AKP yanlılarının daha yukarı bir yıllık farklı yöntemler de kullandığını Twitter kullanıcısı. söylüyor… Yaz aylarından beri “Yumurta hesapların ardından, zamanının çoğunu bir şimdi çok modern görünümlü savaşın içinde geçiriyor. Bu savaşın kadın ve erkek fotoğraflarıyla yazan süresi kimi zaman günde sekiz saati aşıyor. hesaplar, ama biz artık bu hesapların Gezi olaylarıyla birlikte AKP’ye karşı da aynı merkezden idare edildiğini güçlenen muhalefet, bugünlerde anlayabiliyoruz” diyor Y.B. Bahsettiği bu sokaklara pek yansımasa da sosyal medya hesaplar, ulusalcı ve vatansever söylemler üzerinde ilk günkü hızıyla devam ediyor. kullanarak Gezicilerin ağına giriyorlar. Aslında “ilk günkü gibi” demek Y.B. bu kişileri ajan olarak de pek doğru değil. Çünkü tanımladıklarını söylüyor. Bu AKP’nin Gezi Parkı olayları ajanlar, ağların içinde etkin ve sırasında özellikle Twitter’ı öncü kimliği olan hesapları kullanarak haberleşen ve basın tespit edip spam hedefi olarak sansürünü aşan kitleyi anlaması merkeze(!) bildiriyor. biraz zaman aldı. 31 Mayıs’ta Sırf Y.B. değil, daha pek çok başlayan olayların ardından, kullanıcı, eylül ayı başından haziran sonuyla birlikte @AK beri artık trend topic listelerinde başlıklı kullanıcılar ve profil Gezi Parkı ekseninde oluşan DENİZ fotosu yerinde Twitter’ın başlıkların yer almadığından ÜLKÜTEKİN yumurtası olan hesaplar sıkça şikâyetçi. Hatta, eskaza listeye görünür olmaya başladı. giren başlıkların birkaç saniye ağustosla birlikte bu tip hesapların içinde yok olduğunu söylüyorlar. oluşturduğu kalabalık, Twitter üzerinde Şimdi biraz hafızamızı zorlayalım, iyice organize olmuştu. Tıpkı Gezi AKP çevrelerinden Gezi olayları sonrası, destekçileri gibi hashtag’ler oluşturup, “sosyal medyadaki eksiğimizi kapattık” bunları trend topic listelerine taşımak için tarzı açıklamalar aklınıza gelecektir. ortaklaşa çalışıyorlardı. Acaba bu açık kapatma geçen günlerde Y.B. iki gücün en çok kesiştiği noktanın gazetelere yansıyan 6 bin kişilik dev sosyal spam savaşları olduğunu söylüyor. “Gece medya ekibiyle, yani nicelikle mi sınırlı? 11’den ikiye kadar karşılıklı olarak, etkin ve Haziran ortasında bazı sosyal medya ve trend topic yaratmakta önemi büyük olan, reklam ajanslarına Ankara Büyükşehir çok kullanıcılı hesapları askıya almak adına Belediyesi tarafından geçilen bir belgeye spam savaşları yaşanıyor.” bakalım. “Belediyemizin faaliyetlerinin Y.B. de birkaç kez spam tehdidiyle sosyal medya kanallarında duyurulması karşı karşıya kalmış. Neyse ki çapulcular bu kanallara üye çekilmesi ve tüm bu içindeki gruplardan biri imdadına yetişmiş. faaliyetlerin raporlanması işine ait teknik Spam team, AKP yanlısı Twitter hesaplarını şartname” başlıklı belgemiz belki normal “spam”lemek ve Gezi destekçilerini şartlarda o kadar da ilgi çekici olmazdı spam’den korumak için ortaya çıkmış bir ama zamanlaması, sonrasında sosyal Y medyada yaşananlar ve “eksiğimizi giderdik” rahatlığını göz önüne alınca… Sosyal medya uzmanı bir arkadaşımız, bize konuşurken isimlerini vermekten çekiniyordu, ama AKP’nin sosyal medya üzerinde, gerçek hayatta kurduğuna benzer bir baskı oluşturmak için yaptıklarını anlatmaktan çekinmiyordu. Anlattıklarına bakılırsa, havaalanına sms’le mesaj toplayanlar sosyal medyada da benzer yöntemlerden geri kalmamıştı. Bu profesyonel dille hazırlanmış şartname de tam olarak bugünkü sosyal medya ekibinin altyapısını oluşturmak için hazırlanmış. Bugünkü ortama ise şu şekilde gelmişiz: “Mevcut iletişim kanallarının sosyal medyayı desteklemek için kullanılması ilk adımdı. Web forumları üzerinden belirli Twitter adreslerine yönlendiren paylaşımlar yapıldı. Retweet’ler desteklendi. @ AK şeklindeki kullanıcı hesaplarının çoğunun birkaç ay içinde oluşturulduğunu görüyoruz. Bunu anlamak için takipçi sayısına ve ilk gönderdiği tweet’in tarihine bakabiliriz, ama kesin bilgiye ulaşmak için Twitter’ın her kullanıcıya özel atadığı bir kullanıcı numarası var. Twitter takip araçlarıyla ajansların rahatça görebildiği bu numaralar sayesinde, bir kullanıcının Twitter geçmişinin ne kadar eski ya da yeni olduğu belirlenebiliyor.” Gezi sürecinde pek çok sektörde adeta kelle avcılığı yapıldı, bundan en çok nasiplenenlerin başında ise sosyal medya ve reklam sektörü geliyordu. “Gezi’nin değil ticaretin reklamcısıyım.” Bu cümleyi hatırladınız mı? Gezi olaylarına kadar THY’nin dünya çapında ses getiren reklamlarında imzası olan Alameti Farika’nın sahibi Serdar Erener’in cümleleriydi bunlar. Sözleri THY ile olan anlaşmasının sürmesine yetmedi, çünkü dedikodulara göre ajans çalışanları da Gezi’yi destekliyordu. Böylesi bir sosyal gücün hükümet karşıtlığı için kullanılabilme ihtimali bile büyüklerimizi rahatsız etmişti belli ki. Ajansların Gezi olaylarında medya sansürünün aşılmasındaki yaratıcılık ve paylaşım konusundaki önemleri yadsınamaz elbet. Belli ki, AKP bu nimetten kendi de yararlanmak istemişti. l Y.B. Saatlerini telefon başında hükümet yanlısı hesaplarla uğraşarak geçiriyor. ATAOL BEHRAMOĞLU Fotoğraf sanatçısına gönül borcumuz Çalışma odamın duvarlarındaki fotoğraflardan, sadece anı değeri bakımından değil sanatsal bakımdan da en değerlisi, kardeşimle çocukluk fotoğrafımızdır. Babamızın özenle büyüttürüp çerçevelettiği bu tablo değerindeki siyah beyaz fotoğrafa bakarken yarım yüzyılın epeyce üstündeki ömrünü nasıl sararıp bozulmadan aşarak bugünlere gelebildiğini hayranlıkla düşünüyorum. Herhalde çoktan yaşama veda etmiş olan bu fotoğraf sanatçısını yaşarken tanımak, elini öpmek isterdim. Sanatçı sözcüğünü bilerek kullanıyorum. Bugün eski deyimiyle “harcı âlem”, küçük yaştaki çocukların bile zorlanmaksızın yapabildiği fotoğraf çekme işi, bir zamanlar bunu zanaat olarak yapanların elinde bile sanattı gerçekten de. “Şip şak” deyimi ne zaman ortaya çıkmıştır, bilemiyorum. Fakat fotoğrafçılığın sanat olmaktan çıkmaya başlamasının tarihi de bu sözün tarihiyle yaşıt olmalı… *** Böyle diyorum ama aynı anda da Türk fotoğrafçılığının büyük ustası Ara Güler’e ilişkin bir anım geliyor aklıma… O sırada görevli olduğum büyük bir yayın kuruluşunda çalışanların fotoğraflarını çekmek için gelmişti… Sırada pek çok kişi olduğu için hızlı çalışıyordu. Benden azıcık beklememi istedi ve sonra belki bir iki dakika daha fazla zaman ayırdı… Fakat o birkaç dakikanın ürünü siyah beyaz portre, kişiliğimi en çok yansıtanların başında gelenlerdendir. Usta bir ressamın birkaç çizgi ya da fırça vuruşuyla bir anda bir sanat yapıtı oluşturabilmesi gibi usta fotoğrafçının da kendi alanında aynı şeyi yapabildiğini o zaman anlamış, hayranlık duymuştum. *** Yaşamlarımızın tanığı olan fotoğraf sanatçılarına büyük gönül borcumuz vardır. Benim için onların başında İsa Çelik kardeşim gelir. 1960’lı yıllardan bugünlere, pek çok sanatçımızın, şairimizin, yazarımızın yaşamları gibi, arkadaşlarım ve en yakınlarımla birlikte benim yaşamım da onun objektifinden adım adım izlenebilir. Bir başka büyük gönül borcum, ülkemden ayrılmak zorunda kaldığım 1984 yılında, Stockholm’de karlarla örtülü bir çam ağacının altında gösteren fotoğrafıyla, Lütfi Özkök ağabeyedir… O gün konuştuklarımız, yiyip içtiklerimiz, o günlerin kendisi gibi geçip gittiler, unutuldular… Fakat o fotoğraf, bir şiir dizesi gibi yaşamayı sürdürüyor… *** Yaşamında iz bırakan, fotoğraf sanatını bir derviş sabrı, bağlılığı ve özverisiyle sürdüren iki arkadaşımdan daha söz etmek isterim… Biri Vedat Açıkalın, öteki Mahmut Turgut arkadaşlarımdır. Yine sürgün yıllarım olan 80’lerde, yolumun düştüğü Sydney’de, her biri bir sanat yapıtı değerindeki fotoğraflarıyla o günleri unutulmazlaştıran Vedat Açıkalın, gerçek anlamıyla bir fotoğraf dervişidir. Bu yıl İzmir’de ve Foça’da da birlikteydik. Kamerasıyla çevrenizde dolaşmaya başladığında, onun bir başka zaman ve uzam boyutuna geçmiş olduğunu hissedersiniz… Aynı şeyi, son yıllardaki sanatçı ve yazar fotoğrafları ve portreleriyle yaşamlarımıza tanıklık eden, kültür yaşamımıza çok değerli görsel katkılar sağlayan Mahmut Turgut için de söylemeliyim… Fotoğraf sanatının alçakgönüllü, aynı ölçüde de yaratıcı, keskin görüşlü sevdalısı da odur… Onun, portre çalışmalarının yanı sıra, “otografik” adını verdiği çalışmalarındaki incelikleri ve bunlarla fotoğraf sanatına yaptığı katkıyı iyi anlayıp değerlendirmede, sanat eleştirmeni Kaya Özsezgin’in (Mahmut Turgut’un web sitesinde okunabilecek) “Soyut Düzlemde Bir Ayrıntı Fotoğrafçılığı” başlıklı yazısı yol gösterici olacaktır. Sanat yaşamına şiirle başlayan Mahmut Turgut, bu çalışmalarıyla da bir resim ustası kimliğiyle karşımıza çıkıyor. Son yıllardaki porte çalışmalarından “Yüreğimdeki Çiçekler” ile bugün yaşamda olmayan şair, yazar ve sanatçılarımıza gönül borcunu ödeyen Mahmut Turgut’a ve fotoğraf sanatçılarımıza, asıl bizlerin büyük gönül borcumuz var. l [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle