29 Eylül 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 HAZİRAN 2012 / SAYI 1368 3 Kürtaj gemisi bize de uğrayabilir Y ADNAN BİNYAZAR Öncekiler, sonrakiler... aşlı kuşak, çağlar boyu, gençlerin aykırı tutumlarına hep karşı çıkmıştır. Onlar arasında, “Bizim gençliğimizde...” diye söze başlayıp parlak anılarını özlemle anlatanlar, dünyanın kendi zamanlarında dünya olduğu saplantısına kapılıp sözü ballandıranlar hiç de az değildir. Oysa ne dünya onlarla var olmuştur, ne de sonrakiler yeni bir dünya yaratabileceklerdir... Her kuşak, dayatılan kuralları sarsma, yerinden oynatma eğilimindedir. Geçtiğimiz yüzyıllarda insanı robota çeviren İngiliz disipliniyle bugün en başta İngiliz gençliği alay ediyor. O nedenle kuralları kişiliğiyle özdeşleştirenlerin, karşı çıkanları kaba, aykırı, tutumlarını ahlakdışı bulmalarından doğal ne olabilir? Öncekiler, kuraldışı tutumları yadırgarken, sonrakiler de, onları zemberekle işleyen oyuncaklara benzetiyorlar. Öncekilerle sonrakiler arasındaki bu çatışma süregelmiştir. Ne var ki, kaçınılmaz değişimler, sonrakileri hep haklı çıkarmıştır. Her kuşak, ürettiğini sonradan gelenlere en iyi biçimde aktarsa da sonrakilerin ona katacağı bir şeyler olacaktır. Klasisizmin romantizmi, romantizmin gerçekçiliği, gerçekçiliğin gerçeküstücülüğü, varoluşçuluk ve daha nice akımları yaratmasının nedeni budur. Değişimler iyi olanı bulmaya yöneliktir. Bu şundan da bellidir; sonrakiler değiştirerek dünyayı kötüye götürmüş olsaydı, ileriki yüzyıllarda toplumsal, bilimsel ve sanatsal alanlarda hiçbir yenilikten; örneğin aydınlanmadan, endüstri devriminden, atom çağı gibi baş döndürücü gelişmelerden söz edilemezdi. Eylemsizlik yasası, öncekilerin; sonrakilerin kendi yerlerini alacağını düşünerek her çağda tedirginlik yaşadığını doğrular. Eskinin yerine yeniyi yerleştirme eğiliminde olan sonrakiler ise, öncekilerin yaptıklarını yok saymazlar ama değişimden de vazgeçmezler. Bu bağlamda kuşaklararası sağlıklı geçişim, gelip gençlere eleştirel düşünme bilinci kazandıracak çağdaş eğitim uygulamalarında düğümleniyor. Birkaç yıldır, İstanbul’da ve Anadolu’nun kimi kentlerinde önce özel okullarda uygulanan okuma etkinliklerinin gençlerin eleştirel yeteneklerini geliştirme yönünden ürünlerini vermeye başladığını görüyorum. Bu etkinlikle, öğrenci yılda birkaç kitap okurken, okuduğu kitabın yazarıyla bir araya gelip tartışma olanağı da buluyor. 20112012 eğitimöğretim yılında da İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, ARGE bağlamında kentin bütün ilçelerini kapsayan bir uygulama başlattı. Her ilçenin lise ya da ilköğretim okulunda bir yıl boyunca bir yazarın kitapları okutuluyor. Kitaplar, yazarın da katıldığı ortamlarda öğrencilerce değerlendiriliyor. Bu etkinliklere ben de katılıyorum. 18 Mayıs Cuma günü, İTÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İlköğretim Okulu’nda yaptığım “Barış ve Demokrasi” konulu konuşmada barışın önce içimizde yaratılmasına değinerek, devletlerin, güçlerine güvenip saldırganlıktan vazgeçmesi, birbirlerini sömürmemesi gerektiği üzerinde durarak gerçek anlamda demokrasinin ancak böylece gerçekleşeceğini söyledim. Toplantıda, ilköğretimin son aşamasındaki çocukların aldıkları dinleme eğitiminden çok etkilendiğimi özellikle vurgulamalıyım. Çocukların soruları sanki soru değil, Atatürk aydınlanmacılığının ufukta çakan şimşeğiydi! Bir ülkenin toprakları başka ülkelere rasgele sadece ekonomik çıkar gözetilerek satılırsa bunu nasıl yorumlamamız gerekiyor? Sömürülmemek için sömüren devlet mi olmalıyız? Bunun orta noktası var mıdır? Lafı bol politikacılar, medyanın çokbilmiş kalemleri; hadi, verin bunun yanıtını!.. [email protected] Uluslararası sularda kanunlar arası boşluklarda seyahat eden bir gemi var. Bu gemide Rebecca Gomperts isimli bir kadın ve ekibi, kürtajın yasal olmadığı ülkelerdeki kadınlara yardım ediyor. Karşılarına çoğunlukla tecavüz mağdurları ya da başka dramatik hikâyeler çıkıyor. DENİZ ÜLKÜTEKİN Baştarafı 1. sayfada 2004’te Portekiz seyahatimizde ülkenin savunma bakanı karasularına girmemizi yasaklamıştı. Gerekçesi de ülkenin ulusal güvenliği için tehdit oluşturduğumuzdu. Bunu gemide silah bulunmaması ve personelin hiçbirinin sabıkası olmamasına karşın söylüyordu. Girişimizi engellemek için uluslararası sulara iki savaş gemisi çıkartarak tüm kanunları da hiçe saydı. Konuyu AİHM”e götürdük ve davayı 2009’da kazandık. Kadınlar size nasıl ulaşıyor? Kürtajdan sonra onları nasıl güvenli bir şekilde evlerine bırakıyorsunuz? Öncelikle yerel kadın örgütleriyle temasa geçiyoruz ve buluşma için bir plan çıkarıyoruz. Yardıma ihtiyacı olan kadınlar bu iş için özel olarak hizmete açılan özel hat sayesinde bize ulaşabiliyor. Sonrasında kadınlar bizimle seyahat etme izni alıyor ve uluslararası sulara açılıyoruz. Böylece kadınların mensup olduğu ülkelerin kanunlarını bertaraf ediyoruz. Kürtaj için başvuran kadınlardan çok sayıda üzücü ve ilginç hikâye dinlemişsinizdir. Hikâyelerin hepsi yürek parçalayıcıydı. Tecavüz edilen kadınlar vardı. Hiç destek görmeyen ve bağlı bulundukları topluluktan dışlanan kadınlar vardı. Kürtaj hakkındaki kişisel fikriniz nedir? Tamamen sınırsız bir hak mı olmalı? Herhangi bir tıbbi sınırlama getirilmeli mi? Şununla yüzleşelim, kürtaj yasal olsa da olmasa da, kadınlar muhafazakâr olsa da olmasa da yapılıyor. Bu yüzden kürtajın güvenilir ve ulaşılabilir olması çok önemli. Bu da ancak kürtaj yasallaşırsa mümkün olur. Şunu unutmamalıyız ki kürtajın yasal travmaların önüne geçmek açısından önemli. Kadınlar marjinalize ediliyor, hatta herhangi bir ahlak baskısının yaratacağı suçluluk duygusundan çok daha fazlasını yaşayabiliyor. Eğer iyi eğitim almamış kişiler tarafından kötü muameleye maruz kalırlarsa ki genelde öyle oluyor o zaman hiçbir hakları yok demektir. Din ve kürtaj karşıtlığı arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz? Eninde sonunda hamileliği yaşayan ve bebek doğurmak adına hayatını riske atan kadının kendisi. Ayrıca çocuğu büyüten de kadın. Dolayısıyla bu süreçten tamamen etkilenen tek kişi o, devlet ya da din değil. Böylesi özel bir durumda başka hiçbir kurum ya da kişi kadının ne yapacağına karar veremez. İstenmeyen hamilelik kadınların karşı karşıya kaldığı bir durum. Kadın dini ya da başka bir açıdan kendi kararını verebilir. Çoğu kez “aslında kürtaja karşıyım ama benim durumum farklı” diyen kadınlarla karşılaştım. Kürtaj fikri onları rahatsız etse de en azından kendi hayatları için kendilerinin karar verebileceğini anlamış görünüyorlar. WOW’un yaptıklarından hoşlanmayan ve bizi durdurmak isteyen insanlar var. Bunu dini inançları gereği yapmaya hak görüyorlar. Ancak dini kurumları yürütenler erkeklerdir ve erkekler de hamile kalmaz. Erkekler cinsellikle ilgili fikirleri yüzünden suçlanmaz bunu yaşayan da çoğunlukla kadınlardır. Türkiye’de son günlerde kürtaj hakkında yaşanan tartışmaları takip ediyor musunuz? Evet tartışmaları izliyorum. Türk halkının, hükümetten gelen bu köktenci hamleyi durduracağına inanıyorum. Eğer durduramazlarsa da WOW Türkiye’deki kadınlara yardım etmek için orada olacak. http://www.womenonwaves.org/ Rebecca Gomperts olup olmaması kadınların sağlığından önemli değil. Güvenli ve yasal kürtaj hakkı, bir sosyal adalet sorunudur. Bir kadın ve anne olarak konunun beni doğrudan ilgilendirdiğini düşünüyorum. Bir doktor olarak güvenli kürtajın nasıl yapılabileceğini biliyorum ve bence kadınların kürtaj yüzünden hâlâ ölüyor olması bir skandal. Ölenlerin çoğu da yaşı küçük ve fakir kadınlar. Doğum kontrolü için yeterli bilince ve yasal olmasa dasağlıklı kürtaja ulaşmak için yeterli paraya sahip değiller. Politikacılar da zengin kesimden ve yasal olmasa da eşleri ya da çocukları iyi kürtaj koşulları satın alabilirler. Bu yüzden yasaları değiştirmek için pek aceleci olmuyorlar. Eğer yakınları yasadışı kürtaj yüzünden ölse kürtajı hemen yasal hale getirirlerdi. İstenmeyen hamilelik kadınların sosyoekonomik statüsünde büyük sorunlar yaratıyor. Bazen eğitimlerini bitiremiyorlar, aileleri tarafından dışlanıyorlar. Kariyerlerini geliştiremiyorlar, hatta çocukları bile finansal zorluklar yüzünden iyi bir hayat yaşayamıyor. Bu sırf kadınların sağlık durumlarını iyileştirmek için değil aynı zamanda yaşayabilecekleri Ütopiksentır Misafir şair Denizkabuğunun kulağına fısıldadığı Öyküsü müydü kayıp bir denizcinin? *** Gümüş bir yangın mı kavurmuş zeytin ağaçlarını? *** Aynı anda mı kapanır Devlet bahçelerinde akşamsefaları? Erdal Alova (Sfenks’in Doksan Dokuz Sorusu) Duvarları yıkan kitap İ çerde zaman başka akar. Mekân algısı farklıdır. Hasret tüm duygulara ağır basar, sevgiliye, toprağa, sahil kenarında yürümeye... Hatta trafiğe, gürültüye, geç kalma telaşına... O yüzden dışarıyla kurulan her bağ önemlidir. İnsanı dört duvar arasından çıkarır bu bağ, hissettirir, düşündürür. “Kıyıya Vuran Dalgalar” adlı öykü kitabı işte böylesi bir ilişkinin ürünü. Nasıl mı? Fotoğrafçı Seda Öz, Paşa İmrek ve Murat Yazar “dışarıda” çektikleri kareleri cezaevlerine göndermiş, mahkumlarsa bu fotoğrafları kelimelere dökerek öyküleştirmiş. Nota Bene Yayınları tarafından basılan bu öykü kitabının çıkış fikriyse, yaklaşık beş yıldır cezaevindekilerle dayanışma içinde olan, kitaplar yollayan bir grup eski tutukluya, Dışarıda Deli Dalgalar İnisiyatifi’ne, ait. Dışardan içeriye bir köprü olma amacıyla kurulan inisiyatifin temel felsefesi basit: “Siyasi tutukluları dışarı almak ya da onları alıncaya kadar her vesileyle içeri girmek”. Kıyıya Vuran Dalgalar kitabı da “içeri girmenin” ve onları dışarı çıkarmanın bir biçimi olarak düşünülmüş. Kitapta en az 10 yılını cezaevinde geçirmiş ve geçirmekte olan Dilek Öz, Sami Özbil, Murat Saat, Edip Yalçınkaya, Naif Bal, Diyadin Turhan, Nibel Genç, Mustafa Ağcakaya ve şu an dışarıda olan Sibel Öz’ün öyküleri bulunuyor; “Meryem'in Oyuncakları”, “Leylak Sokak”, “Kırmızı Haftanın satant çizelgesi Lav sıtori sen AŞK’a ömür biçemezsin ama öyle AŞK’lar var ki sana ömür biçiyor... Mehmet Tuncer Şapkalı Kadın”, “Kar Yangını”, “Eltiler”, “Bir Dilim Güneş”, “Herkes Gitmişti”... İnsanların olduğu gibi öykülerin de dört duvarın dışına çıkarılmasının hiç de kolay olmadığını tahmin etmek zor değil. Kitabın yayıma hazırlanmasında büyük emeği olan Sibel Öz’ün sizlere bir mesajı var: “Bu kitap, aramızdaki duvarları yıkmamız için bir araç. Okumakla kalmayıp, aldığınız bu kitabı cezaevindeki kişilere gönderirseniz, onların yalnız olmadıklarını göstermiş olursunuz.” Tam bir dayanışma ürünü bu kitap. Öyle ki hem kitabı tanıtmak hem de insanlara kitabı sevilen bir yazara imzalatarak cezaevindekilere gönderme imkânı yaratmak için, kitabın ilk imza gününü Murathan Mungan gerçekleştirdi. Bir kitap da siz alıp, “içeri” yollayarak cezaevi duvarlarını bir dalgayla dövmeye ne dersiniz? www.delidalgalar.com Çok şükür bi işim var, durumdan vazife çıkarıyorum!.. İbrahim Ormancı 1 Türk resminden üç renk atılacak. 2 Notalara kota uygulaması başlatılacak. Sahibinin sesi Sanatçı azgın canavara boyun eğmez, onu evcilleştirir. Petşop Misafir çizer: Uğur Pamuk Valskolik Her şey biyana, sen Viyana!.. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle