29 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 7 EKİM 2012 / SAYI 1385 Eğlenceyi ciddiye almamız gerekli krobat sanatçısı Anne Weshinskey bir turne için geldiği Türkiye’de aklı kalınca yoluna burada devam etmek istediğini anlatıyor. Şimdi Galata Görünürlük Projesi için Sevinç Gürmen ve trapez öğrencisi Kate Beckel ile birlikte bir şov hazırlıyor. Şovu için gerekli tüm ürünleri de Galata esnafından temin ediyor. Zaten bu iletişim ve birliktelik de şovunun bir parçası. İşte hikâyesi... “Foot Juggling” nedir, anlayacağımız şekliyle ne anlama geliyor? Ayaklarla yapılan hokkabazlık gösterilerinin tümüne verilen isim bu. Bir çeşit ayak ve bacak akrobasisi. Mesleğinizin bedenle ilişkisi epey zor. Kadın olarak bedeninizle bir savaşınız var mı? Mesela; estetik kaygı, kaslı bacaklar ya da başka türlü bir şey? İlk zamanlarda ne yapıp ne yapamayacağımı bilmiyordum. Tek bildiğim insan bedeni inanılmaz ve sınırlarını bilmediğimiz bir yapı. Çok çalışıp sonucu gördüğünüzde, emeğinize ve kullandığınız zamana değecek işler yapmış olmanız önemli. Zaten bu işe inandığınızda estetik Anne Weshinskey bir akrobat, daha doğrusu bir tür jonglör. “Foot Juggling” yapıyor. O bunu ayaklarla yapılan bir hokkabazlık olarak tanımlıyor. Weshinskey’e göre beden sınırları zihinde başlıyor. İyi bir akrobat olmanın da yolu büyük “işkencelerden” geçmekte yatıyor. Sabır, irade, fiziksel dayanıklık ilk şartlar. Galata ve Karaköy’ün tarihsel olarak ve ticaret hadleri bakımından nasıl birbirlerine bağlı olduğunu göstermek istiyorum bir yandan. İstanbul ve özellikle bu bölge tarihle yaşıyor. Projenin içinde ip cambazı Sevinç Gürmen ve trapez öğrencisi Kate Beckel da var. İsmi de “Welcome to Dollhouse”. Bu 30 dakikalık hikâye “Umbrellas of Cherbourg” filminden esinlenen bir kadın ve iki kızının hikâyesi. Biz dansla şansımızı deniyoruz. Ayrıca gösteride kullanılan sirk ekipmanlarının çoğu Galata esnafından temin edildi. Ben onlara derdimi anlatıyorum onlar da bana anlatıyordu. Zaten performanstan sonra ekipmanların yapımına yardım eden dükkânların kısa bir turunu içeren bir video da sunacağız. Gösteri tarihimiz ise 3 Kasım. Peki, ya geldiğiniz ülkenin bu konudaki geçmişini araştırdınız mı? Hem de çok! Mesela Osmanlı minyatürlerine baktığımda, tarihini okuduğumda her türlü akrobasiyi gördüm. Geleneğinizde var aslında, buna “cambazlık” diyorsunuz. Cumhuriyet döneminde ise bunlar sekteye uğramış. Bilmediğim pek çok nedenden sonra unutulmuş ya da görmezden gelinmiş. Sanırım eğlenmeyi ciddiye almamaya başlamışsınız. Aslında bu çok tehlikeli bir evrim. Çünkü zamanını ayırdığınız şeyler politikanızdır. Sirk eğitimi çok tartışılır, özellikle de hayvanlar söz ALİ DENİZ konusu olduğunda. Sizin USLU de uluslararası tecrübeleriniz var. Siz neler yaşadınız? Sirk eğitimi büyük işkence! İnsanlar için de hayvanlar için de öyle… Özellikle Çin sirkleri bu konuda çok acımasız. Çok küçük yaşlarda bedenleri ehlileştiriyorlar. Çocuklar ağlıyor, dövülüyor ama bu işe doğdukları için de kabulleniyorlar. Evet, sonuç etkileyici, süreç ise büyük çile. Bu çok eleştiriye açık bir durum, tabii işin içinde olmadıkça üstüne fazla konuşmak imkânsız. Hani bu bir yaşam tarzı diyorlar ya klişe tabir ile, sanırım bu işin tek tanımı bu. Tek bildiğim bu bir zihin işi. Çünkü beden zihinde başlar… A kaygılar ve kadınsal güdüler yerini işinize verdiğiniz tutkuyla, inanca bırakıyor. Türkiye’ye yolunuz nasıl düştü? Bursa Kukla Festivali sayesinde Türkiye ile tanıştım. O zaman jonglörlük yapıyordum. “Sundance Festivali”nden bir grupla gelmiştim. Burada değişik şeyler yapılıyordu ama “sirk” yoktu. Tabii böyle olunca sirk sanatçıları da yoktu. Ben de bunun kariyerim için iyi bir fırsat olacağını düşündüm. Bir yandan da kendimi hayal kırıklığına hazır tuttum. Çünkü yabancı bir ülkede, yabancı bir işi, yabancı kişilere anlatmaya, sergilemeye çalışacaktım. Yanılmamıştım, ilk seferinde emeklerim karşılıksız kaldı. Emeğimin karşılığını vermediler. Ben ise seyirciyle iyi iletişime geçiyordum. Günde sekiz saat antrenman ve çalışmanın sonucu bu olmamalıydı. Sonra Türkiye’den ayrıldınız ama döndünüz ve bir projeye başladınız. New York’ta bir ajansım vardı, onun bağlantıları ile döndüm. Çünkü inat etmiştim, burada olmalıydım. İlk geldiğimde burada bir grup kurdum, öğrencilerim vardı. Sabırsızlardı ve çabuk pes ettiler, o yüzden onları bıraktım. Çünkü iki taraf için de bu zaman kaybı. İki çok iyi öğrencim oldu. Bir tanesi ile annekız ilişkisi yaşadık. Zaten bu işte irade kadar duygusal ortaklık da önemli. Galata 2010 Görünürlük Projesi için çalışıyorsunuz şimdi. Nedir derdiniz? Varlığımızı Galata bölgesinde vurgulamak istiyoruz. Perşembe Pazarı’ndaki Kervansaray sanat alanında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 6L]HHQ\DNÕQ Faik Sönmez PD÷D]DVÕ DUWÕNHYLQL]GH ZÜLAL KALKANDELEN “Sahip” misiniz? aşadığımız dünyanın sahibi var mı? Bir insan olarak bu gezegenin efendisinin insan türü olduğunu mu düşünüyorsunuz, yoksa insanoğlunun bu evreni diğer canlılarla paylaşan varlıklardan birisi olduğunun farkında mısınız? Bu soruların nedeni, AKP’nin TBMM’ye sevk ettiği yeni hayvan hakları yasası. Toplumun işleyişini düzenleme görevini üstlenen bir grup insan, oturmuş eski yasadaki eksikleri düzeltmek adına girişimde bulunmuş. Ancak hazırlanan katliam tasarısı, geçen hafta sonu çok katılımlı bir eylemle protesto edilince, AKP, yeniden değerlendirme kararı aldı. Belki bu yazı da onlara bir fikir verir. Tasarıya bazı konularda, mesela hayvana işkenceye ilk kez hapis cezası öngörülmesi gibi olumlu maddeler eklenmiş. Fakat vicdan sahibi bir insanı çileden çıkarabilecek maddeler de var. İki yıla kadar olan hapis cezaları para cezasına dönüştürülmüş. Hayvanlarla cinsel ilişkiye girenlere 1 yıla kadar hapis cezası öngörüldüğüne göre, demek ki bu suçu işleyenler, yine para cezası ile kurtulabilecek! Büyük tepki yaratan bir diğer madde ise tehlikeli görülen bazı köpek ırklarını ve melezlerini sahiplenmeyi suç kapsamına alıyor. Bu durumda taslakta adı sayılan türlere ait hayvanları besleyenler birden suçlu haline getiriliyor. Bunlarla da kalınmıyor; akıl sınırlarını zorlayan bir düzenlemeyle, sahipli ve sahipsiz hayvanları belediye sınırları içinde veya dışında başıboş bırakmak yasaktır deniyor. Ne demek bu? Yani sokaktaki kedi ve köpekler ortadan kalkacak. Ne yapacak belediyeler sokaktaki kedi ve köpekleri? Hayvan bakımevlerinde kısırlaştırıp aşıladıktan sonra kayıt altına alacaklar ve bakımevlerinde yer doğal hayat parkı” kalmayınca, “d denilen bir alana götürecekler. Oysa kısırlaştırılıp yürürlükteki yasada, “k aşılandıktan sonra alındıkları yere geri bırakılır” diyor. Y Doğal Ölüm Bunun adı ancak “D Parkı” olabilir! Büyük kentlerde 3040 köpeğin konduğu bakımevlerinde bile hayvanlar eziyet çekiyor, açlık ve susuzluktan can veriyorlar. Belediyelerin bakımevlerinde hizmet vermek için ne gerekli ödeneği ne de personeli var. Bu durumda sokak hayvanlarının toplama kamplarına gönderilerek katledilmesi söz konusu olacak. Binlerce canlı, tutsak edilmekle kalmayacak, açlıktan birbirlerini yiyecek! Taslak, bu haliyle çıkarsa, II. Mahmud döneminde Hayırsızada diye bilinen Sivriada’ya gönderilen köpeklerin ölüme terk edilişi, bu topraklarda yeniden ve aynen yaşanır. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’na bu şikâyetler günlerdir iletiliyor. Kendisinin bunlara karşı söylediği, Twitter’da verdiği yanıttan gördüğüm kadarıyla şöyle: Bir zahmet taslağı mevcut mevzuata “B göre bir mukayese et. Hayvanlara işkenceye ilk defa hapis cezası geliyor.” Yeni yasa taslağında nihayet hayvanlara karşı işlenen suçların Kabahatler Kanunu’ndan çıkarılıp Ceza Kanunu kapsamına alınması olumlu bir adım. Ancak taslak bu haliyle yasalaşırsa, sorumlular önce kendine ceza kesmeli; çünkü bu, bir türün diğer türe karşı yaptığı soykırımdır. Ey milletvekilleri, kurulması düşünülen toplama kamplarına yaklaştığınızda açlık ve susuzluktan can çekişen hayvanların iniltilerini duymaya hazır mısınız, yoksa yine sağır numarası mı yapacaksınız? Hayvana tecavüz eden para cezası ile kurtulduğunda içiniz rahat edecek mi? Bir gün bu zulüm evde beslediğiniz köpeğin başına gelirse ne diyeceksiniz? Ayrıca hayvan türlerini yok etme ya da “uyutarak” öldürme hakkını size kim verdi? Kendinizi sahip, insanlarla kıyaslanabilecek bilince sahip olduğu kanıtlanan diğer canlıları köle mi sanıyorsunuz? www.zulalkalkandelen.com [email protected] Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın [email protected] / twitter.com/cumdergi C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle