22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 REDD’LE RAKI SOFRASINDA... Redd grubu üyeleri “Rakı ayaküstü gitmez! Rakı mezesi ile gelecek, ona emek harcanacak ve hiç aceleye getirilmeyecek” diyorlar. Ayrıca müziklerinin melodik olarak olmasa da sözel olarak rakı masasına yakıştığını söylüyorlar. Çünkü o sözlerde isyan, yaşanılanlara Fotoğraf: Vedat Arık Güneş: Rakı ile ben de üniversite yıllarında tanıştım. Arkeoloji okuyordum ve Anadolu’da kazılara gidiyorduk. Kazılardan sonra da hep içiyorduk. Gecede bir 35’lik bitirmeye alıştıktan sonra, sek rakı içmeye başladım. Hatta çok sert bir hocamız vardı, o içki içilmesini istemezdi. O varken su kupalarına rakı koyup gizli gizli içerdik. Bir keresinde otobüsle bir kazı dönüşü ön taraftaki hocama arkadan bardakla rakı yollayacak kadar kendimi kaybettim. İlke: Ben de küçükken sokaktan kan ter içinde, koşa koşa eve gelip, sofrada ilk gördüğüm bardağı su diye bir güzel içtim. 15 dakika sonra yemek bile yiyemeden sızdığımı hatırlıyorum. Hazırlanışı olan, emek isteyen ve uzun soluklu içkileri seviyorum. Bir de dostları buluşturanları... Siz ne diyorsunuz? Doğan: Rakının kendine özel bir muhabbeti var. Bence rakı tek başına hiç içilmez. Çünkü bira ve viski gibi değil. Rakı muhabbet, sofra içkisi. Yani ben barda rakı içmeyi garip buluyorum. Orada anlamını kaybediyor. Rakı ayaküstü gitmez! Rakı mezesi ile gelecek, ona emek harcanacak ve hiç aceleye getirilmeyecek. Berke: Rakı her yemekte ve her gece olmaz. Onu özel zamanlara ve paylaşımlara saklamak gerekli. Rakının çağrışımı ve keyfi bu. Rakıyı nasıl içersiniz? Ben şalgamsız yapamıyorum mesela... Doğan: Ben yalnızca buz ile içiyorum yani ne içinde ne yanında su alırım. Rakı sofrasında müzisyen varsa, “hadi bize bir şeyler söyle diye” ısrarlar başlar. Sizin başınıza da gelmiştir sanırım... Doğan: Ben meyhane şarkılarını hiç bilmem, ama ikinci nakaratta melodiyi kavrar mırıldanırım. Gecenin sonralarına doğru opera söylediğim meşhurdur. Bizler rakı sofrasında pek çok şeyle birlikte derde de deva buluruz. Hele kalabalık bir sofrada, tanımadığımız insanlarla berabersek, rakı sofrada dolaşmamızı, diğerleri ile tanışmamızı sağlar. İlke: Ben rakı ile bugün tanıştım gibi. En son Yeni Rakı’yı o meşhur şişesi ile biliyordum. Şimdi çeşit çeşit şişeler geldi masaya, şaşırdım. Güneş: Eskiden sahte, “çakma” rakılardan ölenler olduğu için yeni bilyeli rakılar çıktı. Fakat rakının da soundu değişti. Eskiden o metal kapağı avuç içi ile açarken güzel bir tınlama, güzel bir ses çıkardı. O bir çağrıydı. Şimdi yeni şişelerle o da kayboldu. Yani içeriği var, ama gücünü kaybetti. Türk rock müziği gibi yani... Doğan: Aynen öyle! O zaman biraz da Redd'den bahsedelim... Doğan: Yaptığımız bir müziği belli bir coğrafya üzerinde odaklamadık hiçbir zaman. Sevdiğimizi ve inandığımızı yapmaya devam ediyoruz. Biz keyfimiz için müzik yapıyoruz, rakıyı içtiğimiz gibi... Berke: Alaturka kimliğimiz de ne üstüne gidip altını çizdiğimiz ne de yokmuş gibi kaçındığımız bir şey. 7 LEVENDİS RUM MEYHANESİ’NİN İDARECİSİ BEYZA GÜRBÜZER: Rakı aceleye gelmez! Ali Deniz Uslu akı masası dertleşmek ve dostlarla keyifli bir sohbet etmek için buluşma noktasıdır. Artık bu masalarda çeşit çeşit rakı var, seçim ise içenin damak tadına bağlı. Ama bu farklılık rakının misyonunu değiştirmiyor, çünkü o geleneksel bir tat ve kuşaktan kuşağa geçiyor. Biz de Redd grubu ile sıcak bir İstanbul akşamı Nevizade’de, “Cumhuriyet Meyhanesi”nde buluştuk. Ağustos ayında askere gitmeye hazırlanan Redd elamanları: Doğan Duru, Berke Hatipoğlu, Güneş Duru, İlke Hatipoğlu ile rakıyla tanışmalarını, anılarını ve hayata dair pek şeyi konuştuk. Hepimiz de masadan sağlam kalktık. İşte Redd ile keyifli sohbetimizden öne çıkanlar... Kadehlerimizi kim bilir kaçıncı kez ve neyin şerefine kaldırıyoruz bilemiyorum, ama “sağlığınıza!” dedikten sonra rakı ile ilk sınavlarınızı nerede verdiğinizi öğrenmek istiyorum? Doğan: Rakı ile 11 yaşımda kazara karşılaştım. Uyku sersemi bir halde, gecenin bir yarısı buzdolabını açtım ve serinlemek için ilk bulduğum şişeyi kafama bir nefeste diktim. Sonra yatağa nasıl gittim bilmiyorum, koma şeklinde mışıl mışıl uyumuştum. Berke: Rakı hayatıma üniversite yıllarımda girdi. Duygusal hezeyanlarımın tepeye vurduğu bir gün “içeceğim ulan!” dedim. Güzel bir soframız vardı ve garsona büyük bir istekle “bana da getir” dedim ve rakı içmeye başladım. O geceyi, o masada konuşulanları hâlâ hatırlıyorum. Ç Meyhane muhabbet yeridir Deniz Yavaşoğulları B TÜKETMEYE VE UNUTMAYA ALIŞTIK! Redd önümüzdeki günlerde askere gidiyor. Bu da bir uğurlama aslında... Güneş: Doğan’la ben 33 yaş sınırındayız, yani artık vaktimiz kalmadı. İlke ve Berke de bu mecburiyete uydu ve hep beraber gidelim dedik. Türkiye’nin durumu malum, bu bizi düşündürüyor, ama bunun hesabı yok. Bir süre müziğe ve hayata ara verip geleceğiz. Fakat bu bize de iyi gelecektir. Hem müzik sektörü bizi epey yordu ve bunalttı. Evet, müzik sektörü iyice sıkıntılı bir döneme girdi. Redd bunu nasıl yorumluyor? Doğan: Türkiye’de müziğin sahibi olanlardan çok müziği iletenler müziğin sahibi gibi davranıyor. Bu da garip bir rekabet yaratıyor. Bu ülke her anlamda bir futbol fanatizmi yaşıyor. Sanatta böyle bir şey olamaz. Çünkü sanat değişimdir. Biz bunu anlayamayanlardan çok sıkıldık. Berke: Hızlı tüketme ve çabuk unutma artık hayatımızın bir parçası oldu. İyiyi arama alışkanlığından vazgeçtik. Her anlamda bu böyle. Tepkilerimiz törpülendi. Redd benim için çok özel bir grup. Özellikle ikinci albümde hayatıma giren parçalarınız oldu. O yüzden sizinle oturup içmek de ayrı bir keyif. Rakı sofrasına da iyi gidiyorsunuz… Doğan: Evet, sound olarak olmaz da, Redd fikir ve sözel dil olarak rakı sofrasına uyan bir grup. Aşk, dünyanın gidişine isyan ve politika içimizde var. Bir müzik grubunun politik ve siyasi tavrını ortaya koyması gerekiyor, ama bunu müziğe yedirmeli. Biz üstümüze yıkılan Türkiye gerçeğini biliyoruz. İsmimizin neden Redd olduğumuzun cevabı da bu. “Gece biter, ama rakı bitmez derler”. Geceye karışmanın da vakti geldi. Askerden döndüğünüzde yeniden buluşuruz, ne dersiniz? Doğan: Yanımızda dostlarımız var, hem rakıyı, hem müziği hem de dertlerimizi konuştuk. Keyifli oldu, yani rakı yine misyonunu başardı. Dönüşümüzde yeniden buluşmak güzel olur. Berke: Son günlerde epey gerilmiştik, bu keyifli gece bize de iyi geldi. Unutmayacağımız kesin. R bir itiraz var… bilindiği için kabak benim başıma patlar, hele bir de Romanlarla birlikte keman, klarnet, darbuka varsa, onların eşliğinde İtalyan operaları söylerim. Rakı, İtalyan müziği ve roman fizyonu gerçekten deneysel oluyor! Rakının sosyalleştirici etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Doğan: İçinizde biraz hüzün varsa etkisi kümülatif olarak artıyor ve dert paylaşıcı bir hal alıyor. İçki masasında dünyayı kurtarmak da ayrı bir şey. Rakı ortam ve insan istiyor, sonra da sosyalleştiriyor. Güneş: Rakıya Türkiye’den uzakta rastladığınızda size memleketinizi ve İstanbul’u getiriyor. Bir elçilik gibi. Sizi çağırıyor. Rakı bir erkek için sevdiği kadın, keyifli bir acıdır bazen de… Pek çok zaman da bir ilaçtır. Mesela bizim jargonumuzda “o adamla oturup bir rakı içsen çok seversin”, ya da “gel bu akşam rakıya vuralım kendimizi” söylemleri eyza Gürbüzer, Kuruçeşme Blackk’in içinde yer alan Levendis Rum Meyhanesi’nin idareciliğini yapıyor. Emirgan doğumlu. Dedesi mübadil, Giritli, annesi Arnavut, babası Çerkez, kozmopolit bir ailede, tüm yörelerin gelenekleriyle büyümüş, ama en çok rakı geleneğini sevmiş. Gürbüzer rakıyı bir seremoni olarak görüyor ve barlarda değil, meyhanede adabına göre içilmesi gerektiğine inanıyor, git gide azalan İstanbul meyhanelerini yaşatmak için de elinden geleni yapıyor... Gürbüzer’le meyhane kültürünü konuştuk. Nasıl başladınız bu işe? Aslında İstanbul Üniversitesi psikoloji mezunuyum, dört yıl mesleğimi yaptıktan sonra, rakıya olan sevgim sayesinde bu işe başladım, önce Galata’da, sonra Bodrum'da devam ettim. Şimdi de yeniden İstanbul’dayım. Meyhane nedir desem... Meyhane muhabbet yeridir, meyhanede mezelerden atıştırılır, atıştırılırken sohbet edilir, sohbet ederken içilir, müzik dinlenir. Meyhane sıcak olmalıdır, eski meyhanelerin hepsi sokak aralarında, yol üstünde olurdu, girdiğiniz zaman sizi sarıp sarmalardı. Meyhane, mutfağı, müziği, ortamı bir Fotoğraf: Uğur Demir araya gelince özünü bulur. Özellikle mutfağının çok iyi olması gerekir. Bir kadın olarak zorluk yaşamıyor musunuz? Meyhanelerde rakının yeri nedir? Duruşunuz ve tavrınız çok önemli. Bir de tabii eğer ben Rakı meyhaneye aittir ve bence rakı bir seremonidir. İçmek gencecik bir kadın olsaydım, meyhane beni, ben de meyhaneyi için bir sebep, iyi bir atmosfer, göz mezeleri dahil çok mezesi kaldıramazdım. Kadın işletmecilerin olduğu meyhanelerde olan iyi bir sofra gerekir. Oturarak içilir, bir adabı vardır, kavga, küfür olmaz. Genel işletmeleri ele alırsak da kadın sofrası kurulmadan başlanmaz, yavaş yavaş, sohbetle içilir. işletmeci her zaman daha iyi olur, çünkü, kadınlarda koruma, İçtiğiniz arkadaşlarınızın da çok iyi olması gerekir, doğru dürüst temizleme, düzenleme iç güdüsü vardır, yani bunları farkında içmesini bilen, sarhoş olmayan. Bir de hep bunu söylerim, olmadan yaparlar. rakının olduğu masada din, siyaset ve futbol konuşulmaz. İşinizi seviyorsunuz anlaşılan… Müşteriler bu kültürden haberdar mı? Âşığım. Elimden gelenin en iyisini yapmaya, en iyi hizmeti Ben bu kültürü yaymak için uğraşıyorum, bu işi misyon sunmaya çalışıyorum. edindim. Yeni nesil meyhane nedir bilmiyor, masada barda oturur gibi oturuyor, mezeleri biraz mıncıklıyor, sonra rakı kadehlerini alıp ayağa kalkıyorlar, yani bar muhabbeti yapıyorlar. Ben onlarla oturup konuşuyorum, anlatıyorum, önce uzaylı gibi bakıyorlar, ama dinledikçe ilgileri artıyor. 27 yaş üstü müşterilerde de öğrenme isteği başlıyor, onlar gelip soruyorlar. Bu işe gönül veren Liz ve Madamme Despina vardı, onlardan sonra bu kültürü yaşatmaya çalışan kişi benim. Kadınların meyhaneye olan ilgisi neden kaynaklanıyor? Özel bir ilgi yok aslında. Genelde kocaları ölüyor, dükkân onlara kalıyor. RAKININ BÜYÜK ÜSTADI VEFA ZAT: Gençler ve kadınlar rakı sofralarını zenginleştiriyor... Mustafa Kuleli K ızarmış francala ekmeği... Polonezköy’den tereyağı... Üzerine ançüez ezmesi sürülecek... Yanında sızma zeytinyağı gezdirilmiş, su katılmamış bir cacık... İşte, yarım asrı aşkın süredir çilingir sofralarına lezzet katan Vefa Zat’ın “rakı sofrasına giriş” dersinin olmazsa olmazları. Garsonluk, komilik, barmenlikle başladığı mesleğinde “içki uzmanı” unvanını alan ve yıllarca İstanbul Hilton Oteli’nin şef barmenliğini yapan Vefa Zat, birikimini yazdığı kitaplara aktardı. Dünya mutfağına yeni, özgün kokteyller de kazandıran Zat, son yıllarda kadınlar ve gençlerin rakı sofralarını dönüştürdüğünü anlatıyor. İçki kültürü denince Türkiye’de ilk akla gelen isim olan ve halen Mey İçki’nin danışmanlığını yapan Vefa Zat ile eski ve yeni meyhaneleri, gençlerin ve kadınların rakıya artan ilgisini konuştuk. Sizin gençliğinizdekiler ile bugünkü meyhaneleri kıyaslayınca ne gibi farklar görüyorsunuz? Bugünkü meyhanelerin çoğu, iyi dekore edilmiş, düzenli ve şık mekânlar. Oysa eskiden tahta masalar, üzerine gazete kâğıtlarının serildiği salaş sofralar vardı. Meyhaneler daha bir bohemdi. Duvarlarda sigara dumanından kirlenmiş resimler, kırık camlar olurdu… İstanbul’un genelinde meyhaneler böyleydi. Buna rağmen bir doğallık, sıcaklık vardı. Müdavimlerine gösterilen hizmet daha özenliydi. Bugün birçok lüks restoranda bile, o günkü hizmet kalitesinin onda biri bile yok. Geçen yıllar içinde, meyhaneye giden kitlede bir değişiklik oldu mu? Ülkemizde meyhane kültürü genelde erkeğe özgü bir kültürdür. 1953’te, Bülent'in esnaf meyhanesinde tepsiyi elime ilk aldığım dönemde, meyhanede kadına rastlayamazdınız. Bir sofrada kadın varsa o sofra muteber bir sofra olarak addedilmezdi. Fotoğraf: Beyazıt Özpeynirci Bugün ise kadını görmediğimiz zaman yadırgıyoruz. Hatta gençlerin kullandığı tabir var: “Üfff içerisi sap dolu!” diyorlar. Tabii, meyhanede en çok konuşulan konu kadınlardı; ama kadının adı vardı, kendi yoktu. Halbuki bugün hanımlar meyhane sohbetlerine iştirak ediyor, sofraya farklı bir renk katıyorlar. Bir de son yıllarda gençler meyhane kültürüne ilgi göstermeye başladı. Gençlerin meyhane adabını bilmediğinden yakınanlar var. Katılıyor musunuz bu görüşe? Gençler eski müdavimler kadar rakı adabına saygılı. Ancak bazı şeyleri bilmedikleri için tereddüt ediyorlar. Hâlbuki onlara daha çok anlatsak, neyin ne olduğunu benden çok daha iyi kavrayabilirler. Gençler artık bizim zamanımızdaki gibi kısıtlı değil. Çünkü demokrasinin özünü yaşıyorlar. Bugün görgü kuralları diye sorduğunuz zaman bu genç der ki “Benim için, istediğimi yapmak kuraldır”. Yanlış mı yapıyorlar? Hayır. Her şeyi istedikleri gibi, doya doya yaşamaları lazım. Gençler nasıl içiyor? Gözlemleyebiliyor musunuz? Akşamcı dediğimiz rakı tiryakilerinin içiş şekli bellidir. İki duble içer, mezesiyle falan bitirir işi, sonra eve gider yemeğini yer. Ama bugünkü gençlik rakıyı sahipleniyor ve yakın bir gelecekte, genç nesil ve hanımlar rakıya ayrı bir içim tarzı getirecekler. Şimdi çocuklar “Acaba brokoli ile nasıl içerim?” diyor. Yeni mezeler, tatlar deniyor. Ben bu işi biraz bilen biri olarak bu değişimi takdirle karşılıyorum. Madem ki rakı sofrası lezzet sofrası, her türlü lezzete açık olmak gerek. Siz nasıl içersiniz rakınızı? Benim masama rakı geldiği zaman kızarmış francala ekmeği gelecek, Polonezköy’den tereyağı gelecek. Üzerine ançüez ezmesi sürülecek. Süzme zeytinyağı gezdirilmiş, su katılmamış bir cacıkla başlayacaksın. Benim soframın adabı bu. Sonra gerisi gelir… Öyle güzel anlatıyorsunuz ki insanın her gece içesi geliyor. Rakının kararı meselesine de değinelim isterseniz… Rakı keyfe araç olabilir. Fakat asla amaç olmamalı. Akşamcı tiryakiler ölçüyü kaçırmaz. Rakı adabının en büyük özelliği ölçüsüdür. Ortamı yakalayabilir, dostlarınızı iyi seçebilirseniz, hayatta her şeyi paylaşabilirsiniz. Rakı sofraları insana mutluluk veren sofralardır. Yeter ki o iki dubleyi iyi bir dost çevresinde için. İLLE DE TOPİK VE TARAMA... B urgaz Alkollü İçkiler A.Ş Kurumsal İletişim ve Pazarlama Koordinatörü Halime Çelik rakısını üçte birini rakı, üçte ikisini su ve buz oluşturacak şekilde içiyor. Keyifli, ağızda tat bırakan kallavi mezeleri seviyor. Tarama, topik, haydari ve şakşuka en sevdikleri. Rakının servisini, mezesini ve sohbetini hiçbir şeye değiştirmiyor. Rakı içmeyi bir sanat olarak görüyor. İçe sindirilerek dinlenen müzik ve kendine “has” her şeyin rakıya yakıştığını söylüyor. Rakının hüznü de keyfe dönüştürdüğüne inanıyor. Amaçları Burgaz Rakı’yı bir dünya markası yapmak. Bunun için de Burgaz’ın, ArGe ve üretim kalitesine çok önem verdiğini anlatıyor. Kurumsal İletişim ve Pazarlama Koordinatörü Halime Çelik.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle