Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 OCAK 1902 / 3 HAZİRAN 1963
İnsandan insanlığa Nâzım Hikmet!
Biz şanslı bir kuşağız çünkü ilk gençliğimizde Nâzım 1960’lı yılların sonlarında öğretmen okulu öğrencisiyken
tanışıp buluştuğum Nâzım Hikmet şiiri hiç bırakmadı beni.
Hikmet’in (15 Ocak 1902 / 3 Haziran 1963) şiirleriyle
buluşmuştuk. Emperyalizmin yarı sömürgesi bir ülke
Şiirleri, her zaman yanımdaydı ama özellikle 12 Mart’ın ve
olmamızın ayıbını ve utancını silmek için başlattığımız
12 Eylül’ün bungun günlerinde bana verdiği coşku, direnme
kavgada yanı başımızda oluyordu Nâzım Hikmet.
gücü öyle inanıyorum ki benim gibi birçok kuşakdaşımın da
en büyük dostu olmuştur.
Mazlum bir ulusa çağrı olan şiirleri, 1961 Anayasası’ndan
sonra önemli bir Aydınlanma yaşayan ve antiemperyalist Nâzım Hikmet aydınlığı, dünyayı ve ülkemizi güzelleştirmeye
kavgaya girişen gençliği sarıp sarmalıyordu. devam ediyor hâlâ…
kond ile bir Çinli devrimcinin ilginç serüvenini an-
ÖNER YAĞCI
lattığı Jokond ile Si-Ya-U’da, Çin’deki savaşımın
yenilgisi, Si-Ya-U’nun idamı, Jokond’un yakılması
BİZİ ÇAĞIRDIĞI KAVGA!
bizi hüzne boğuyordu. “Güldü içten gelen bir te-
Biz şanslı bir kuşağız çünkü ilk gençliğimizde Nâzım
bessümle/ gülerek yandı Jokond” dizeleriyle san-
Hikmet’in (15 Ocak 1902 / 3 Haziran 1963) şiirleriy-
ki Aydınlanma savaşımının tüm öldürümlerini ve
le buluşmuştuk. Bizden önceki kuşakların gizli giz-
tüm yakılmalarını protesto ediyordu.
li okudukları Nâzım Hikmet’in şiir kitapları elimiz-
Varan Üç’teki “bizden sonra gelenler/ demir
deydi. Bir şiir okyanusuna girmiştik sanki. Antiem-
parmaklıklardan değil/ asma bahçelerinden seyre-
peryalist coşkunun dalgalarında kulaç atarken onun-
decek/ bahar akşamlarını/ yaz sabahlarını” (Kab-
la çoğalıyorduk ve öfkemiz, onun bizden niçin bunca
beltarih) dizeleriyle kendisinin ve ülkesindeki ay-
yıl uzak tutulduğunu düşününce daha bir artıyordu.
dınlık savaşçılarının geleceğini vurgulamaya çalı-
İlk şiirlerinden “Feryad-ı Vatan”da bizi çağır-
şırken yine umudunu aktarıyordu.
dığı kavgadaydık sanki: “...Sisli bir sabahtı henüz/
Onun güzel geleceğe olan inancını vurgulayan
Etrafı bürümüştü bir duman/ Uzaktan geldi bir ses
“Cevap” şiirindeki “O duvar/ o duvarınız/ vız ge-
ah aman aman!/ Sen bu feryad-ı vatanı dinle işit/
lir bize vız!” ve “Biz,/ adımlarını tarihin akışına
Dinle de vicdanına öyle hükmet/ Vatanın parçalan-
uyduran/ temelleri çöken emperyalizme vuran,/ ya-
mış bağrı/ Bekliyor senden ümit.”
rını kuranlarız...” (1+1=1) dizelerinde somutlanan
Bizdik umut bekleyen yurdun umudu. Coşkumuz
emperyalizme karşı savaşımdı.
sevdaya dönüşürken Nâzım Hikmet’in şiirleri de gı-
damız oluyordu. Emperyalizmin yarı sömürgesi bir
KARANLIKTAN AYDINLIĞA...
ülke olmamızın ayıbını ve utancını silmek için baş-
Sesini Kaybeden Şehir’deki Kerem Gibi şiiri, bi-
lattığımız kavgada yanı başımızda oluyordu Nâzım
zim gibi bağır bağırıyordu. Bizim o coşkulu kalaba-
Hikmet. Mazlum bir ulusa çağrı olan şiirleri, 1961
lığımız susturuldu ama o hâlâ bağırıyor türkülerde,
Anayasası’ndan sonra Aydınlanma yaşayan ve antiem-
şarkılarda, afişlerde, posterlerde, kartlarda, duvar-
peryalist kavgaya girişen gençliği sarıp sarmalıyordu.
larda, defterlerde: “Ben yanmasam/ sen yanmasan/
1960’lı yılların sonlarında öğretmen okulu öğ-
biz yanmasak/ nasıl çıkar/ karanlıklar/ aydınlığa!”
rencisiyken tanışıp buluştuğum Nâzım Hikmet şiiri
“Bir Hintlinin Ağzından” şiirindeki “Şarktan
hiç bırakmadı beni. İyimserliğime iyimserlik, umu-
geliyorum./ Şarkın isyanını haykıraraktan geliyo-
duma umut kattı hep. Şiirleri, her zaman yanımday-
rum...” ve “Nikbinlik” şiirindeki, “Güzel günler
dı ama özellikle 12 Mart’ın ve 12 Eylül’ün bungun
göreceğiz çocuklar/ güneşli günler göreceğiz...”
günlerinde bana verdiği coşkuyu, direnme gücünü
dizeleri, umutla yoğrulmuş bir sevdanın ve kavga-
unutamam ve öyle inanıyorum ki benim gibi birçok
nın şairinin dizeleriydi.
kuşakdaşımın da en büyük dostu olmuştur.
Benerci Kendini Niçin Öldürdü? ile “büyük bir ışık
mış, sanki bir orkestranın öncülüğünde sıraladığı dizelerle
“Yüklü yemiş dallarıdır kollarımız,/ silkeler durur düş-
gibi dövüşen ve kasketli bir güneş halinde düşen” Benerci’nin
şiirde devrim yaratmıştı.
man, silkeler durur bizi./ Ve yemişimizi daha rahat, daha
destanıyla Hint devrimini selamlıyor, Taranta Babu’ya Mektup-
“...Menzil yakın/ bakın/ kurtuluş günü artık sayılı/ Önümüz-
kolay toplamak için/ vurur prangayı ayağımıza değil, vu-
lar ile “Karagömlekliler”in, faşistlerin pençesindeki İtalya’ya
de şarkın kurtuluş yılı/ bize kanlı mendilini sallıyor/ Al atla-
rur prangayı kafamızın içine” diyen bir okyanusun şiirlerini
yöneliyordu. İnsan ve yurt sevgisiyle insanın ve yurdun so-
rımız emperyalizmin göbeğini nallıyor” diyordu (Piyer Loti).
okuyup birçoğunu ezberledim, her öğrendiğimle onu yeni-
runlarını dünyanın ve insanlığın sorunlarına taşıyan dizeleriy-
‘GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ’
den keşfedip büyüklüğüne bir kez daha inandım.
le insandan insanlığa ulaşmayı başarıyordu.
Güneşi İçenlerin Türküsü’ndeki duyarlılığın, bizim ilk
15. yüzyıl başındaki Osmanlı düzenini “Sedirde al ye-
SATIR SATIR DEVRİM: ‘835 SATIR’
gençliğimizi yaşadığımız, yeni bir aydınlanmanın yaşandığı,
şil dal dal Bursa ipeklisi” dizeleriyle tanımlayarak başladığı
Nâzım Hikmet’in cezaevinde 1939-41’de yazdığı Kurtuluş
sosyalizmle kitlelerin de tanışmaya başladığı, mitingler, yü-
Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’nı, “Hep bir
Savaşı’mızın büyük destanı ve 1938’den sonra ülkesinde ilk
rüyüşler, afişlemeler, bildiri dağıtmalar, boykotlar, işgaller,
ağızdan türkü söyleyip/ Hep beraber sulardan çekmek ağı/
basılan (1965) kitabı olan Kuvayı Milliye elimden düşme-
eylemlerle iç içe yaşadığımız koşullarla çakışması, Nâzım
Demiri oya gibi işleyip hep beraber/ Hep beraber sürebil-
di. “Onlar ki toprakta karınca…” dizeleriyle başlayan des-
Hikmet şiirine sevdamızı başlatmıştı.
mek toprağı…” dizeleriyle sürdürüyordu.
tan, “zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri” olmayanla-
“Akın var güneşe akın!/ Güneşi zaptedeceğiz/ Güneşin
İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında eşi Piraye için yazdı-
rın mücadelesini anlatıyor, bugüne aktarıyordu.
zaptı yakın!” dizeleri yıllar boyunca, kuşaktan kuşağa slo-
ğı aşk, savaş, özlemin iç içe olduğu Saat 21-22 Şiirleri’nin
“Davet” şiiri destanın görkemine görkem katıyordu:
ganlaşacaktı.
birinde “Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim” diyor ve şöyle
“Dört nala gelip Uzak Asya’dan/ Akdeniz’e bir kısrak başı
“Düşmesin bizimle yola/ evinde ağlayanların gözyaşlarını/
bitiriyordu şiirini: “Ve elbette ki sevgilim elbet/ dolaşacaktır
gibi uzanan/ bu memleket bizim.”
boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar!/ Bıraksın peşimizi/
elini kolunu sallaya sallaya,/ dolaşacaktır en şanlı elbisesiy-
Şiirdeki “bu cehennem, bu cennet” tanımlaması, “el
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!” dizeleri, savaşımın
le: işçi tulumuyla/ bu güzelim memlekette de hürriyet...”
kapıları”nın kapanmasına ve “insanın insana kulluğu”na
kızışmasıyla birlikte ortalığı kaplayan korku ve yılgınlık or-
son vermeye çağrı olan “bu davet”, özgürce, kardeşçe bir KARDEŞÇE, EŞİTLİKÇİ, SÖMÜRÜSÜZ BİR YAŞAM
tamına onun yıllar öncesinden yanıtıydı ve bir süre sonra ya-
yaşamın özlemini aktaran “bu hasret” bile Nâzım’ın yaşa- ÖZLEMİYLE BÜTÜNLEŞEN YURT SEVGİSİ
şanacak aşamanın (12 Mart döneminin) hüzünlü bir haber-
dıklarımızla örtüşen yurtseverliğiyle kucaklaştırıyordu bizi. Kardeşçe, eşitlikçi, sömürüsüz bir yaşam özlemiyle bü-
cisiydi: “Ölenler dövüşerek öldüler; güneşe gömüldüler...”
Sonra ardı ardına onun şiir kitaplarıyla kucaklaştık ve tünleşen bir yurt sevgisiydi “7 Aralık 1945” şiirinin sonun-
‘JOKOND İLE Sİ-YA-U’
coştuk. Alışılan şiir anlayışının dışında, sarsıcı, yenilikçi, daki, “vatan ki bu insanların evidir,/ sevgilim, onlar vatana
öncü bir şiirle karşılaşmıştık 835 Satır’da. Şiire müziği kat- Leonardo da Vinci’nin, gülümsemesiyle ünlü tablosu Jo- düşman” dizeleri. “Memleketimi seviyorum/ Çınarlarında
>>
4 18 Ocak 2024