24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hillary Jordan’dan ‘Uyandığında’ ? Kiminin ütopyası kimine distopya Hillary Jordan romanında eski gücünden çok uzakta, atom bombası felaketini yaşamış ve en önemlisi de din devletine dönüşmüş ABD’de geçen “renkli” bir hikâye anlatıyor. ? Eray AK ynak Türkiye gündemini çok eskilere gitmeden, hafızaları zorlamadan geri doğru tarayalım biraz. Fazla değil, birkaç ay öncesine dönmek istiyorum sadece. Hatırlanması zor bir olay da değil akıllara düşürmek istediğim ayrıca; günlerce “konuşulmaya çalışılan” bir konuyu tekrardan dile getirmek istiyorum sadece. 28 Aralık 2011’de neler olduğunu hatırlayan var mı? Yoksa bu tarih de oynak gündem içinde unutulup gitti mi? Ya da tam tersi “unutturuldu” mu? Üstü kapatılmaya mı çalışıldı? Türkiye gündeminde, bir olayın “gündemde” kalabilmesi zor olduğundan biraz kurcalayalım isterseniz bu tarihi. 28 Aralık 2011: “Uludere olayı”, “Uludere katliamı” ya da “Uludere operasyonu”; artık adına ne derseniz... En basitiyle; Türk Hava Kuvvetleri’nin Şırnak’ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak topraklarında F16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda otuz dört vatandaşın hayatını kaybettiği olayın gerçekleştiği tarih. Bu operasyonda hayatını kaybedenlerin ise Irak’tan Türkiye’ye mazot ve sigara getiren bir kaçakçı kafilesi olduğu anlaşıldı ki o apayrı bir tartışma konusuydu. Bunun tartışma gündeminden düşmesinin –şaka değil, gerçekten düştü nedenlerine eğildiğimizde ise büyük oranda Başbakan’ın garip, beklenmedik, bir o kadar da anlaşılmaz çıkışının payı var. Hatırladınız mı? “Her kürtaj bir Uludere’dir.” Birçok soru geldi akla bu sözden sonra elbet ama ne kadar ses çıktı hepimizin malumu. Benim aklıma gelen soruların birkaçı şöyleydi: Uludere cinayetse katil kim?; Her kürtaj bir Uludere’yse hangisi facia?; Kürtaj cinayet; tamam dedik farz edelim, o zaman otuz dört insanın ölümünü neyle açıklarız? Sorulamadı bunlar haliyle, yanıtın da geleceği şüpheliydi çünkü bu çıkışın altında başka başka sıkıntıların olduğu seziliyordu ya amaç çok geçmeden ortaya çıkıverdi. Uludere konuşulmaz oldu, tek gündemimiz kürtaj haline geldi. Yürüyüşler, protestolar derken olay bambaşka bir boyut kazandı. Şimdi yeni yeni gündemlerimiz var çok şükür. Vatana, millete hayırlı uğurlu olsun. “RENKLİLER” Kürtaj meselesine, işin içine bolca Türkiye gündemi de katarak dolambaçlı yollardan gelmemin bir nedeni var. Hillary Jordan’ın yeni yayımlanan romanı Uyandığında. Kitabın her sayfasında bir TürCUMHURİYET KİTAP SAYI 1171 O kiye anlatılmış sanki. Her cümlesi gündemimizin yakın zamanda en çok konuşulan konusu kürtajın merkezinde, birçok ahlaki sorunu didikliyor. Yazarın didiklediği bu ahlaki sorunlar da oldukça bizden. Son on yıldır hemen hiç dilimizden düşmeyen din, insan, özgürlük gibi kavramların çevresinde genişliyor roman. Asıl önemlisi de bunu, bugünün şartlarından uzakta karanlık bir dünyada anlatması. “Gelecekte nelere gebeyiz?” sorusunun yanıtlarının peşine düşmüş adeta Jordan ve bu geleceğin pek de hayra alamet olmadığını daha baştan söylemek gerekir. Bir “distopya” yaratmanın peşine düşmüş yazar ama asla uçlarda yer etmiş dallara uzatmıyor elini. Romanın farklı dünyalar yarattığı açık ama bir o kadar da gerçekleşebilir “kâbuslar” yazarın anlattıkları. Kimine göre de hayal belki, kim bilir? “Olur mu olur!” deriz ya hep, Jordan’ın romanı da tam böyle işte. Başkalarının “ütopya” diye sahiplenebileceği bir gelecek Jordan’ın romanında yarattığı. Uyandığında, Türkiye’yle ba Romanda Hillary Jordan, karanlık bir dünya çizmenin yanınğını da bu noktada yakalıyor ka da heyecanlı bir yol macerası da anlatıyor aynı zamanda. nımca; hem de sıkı sıkıya. re tutulup tüm hareketleri televizyonlarHillary Jordan, belirsiz ama pek de da gösterildikten sonra birer utanç simuzak gözükmeyen bir gelecek tasarlamış gesi olarak dışarıdaki dünyaya bırakılıromanında. Jordan’ın yarattığı bu yeni yorlar. Tüm sorun da aslında bu noktadünyada ise eski gücünden çok uzakta, dan sonra başlıyor. Toplum tarafından atom bombası felaketini yaşamış ve en dışlanan ve gettolarda yaşamak dışında önemlisi de din devletine dönüşmüş bir seçeneği olmayan “Renkliler” genelde ABD resmediliyor. Üstelik bu yeni dünradikal grupların saldırılarına maruz kayadaki tek tehlike totaliter rejimler ve lıyor ve çoğu da çareyi hayatlarını sona küresel savaş tehlikesi de değil. Yeni salerdirmekte buluyor. “Teşhir”in getirdiği gın hastalıklar türemiş ve insanlığın geleacımasız bir ötekileştirme durumu, roceğini tehdit etmekte, kadınları kısır bımanın fikir bazında omurgasını oluşturakan bir virüsün yol açtığı salgından ruyor. sonra çıkarılan “Yaşamı Koruma Yasaları” sebebiyle ABD’de kürtaj artık cinayet DİN VE SİYASET sayılmaktadır. Bununla birlikte ceza kaUyandığında’nın kahramanı ise koyu nunları açısından da farklı tablo çizilmiş. Hıristiyan bir ailenin iki kızından biri Suçlular eski cezalandırma yöntemleri olarak, nasıl konuşacağından ne giyeceyerine, vücutlarına verilen virüslerle deriğine kadar hayatıyla ilgili bütün kararları lerinin rengi değişime uğratılarak cezaailesi ve bağlı olduğu kilisesi tarafından landırılıyorlar. “Renkliler” diye anılan bu verilen ve baskı altında yetişen Hannah kişiler önce tek kişilik bir hücrede bir sü KİTAPTAN yandığında, kırmızıydı. Kızarmış ya da güneşten yanmış değildi, dur işa“U retinin o iddialı kesif kırmızı rengini almıştı. İlk önce ellerini gördü. Gözlerinin önünde tutup, gözlerini kısarak ellerine baktı. Birkaç saniye elleri, kirpik lerinin gölgesinde ve tavandan gelen yoğun beyaz ışıkta siyah gibi göründü. Sonra gözleri alışınca, yavaş yavaş geçti göz aldanması. Avuçlarını, ellerinin tersini inceledi. Elleri başının yukarısında, denizyıldızı kadar yabancı gelen yaratıklar gibi gözüküyordu. Neyle karşılaşacağını biliyordu –Kırmızıları sokakta ve vidlerde daha önce defalarca görmüştü elbette ama kendi etinin değişmiş görüntüsüne hazırlıklı değildi yine de. Yirmi altı yıllık yaşamı boyunca elleri bal rengine çalan bir pembelikte olmuştu, yazları koyulaşıp altın bronz bir renk alırdı. Şimdi ise taze kan rengiydi. (…) Dört duvar aynalarla kaplıydı. Beyaz bir zeminle beyaz bir tavan, uyumak için beyaz bir platform, bir şilte, şeffaf bir duş ünitesi, beyaz bir lavaboyla beyaz bir tuvalet yansıyordu aynalardan. Ve bütün bu lekesiz beyazlığın ortasında duran parlak kırmızı kütle kendisiydi, Hana Payne.” Payne. Hikâyesi de işte böyle bir dünyada geçiyor. Hana Payne, roman boyunca peşinde sürükleneceğimiz bir karakter olarak daha fazla konuşulmaya değer. Roman, her ne kadar Hanna’nın bir “Kırmızı” olarak hücrenin içinde uyanışından itibaren hikâyesini dökse de bize, geridönüşlerle kahramanımızın çocukluğuna, ilkgençlik yıllarına ve onu “Kırmızı” yapan nedenlere kadar ayrıntılı bir anlatımla ilerliyor. Bu yıllarda ise ailesi ve kilisesinin ona “öğrettiği” ya da “dayattığı” yaşamla, dışarıdaki bazı yaşamların nasıl çeliştiği ve çelişkilerin doğurduğu soruların nasıl üstünün örtülmeye çalışıldığı vurgulanmaya çalışılıyor daha çok. Romanın din ve yaşam eksenindeki sorgulamaları da Hana Payne’in bu yıllarından kalma bir mirasla ele alınıyor genellikle. Hannah Payne’i bir “Kırmızı” olmaya götüren süreç ise romanın en etkili anlatılan bölümlerinden. Evlilik dışı ilişki yaşayan ve kürtaj yaptırmak dışında hiçbir seçeneği kalmayan Hannah, her şey ortaya çıkınca on altı yıl boyunca bir “Kırmızı” olarak yaşamakla cezalandırılır. Ailesi tarafından da reddedilen kahramanımızın tehlike ve macera dolu yolculuğu ise asıl bundan sonra başlar. Bir “Kırmızı” olarak toplum içine salınan Hannah, çok kısa bir süre için de olsa böyle yaşamanın imkânsız olduğunun ayırdına varır. Buna çaresizce bir çare ararken de çare ayağına geliverir. Bu çare aslında tüm yaşamını geride bırakarak yepyeni bir yaşamı kucaklamak anlamı da taşımaktadır. Bu noktada da “cesaret” anahtar kelime halini alır Hannah için. Hannah Payne’in, bu yeni yaşamı kucaklayabilmesi için yirmi altı yıllık bir geçmişi silmesi ve dini eğitim merkezlerinden düzen karşıtı örgütlerin sığınaklarına, Amerika’nın ıssız ve tekinsiz otoyollarından illegal kürtaj yaptırılan karanlık odalara uzanan bir yolculuğu yapması gerekmektedir. Yolculuk boyunca da Hannah’nın kadınlık, cinsellik, aşk ve inanç hakkında ona dayatılmış bütün fikirleri sorgulamasına tanıklık ediyoruz okuyucu olarak biz de. Romanda Hillary Jordan bize karanlık bir dünya çizmenin yanında heyecanlı bir yol macerası da anlatıyor aynı zamanda. Zaman zaman polisiye gerilimin de metne katkı sunduğu hikâyede, asıl anlatılmak istenilenlerin yanında bunlar biraz hafif kalsa da, bir edebiyat ürününde pek sevilmeyen “fikri yavanlık”tan kurtulma noktasında bu yol hikâyesi önemli bir rol üstleniyor. Jordan’ın yüzümüze vurmak istedikleri ise bambaşka: Din ve siyasetin birbirinden ne kadar uzak durması gerektiği, birbirine paralel gittiğinde neler olabileceği ve bu iki gücün birleşerek vatandaş üzerinde sorgulanamaz bir hâkimiyete eriştiğinde neler yaşanabileceğini anlatmak istiyor Hillary Jordan. Üzerine düşünmek gerek! Yoksa geç mi kaldık düşünmeye? e.erayak@gmail.com Uyandığında/ Hillary Jordan/ Çeviren: Özlem Yüksel/ Yapı Kredi Yayınları/ 306 s. TEMMUZ 2012 ? SAYFA 11 26
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle