02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan KEDİ KÖPEK ÇEKİŞMESİ: 11 KATEGORİDE DEĞERLENDİRME 6’ya 5 köpekler önde! İnsanlar “kediciler” ve “köpekçiler” olmak üzere iki gruba ayrılıyor ve her iki grup da tercih ettiği evcil hayvanın daha üstün olduğunu tutkuyla savunuyor. Ne var ki, on yıl öncesine dek, tarafların görüşlerini destekleyecek çok az bilimsel kanıt vardı. Derken, davranış bilimcileri köpeklere ilgi duymaya ve onların yetenekleriyle bilgilerini sınayan deneyler uygulamaya başladı. Kısa bir süre önce de kediler üzerinde benzer bir çalışmaya imza attı. Öyle ki, artık kediköpek çekişmesine bilimsel bir çözüm getirmenin zamanı gelmiş olabilir. yor. Bu özelliğin en çarpıcı örneği gözleri görmeyenlere kılavuzluk eden köpekler. Bu köpekler genelde sahiplerinin yanında normal bir köpek gibi davranıyorlar. Ancak sahipleri yardıma gerek duyduğunda hemen atılıp onların başaramadıkları işlerin üstesinden geliyorlar. Bu da köpeklere artı bir puan kazandırıyor. Kazanan: Köpekler K edilerle köpekler konusunda bu tartışmaya bilimsel bir çözüm getirmenin güçlükleri olduğu kesin. Evcil hayvanı olan herkes, ailenin bir bireyi durumuna gelen tüylü canlının çok özel olduğunakendine özgü beceri ve zayıflıkları ile eşsiz bir varlık olduğuna inanır. Oysa bilimsel araştırmalar bu canlı türlerinin özelliklerini belirlemeye çalışırken onları bir bütün olarak ele alır ve özelliklerini eğilimler ve ortalamalarla değerlendirir. Bir de, birbirinden çok farklı iki hayvanı kıyaslamak gibi son derece çetrefilli bir durum söz konusudur. Kimileri böyle bir girişimin fiyaskoyla sonuçlanacağını öne sürse de, New Scientist dergisi tüm bu olumsuzlukları göze aldı ve kedilerle köpekleri 11 farklı kategoride yarıştırmayı denedi. 64 gram ağırlığındaki ortalama köpek beyni topu topu 25 gram gelen kedi beyninden çok daha büyük olmasına karşın, beynin ağırlığı beden ağırlığının bir yüzdesi olarak ölçüldüğünde kediler kıl payı öne geçer. Ancak beynin boyutu zekâ düzeyini yansıtma açısından pek de güvenilir bir ölçüt değil. Korteksteki nöron sayısı bilgi işlem yeteneği konusunda oldukça güvenilir bir ölçüttür. Bu açıdan değerlendirildiğinde 300 milyon nöronla kediler, 160 milyon nörona sahip köpekleri gölgede bırakır. Kazanan: Kediler 1BEYİN özdeş bir tepki gösterdikleri görülüyor. Bu durum köpeklerin koşulsuz sevgi gösterdiklerini savunan “köpekçiler” için hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Peki kedilerde durum daha mı farklı? Köpeklerle ilgili araştırmayı gerçekleştiren Budapeşte Eotvos Lorand Üniversitesi’nden Adam Miklosi aynı deneyleri kedilere uyguladığında köpeklerde tanık olunan davranışlardan hiçbirine rastlayamadı. Kediler yaşadıkları ortamdan uzaklaşmayı pek sevmediklerinden olsa gerek, laboratuvarda kendilerini çok huzursuz ve gergin hissettiler. Kedisine aşırı sevdalı bir kişi bile bu hayvanların özgürlüklerine düşkün olduklarını kabul edecektir. Bu durumdan evrimi sorumlu tutmak gerekir. Doğaları gereği kediler yalnızlığı severler. Oysa, köpekler sürü halinde yaşayan hayvanların soyundan geldiklerinden başkalarıyla ilişki kurmaya eğilimlidirler. Ne var ki, evcilleştirme bu içgüdünün odağını değiştirmiştir. 4 aylık bir köpek yavrusuna bir insanla ya da bir köpekle birlikte kalma seçenekleri sunulduğunda, seçimini insandan yana yapacaktır. Öyle ki, köpekler bizleri sevmekten kendilerini alamıyorlar gibi bir durum söz konusu. Kazanan: Köpekler Ancak Miklosi ekibi, yiyecek saklı olduğunda köpeklerin bakışlarıyla sahiplerinden yardım istediklerine, kedilerin de kendi başlarına ödüle ulaşmak için boşuna çabaladıklarına tanık oldu. Köpeklerin bu özelliği onların daha üstün bir sözcük dağarcığına sahip olduklarına ve sahipleriyle iletişim kurmaya can attıklarına işaret ediyor. Kazanan: Köpekler Çok sayıda araştırma ekibi, köpeklerle, onların yaşayan en yakın akrabaları olan gri kurtların DNA’larını karşılaştırmak suretiyle, evcilleştirme tarihini belirlemeye çalıştı. Bu tür çalışmaların ilki sayılan ve 1997 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nden Robert Wayne ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen araştırmanın verileri, 135.000 yıl öncesine uzanıyordu. Oysa, İsveç Teknoloji Enstitüsü’nden Peter Savolainen tarafından yapılan son araştırma, köpeklerin 16.000 yıl önce Çin’de ortaya çıktığını ve ilk köpeklerin işe koşulmayıp aş işlevi gördüklerini ortaya koyuyor. Kedilerin evcilleşmesi ile ilgili bilgiler de pek kesin olmamakla birlikte, eski Mısır gömütleri ve hiyerogliflerinden elde edilen veriler kedilerin İ.Ö 3000 yıllarında evlerin gözde canlıları olduklarını ortaya koyuyor. Öte yandan, Kıbrıs’ta bulunan 9500 yıllık bir gömütte insanın yanına gömülü olan kedi bu hayvanların evlere girişinin çok daha eskilere uzandığını gösteriyor. Ancak veriler yine de Tekir’in yaşamımıza Bobi’den çok daha sonra girdiğini gözler önüne seriyor. Kazanan: Köpekler 2 ORTAK GEÇMİŞ Bir hayvanın evcilliğini sınamanın en iyi yolu, aslında o hayvanı evinde besleyenlerin sayısına bakmaktır. Bu açıdan yaklaşıldığında, kediler büyük bir farkla önde. Dünya çapında sayılara ulaşmak çok kolay olmasa da, son araştırmalar “kediciler” listesinin ilk 10 sırasında yer alan ülkelerde toplam kedi sayısının yaklaşık 204 milyon olduğunu gösteriyor. İlk 10 sırada yer alan “köpekçi” ülkelerdeki köpek sayısı ise 173 milyonun altında. Kazanan: Kediler 4 POPÜLERLİK Köpek ve sahibi arasındaki bağ ile ana baba ve çocuk arasındaki bağ çarpıcı benzerlikler taşıyor. Kendisini güvende hisseden bebek yabancısı olduğu durumlarda belli bir davranış biçimi sergiler: annesi çevresindeyken korkusuzdur ve ortalığı incelemekten mutludur; annesi uzaklaştığında mutsuz olur, zamanla yabancı biriyle sakinleşir, ama gözleri sürekli olarak annesini arar. Köpeklerin de “yabancı durum” deneylerinde bebeklere 3BAĞLANMA En sınırlı kavrama yeteneğine sahip köpek türleri bile genellikle bir düzine komut ve isteğe tepki verebiliyor. Üstelik, sözcükler köpeklerle iletişim kurmanın tek yolu da değil. Köpekler insanların işaret ve mimiklerini de izleyebildikleri gibi, onlarla göz teması da kurabiliyorlar. Hayvanların bilişsel yeteneklerini araştıran Columbia Üniversitesi’nden Alexandra Horowitz’e göre, köpekler bilgi edinmek, güven uyandırmak ve davranışlarına yön vermek için sahiplerinin mimiklerini inceliyorlar. Ne var ki, Horowitz’in deneyimleri köpeklerdeki tipik “suçlu bakışın” gerçekte sınırı aştığının bilincinde olduğunun bir göstergesi olmaktan çok, azarlanmaya verilen bir tepki olduğunu ortaya koyuyor. Miklosi, bilişsel açıdan bakıldığında, kedilerin köpekleri andırdıklarını belirtiyor. Kedilerin bir farkı yumuşak başlı olmamaları, ya da güdümlenememeleri. Bu da kedilerle çalışmayı son derece güçleştiriyor. Yine de yiyecek bulmak amacıyla işaretleri izleme konusunda kedilerin en az köpekler denli başarılı oldukları görülüyor. 5 ANLAYIŞ Geçtiğimiz yılın başlarında yapılan bir araştırma, kedilere birinin ucunda yiyecek olan iki ip parçası uzatıldığında, ucunda ödül olan ipi çekmede genellikle başarısız olduklarını ortaya koydu. Bu sonuç köpek sahiplerini sevindirebilir ama aynı deney köpeklere uygulandığında onların da bu konuda kedilerden pek farklı olmadıkları görüldü. Hem kedi, hem de köpeklerin saklı yiyeceği bulmak için simgesel ipuçlarından yararlanamadıklarına tanık olunurken, her ikisinin de birbirlerinden farklı uzaklıklara yerleştirilmiş yiyecekleri bulup getirmede oldukça başarılı oldukları görüldü. Uyguladıkları yöntemler farklı olmakla birlikte, her ikisinin de etkili ve mantıklı bir yol izlediklerine tanık olundu. Kedilerin sorun çözme yetenekleri konusunda elimizde daha fazla bilgi yok. Köpeklere çok daha fazla sayıda deney uygulanmasına karşın, sonuçlar genelde pek parlak değil. Nitekim, köpeklerin akrabaları kurtlara kıyasla mankafa oldukları yönünde epeydir yaygın bir görüş de var. Ancak Miklosi ile Macar Bilim Akademisi’nden Jozsef Topal, köpeklerin sahipleri ile kurdukları ilişki yüzünden aptalmış gibi göründükleri, sahipleri ile aralarındaki bağ güçlendikçe bağımsız düşünce ve eylem yeteneklerini yitirdikleri sonucuna vardılar. Araştırmalar, köpeklerin gerçekte sorun çözme konusunda başarısız olmadıklarını ancak işbirlikçi yaklaşımdan yana bir eğilim sergilediklerini ortaya koyu 6 SORUN ÇÖZME Kedi miyavlamalarıyla ilgili araştırmalar, bu seslerin insanların dikkatini çeken işitsel dizgeler içerdiklerini ortaya koyuyor. Ancak kedilerin oldukça kısıtlı bir işitsel repertuvara sahip oldukları ve çıkarttıkları seslerin özel durumlarla ilintili olduğu ve bunların çoğu zaman yalnızca sahipleri tarafından yorumlanabildikleri görülüyor. Köpekler ise seslendirme konusunda çok daha esnekler. Havlamalarının uzunluğunu, dağılımını, ton ve titreşimini değiştirebiliyorlar ve bu yetenekleri sayesinde farklı durumlarda farklı biçimlerde havlayabiliyorlar. Köpeklerin huyunu suyunu bilmeyenler bile salt havlamalarından onların yalnız, saldırgan ya da mutlu olup olmadıklarını anlayabiliyor. Aralarında kurtların da olduğu öteki erişkin köpek türlerinin çok ender havladıklarına dikkat çeken Miklosi ve arkadaşları evcilleştirme sürecinde köpeklerdeki incelikli ses repertuvarının özellikle insanlarla iletişim kurmak amacıyla evrilmiş olabileceğine inanıyor. Akıllıca bir çözüm. Ancak, olay karmaşıklıkla bitmiyor. Sonuçta, evcil hayvanınızı ne denli severseniz sevin, havlamaları ya da miyavlamaları sinirlerinizi bozabilir. Görünüşe bakılırsa, kediler bu soruna bir çözüm bulmuşlar. Geçtiğimiz yılın başlarında yapılan bir araştırma kedilerin çıkarttıkları seslerle sahiplerini ağlarına düşürebileceklerini gözler önüne seriyor. Acil yüksek frekanslı bir miyavlamayı mutlu bir mırıltının içine gömerek kediler insanlardaki bakma ve gözetme duygusunu körüklüyorlar. Kedilerdeki bu “talepkâr mırıltıyı” araştıran Sussex Üniversitesi’nden Karen McComb, bilinçdışı düzeyde etkili olan bu sesin tıpkı bebek ağlamasına benzer bir frekans dağılımı sergilediğini belirtiyor. Kazanan: Kediler 7 SESLENDİRME kadar koku alıcısına karşılık, insanlarda topu topu 5 milyon alıcı var. Köpeğin koku alma duyusu insanınkinden 100 milyon kat daha duyarlı. Ne var ki, köpeklerin dillere destan koku alma yeteneği karşısında kedilerinki de hiç fena değil. Köpek türleri arasında koku alma duyusu öylesine büyük farklılıklar gösteriyor ki, 200 milyon koku alıcısıyla ortalama bir kedinin burnunun ortalama bir köpeğinkinden çok daha keskin olduğu da bir gerçek. Görme söz konusu olduğunda, ne kedi ne de köpek insanla boy ölçüşebilecek güce sahip. Ancak her ikisinde de gece avcıları olan atalarından gelen birtakım etkileyici görsel yeteneklere rastlanıyor. Kedinin de, köpeğin de “erime frekansı” hızı bizimkinden yüksek; bir başka deyişle, her ikisinin de ağkatmanındaki hücrelerin yakaladığı anlık görüntü sayısı bizimkinden çok daha fazla. Bu da, onların devinime son derece duyarlı oldukları anlamına geliyor. Gözlerinde koni hücreden çok çubuk hücreler bulunduğundan, renkleri bizler denli iyi seçemeseler de karanlıkta daha iyi görebiliyorlar. Kediler bizlere kıyasla altı kat daha düşük ışık düzeylerinde görebilirlerken, köpeklerin bu yeteneğinin beş katla sınırlı olduğu sanılıyor. Buna işitme yeteneği de eklendiğinde kediler köpeklere ciddi bir fark atıyor. Köpeklerin işitsel algı alanı 67 ile 45.000 hertz arasında değişirken, kedilerinki 45 ile 64.000 hertz arasında değişiyor. Kazanan: Kediler [email protected] İsviçreliler referandumla ülkelerine minare yasağı getirdi. Halbuki derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan birisi olup, bir papazın oğlu olarak İsviçre’de doğan vatandaşları C.G. Jung’un söylediklerini bilmekle kalmayıp az buçuk içselleştirselerdi, Müslüman ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın omurgasına dokunacak bir kararı almakla kendi değerlerinden de çok şey kaybedeceklerini bilirlerdi. İsviçre Minare Jung Jung, hepimiz için ortak bir şuuraltı olduğundan bahsetmiş, bunun yalnızca Türklerde, Endonezyalılarda, Araplarda değil aynı zamanda İsviçrelilerde de bulunan yekpare bir kült olduğunu ifade etmişti. Bu kültün içinde yalnızca evlenmek, hediye vermek, dans etmek gibi etkinlikler değil, aynı zamanda minare gibi bir kutsallığın parçası olan öğeler de ortaktır. İşte bu yüzden minare, yalnızca benim değil, (farkında olmasa da) Gustav’ın da şuuraltına yerleşmiş, yalnızca İslam’ın değil, yaşayan bütün kültürlerin hatta dinlerin ortak öğesi haline gelmiştir. Düşey sarmallı, zigzaglı yivleri bulunan, kabartma kordonlarıyla süslenmiş bir minare bugünün camileri için vazgeçilmez tamamlayıcı unsurdur, ama ondan da öte onun öncülleri İslamiyetten bile evvel bütün Asya’da, Çin’den İran’a kadar gözetleme ve işaret kulesi, zafer takı olarak kullanılmış, Müslüman olsun olmasın her Doğulunun şuuraltına kazınmıştır. Suriye’de dört köşe minareler, İran’daki sekiz köşeli sarmal minareler, düşey olarak dar ve uzun kitabeliklere ayrılmış, şerefe altlarında kenger yapraklarıyla süslenmiş Barok tarzlı Osmanlı minareleri İsviçreliler reddetse de, insanlığın ortak değeridir. İslamiyetin ilk zamanlarında, pek çok yerde kiliseler camiye çevrilirken, yanlarındaki çan kuleleri yıkılmamış, minare olarak kullanılmıştı, Keşke İsviçrelilerin hoşgörüsü de 1400 yıl önce bu dönüşümü gerçekleştiren Suriye’nin Havranlıları kadar olabilseydi. Demek Jung vatandaşlarına ortak şuuraltını ve arketip kavramını iyi anlatamamış. Arketip kavramına göre insan, ortak şuuraltının güdülemesi doğrultusunda belirlenmiş kalıpların içinde otomatik olarak hareket eder. Arketip bu kalıpların adıdır. Jung’a göre her arketip ortak şuuraltının ifade edilmesi için vardır ve yaşam hemen hemen bununla sınırlıdır. Dolayısıyla minare öğesinden özellikle yoksun bırakılmış bir şuur, şuuraltını tam karşılamayan olarak öznenin kendini ifade etmesini onmaz biçimde sakatlar. El sıkışma mesela, ortak şuuraltında bir öğedir, insanlar karşılaşınca düşünerek değil otomatik olarak birbirlerinin ellerini sıkar. Bir insana el sıkmayı yasakladığımızı düşünelim. Bu onun için korkunç bir şey olurdu, şuuraltından gelecek otomatik bir davranışı şuurlu olarak engellemeye çalışması, o kişinin yaşamını bütünüyle durdurması demektir. Zihnindeki “sakın el sıkma” komutu tüm yaratıcı fikirlerin, bütün sade düşüncelerin önüne geçecektir. Bunun gibi bir insanın her gün önünden geçtiği camiyle birlikte görmeye alıştığı minarenin birden ortadan kalkması tam da bu sonucu yaratır. Kimse mesela minarelerin caminin hep sağ yanında olması gerektiğini (Firuzağa Camii hariç) bilmez, ama minareyi değil kaldırmak, sol tarafa bile alsanız herkes bunu yadırgar; çünkü ortak şuuraltı onu sağda kodlamıştır. İsviçrelilerin böyle bir şeye kalkışmasının nedenini, yine Jung’ta bulabiliriz sanıyorum. Onun “gölge arketip” diye tanımladığı ikinci bir kategori var. İnsanlar bu kategoriye kendilerin de olanların tam tersi olan şeyleri dolduruyor. Mesela iyilik nedir bilmeyen bir adamın gölgesine attığı şeylerin içinde en başta iyi yüreklilik gelir. Keza bencil bir kadının gölgesi benzer şekilde fedakârlıkla doludur. Acaba Batı, inanılmaz sömürü düzenleri içinde insanları tümden ruhsal iyilikten çıkarıp, bencil ve faydacı yaptı da, bir zamanlar sömürdüğü Doğu’ya/İslama ait bütün iyi ögeleri kendi gölge arketipinin içine mi doldurmaya kalkıştı. Eğer öyle olmasaydı, Jung’un memleketinde Jung’un söylediklerine bu kadar ters bir durum ortaya çıkmazdı. Fransız antropolog LeviStrauss, “İlkel toplumlar için bilim sınıflandırmadır” der. İsviçreli “kendim” ve “öteki” diye bir sınıflandırma yapmıştır. Ama kendinin ötekine, ötekinin kendine karıştığı yerde iki ayrı sınıfın kurulamayacağını on bin yıl önceki atalarımız kadar bile anlamamıştır. Bilim adamlığının en zevkli tarafı, geliştirilen hipotezleri, geliştirenin halkına, başka kültürden bir bilim adamı olarak öğretmek ayrıcalığını taşımaktır. Umarım İsviçre’de yaşayan Müslüman bir psikolog, minareden yola çıkarak ülke halkına Jung’u öğretme zevkini tadar! Kediler yabanıl yaşama bayılıyor. Yalnızca Britanya’da yılda 188 milyon yabanıl hayvanın canına kıydıkları belirtiliyor. Ancak köpekler de onlardan geri kalmıyorlar. Çevresel açıdan ikisi arasındaki gerçek farklılık tüketimden kaynaklanıyor. Orta boy bir köpeğin yıllık ekolojik ayak izinin 0,84 hektar olduğuna, bu değerin iki 4x4 araç kullanımının yarattığı ayak izinden bile fazla olduğuna dikkat çekiliyor. Oysa, ortalama bir kedinin ayak izinin yalnızca 0,15 hektar olduğu belirtiliyor. Kazanan: Kediler 10 ÇEVREYE DUYARLILIK CBT 1194/8 5 Şubat 2010 Koku alma, görme ve işitme gerek kediler, gerekse köpekler için en önemli duyular. Tazı köpeğinin burnunda 300 milyon 9 ÜSTDUYULAR Rita Urgan, kaynak: New Scientist, 12 Aralık 09 CBT 1194/9 5 Şubat 2010 Köpekler kolay eğitilebilir çünkü biz insanlar onları öyle yetiştirdik. Bu canlılar evlerimize uyum sağlayacak ve gereksinimlerimizi karşılayacak biçimde evrildiler. Köpekler özellikle işbirliğini ve bilgi paylaşımını gerektiren bilişsel beceriler konusunda son derece yetenekliler. Şempanze ve yunus gibi öteki canlılar, öykünme yoluyla öğrenirlerken, köpekler insan yavrusu ile aynı yolu izlerler. Eğitbilim adı verilen bu süreçte köpek göz teması, jest ve sesleri izleyerek birtakım ipuçları yakalar ve ardından sahibinin yaptıklarını aynen yineler. Köpekleri eğitmenin en basit yolu onlara yiyecek vererek birtakım davranışları yerine getirmelerini sağlamaktır. Kediler de ödüllendirme yoluyla eğitilebilirler. Kedilerin uyarı ve yüreklendirici davranışlara tepki gösterdiklerine dikkat çeken Miklosi, bugüne dek kedilerin gerçek anlamda eğitilmediklerini, bu yüzden de yeteneklerinin hangi düzeyde olduğunun tam olarak bilinmediğini belirtiyor. Köpekler açık seçik komutlar olmadan bile evcil davranış kurallarını doğal olarak kapabiliyorlar. Kazanan: Köpekler 8 UYSALLIK Köpekler avlanabilirler, sürü güdebilirler ve koruyabilirler. Uyuşturucu ve bombaların varlığını koklayarak saptayabilirler. Görme ve işitme engellilere kılavuzluk edebilirler. Spor amaçlı yarışabilirler, kızak çekebilirler, çığ altında kalanları bulabilirler, çocukların öğrenmelerine yardımcı olabilirler ve hatta bir olasılıkla depremleri önceden kestirebilirler. Kediler ise bizleri kemirgenlerden kurtarma konusunda başarılıdır. Ne var ki, evcil hayvanlarımızı çok başka nedenlerden ötürü bağrımıza basarız. Kediler yumuşacık ve güzeldirler. Araştırmalar kedi okşamanın insanları yatıştırdığını gösteriyor. Köpeklerin de gerginliği azaltmada son derece etkili oldukları, tansiyon ve kolesterolü düşürdükleri belirtiliyor. Dahası, gün içinde köpekle birlikte açık havada yapılan yürüyüşlerin de sağlığa yararlı etkiler yarattığına dikkat çekiliyor. Kazanan: Köpekler 11 YARARLILIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle