03 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İstanbul ve Yahya Kemal İstanbul, her asırda Türk’ün göz bebeği olmuştur. Fethiyle sevinilmiş, işgaliyle acı duyulmuş, bir yönetim merkezi olduğu kadar güzelliklerin merkezi olarak da görülmüş ve beğenilmiş bir şehirdir İstanbul. Yard. Doç. Dr. Hacer Gülşen (İstanbul Kültür Üniversitesi) edim ve Şair dergilerinde 1918 ve 1919 yıllarında yazılmış iki yazıda İstanbul şehrinin önemi şu satırlarla dile getirilir: “Elbette bütün milletler pâyı tahtlarını (başkent) severler. Hugo, Paris için: “Yalnız Fransa’nın değil, dünyanın pâyı tahtıdır” diyor. Düşünülürse, bizim hissiyatımız (hislerimiz) daha ince, daha âşıkânedir (âşığa yakışır biçimde). Asırlardan beri bu güzel şehir edebiyatımızda bir şiir perisi mahiyetindedir (niteliğindedir). Zaman zaman, Sadâbâd, Göksu, Çubuklu, Kalender, Körfez… Hâsılı (kısacası) bütün Boğaziçi, bütün İstanbul şâirlerimize birer ilhâm menbaı (kaynağı) olmuştur. İran’ın şiir ve sanat vatanı addolunduğu (sayıldığı) bir devirde Nedim bir kasidesinde: “Bu şehri Stanbul ki (Bu İstanbul şehri ki) bî misl ü behâdır( kıymetli ve emsalsizdir) Bir sengine (Bir taşına) yekpâre(baştan başa) Acem mülkü fedâdır” diye başlıyor.” Münir Tevfik’e ait olan bir başka yazıda da İstanbul’un bizim için önemi şu satırlarda dile getirilmektedir: “Sen bizim annemiz, sevgilimiz, şiirimiz, her şeyimizsin; hangi vicdan anasının, sevgilisinin göğsünde ağlayan bir evlâdı ondan ayırabilir; hangi yabancı kalp bir evlâd kalbi kadar bu güzel anneye munis (cana yakın, sevimli) ve sâdık olabilir. Hayır, hayır, Türklerin İstanbul’ u! Sen bizim, ezeliyetin (Tanrı’nın) bizim için yarattığı mev’ud (söz verilmiş) ve ebediyete (sonsuza) bizim tevdî edeceğimiz (bırakacağımız) mukaddes (kutsal) bir annemizsin!” İstanbul’u şiirlerinde, eserlerinde ele alan bazı usta yazar ve şairlerimiz vardır. Bu usta isimler arasında ilk akla gelen isim kuşkusuz Yahya Kemal’dir. Yahya Kemal'in İstanbul'da gezmediği ve sevmediği hiçbir köşe neredeyse yok gibidir. "Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmediğim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer” mısraları bu durumu açıkça ifade eder. Yahya Kemal’in İstanbul gezilerine bizzat katılmış, hem öğrencisi, hem de arkadaşı olma şerefine nâil olmuş (erişmiş) Ahmet Hamdi Tanpınar bu konuda şunları söyler: "Tanıyanlar bilir ki Yahya Kemal ile beraber olmak, onu dinlemek bir lezzettir. Fakat onunla İstanbul içinde dolaşmak bu kelimenin hudutlarını( sınırlarını) aşan büyülü bir şey olur. Çünkü bu büyük şairin mucizevi taraflarından biri de bu şehrin dehasını duymuş olmasıdır. Adını İstanbul'a bağlamış hiçbir sanat adamı, onun kadar İstanbul’u tarihi ve talihiyle benimsememiştir. Denebilir ki o, bu şehri ve onun zamanlarını şahsî bir macera gibi yaşamıştır. Bu gezintilerde büyük bir canlandırma kuvvetini derinleştirdiği, adeta bir ruh haleti (durumu) şekline soktuğu sağlam ve geniş tarih bilgisi size her an başka bir devrin zevk ve hayat ufkunu açar." N “YENİ BİR UFUK” Yahya Kemal’in İstanbul gezilerinin başlangıcı İstanbul’un işgal altında bulunduğu günlere dayanır. Yazarımız, “yeni sanatta memleketin ruhundan bir şey ifade etmek isteyen ressam, şair ve nasirlerimize ithaf” ettiği “Yeni Bir Ufuk” adlı yazısında mütarekeden sonra derin bir üzüntüyle İstanbul’da dolaştığını, gönlünü avutmak için surlarda, Eyüp’te, Edirnekapı, Topkapı semtlerinde, Süleymaniye’de, Sarayiçi’nde, Anadolu ve Rumelihisarlarında, Kâğıthane vadisinde gezindiğini söyler. Ülkesi, vatanı işgal edilmiş bir edebiyatçı, yazar veya aydın bu psikoloji içinde tarihe sığınmak ve avunmak ihtiyacını duyar. Bu yıllarda yazdığı şiirlerinde geçmişi içinde yaşatmak isteyen şairimiz bu ruh haliyle vatanımızı, toprağımızı adeta yeniden keşfeder: “Bu gezintilerimde öğrendim ki Türk ruhu bizden ziyade (çok) bu topraklardadır. Evet bu topraklardadır. Doğduğum günden beri yalnız kitap sahifelerinde (sayfalarında), frenkçe yeni bir kelime gibi gördüğüm vatan mefhumunu (kavramını) İstanbul’un toprağında, tabiata karışmış bir mahiyette (vasıfta, nitelikte) görünce sevindim” Bu anlayışı Yahya Kemal, Fransa’da kaldığı yıllarda Canille Julian’nin “Fransız milletini, bin yılda Fransız toprağı yarattı” sözünden etkilenen vatan ve millet arasındaki aynileşmeyi ifade eden görüşten almıştır. Ona göre bir milletin ruhu en iyi şekilde üzerinde yaşadığı vatanda tecelli (görülür) eder. İnsanlar devirler içinde değişir, milletin çeşitli fertleri farklı anlayışlarda bulunabilir. Fakat milletin asıl özü, ruhu vatan toprağına yine millet tarafından işlenir ve değişmez. Nitekim yazarımız Eyüp’te gördüğü bir mezar taşında o Türk ruhunu bulur. O mezar taşı şekliyle, üzerindeki yazısıyla, ifadesiyle Türk’tür, asırlar onu değiştiremez. Böylece üzerindeki eserlerle toprak vatan rengine bürünür: “Vatana dair hiçbir yazıdan, hiçbir sözden bu taş karşısında duyduğum vatan zevkini duymadım; böyle birçok küçük sahneler daha gösterebilirim ki, Türk ruhu ayan beyan( açıkça) görünür.” Yahya Kemal, “Bir Hasır Bir Külah” adlı yazısında da vatanın bir parçası olarak gördüğü ve ulu bir mabed olarak selamladığı Süleymaniye’ye yer verir. Kendisi gibi göğsü vatan sevgisiyle dolu bir Türk genciyle Süleymaniye Camii’ne gider. Camiin kapısında hayretle donup kalır. Mihraptan cümle kapılarına kadar, hâki ve çamur lekeli kaputlara sarılmış, sarı benizli mütareke askerinin küme küme oturmuş olduğunu yer yer ateşlerin yandığını görür. Sıtmanın sıcağı ve kışın soğuğu arasında bunalmış bu on bin kişilik asker kalabalığının, Türk saltanatının en büyük mabedinin içinde, büyük felaketi toplu olarak temsil ettiğini düşünür. “Ulu mabet seni ancak şimdi anlıyorum” dediği an belki de işte bu andır. Hemen oturur ve gördüğü manzarayı Harbiye nazırı Ziya Paşa’ya bildirir. Camii temizlenir ve ilaçlanır. Ancak hasırlar eksiktir. Bu da yetmiyormuş gibi rüzgâr Süleymaniye’nin bir minaresindeki külahı uçurmuştur. Ancak ne hasır ne de kurşun bir külah alabilecek para kasada mevcut değildir. Mütareke yıllarının sıkıntılarını duymuş ve yaşamış bir insan olarak Yahya Kemal’in şu sözleri oldukça mânidardır: “Yoktan varlıklar çıkaran mübdi’ (icat eden, mucit) Anadolu da görsün ki, biz de burada bir şey yaratabiliyoruz.” Anlaşıldığı üzere Yahya Kemal, yaptığı gezileri İstanbul’un işgali sırasında duyduğu acıyı ve sıkıntıyı yenmek, biraz da yokluğu yenmek üzere çare bulmak gayesiyle yapıyor. KURTULUŞ SAVAŞI Yahya Kemal, kurtuluş mücadelesi verilirken bize tarihimizin şanlı sayfalarını örnek olarak gösterir. Özellikle İstanbul’un fethini yeniden yaşamak ve hissettirmek arzusu içindedir. Amaç parlak dönemleri ihya ederek cephede savaşan askerlere cesaret vermek, halkı savaşa dirençli kılmaktır. Ancak şairimizin bir amacı daha vardır ki o da, savaştan sonra bu güzel şehrin imar edilmesi, yaraların sarılması yolunda elbirliğiyle çalışmaktır. Yahya Kemal’in bu tavrıyla bir başka Kemal gibi hareket ettiğini görmekteyiz. Türk toplumunda Kemal’lerin yeri kuşkusuz bir başkadır. Gerek “Sıdk ile (doğruluk) terk edelim her emeli her hevesi Kıralım hâil (engel) ise azmimize ten kafesi” diyerek seslenen gür sesli Namık Kemal, gerekse “Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yarabbî Senin uğrunda ölen ordu budur Yarabbî” diyen Yahya Kemal ve bu sanatçıları gayet iyi bilen ve okuyan Türk milletinin komutanı Mustafa Kemal ATATÜRK, kemale ermiş bir milletin yetiştirdiği Kemal’lerin kuşkusuz ki en büyükleridir. Kaynaklar: 1 Nezihe Rikkat, “Âh İstanbul”, Şair Mecmuası, S. 3, 26 Kanunı evvel 1918, s.33, 34 2 Münir Tevfik, “İstanbul”, Nedim Mecmuası, S.1, 16 Kanunı sâni 1919, s.14,15,16 3 Yahya Kemal, “Bir Başka Tepeden”, Kendi Gökkubemiz, Yahya Kemal Enstitüsü Yayınları, 1987, s.21 4 Ahmet Hamdi Tanpınar, “Kenar Semtlerde Bir Gezinti”, Yaşadığım Gibi, Dergah Yayınları, 1996, s.210 5 Yahya Kemal, “Yeni Bir Ufuk”, Tevhidi Efkâr, nr.3302 – 274, 14 Mart 1922 6 Yahya Kemal, “Bir Hasır Bir Külâh”, 14 Temmuz 1922, Tevhîd CBT 1107/ 17 6 Haziran 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle