22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 SAYFA 30 AĞUSTOS 2011 SALI DİZİ YAZI AlidürbeMorca SalamutGeyran ALİ ÇETİN y la la rı ya 3 Serin yaylalarda yolculuk bitiyor ahvaltı sonrası yavaş yavaş toparlanıyoruz, ama Hüseyin boş durmuyor, Numan ve beni ıslatmaya çalışıyor. Numan’la birlikte, Hüseyin’i tutuyoruz ve kaldırıp boylu boyunca Goca oluğun soğuk sularının dolu olduğu afur’un içine yatırıyoruz. Hüseyin, ”Benim bütün amacım, beni suya yatırmanızı sağlamaktı, çok rahatladım” diyor. Hep birlikte gülüyoruz. 78 kilometre yürüyerek Alidürbe’den Geyrana geçmenin mutluluğuyla burada noktalıyoruz yolculuğumuzu. Toros Dağlarının koyakları, vadileri bilinmezlikle dolu. Her koyak, her vadi keşfedilmeyi bekliyor. K Morca Y aylası orca Yaylası, Akseki’nin Erteşe köylülerinin yaylağı. Akdağın kuzey yüzünde erişilmesi zor bir yayla. Hem kovanlar, hem de keçi, koyun sürüleri için ayı ve kurt saldırısı tehlikesi çok fazla. Onun için Yörükler sürüleri yalnız bırakmıyorlar. Gelişimizi gören Yörükler, uzaktan bir süre bize bakıp, durumu anlamaya çalışıyorlar. Kim olduğumuzu anlatınca rahatlıyor. Su istiyoruz. Buralarda kaynak suyu yok. Derin su kuyular açmışlar. Bazen Eylül ayının ortalarına doğru kuyu sularının kurtlandığı oluyormuş. Morcalı, “Arkadaşlar, madem dağcıy M mışsınız, gelin eve gidelim, yoğurt, bal ne varsa yemek yiyelim” diye bizi evine davet ediyor. Salamut Yaylası Morca Yaylası’ndan bir süre yürüdükten sonra önümüze eşsiz bir vadi çıkıyor. Bir kaç asırlık sedirlerden oluşan bir orman. Doğuya doğru Sedir ormanlarının ortasındaki geniş, çıplak bir tepede Ağbelen yaylasını görüyoruz. Ağbelen, Gündoğmuş’un Güneyyaka Köyü’nün yaylası. Ağbelen yaylasını teğet geçiyoruz. Katran ağaçlarının arasında tahtadan yapılmış evleriyle Salamut yaylası çıkıyor karşımıza. Buz gibi sedir kokulu Salamut suyu ile serinliyoruz. Bir süre dinlendikten sonra, konaklayacağımız Çatma alanına doğru yola çıkıyoruz. Artık bin 600bin 700 rakımlarındayız. Dev sedir ağaçları büyülüyor. Akşam 19.00’da Çatma alanının yukarısındaki Uşak muarının başında mola veriyoruz. Burada gezide bize eşlik eden Hüseyin Çetin’le bir çay demleyip arkasından Hüseyin’in yayla çaylı, ısırganlı bulgur pilavını yiyiyoruz. Güneş indi inecek, hava kararmadan çadır larımızı kurup, odun toplamalıyız. Kayalığın önüne taşların arasına ateşimizi yakıyoruz. Sabah sırt çantalarımızı alarak evlek boğazına doğru tırmanıyoruz. Evlek boğazı belki de toroslarda şimşir ağacının en çok olduğu boğaz. Her Şimşir ağacı bir anıt ağaç, hem de birkaç asırlık. Dev şimşir ve ardıç ağaçlarının arasında tırmanıyoruz, sol tarafımızda Gedefi dağı, sağ tarafımızda Aktop dağı. Üç saat tırmandıktan sonra evlek boğazına çıkmadan hemen aşağıda Gedefi dağının eteğinde bir çeşme görüyoruz. Obanın önünde bir Yörük kadını lor kaynatıyor. Biraz ileride de bir kadınla bir erkek keçileri kırkıyor. Selam veriyoruz ve kimin yaylası olduğunu soruyoruz. Yayla evinin içerisinden eli değnekli bir adam çıkıyor. “Kimi soruyorsunuz, nerden gelip nereye gidersiniz” diyerek önce bizi sorguluyor. Dağcı olduğumuzu anlatıyoruz. Ömer, “Ben Ahmetlerden Musa çavuşun oğluyum. Bana fersinden Kendirli (Ahmet Özkaynak) derler, buyurun oturun. Çay içirip yemek yedirmeden buradan göndermem sizi” diyor. Durmadan sorular soruyor Kendirli. Bolca taze keçi peyniri, yoğurt ve çay geliyor. Evlek boğazına çıkınca yine Torosların şaşırtan, uçsuz bucaksız, derin vadilerinden biri uzanıyor önümüzde. Burası ünlü Geyran Yaylası. Dolana dolana iniyoruz. Alanın yamaçlarında yayla evleri var. Yürüyoruz ama bitmek tükenmek bilmiyor büyük alan. Üçüncü gün burada konaklayacağız. Bin 500 metre rakımına indik. Goca oluğun suyu buz gibi. Suya başımızı sokuyoruz ama su o kadar soğuk ki, suyun altında saçlarımızı yıkamak zor, yine de saçımızı sabunluyoruz. Ayaklarımızı buz gibi soğuk suyun içerisinde tutabildiğimiz kadar tutuyoruz. Yorgunluğumuzu alıyor yayla havası ve goca oluğun suyu. Üçüncü günün akşamında Geyran yaylasında yatacağız. Çadırlarımızı salkım söğütlerin arasına kuruyoruz. Her yan otlarla kaplı. Çadırlarımızın altı sanki pamuk serilmiş gibi. Hemen önümüzde goca oluk şırıl şırıl akıyor. Geyran yaylası Akseki’nin yedi köyünün ortak çıktıkları bir yayla. Mahmutlar, Sadıklar, Taşlıca (Kilissalı ya da Geysi), Cemeller. Goca oluğun yukarısında çukur obada Mahmutlar Köyü’nden Nebi Özdemir yaylıyor. Nebi’nin bir keçi sürüsü var. Kızları Ayşenur ile Nurgül, bize keçi peyniri, yoğurt ve çadırlarının yanında besledikleri tavuklarının yumurtalarını getiriyorlar. Akşam sadece yoğurdu ve kalan son yiyeceklerimizi yiyoruz. Peynir ile yumurtayı sabah kahvaltısına bırakıyoruz. Dingin gökyüzündeki Elif teyzenin ışıl ışıl yıldız yorganını üzerimize çekerek derin bir uykuya dalıyoruz. Sabahleyin keçi peynirini tavaya koyup kömürlerin üzerine koyuyoruz. Kömürde, taze keçi peyniri yavaş yavaş eriyerek pişiyor. Peynirimiz iyice pişince üzerine yayla yumurtalarını kırıyoruz. Geyran yaylasında bundan daha güçlü ve lezzetli bir başka kahvaltı olamazdı. G B TT HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK (0 242) 248 00 57 LAN SERV S C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle