22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 SAYFA 16 EKİM 2011 PAZAR HABER Çini fırçasında şekillenen hayat Bir süre çalışamadım. Ama aklımda hep çini vardı. Maviler, beyazlar, turuncular arasında dolaşmak vardı. Üreten biri için üretememek zulüm gibi bir şey yşe Kozuk, 5 çocuk, 6 torun sahibi. İlkokul mezunu. Bu iki ifade kafanızda, evde oturup, torunlarıyla ilgilenen bir kadın fotoğrafı çizebilir. Ama hiç de öyle değil. Çalışma hayatının içinde olmayı hep istemiş, ancak koşullar nedeniyle bunu uzun süre uygulamaya geçirememiş bir kadın o. Eline aldığı fırçayla sadece tabakları, kaseleri değil, yaşamını da maviye, beyaza boyayan bir kadın. Tek başına verilen bir mücadelenin öyküsü Ayşe Kozuk’un yaşamı. Çiniyle tanışıp, kendi atölyesini kuran, kendi markasıyla ürünler satmaya başlayan, özel sorunlar nedeniyle bir süre kabuğuna çekilen, ancak maviler, yeşiller, turuncular arasındaki yaşamı özleyip, ‘beni evden çıkarın’ diye yardım isteyen ve sesine kulak verilmesiyle yeniden renklerin arasına dalan bir kadının yaşamı. Eşek kılından fırça yapımı da, bir erkek işi olan sırça ve fırın yakma işi de dahil çininin tüm aşamalarını kendi yapan Kozuk, tüm kadınlarının çalışma hayatına atılması gerektiğini söylüyor. Çalışmaya başlamadan önce hayatınız nasıldı? 4 çocuk annesi bir ev kadınıydım. Çocukluğumdan bu yana da çalışan bir kadın olmanın hayalini kuruyordum. Ardından çocuklar olunca, çalışmak iyice hayal oldu. Elimde sanatım yok. İlkokul mezunuyum. Zaten bu şartlar altında kimse de beni çalıştırmazdı. İşe nasıl gireceğim, çocuklara kim bakacak... Sorun, sorun, sorun… Çocukları büyüttüm ben. Sonra, çiniyle tanıştım ve benim için çalışma hayatı da başladı. Ekonomik özgürlük olmadan, kişilik de gelişmiyor. Kadın önce ekonomik özgürlüğünü kazanmalı. Ama erkekler de buna fırsat vermeli, destek olmalı Çiniyle nasıl tanıştınız? 1986’da Kütahya’ya gitmiştim. Çiniyi görünce çok şaşırdım. ‘El işi’ dediler güldüm. Nasıl el işi olabilir, o kadar incelikli nasıl yapılabilir diye düşündüm. ‘Acaba bir gün ben de yapabilir miyim’ diye geçti içimden. Kısa süre sonra bir tanıdık aracılığıyla, torpille, bir fabrikada ben de çalışmaya başladım. 2 yıl çiniciliğin bütün aşamalarında çalıştım. O fabrika benim Güzel Sanatlar Fakültem oldu. O zamana kadar elinize fırça almamış mıydınız? Çiniye ilişkin bilgim yoktu. Ama çocukların resim derslerine yardım ediyordum. Fabrikaya girdikten sonra kendimi geliştirdim. İlk gün ne hissettiniz? Çok heyecanlıydım. Fırçayı tutamadım. Ellerim titredi. Nasıl yapacağım diye düşündüm. Önüme 15 tane tabak koydular. ‘Bunları çizeceksin’ dediler. Öylece baktım… Hepsinin motiflerini çizdim. Ama kötü oldular. Hocam, ‘daha iyi yapacaksın’ dedi. İnanamadım ama süreç içinde başardım. 1.5 ay sonra hiç bozmadan çizmeye başladım. Ondan öncekiler piyasaya sürülebilecek nitelikte değildi. 2 yıl sonra kendi evimde odamın bir tanesini atölye yaptım. Peki ürettiklerinizi satabiliyor muydunuz? 1990 yılında kurmuştum atölyemi. Aslında Kütahya’da bu iş erkeklerin tekelindedir. Buna rağmen İstanbul Kapalıçarşı’ya mal satmaya başladım. Araya özel nedenler girdi. Kütahya’dan ayrıldım. Üretmeye başlayınca, önce yürümem değişti. Omuzlarım düşük yürürdüm. Sonra özgüvenim geldi, dik yürümeye başladım. Zaten mücadeleyi severim A Antalya’ya gelişiniz bu sürecin ardından mı oldu? Evet o yıllara rast geldi. 1993 yılında geldim Antalya’ya ve Kaleiçi’ne bir dükkan açtım. Ama ters giden bir şeyler oldu. Bir süre sonra kapatmak zorunda kaldım. Artık benim için eve kapanma günleri başlamıştı. Aklımda, yine çini yapmak, maviler, beyazlar, turuncular, yeşiller arasında dolaşmak vardı. Ama olmadı. Peki çiniden ne kadar uzak kaldınız? Uzun bir süre çini yapamadım. Evde oturuyor ve çok bunalıyordum. Çocuklarım da büyümüştü. Ama ben hala ev kadınıydım. Çalışmaya, kendi parasını kazanmaya alışmış biri için evde oturmak zulüm gibidir. Bir gün yerel bir televizyon izliyordum. Kadın Girişimciler Kurulu Üyesi işkadınlarını gördüm. Hemen cep telefonundan bir mesaj attım. İletişime geçtim. Bana manevi destek verdiler. Özgüvenimi kaybetmiştim evin içinde. Yeniden kazandım. 1.5 yıl önce de Güzeloba’da atölyemi kurdum. Şimdi atölyeyi Döşemealtı’na taşıyacağım. Bu arada KOSGEB’le tanıştım. KOSGEB İl Müdürlüğü de bana destek oldu. Ürünleri pazarlamakta sorun yaşıyor musunuz? İşte en büyük sorun o. Ben işimde iddialıyım ve kaliteli ürün yapıyorum. Ama piyasada fason ürünler var. O yüzden pazarlamakta zorluk çekiyorum. Bir elemanım vardı. O da yaptı çiniler ama pazarlama büyük sıkıntı. Elemen da mı çalıştırıyorsunuz? Evet bir dönem eleman yetiştirdim burada. Fırsat verilsin, 3 ayda 150 kişiye çiniyi öğretebilirim. Kadın neden üretime geçmeli? Koca, baba parası yemek zor bir duygu. Kadının ekonomik özgürlüğünü ve kişiliğini kazanması gerekli. Ekonomik özgürlük olmadan kişilik de gelişmiyor. Erkekler de buna fırsat vermeli. Kadının önünde üç engel var. Önce baba, sonra kardeş, sonra koca. Onları yenebilen ayakta durur ve kadının yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Pes etmek istediğiniz dönemler oldu mu? ay kadar önce evet. Yaz sezonunda ürünlerimi satamayınca ‘bırak’ dedim kendi kendime. ‘Yapma’ dedim. ‘Madem sanatın bir değeri yok, para da kazanamıyorsun bırak yapma’ dedim. Tamam ben çiniyi çok seviyorum ama para da kazanmam lazım. Böylece işimi ayakta tutabileyim. Satamayınca pes etmek istedim. Sonra ne değişti? Sonra KOSGEB’le görüştüm. ‘Senin işini kolaylaştıracağız’ dediler. Bu arada ürünlerimi daha rahat satabileceğim bir yer buldum. Çini yapan herkes pazarlama konusunda sizin yaşadığınız süreci mi yaşıyor? Emek veren herkes benim gibi. Ama fason çalışanlar hariç. Onlar zaten satıyor ürününü. Plastik fiyatına verirsen, satarsın... 3 Satmaya kıyamadığınız bir çalışmanız var mı? E ZAR PA l ukları kon NT RSU KU GÜ vet oldu. 1991 yılında, ABD’nin Irak’ı işgali sırasında elimde bir çini vardı. Radyoda haberleri dinliyordum. Savaş olduğunu, askerlerin öldüğünü duydum. Çok üzüldüm. Haberleri dinlerken, tabağı bitirdiğimi fark ettim. O tarihten sonra bu tabağı satamadım. Farklı motifler de denemişsiniz... Kadın motifleri çalıştım. Toroslar’daki kadın motiflerini yaptım. Özgün motifler bunlar. Antalya ile ilgili bir çalışma yapmayı düşünmüştüm. Bir arkadaşım var Güzel Sanatlar Fakültesi’nde. O çizdi. Ben de baskı haline getirip, çinileştirdim. Sergi açmayı düşünüyor musunuz? Bugüne kadar hiç sergi açmadım. Ama bu kış düşünüyorum. Sadece çanak, tabak üzerine mi çalışıyorsunuz? Yok, daha büyük ölçekli alanlarda da çalıştım. 70 santimetrelik bir tabak yapmıştım. Ayrıca Fransa’ya sipariş üzerine çini yemek tabağı da yaptım. Üretimle birlikte ne değişti hayatınızda? n önce yolda yürümem değişti, Omuzlarım düşükken, daha dik yürümeye başladım, yeniden özgüvenimin geldi. Zaten mücadeleci bir insanım. Yaşlı olduğumu kabul etmiyorum. Ama ben ölünceye kadar mücadele edebileceğimi düşünüyorum. Evde oturup, altın günü, kek börek bu benim asla kabul edemeyeceğim bir durum. Zamanımın öldüğünü düşünüyorum. Kendi ekonomik özgürlüğümü kazandım. Kendi paramla çocuklarımı büyüttüm. Hayatta kimseye minnetim yok. Bundan sonra da olmayacak. Kadınlar çalışmaya bir başlasalar benim ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar. Hiç bırakmak istemeyecekler. Yeter ki başlasınlar. E Çini nedir? ini, Türk Seramik Sanatının atası sayılan ve kökleri Uygurlar’a kadar uzanan geleneksel sanattır. Sıraltı tekniği ile üretilir. Bünyesi Kil, Kuvars, Kaolen karışımlı bir reçete çamurdur. Değişik tekniklerde şekillendirilir. Kurutulup rötuşlandıktan sonra mayi çekilir. Kurutulan form Ç lar fırınlanır ve bisküvi denilen yarı mamül ürünler elde edilir. Bisküvi üzerine aktarılan desenler boyanır, üzerine sırça denilen ve Kurşun Oksit veya Bor, Kuvars, Soda bulunan sırla kaplanır. Sırlanan çiniler yaklaşık 935 derecede pişirilir. Böylece desen üzeri camsı trasparan sırla kaplanmış olur. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle