Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hayat Fatih Türkmenoğlu ggeüziznecle fatih@fatihturkmenoglu.com Nereden başlasam Van... Ye babam ye Aman hep böyleyim işte; bazen eğlenceli bir adam oluyorum, sonra hop öbür yanım hicaz çıkıyor ortaya. Ayhan Sicimoğlu narsisizminin onda biri bende olaydı keşke. Niye görürsün bu kadar, niye irdelersin diyorum her seferinde. Yok, ille o detayları hassas terazide tartıp hayatın şifrelerini çözeceğim... Halbuki bakın ne güzel şeyler de yaşadım. Ne güzel insanlarla tanıştım, kış günü Van Gölü’nde yüzen bir genç doktor sayesinde buz gibi suya girdim. Pırıl pırıl bir günde haklı olarak “deniz” dedikleri Van Gölü’nde açıldım. Erçek Gölü’nde kuşları seyredip hiç gelmeyen flamingoları bekledim. Evet bunları anlatayım biraz. Önce de yemekten başlayayım. Hatta kahvaltıdan. Artık ünü tüm Türkiye’ye, hatta bazı yurtdışı temsilciliklerine, Ortadoğu ve Balkanlar’a kadar uzanmış olan Van kahvaltısıyla güne merhaba dedim. Masada yüz çeşit mi küçük kâse vardır acaba? İçinde her şey; aklınıza gelebilecek her şey var. Hadi iki çeşit peynir, zeytin, domates, yumurta, olsun olsun poğaça, börek türü bir şey. Yeter. Gerisi bana göre ziyan. Yasaklanmalı, kaldırılmalı. Bu kadar yemeği israf etmenin ne lüzumu var, açık büfeyi masaya kurmanın anlamı ne, hâlâ çözemiyorum. Hayır, tabii lezzetli ama gereksiz. İnsan ihtiyacından çok fazla da yiyor ayrıca. Gerçekten çok iyi yerler var. Bak Hele Bak, Sütçü Kenan gibi. Hadi bir kere gidilir, ama bana fazla. Kebapçılara gittim, Erzurum cağkebabını süper yapan Erkoç’ta ilk kez çackebabını bu kadar yumuşak ve lezzetli yedim. Ama asıl söylemek istediğim şey başka. Artık Van’da da bir başka arayış var. Van Manceli diye bir restoranın sahibi Adem, süper tatlı bir adam, “vizyonumuzu füzyon ile birleştirdik” dedi. Kurumuş ağaç dallarını boyamış, kenarlarından şık ampuller sarkıtıp resmen tasarım avizeler asmış mekanına. Ortağıyla beraber canla başla çalışıyorlar. Sunum çok özenli. Yine “baştacısın, başım gözüm üstüne” deniyor; ama doğulukla birlikte bir beynelmilel kalite yakalama girişimi başarılmış. Kurut, sengeser, keledoş gibi yöresel yemekler, farklı bir şekilde geliyor masaya. O ayranaşı çorbası, içtikçe içiliyor; o kaşık tatlısı ağızda adeta eriyor. Bir de Adem ve ortağının tutkusu, mekânın her detayında kendini gösteriyor. Meher Kapı Bu kış en çok ziyaret ettiğim şehir Van oldu. Bu koşullarda dahi üç kere gittim. Uzak köylerine, ilçelerine, yeni açılan lokantalarına, denizine, insanına, mutfağına hayran oldum. Kültürüne, havasına çok alıştım. Neredeyse “Vanlıyam, şanlıyam/kılıcı kanlıyam/özüm sözüm birdir/ ben bu yurda bağlıyam” türküsünü duyunca gözümden yaşlar boşanacak, o derece benimsedim. Van gezisi, biraz merkez, biraz kale ve iki saat de müze görerek olmuyormuş. Öyle detay keşifler var ki, insan ancak defalarca gidip sıkı mesai harcadığı zaman vakıf olunuyormuş. Bu kış bunu öğrendim: Van, görünenin çok ötesinde bir vakur, bir güzellik barındırıyor. Zaman ve sabırla bu masalsı manzaraların perdesi aralanıyor... Geçen hafta yine Van’daydım. Erçek köyüne gittim, gerçi şimdi mahalle olmuş. Köy okulu yeni açılmıştı, sınıfa davet ettiler. Öğretmenlerle tanıştım, çok sevimli ikinci sınıf öğrencisi Abdülvahap’la sohbet ettim. “Okulumu dünyalar kadar özledim” dedi Abdülvahap. Babası inşaat işçisi. Dört kardeşler. Nasıl güzel bir çocuk, öyle “ah canım, ne şeker” falan değil, öpe koklaya sevmek istedim. “Öğretmenim gibi ben de öğretmen olmak istiyorum” dedi. Berrak, parlak gözleri nasıl bir ışık saçıyor, nasıl bir güzel enerji. İçimden hem ona hem tüm okulun bütün öğrencilerine dua ettim, şans diledim. Rahmetli annem bir yere gitmeden evvel “Allah karşına güzel insanlar çıkartsın” derdi. İnsan biraz tecrübelenince, yaş alınca, böyle duygusal oluyor işte. Bütün çocuklara hayat yolculuğunda güzel, iyi insanlarla şanslı karşılaşmalar diledim. Elimden gelen sadece bu iyi dileklerdi. Şans, kader, çalışkanlık, azim gibi kelimeler zihnimde uçuştu durdu sonra da. Yüreğime kocaman bir taş oturdu da niye olduğunu anlayamadım. O yanım keçe, bu yanım keçe Meher Kapı, görülmesi gereken çok özel bir yer. Tanrı Haldi’nin bir ışık demeti içinde bu kapıdan çıkacağına inanıldığı için bu isim verilmiş. Meher, aydınlatan anlamına geliyormuş. Üzerinde bir yazıt var. Herhalde ulvi bir şeyler, bir duadır falan diye aklımdan geçmişti. Meğer hangi tanrılar için hangi hayvanların kurban edileceği yazılmış. Vanlı genç kızlar, Meher Kapı’dan ve bazen de Van Kalesi’nin yamaçlarından aşağı doğru kayarlarmış. Bahar aylarında, haftanın belirli bir gününde. Daha doğrusu evlenmek isteyen genç kızlar. Kayarken de “o yanım keçe, bu yanım keçe; elime helal süt emmiş bir vali geçe” diyerek hayırlı izdivaç dileklerini dile getirirlermiş. Şimdi yapan var mı diye sordum, yakın geçmişte hâlâ görenler olmuş... Neyse, peynirciler çarşısında otlu peynirlerden çeşit çeşit alabilirsiniz. “Savat” gümüş işçiliğinin nadide örnekleri de ilginizi çekebilir. Van halıları ve kilimleri de çok ince bir işçilik ürünü. Geometrik veya hayvan desenleri, kullanılan renkler, boyalar, çok hoş. Bir de kilim ve halı arası bir modeller var, onlar özellikle çok ilginç. Yazacak ne çok şey var daha. Akdamar Adası, nereden başlasam... Hadi anlatmayayım da başka bir yazı olsun. Canım yer ziyan olur sonra. Ama Yüzüncü Yıl Üniversitesi kampusu içinde bir kedi evi var. Aman yarabbi, bir kedi cinsi bu kadar mı güzel ve sevimli olur böyle. Pandemi koşullarında kedilere dokunmak yasak. Televizyon programı çekimleri bahanesiyle iki saat yavru kedilerle oynadım. Kendimden geçtim. Güzelin kahrı çekilir derler. Biliyorum, hiçbir hayvanın bakımı az değil, sorumluluğu kolay değil; ama eve bir kedi daha çok yakışır dedim kendi kendime... Akdamar Kilisesi Van Müzesi yeni yerinde Urartu Kralı Sardis’in MÖ 8. yüzyılda yaptırdığı Van Kalesi, şehri tepeden izlemek için, kendinizi biraz dinlemek için, hafif yokuş yukarı yürüyüş için çok uygun bir nokta. Ama eskiden şehir merkezinde, oldukça küçük ve özensiz olan bir Van Müzesi vardı. Şimdi, kalenin eteklerinde yapılan, dışı aynalı, süper modern duran yeni binasında. Devasa bir müze. Saatlerce çıkılamıyor dışarı. Bir de işini çok seven, her ürünün hikâyesine son derece hâkim bir müze müdürü var. Canlandırmalar, paleolitik, tunç devri, Urartular dönemi eserleri falan, aklımı oynattım. Beş bin yıl önceki yaşamın da kaba hatlarıyla bugünkü hayatımıza benzediğini görmek farklı bir his. Geldin, yedin, içtin, çalıştın, öğrendin, üredin, hastalandın, öldün, gömüldün. Hayat bu döngüden ibaret. Farklı anlamlar yüklemeye çalışmak, nasıl da beyhude bir çaba. Van gibi birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış bir şehirde bunları görüyor insan. Doğu Anadolu’nun yıldızı, Urartular’ın başkenti, o zamanki ismiyle Tuşpa; sonrasında Medler, Persler, Bizanslıların şehri. Anadolu Selçuklu dönemiyle de Türkler’e geçti. Ne eserler verildi, ne hayatlar yaşandı. Şimdi kalanlar, müzede gördüklerimiz. Kaçırılan paha biçilemez eserler de Berlin ve Kudüs müzelerinde sergileniyor. Hem de hiç utanç duyulmadan, alenen “çaldık ve bakın bunlar burada” diyerek, herkeslere gösteriliyor. orhun.atmis@gmail.com Çikolata ve hamurun birlikteliği Dünyaca ünlü tatlı olan “churros” yakın zamanda Türkiye’de de popüler hale geldi. Hamur ile yapılan tatTADINA BAK lı, farklı farklı çikolatalara batırılıp yeniyor. İstanbul’da Chocca Sweet in Moda, Churella, Ranchero Nişantaşı’nda bu lezzetli tatlıyı deneyebilirsiniz. Sipariş uygulamalarından da eve sipariş verebileceğiniz birçok adres mevcut. ‘Tanrı Türkü Dinliyor’ DİNLE Alternatif sahnenin son dönemdeki üretken isimlerinden Birkan Nasuhoğlu’nun “Tanrı Türkü Dinliyor” projesi GTR Müzik etiketiyle tüm dijital platformlarda yayımlandı. İkisi türkü, bir tanesi de yeni beste olmak üzere üç parçadan oluşan “Tanrı Türkü Dinliyor” maxi single’ında, sözleri Pir Sultan Abdal’a, müziği Ali Sultan’a ait “Dostum Dostum”, Âşık Mahzuni Şerif’in “İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım” ve Nasuhoğlu’nun yazdığı Ozan Sarohan ile düet yaptığı “Ben Ahımı Aldım” bulunuyor. Orhun Atmış Ajanda Maalouf: Büyük çatışma bu yüzyılda yaşanacak Performans sanatı konuşuluyor! İstanbul Bilgi Üniversitesi Güncel Sakatıl nat Kulübü tarafından düzenlenen “Performans Sanat Konuşmaları” isimli seminer dizisi başladı. YouTube ve Zoom üzerinden yapılan etkinlik kapsamında, mart ayı boyunca devam edecek seminerler ve atölyeler düzenlenecek. 15 Mart (18.00) “Performansın Felsefesi, Doğaçlama ve İlham” başlıklı söyleşide Eylem Abalıoğlu Sinan Zeyyat Hatipoğlu moderatörlüğünde konuşacak. Konuşma Zoom ve Bilgi Güncel Sanat Kulübü YouTube kanalından eşzamanlı yayımlanacak. Yeni kitabı ‘Empedokles’in Dostları’yla okurla buluİZLE zin, büyük bir çatışmanın habercisi olduğunu söyledi. Bu çatışmanın önümüzşan yazar ve düşünür Amin deki yüzyılda yaşanacaMaalouf, Çınar Oskay’ın ğını, Doğu ve Batı arasınsunduğu Konuşmamız Lazım’a ko da olacağını anlatan Maalouf, nuk oldu. Maalouf, pandemi, öz Amerika’nın dünya liderliği imagürlük, Ortadoğu ve dünyanın ge jının bozuluşunu, Çin’in yükselişileceğine dair görüşlerini paylaştı. nin bu çatışmanın öncüsü olacağı“Dünya yeniden kuruluyor. Eski nı iddia etti. Maalouf, İstanbul’da dünya bitti. Yeni bir dünya başlı bir geceyi Beyrut’ta bir geceye yor. Hayal kurmalıyız” diyen Lüb tercih edeceğini belirtti. Program nan asıllı yazar, pandemi ile zir yarın saat 14.00’de GAİN’den izve yapan siyasi ve ekonomik kri lenebilir. Bilimkurgu sevenlere Pangea Kitaplığı’ndan çıkan “İlk”, ismiyle müsemma bir kitap. Pangea’nın ilk öykü kitabı ve ilk öyOKU kü seçkisi. Bilimkurgu Kulübü ile ortaklaşa yürütülen bu projede hem bilimkurgu alanında senelerdir eser veren yazarlar hem de türe yabancı ama edebiyatta tecrübeli isimler yan yana geliyor. Yazarlar telif gelirlerini, bilim insanı Özgen Berkol Doğan’ın adını yaşatmak için kurulmuş bilimkurgu kütüphanesine bağışladı.