22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

c EGE AĞAÇKAKAN MAYIS PAZARTES EGE’den SERDAR KIZIK serdarkizik@cumhuriyet.com.tr ¦ Baştarafı 1. Sayfada ? İlknur Baltacı’nın “Sonbahar Gezintisi” adlı fotoğraf sergisi, 31 Mayıs’a kadar Fransız Kültür Merkezi’nde. ? Engin Yavuz, Işık Teoman, Aykut Fırat ve Hürol Dağdelen’in karelerinden oluşan “Dört Mevsim Fotoğrafları” adlı sergi, 28 Mayıs’a kadar Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi’nde. KONUK HİDAYET KARAKUŞ Kocaoğlu’na Açık Mektup! vardırlar. 68 Kuşağı Mustafa Kemal’in ülküsünü savunurken ülkemizin sorunlarına sınıfsal açıdan da bakıyordu. Toprak işgalleri, işçilerle dayanışma, köylülerin haklarını savunmalar bu nedenle olmamış mıydı? Tam bağımsızlığın modası geçtiğini söyleyenler sizce de hep emperyalizme hizmet etmiyorlar mı? Başkalarının kucağında oturarak bağımsız olunabilir, bağımsız kalınabilir mi? Ülkeyi kana bulayan insanların destekçileri sizi karşılamayacak mı Diyarbakır’da? “Apo’ya özgürlük” diye bağıran belediye başkanları, milletvekilleriyle buluştuğunuzda, PKK bayrakları altında konuşmak zorunda kalmayacak mısınız? Türk Bayrağını orada göremediğinizde ne duyumsayacaksınız? İstiklal Marşı’na, bayrağımıza saygı göstermeyenlerin elini sıkmaya yüreğiniz nasıl dayanacak? Bu “açılım” ABD ile kol kola yürüyen AB emperyalizminin açılımıdır. Bu barış açılımı değil, bölme parçalama açılımıdır. Bunun Sevr’i yeniden canlandırmak olduğunu Mısır’daki Sağır Sultan biliyor artık. Siz ülkeyi bölmek için bin bir hile peşindeki tasarı sahiplerinin konuğu olmayı içinize sindirebilecek misiniz? Sayın Başkan, aklı olan hiç kimse barışa karşı çıkmaz, çıkamaz. Ancak barışın koşulları, olmazsa olmazları vardır. Barışın temeli hukuktur. Bütün yasalar, herkese eşit uygulanır; topluma karşı, insana karşı, ülkeye karşı suç işleyenler cezalarını çeker; komşularla Atatürk’ün kurduğu barış ortamı yeniden kurulur; o zaman ülkemize barış gelir. Bağımsız bir ülke Kürtçe’yi de kendi içinde çözer. Başkalarının içişlerine karışmak, uluslararası hukuka aykırı değil midir? Komşuların içişlerine karışan, ülkemizi Suriye bataklığına sürüklemek isteyen bu iktidar sahiplerinin hangi elini sıkabilirsiniz? Yurdunu savunan her insan yurtseverdir, kahramandır. Bugün kahraman olan Esad mıdır, Erdoğan mı? Sayın Başkan, ben ne ‘akil’im, ne divane! Ne kanaat önderiyim, ne ‘mele’! Yalnızca yurdumuzun üstündeki kara bulutların ancak Tam Bağımsız bir ülke olduğunda dağılacağına inanırım. Dünya değişti teranelerinin sahipleri, bu değişimin emperyalizmin istemlerine göre olduğunu gizleyenlerdir. Bizim görevimiz küreselleşme denilen bu emperyalist tuzağa karşı çıkmak, sömürgenlere karşı ilk Kurtuluş Savaşı veren bir ulusun çocukları olarak bugün de aynı tutkuyla ülkemizin geleceğini kurmak için bütün düşünce ayrılıklarını bir yana iterek bir araya gelmek, yeniden kurtulmak zorundayız. Ulusallığı savunan gerçek yurtseverleri faşistlikle suçlayan ‘ileri demokratların’ da bilmesi gereken şey; faşizmi iyi öğrenmeleridir. Faşizm, sermayenin kanlı diktatörlüğüyse onların desteklediği, ülkede her türlü özgürlüğü biber gazıyla, copla, tekmeyle, düzmece yargıyla bastırmaya çalışan güce ne diyeceğiz? Sayın Başkan, Diyarbakır’a bu koşullarda gitmeyin. ‘Açılım’ın parçası olmak yerine sorunların çözümü için gerçek yurtseverlerin sesine sesinizi katın! Sizin geçmişinize de, İzmir için verdiğiniz uğraşlara da yakışan budur! Sayın Başkan, 15.05.2013 günü, özel kaleminizden Pınar Hanım aradı. 23 Mayıs 2013’te sizin başkanlığınızda 150 kişilik bir öbeğin Diyarbakır’a gideceğini, beni de çağırdığınızı iletti. Sağ olun! Çağrınıza uyamayacağım. Gidecek kişilerin toplumun kanaat önderleri olduğunu, Bademler Tiyatrosu’nun da götürüleceğini öğrendim. Öncelikle emperyalizmin uydurduğu bu “kanaat önderleri” sözünden son derece rahatsız olduğumu belirtmeliyim. Ne demek kanaat önderi? Toplumu yönlendirebilecek gücü, etkisi olan insan mı? Yoksa bir gizli tarikatın, bir anlayışın, bir partinin itirazsız benimsediği bir kişilik mi? Madem kanaat önderleri çözecek sorunları, meclise ne gerek var o zaman? Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarının eşit olduğuna inanırım. Ben bilime inanırım, bu nedenle uzmanlığın önemli olduğunu bilirim. Sorunların çözümünde siyasal, toplumsal, fiziksel yöntemlerini işletilmesi gerektiğini düşünürüm. Bu yolların hiçbiri iktidarca düşünülmemekte, kendi uydurdukları ya da kendilerine fısıldanan kavramlarla toplumu biçimlendirmeye çalışmaktadırlar. Bugün kanaat önderi olarak ortaya sürülen ‘akil adamlar’ın neyi ne kadar çözdükleri, çözecekleri hiç belli değil. ‘Akiller’ öne sürüldükleri konuda uzman değiller. Ayrıca doğuda kanaat önderi sayılan ‘mele’ denilen mollaların tarih boyunca hangi ulusal ya da uluslar arası sorunu çözdüklerinin hiçbir örneğini bilmiyorum. Ben ne ‘akil’im, ne ‘mele’. Bu nedenle de çağrınıza katılmayacağım. Siz de, ben de 68 kuşağındanız. 68 kuşağının en önemli ilkesi Mustafa Kemal’in “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözünde ortaya çıkan ilkedir: Tam Bağımsız Türkiye. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan bu ülküyle yürümediler mi darağacına? Böyleyken emperyalizmin kucağında oturup bağımsızlık düşü gören, emperyalizmi değil Türkiye Cumhuriyeti’ni düşman belleyip otuz yıla yakın zamandır çocuklarımızı öldüren katillerin savunucularının “açılım” adına ellerini sıkmaya gelemem. Emperyalizmin ülkemizdeki taşeronlarının Büyük Ortadoğu Tasarısını allayıp pullayıp Türk toplumunu uyutmak için kullandıklarını siz de biliyorsunuz. Kürt kardeşlerimiz için savaşanlar gerçekten onları seviyorlarsa Türkiye Cumhuriyeti’nden Toprak Reformu istesinler. Kendilerini yüz yıllardır sömüren ağalara, şeyhlere karşı savaşsınlar. Türkiye Cumhuriyeti’nden okul istesinler, hastane istesinler. İnsan gibi yaşamanın temel koşullarının Kürt kardeşlerimiz için de sağlanmasını istesinler. Yalnızca Kürtçe’yi önceleyerek kendilerine her olanağı sağlayan bir Cumhuriyet’in kuyusunu kazmasınlar. Kürtçe’nin resmi dil olması ülkenin bölünmesinin en önemli adımı olacaktır. Kürt kardeşlerimizin Kürtçeyi öğrenmeleri, öğrenmek istemeleri ayrı şey; Kürtçe’nin okullarda, mahkemelerde, resmi dairelerde kullanılma zorunluluğu ayrı şeydir. Bir devletin tek dili olur. Bütün ulus devletler tek dille vefayı duyumsadım, daha bir çok ince dokunuşları... Kanlı ve kirli savaşların, sömürü esaslı, sözüm ona din ve mezhep adına sürdürülen katliamlarının ve terör batağının büyüdüğü coğrafyamızda insanlık adına utanç verici tanıklıkların arasında boğulurken, derin ve temiz bir soluk almak gibiydi... Sizin de buna ihtiyacınız var sanırım, çözümün bir parçası olmaya... Ergenekon torbasına atılmak istenen ama üstüne asla leke düşmeyecek, ÇYDD’nin annesi Türkan Saylan düştü usuma önce. Gerici düzenin boğazına çöktüğü, soluğunu tükettiği kadın... Türkiye’de okumak isteyen ve hiç imkanı olmayan çocukları anımsatan, kardelenleri açtıran, analığın sadece kendi çocuklarına ilgi göstermekle sınırlı kalmadığını kanıtlayan Türkan öğretmen... Ülkenin en uzak coğrafyalarında okuyamayan, okutulmayan, çocuk yaşta evlendirilen, töre kıskacında bunalan yoksul kızların annesi... Kızıl bir güneş, aydınlık bir umut, bir öncü ve devrimci... ??? O gece, Türkan öğretmenin yolunda giden İzmir Şube Başkanı Gönül Kaya’ya ve tüm dernek destekçilerine, öğrencilerin ve bursiyerlerin içten teşekkürleri ne kadar temiz, ne kadar çıkarsızdı. Eşi Menşure Hanım’la evlerini bursiyerlere bağışlayan öğretmen Osman Zeybek Subaşı’nın inceliğini anlatamam, Köy Enstitüleri’ne olan duyarlılığını da... Karşıyakalı genç bir aile yalıdaki evlerinin on yıllık kullanımını vermiş ihtiyaç sahibi gençlere, ne kadar güzel!.. Düşünceleri anlatabilirim de geceye dair, duyguları yansıtmak çok güç. Bölümlerini birincilikle bitirenler gibi diğer gençlerin yüzünden sahici bir aydınlık yansıyordu ve geleceğe dair ne kadar umutluydular... Yıllar öncesinin şehir kulüplerinde cumhuriyet balolarının havasını anımsadım nedense; anne ve babamı dans ederken, harmandalı oynarken gördüm sahnede... O sırada bir mektup okunmaya başladı, Türkan öğretmene yazılan bir mektup. ÇYDD’nin deniz yıldızı, Şirvan Uludağ yazmış, paylaşmak istedim sizinle: “Benim Çağdaş Yaşam’la tanışmam 1996 yılına rastlar. 9 Eylül Üniversitesi İşletme Bölümü’nü kazanıp, İzmir’e geldiğim zaman güvenebileceğim ve beni orada yalnız başıma ve desteksiz bırakmayacağını bildiğim tek bir kişi vardı, sevgili ağabeyimdi bu kişi. Elbette elimden tuttu ve gücü yettiğince yanımda durdu, ancak biri daha oldu yanımda; beni hiç tanımadan, görmeden, duymadan, ne kadar korunmasız, yalnız ve ihtiyaç sahibi olduğumu bilen, hisseden biri... ÇYDD’de karşıma geçen üç güzel yüzlü hanım sormuştu ‘Neden burs istiyorsun’ diye. Köyünün dört dağı arasına hapsolmuş, okuma yazma öğrenme hakkı verilmemiş sekiz çocuklu bir annenin ve okuma yazmayı askerde öğrenebilmiş bir babanın kendini bildi bileli kitaplara defterlere aşık, meraklı ve utangaç kızın gözlerinde gördükleri ışık yetmişti onlara sanırım. Ben de tüm lisans hayatım boyunca derslerimde başarılı oldum ve bursumun değerini bildim. İşte ağabeyimin dışında elimden tutan bu kişi; gerçek bir cumhuriyet aydını, bir Atatürk kadını, ülkesi ve insanı için çırpınmış bir bilim insanı, özverili, fedakar, yaralardan önce yüreğe dokunmayı bilmiş bir doktor, müşfik bir anne ve şimdi gökyüzünde bir melek olan, büyük bir saygı ve sevgi beslediğim sayın Türkan Saylan’dır. Siz değerli kardeşlerim; okulunuz bitip hayata atıldığınız zaman çok çalışacak, didinecek ve dilediğiniz noktalara geleceksiniz elbette. Yapacağınız seçimler ne olursa olsun, hayat sizi nerelere götürürse götürsün unutmamanız gereken en önemli noktanın, en az kariyer yapmak kadar önemli olanın çağdaş yaşamın bir neferi olduğunuzdur. Sizler, daima sorgulayan, merak eden, okuyan, okuduğu her cümleyi ve bilgiyi beyninin hücrelerinden damıtarak geçiren bireyler olmalısınız. Hayatınızın her noktasında kendi cümlelerinizle konuşmalı, dogmalardan mümkün mertebe uzak kalmalısınız, çünkü siz ÇYDD’nin elinden tuttuğu ışık gözlü çocuklarsınız. Ve zamanı geldiğinde etrafınıza bakacaksınız, nerede ışık gözlü, destek bekleyen bir çocuk görürseniz elinden tutacaksınız...” Kumsala vurmuş deniz yıldızlarını kurtarmak, mavi sularla yeniden kucaklaştırmak için kıyıya koşun... c EGE MAYIS YIL : PAZARTES SAYI : İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAN ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni: İBRAHİM YILDIZ Ege Bölge Temsilcisi: SERDAR KIZIK Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: AYKUT KÜÇÜKKAYA Haber Müdürü: YUSUF ÖZKAN Editör: HAKAN DİRİK Görsel Yönetmen: OĞUZ YILDIZ İlan: SANİYE DURDU YAYIMLAYAN: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş, Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2. 34381 Şişli/İstanbul İSTANBUL: Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 İZMİR: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. H. Ziya Blv. 1352 S. 2/3 Pasaport/İzmir Tel: 0 232 441 12 20 (10) hat Faks: 0 232 441 87 45 BASKI: DPC İzmir Tesisleri Ege Caddesi No: 36 SarnıçGaziemir DAĞITIM: YAYSAT Ege Caddesi No:36 SarnıçGaziemir eposta: izmir@cumhuriyet.com.tr Cumhuriyet Gazetesi’nin parasız ekidir. Pazartesi, çarşamba ve cuma günleri yayınlanır. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle