02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 NİSAN 2010 CUMA c D E Nİ ZCİ ÜNAL BENLİALPER 5 Yeniden doğma zamanı... ‘Baharın erkencisi olan badem ağaçları gibi çiçek açarlar genç kızlar. Bilirler de bilmezden gelirler bu kadar erken açılıp saçılınmayacağını bu kentte...’ ASUMAN ABACIOĞLU Mavi Dantela Varlığında barındırdığı evrensel sevgi bağları ile deniz, yaşanabilecek en yalın ve en anlamlı özgürlüktür. Hayatımıza yön verip bizi geleceğe bağlayacak olan düşler ötesi duyguların görsel ve ruhsal doyumunun heyecan dolu coşkular ile doyasıya yaşandığı çılgın mavi tutkunun sevgi dolu dünyasında, yepyeni bir yaşama merhaba diyerek, yeni umutlar ile yeniden sımsıkı sarılabilmenin huzurunu ve mutluluğunu yaşayıp hissedebilmektir. Denizlerin doğaüstü gücünün sanatsal anlamdaki ayrıcalığının ve etkinliğinin, şiirsel anlatımla dizelere dökülüşündeki o müthiş, tutkun serüveninin peşinde kaybolup gitmek istiyor insan. Mavi özlemin yüreğimizdeki inanılmaz tırmanışının yarattığı kavuşma arzusunun aleviyle, Ege’nin efsane kokulu tarihsel sularında çılgın dalgalar ile yeniden buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Çoğu zaman çekilmez hale gelen yaşantımızdaki bütün kaygılardan ve duygu açmazlarından elveda diyerek kurtulmanın sevinci ile coşarken, bulunduğumuz bu hassas yol ayrımında gökyüzünün kayan en parlak yıldızı bize yol gösterecektir. Gerçekler ile beklentilerimiz arasında sıkışmış kalmış yılgın bir yaşamın yeniden doğuşunun umut gözyaşlarının, Akdeniz’in sırdaş, gizemli sularında yağmur olup damla damla yüreğimize akan hasretinin derinliklerinde, mutluluğun yorumunu yeniden yapabilmenin fırsatını yakalama şansını bulacaksınız. Boğulmuş, köreltilmiş ve acımasızca bastırılmış en insancıl duyguların, Ege’nin asil ruhlu sevgi sularında birbirlerine özlem ile sarılmış dalgaların bembeyaz köpükleri arasındaki kainatı inleten acı çığlıkları, eski bir takanın dümen suyundaki çalkantıda sonsuzluğa doğru bir daha dönmemek üzere kaybolup gidiyor. Sivri sivri iğne yapraklı, denizci ruhlu, yeşilin imparatoru, ruhumuzun huzur kaynağı çam ağaçlarının dalları arasından öylesine duygulu bir mavi bakıştı ki o, sözcüklere sığmayan ve bizi uzak denizlerin sihirli sularına özlemle kavuşturan. Mitolojik tanrısal fırtınaların bile sakinleyerek dinlendiği Ege’nin inci dizili koylarında yaşayacağınız bu ölümsüz duyguların etkisiyle, pembe yaşam düşlerinizi kurabilirsiniz. Böylesine mükemmel doğal mimari yontularla işlenmiş cennet koylar dantelasında, mutluluğun ve huzurun tanımını yeniden yorumlamalısınız. Pembeye bulanmış, kızıl renkli muhteşem görüntüsü ile ufku yakan şafak vaktinin, içimizde uyandırdığı o inanılmaz güzellikteki hayranlık duygusuyla yeni koylara yelken açıyoruz. İzmir’de bahar denizin hırçınlaşması ve rüzgarın sertleşmesiyle belli eder kendini. Bahar öyle yavaş, yumuşak ve sakin gelmez bu kente. Kıyıları döven deniz ve sert esen lodos İzmir’de baharın özelliğidir. Kadınlar eteklerini tutmak zorunda kalırlar akşamüstleri işten çıktıklarında; kıpır kıpır hareketli denizin üstünde oynayıp duran vapurlara koşarlar. İzmir’e bahar geldiğini böyle anlarsınız; hırçın denizi biraz kadınlarına benzer bu açıdan, ne yapacağı belli olmayan. Bir an güneşli gökyüzü gibi sakin iken bir bakarsınız rüzgarı eser savurur sizi oradan oraya. Bahar hep aynı duyguları uyandırır insanda bu şehirde. Ne kadar yaşlı, ne kadar işsiz ve ne kadar yoksul olduğunun bir önemi yoktur. Baharın zaman kavramı yoktur; insanın kalbi bir sabah kuş sesleriyle uyandığında deli deli çarpar; tıpkı çocukluğunda olduğu gibi ya da ilk gençliğinde. Bu şehrin etekleri zil çalar her bahar geldiğinde. Sarsak bir ergen gibi olur; dur durak bilmez; olgunluğunu, sağduyusunu kaybeder. Her bahar hep böyle olur bu şehir ve içinde yaşayanları da kendine benzetir; bakmadan yaşına başına. Baharın erkencisi olan badem ağaçları gibi çiçek açarlar genç kızlar. Bilirler de bilmezden gelirler bu kadar erken açılıp saçılınmayacağını bu kentte. Bir yanda yazlık giysileriyle saçlarını savurarak gezenler vardır diğer yanda hala manto çizmeyle dolaşanlar. Çünkü bir anda döner İzmir’in havası akşama doğru ve incecik hırkalarına sarılarak koşarlar baharın büyüsüne kapılıp incecik giyinenler. Bilirler böyle olacağını ama yine de kendilerini alamazlar. İzmir’de bahar sert geçer ve sonra birden yaza dönüverir hava; sıcağın en alasını getirerek. Bu yüzden kimi İzmirliler baharın bu geçici sertliğine ve hırçınlığına aldırmazlar; meydan okurlar adeta. Hiç beklemezler havaların iyice ısınmasını. Bütün bir kış beklemişlerdir zaten; şimdi kalın giysileri fora etme zamanıdır; baharın tadını çıkarmak gerekir. Kent içindekiler farkında olurlar mı bilmem, erguvanlar açar, mora boyarlar yol kenarlarını; papatya tarlaları oluşur kentin eteklerindeki düzlüklerde. Bahçeler gül ve leylak kokularına bulanırlar. Kuşlar bir yerlerden geri dönerler sanki; çoğalırlar ve daha yüksek perdeden çıkar sesleri. Doğa, kendiliğinden açan rengarenk çiçeklerle bezenir. Kışın hiç yeşermeyecekmiş gibi kupkuru duran dallardan yeşil sürgünler fışkırır. İnsanı hayrete düşürür bu mucizevi yeniden doğuş. O zaman ölüm diye bir şey olabileceğine inanamaz insan. Her yıl yeniden doğulur çünkü bu zamanlarda. Deniz ve gökyüzü daha mavi; dağlar daha yeşil görünür. Kalın çizgilerle çizilir dağların, bulutların silüetleri. Denizle dağların bir araya geldiği yerde puslu bir çizgi oluşur. Artık kapalı yerlerde kimse tutamaz İzmirlileri. Alış veriş merkezleri bütün cazibesini kaybeder. Şimdi deniz kenarında olma zamanıdır; banklarda oturup denizle dağın birleştiği yerdeki o puslu çizgiye bakılır uzun uzun. Kimse evine gitmek için acele etmez; güneşin batışını seyretmeden olmaz. Yoksa afakanlar basar insanı. Tepelerdeki mahallelerden aşağı akar insanlar; denize doğru. İzmir’de zaten bütün yollar denize çıkar; denize çıkmak zorundadır. Denizi görmeden yaşayamaz insanlar. Dağlara çıksanız bile dönüp bakarsınız ikide bir denizi görmek için. Bütün bunlar olup biterken insan elinde olmadan mapustaki arkadaşlarını düşünür. Onların haberi var mıdır “dağlarına bahar geldiğini memleketin?’’ Kuş sesleri ve çiçek kokuları ulaşıyor mudur ranzalarına, havalandırmalarına, pencerelerine? Parmaklıklar ardında yitirilen bu ikinci bahar oldu. Nasıldır bahar zamanı taş duvarların arkasında olmak? Hele İzmirliysen denizi görememek? Baharı özgürce yaşayabiliyorken henüz, gidip birkaç meyve ağacı dikmeli; nereye olduğu önemli değil. Kuytu ve güneşli yerlerde limon yetişir mesela. Gelecek yıl bu zamanlarda küçük meyvelerini görebilirsiniz diktiğiniz ağaçların. Ağaç dikilebilecek hiçbir yer bulamadıysanız birkaç saksı alıp sardunya dikin balkonunuza; o da yoksa pencerenize. Bahar geldi; şimdi yeniden doğma zamanı. [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle