17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

P A TİK A HALUK IŞIK Kentlilik ve Edebiyat 15. İzmir Kitap Fuarı'nın son günlerine geldik. Hafta başında PEN’in düzenlediği panelde, yukarıdaki başlığı tartışmaya çalıştık. Can sıkıcı bir zamanlama faciasına dönüşse de, etkinlik, konu ve konuşmacılara bakıldığında, gerçekten önemliydi. Bu kentin yetiştirdiği çocuklardık. Yakınma ve eleştirme hakkımızı, bu yaşımıza kadar yeterince kullanmış, yazarçizer kimliğimizle yetinmeyip, kentimiz için sorumluluklar altına girmiştik. Dahası, hesap verme sırası, şimdi bizdeydi. Hakan Tartan belediye başkanıydı, Ünal Ersözlü bir gazetenin bölge sorumlusuydu, Namık Kuyumcu ve ben yerel yönetimlerde kültürsanat danışmanlıkları üstlenmiştik. Sevgili Şükran Yücel, varolan niteliklerine köşe yazarlığını eklemiş, kentine dair çok haklı kaygı ve beklentilerini, ateşli bir coşkuyla seslendiriyordu. Dinleyicilerimizin konuya duyarlığı, gözlerinden okunuyordu. Etkinliğin yeknesak ve yavan geçmeyeceği belliydi. “Bu memleket uzun laftan battı” sözünü şimdilik unutabilirdik. Ama söylemezsem, haksızlık olur. Keşke zamanlama iyi ayarlansaydı, keşke kimi dinleyicilerin salona gelme gerekçesi ve kalma süresi, belediye başkanına bağlı olmasaydı. Keşke bu arkadaşlarımız, başkanlarını salon dışında bekleseydi de, sonraki panelistin konuşması sırasında, kendilerini paldır küldür dışa atma yersizliğini göstermeselerdi. Kuşkusuz bu durum, sevgili dostum Hakan Tartan’ı da çok rahatsız etmiştir. Bütün bunları, bir daha olmaması dileğiyle yazıyorum. Her etkinlik bize, sonrakiler için yol gösterir, göstermelidir. Çünkü dersine bu denli iyi çalışmış, her biri dalında yıllarını vermiş konuşmacılar ve onları dinlemeye gelmiş kitle, daha iyisini hak ediyordu. Son konuşmacıydım ve sanıyorum, “dünyanın en kısa konuşan panelisti” rekorum, uzun bir süre kırılamayacaktır. Biri dünyadan, öteki ülkemizden iki örnek aktarmakla yetinmek zorunda kaldım. Birinci örneğimdeki kent, Avrupa’nın bir ülkesindeydi. Yazar, yapıtları ile kentine anlam ve değer kazandırmış, kentlileri de ona teşekkür etmek istemişlerdi. Buldukları yöntem şuydu; yazarın evinin bulunduğu sokağı trafiğe kapattılar ve sokağın başına, şu levhayı astılar; “Lütfen sessiz olunuz. Bu sokakta bir yazar çalışıyor.” İkinci örneğim, bizzat tanık olduğum bir olaydı. Geçenlerde fuara gidiyordum, yolum Şair Eşref’in heykelinin bulunduğu kavşaktan geçiyordu. Birkaç kişinin, heykeli incelediğini gördüm. Bizde pek sıklıkla görülmez ya, merakla yolumu yanlarına düşürdüm. Biri ötekine aynen şu sözlerle soruyordu; “Yahu, bu Şair Eşref ne yapıyordu ki, heykelini dikmişler?” “Şair” belirlemesini algılamayı bile engelleyen bu zihniyet, asılında çok şey anlatıyordu, tam anlamıyla ibretlikti... Sonra? Hiiç, “sunumum” bitti! Oysa araştırmalarımı, değerlendirmelerimi paylaşacak, konuşmamı şöyle bağlayacaktım; “Bir İzmirli olarak, otobüsüme Tarık Dursun K. durağından binmeyi, Şükran Kurdakul durağında inmeyi düşlüyorum. Kızımı Suat Taşer İlkokulu'na göndermek, ekmeğimi Victor Hugo sokağındaki fırından almak, Samim Kocagöz caddesindeki dostlarıma uğramak ve Karşıyaka’ya Nazım Hikmet vapuruyla geçerek, Homeros Bulvarında yürüyüş yapmak istiyorum…” Bugün 23 Nisan... Kitap fuarında, başlarında öğretmenleri ile çocuklarımızı görmek, herkese ve her şeye rağmen, insanın umutlarını tazeliyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Küçük Hanımlar, Küçük Beyler”i, bayramınızı sonsuz sevgi ve saygıyla kutlarım. Bugün, çocuklarımıza karşı sorumluluklarımızı anımsamanın, birbirimize anımsatmanın tam sırasıdır. [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle