17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 NİSAN 2010 CUMA c D E Nİ ZCİ ÜNAL BENLİALPER 5 Geleceğimizi kazıyorlar... ASUMAN ABACIOĞLU Bergamalı köylülerin yıllarca karşı çıktıkları Kozak bölgesindeki maden işletmesi, Tema Vakfı’nın Onursal Başkanı Hayrettin Karaca’nın ziyaretiyle yeniden gündemimize geldi. Şirketin yeni kuyular açmak üzere 7 bin çam ağacını kestiği haberleri üzerine bölgeyi gezmek isteyen Karaca’nın madene sokulmadığını öğrendik. Bir vatandaşın kendi ülkesinin topraklarına girememesinin çok acı olduğunu söyleyen Karaca, “ABD Başkanı Obama’ya başvuracağım. Ülkemin topraklarını da bize açtırsın’’ diye yakınmış. Çevreye hiçbir zararları olmadığı yönünde sayfa sayfa ilan veren madenci şirketin bu yaşını başını almış, saçları ve sakalı bembeyaz olmuş, kendi deyimiyle “huysuz ihtiyar’’dan niye korktuğunu anlamak zor. Gerçekten de madenci şirketin imajını zedeleyen bir durum bu. Ülkemizde altın madeni işletmek isteyen uluslararası şirketler, uzun süredir yerel halkın tepkisiyle karşı karşıyalar. Bu madenlerden biri Bergama’da, diğeri Efemçukuru’nda yani tam yanıbaşımızda bulunuyor. Şu aralar gündemden düşmüş olsalar da, Bergama’daki yerel halkın uzun süreli direnişini bilmeyen, duymayan yoktur. Bergama’da altın madeni işletilmesini istemeyen, geçimini fıstık çamı yetiştiriciliği ile sağlayan yerel hukuksal mücadelelerle durdurulmaya çalışılıyor. Ancak yasalar sürekli onlar lehine güncelleniyor. Madencilerin, yaşam alanlarını talan girişimi HAYRETTİN KARACA halkın neredeyse 15 yıla ulaşan mücadelesi ve mücadele yöntemleri, yıllarca basın ve medyanın başlıca haberleri arasında yer alarak çevre korumacılığının tarihine geçmiş, bu konuda örnek oluşturmuş ve bir efsane yaratmış durumda. Altın madenine karşı yerel halk ve ona destek veren hukukçular tarafından açılan davalar kazanılmasına karşın yeni izinlerle madencilik faaliyetleri devam ediyor. Bu arada durmadan yasa ve yönetmelik değişiklikleriyle DİRENİŞ... madencilik sektörüne yeni imtiyazlar sağlanıyor. Madencilik Yasası’ndaki değişiklikler çevre korumacılar tarafından açılan davalarla durduruluyor ancak yeni yasal girişimlerle bu davaların sonuçları geçersiz kılınmaya çalışılıyor. Ülkemizde ormanlar, deniz kıyıları, tarım alanları, zeytinlikler, sulak alanlar, yer altı suları ve baraj gölleri de dahil korunması gereken tüm alanlar madencilik sektörünün ayakları altına seriliyor. Neredeyse hiçbir yer, maden aramak ve çıkarmak isteyen şirketlerin uygulamalarından kurtulamıyor. Tüm yaşam alanlarını yok etme pahasına madenciliğin önünde hiçbir engel bırakılmıyor. Bu arada İzmir’in gelecekteki en önemli su kaynaklarından birini sağlayacak olan Çamlı Barajı’nı tehdit eden Efemçukuru’ndaki altın madenine karşı ibret oluşturacak bir hukuksal mücadele yürütülüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de karşı olduğu, meslek odalarının, hukukçuların, çevre kuruluşlarının ortak mücadele ettiği bu maden şirketi de yeni izinlerle çalışmalarına devam ediyor. Davalar sırasında verilen bilirkişi raporları, bu madenin işletilmesi durumunda gelecekte yapımı planlanan Çamlı Barajı’nın su kaynaklarının ağır metallerle kirleneceğine dikkat çekiyor. Mahkemeler, bu maden şirketinin izinlerini iptal ediyor, ancak maden hala çalışmalarına devam ediyor. Bunun bir hukuk devletinde nasıl olabildiğini anlamak mümkün değil. Altın madenciliğine karşı yürütülen hukuksal mücadele bir kitap oluşturacak kalınlıkta malzeme sunarken, maden şirketleri de boş durmuyor ve durmadan hakaret ve tazminat davalarıyla altın karşıtlarını susturmaya çalışıyor. Bir yanda altın madenine karşı direnen yerel halk ile ona destek için “gönüllü’’ olarak zamanlarını, bilgilerini ve emeklerini veren bir avuç hukukçu; diğer yanda küresel sermayeleri, etkili ve güçlü çevreleri ile karmaşık yapıdaki uluslararası şirketler. Devasa boyuttaki “güç dengesizliği’’ne bakıldığında yaşam alanlarını, doğal çevreyi korumak amacıyla altın madenciliğine karşı 15 yıldır sürdürülen direnişin önemi daha iyi anlaşılır. Küresel Denizlerde... Denizcilik tarihinin oluşum süreci içinde gelişen en önemli kültürel unsurlardan birisi, sahip olduğu etkin ve karakteristik özellikleriyle sektördeki özgürlükçü, ulusal yapılanmada göstermiş olduğu başarıdır. Bu olgunluğun sağlayacağı kazanımlar ve birikimlerle gelişecek olan denizciliğin ana arteri, o toplumun denizlerdeki egemenliğini kesintisiz bir biçimde belirleyecektir. ABDAB eksenli hazırlanan uluslararası sömürü içerikli yeni liberal politikaların ana hedefi, denizci toplumların ulusal deniz gücünü acımasızca perdeleyerek, sahip oldukları deniz kaynaklarına ve ekonomisine pervasızca müdahele etmektir. Küreselleşme aldatmacalarının başarılı senaryo yazarları ve baş aktörleri olan batılı ulusların, geri kalmış ülkelerin denizcilik alanlarındaki yatırımlarının gerçek amacı, o ülkenin deniz kaynaklarını sonuna kadar sömürmek ve kontrol altında tutmaktır. Denizcilikte küreselleşmenin gerçek yüzünü görebilmek için onu çok iyi anlayıp tanımlamak ve yorumlamak gerekir. Uluslararası tekelci sermayenin daralan ekonomisinin rahatlayabilmesi için küresel boyutlarda genişleyerek yeni kaynaklar ve pazarlar yaratması gerekmektedir. Bu arayışı da doymak bilmeyen aşırı kar hırsı tetiklemekte ve yönlendirmektedir. Ulusal denizcilik politikalarımızın nitelik ya da karakter dokusundaki deniz kültürü yetmezliğinin ve günümüzün dış baskılarından kaynaklanan eksikliklerin neden olduğu aksamaların giderilebilmesi için, küresel sermaye güçlerinin odağı olmaktan kurtulmalıyız. Denizcilik sektörümüzün resmi ve özel tüm kurum ve kuruluşlarında yaşanan, netleşmesi belki de yıllarca sürecek olan kaygıların ve güvensizliğin egemen olduğu sisli ortamdaki bilinç bulanıklığının dağılması için düşünülenden daha çok zaman ve özveriye gereksinim duyulacaktır. Yaşanan bunca olanaksızlıklar ve sıkıntılar içinde çırpınan sektörün ulusal birlik kararlılığını sürdürerek sonuna kadar direnmeli ve küresel emperyalist güçlere kesinlikle hiçbir ödün vermemelidir. Sorunların çözümü yine kendi yapılanması içinde belirleyeceği kriterler doğrultusunda olmalıdır. Özgür bilimsel düşüncenin ve onun yaratıcı gücünün etkisiyle gelişecek olan, “çağdaş denizcilikdenizci toplum” anlayışındaki bütün sosyal ve ekonomik değerlerin geri kazanılması ile ulusal denizciliğimiz yepyeni bir gelişim süreci içine girecektir. Çarpık ve eksik yapılanmanın sancılarının yarattığı büyük sıkıntıların giderilmesi için de istikrarın yakalanması, kaçınılmaz bir sektör gerçeğidir. İnsan ve çevre unsurlarının varlığının ne kadar çok önemli olduğunu kavramış uluslararası çağdaş denizcilik anlayışının ana parametresini oluşturan ileri teknoloji, bilim, bilgi ve araştırmageliştirme çalışmalarındaki yoğunluk, sektördeki gelişmişliğin en belirgin göstergesi olacaktır. BURNUNUN DİBİNDEKİ... Öte yandan içme suyu tehdit altında olan koskoca bir kent halkı, burnunun dibindeki bu mücadeleyi görmez ve umarsız kalırsa, ortada kesilecek ağaç, kirlenmemiş yer altı suyu, delik deşik edilmemiş tarım alanları kalmadığında bu direnişin de bir anlamı kalmıyor. ” C M Y B Kitap Cumhuriyeti’nde ARMAĞAN FIRTINASI kitap.cumhuriyet.com.tr C MY B ” [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle