Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 K O N U K 2 OCAK 2009 CUMA Müyesser Turfaz Güçsüzler Evi, Sibirya soğuklarında evsizlerin sıcak yuvası oluyor Menemen’den Manisa’ya... AYDOĞAN YAVAŞLI İzmir’den sık sık, ya da zaman zaman Foça’ya, Aliağa’ya, Dikili’ye ve Çanakkale’ye doğru gidiyorsunuz ya; bu kez gitmeyin, Menemen’e gelince sağa kıvrılıp arabanızı doğuya doğru sürün. Demiryoluna paralel devam edin. Yahşelli piknik alanına gelince durup ormanın derin yeşilliklerine doğru birkaç dakika olsun bakın. Belki ne kadar hoyrat insanlar olduğumuzu düşünecek, bu yolculuğun aynı zamanda çok öğretici bir ders olduğunu tahmin edeceksiniz. Oysa dersin acısı biraz daha ötede beklemektedir sizi. Kapitalist kâr hırsının gün be gün yok edegeldiği Emirâlem koyağında... Ürkek yeşil söğütlerin arasından nazlı nazlı kıvrılan Gediz’in sanayi atığı taşıyan sularında... Kaç göbek atalarımın yattığı Manisa ovasında... 60’lı, 70’li yıllara denk gelen çocukluk ve ilkgençlik çağlarımızda Gediz’den tuttuğumuz tatlı su levreğini yağlı kasap kağıdına sarar, bir kiremit üstünde çarşı fırınına verirdik. Çocuklarım için bu zevki tatmanın olanağı yok ve sanırım hiç olmayacak! Neden? Neden onlar da yetmiş seksen yıldır bu topraklarda yaşayan, Balkanlar’dan getirdikleri geleneklerini titizlikle yaşatan ataları gibi bu toprakların yemişlerini korkmadan yiyemiyor, ırmağından balık tutup sofrasına koyamıyor? Beyaz bir tabağın ortasına konup doğranan domatesin neden hiç tadı, kokusu yok? Ya o bir salkımı bile insanı doyuran, tadı damaklardan uzun süre gitmeyen üzümler, bağlar nerde? Nerde o tütün tarlaları, çardaklar, çardaklarda geçirilen yaz ayları, yıldızlı geceler, biber kızartmaları?.. Ayvacık köyünden sonra yanı başınızda sizi izleyen Gediz’in çığlıkları bütün çevre köylerde duyulur. Bir süre sonra bizim “Boğaz” dediğimiz koyaktan çıkar, Manisa ovasıyla karşılaşırsınız. Yund dağlarının alçak tepeleri ile sağınıza düşen Yamanlar’ın uzantıları, büyük bir tiyatronun turkuvaz perdeleri gibi açılır ve gözünüz hemen tâ uzaklardaki Manisa’ya kayar. O anda Manisa, patlamış mısır taneleri gibidir. Yol ovaya düşünce sağınızda Akgedik köyü, solunuzda Yağcılar köyü ile hemen altında CBÜ’nin Muradiye Yerleşkesi görülür. Karşınızda uzanan çelik rengi bir yılanı andıran yol, dosdoğru giderseniz sizi Manisa’ya götürür. Önce orman fidanlığının yanından geçersiniz, sonra Karaali köyünün ötelerinden... Eski adı Hamidiye olan Muradiye, Manisa’nın giderek gelişen, büyüyen bir beldesidir. Yol kenarından görebileceğiniz tren istasyonu, neresinden bakarsanız bakın yüz yıllıktır. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın sonlarına doğru bu beldeye gelen askerlerimiz bağları üzüm, dalları yemiş, ovaları sebze yüklü bulunca “Oh, sonunda muradımıza erdik!” anlamına gelsin diye Muradiye demişler bu güzel beldeye. Benim bütün çocukluğum, ilkgençliğim orada geçti. Hemen bütün atalarım oranın o verimli topraklarında yatar. O topraklar aynı zamanda Yakup Kadri’nin, İlhan Berk’in, Yusuf Atılgan’ın topraklarıdır. Tarzan’ın tâ Acem topraklarından gelip buralara yerleşmesinin bir nedeni, çok eski çağlardan gelen o Egeli bilgeliğin bütün olumsuzluklara karşın günümüzde de sürüp gitmesi yüzündendir. Menemen’den Manisa’ya doğru uzanan, Muradiye önlerinde verimli ovalara dönüşen bu dünyanın en güzel coğrafyasında kapitalizmin vahşi yorum ve uygulamalarına karşın sürüp giden kardeşliğin sonsuza değin yaşaması için gereken çabayı göstermeliyiz. Bu cenneti insanımız için cehenneme çeviren politikalar, inanıyoruz ki bundan böyle kendine taraftar bulamayacak, bu zenginlik başka zenginliklerle tamamlanacaktır. Şimdi, kırın bakalım direksiyonunuzu MenemenManisa yönüne... Soğuk günlerde sıcaklık... İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Müyesser Turfan Güçsüzler Evi'nde evsiz yurttaşların yalnızca barınma ve yemek değil, giyim ve sağlık ihtiyaçları da karşılanıyor. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Sibirya soğukları yurdu etkisi altına alırken, belki de en zor günleri evsiz yurttaşlar geçiriyor. Ancak İzmir'deki evsizler, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Müyesser Turfan Güçsüzler Evi'nde soğuk günlerde “sıcaklık” buluyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden verilen bilgiye göre, yılda yaklaşık 300 kişinin kaldığı Müyesser Turfan Güçsüzler Evi’nde kalanların sağlıktan, barınmaya, yemeğe, giyime kadar her türlü ihtiyaçları gideriliyor. 18 60 yaş arası evsiz erkeklere kucak açan kurum, kopuk ailelerin birbirlerini bulmalarına da olanak sağlıyor. Burada kalanlardan bazıları duygularını şöyle anlatıyor: Necdet Özkan (60) : “Böyle bir sosyal tesis zor bulunur. Burada günler hiç sıkıcı değil. Her öğün yemeğimiz var, çay molaları var. Sağlık açısından Güçsüzler evinin konukları, kurumdaki yaşantılarından memnun olduklarını söylüyor. yardımcı oluyorlar. Eksiklik çekilmiyor. Burada mutluyum. Burada ailesini bulan insanlar da oluyor.” Recep Aslan Özer (50): “Gaziantepliyim. 3 aydır buradayım. Çok iyi bir camia içindeyiz burada. Her şeyimizle ilgileniyorlar. İhtiyaçlarımız karşılanıyor. Çok güzel, sıcak bir ortamda hissediyoruz kendimizi.” Mehmet Atalay (52): “Ankaralıyım. Buraya yeni geldim. Zor durumdaydım. Düştüm, kaza geçirdim kaburga kemiğimde çatlak ve ezilme oldu. Belediyenin Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı tarafından hastaneye götürüldüm, tedavilerim yapıldı. Kalacak yerim olmadığından buraya getirildim. Bir aile ortamı içindeyiz. Gereken yakınlık ve şefkati gösteriyorlar. Benim gibi Türkiye genelinde sokakta yaşayan insanları unutmamak ve sahip çıkmak gerekiyor. İnanıyorum ki, Türkiye’de duyarlı insanlar var. Öncelikle her şeyin devletten beklenmesi gerekmiyor. Duyarlı insanlar da ellerini uzatmalı.” Sinan Saraç (57): “Yıllardır yalnız yaşıyorum ve bir gün kalp krizi geçirdim. Anjiyo yaptırmam gerekiyordu, ama hiçbir sosyal güvencem yoktu. İzmir Büyükşehir Belediyesi bana sahip çıktı. Beni kendi arabalarıyla muhtara ve ilgili yerlere götürdüler, anjiyo olmam için bana yeşil kart çıkardılar. Yanımda kimse yokken, yardım etmezken, onlar her şeyimle yakından ilgilendiler, bana sahip çıktılar.” C M Y B C MY B