02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 AĞUSTOS 2008 CUMA 5 D E N İ Z C İ Daha sarı, daha sıcak... Yurttaşlar 'su tasarrufu' için ellerinden geleni yapıyor, ancak yetkililer, su kaynaklarının hoyratça tüketilmesine yol açacak kararların altına imza atmaktan geri durmuyor. ASUMAN ABACIOĞLU Susuzluk, iyiden iyiye hissettiriyor kendini bugünlerde. Gazetelerde fotoğraflarını gördüğümüz çatlamış topraklar, dibi görünen barajlar, ellerindeki su bidonlarını havaya kaldıran vatandaşlar, kurumuş nehir görüntüleri, gündelik hayatımızın gerçekliğinde yerini buldu. Musluklarımızdan su akmıyor; bahçelerimiz kuruyor; İzmir daha bir sarı, daha bir sıcak, daha bir kurak görünüyor. ‘Bu yıl çok fazla etkilenmeyeceğiz susuzluktan’ diyor yetkililer. Yani, önümüzdeki sene daha kötü günler bekliyor bizi. nümlerce arazi üzerinde kurulacak golf sahalarının çimlerini hangi su kaynaklarıyla yeşil tutmayı planlıyorlar? Çimin yeşil kalabilmesi için ne kadar çok su gerektiğini bahçesinde birazcık çim yetiştirmiş olanlar bilirler. Bahçelerinde çim bulunanların çoğu, kentin bir bölümünde insanlar el yıkayacak su bulamazken bu kadar çok su harcamak istemedikleri için çimlerini kurumaya terk ettiler. Çeşme Yarımadası’nı golf sahalarıyla doldurmak isteyenlerin su konusunda bir bildikleri olsa gerek. Belki de susuz yeşeren çim tohumu keşfetmişlerdir! Kuraklık ve susuzluk geleceği de ipotek altına alırken, önlemler yetersiz kalıyor Kabotaj Hakkı ÜNAL BENLİALPER Türk deniz ticaret filomuzu oluşturan otuz farklı gruptaki gemilerden yüzde 30'u kuru yük gemilerine aittir. Sahip olduğumuz 32 adet konteyner gemisinin de 16'sı ithalat yoluyla alınmıştır. Konteyner gemilerimiz, genel toplamın yüzde 2'si civarındadır. Konteyner taşımacılığında uluslararası sulardaki rekabet şansımızı arttırıcı yatırımlar yapılmalıdır. Ticari gemi filosundaki gemilerin yüzde 51.4'ü, yani 734 gemi, uluslararası sicile kayıtlıdır. Yabancı bayrak taşıyan gemilerimizin yüzde 44.5'i Malta'yı tercih ederken yüzde 23'ü de Marshal Adaları'nın bayrağını çekmiştir. Türk bayrağına geçiş özendirilmelidir. Uluslararası sularda bayrağımızı rahatlıkla ve gururla dalgalandırabilmek için de ''ulusal denizcilik atağını'' bir an önce gerçekleştirmeliyiz. Balıkçılıktan başlayıp da su altı sporlarına kadar uzanan bu geniş yelpazedeki çalışmalar, bilimsel düzeyde yapılmalıdır. Ne acıdır ki, 1997 yılında 5 tane olan bilimsel araştırma gemisi 2006 yılında 4'e düşmüştür. Denizlerinde bilimsel araştırmalar yapmaktan yoksun olan bir ülkenin etkin bir denizcilik misyonu olamaz. Sahip olduğu 8333 km'lik kıyı şeridine bakıldığında hizmet veren 24 adet deniz otobüsünün ne kadar az olduğunun altını çizebiliriz. Ticari gemi filosundaki sayısal artış 19972006 yılları arasında yüzde 19.5 olmuştur. Dokuz yılı kapsayan bu sayı, gelişim açısından yüksek bir oran değildir. Dünya denizciliği hızla gelişerek çok yüksek kapasitelere ulaşmaktadır. Komşularımızla kıyaslama yapıldığında Yunanistan birinci sırada, Güney Kıbrıs Rum yönetimi 2. ve İran 3. sırada yer almaktadır. Dış ticaret ile ilgili yük taşımacılığımızda 2006 yılı değerlerine göre toplam ihracatın yüzde 15.4'ü Türk bayraklı gemilerle, yüzde 84.6'sı da yabancı bayraklı gemilerle yapılmaktadır. İthal edilen malların da yüzde 23.2'si Türk bayraklı ve yüzde 76.8'i de yabancı bayraklı gemiler tarafından taşınmıştır. İthalatının ve ihracatının yüzde 87'sini deniz yolu ile yapan Türkiye'nin karşılaştığı bu tablo çok acı bir gerçektir. Anlaşılan denizci bir ülke olmanın etkinliğini henüz gösterebilmiş değiliz. Ne yazık ki Türk bayrağından kaçış, yatlarda, hatta küçücük teknelerde bile halen devam etmektedir. Önce kabotaj taşımacılığının önü açılmalı ve kendi sularımızdaki deniz yolu ile yapılan taşımacılık kolaylaştırılmalıdır. Limanlar, gümrük alanları olduğundan ulusal mallarımız ne yazık ki gümrüklü bölgelerden taşınamamaktadır. Gümrük Müsteşarlığı ve Denizcilik Müsteşarlığı sorumluluğu altındaki bu konu derhal çözüme ulaşmalıdır. Yeni düzenlemelerde kabotaj taşımacılığı canlandırılmadır. Denizlerimizi artık ulusal çıkarlar doğrultusunda ve amacına uygun kullanmasını öğrenmeliyiz. Türkiye'nin geleceği, denizlerinin maviliklerinde gizlidir. KULLANMA HAKKI Susuzluktan çatlayan topraklar, kurak geleceğin izlerini taşıyor. TAŞIMA SUYLA... Oysa biz elimizden geleni yaptık. Diş fırçalarken, ellerimizi yıkarken suyu boşa akıtmadık. Daha az suyla duş aldık, çamaşır makinesini dolmadan çalıştırmadık; bozuk, damlatan çeşmeleri, tuvalet rezervuarlarını tamir ettirdik; patlayan su borularını anında ilgililere haber verdik. Ama su yine de yetmiyor. ‘Taşıma suyla değirmen dönmüyor.’ Çünkü sorunun çözümü çok daha geniş kapsamlı önlemler gerektiriyor. Ama önlem alması gerekenler, su kaynaklarını tehlikeye atıyor. Bir yandan sular arsenikli diye kuyular kapatılırken, yeni su kaynakları aranırken, kentin en önemli su havzalarından birini yani Efemçukuru’nu kirletecek bir projeye, altın madenine izin veriliyor. Altının çıkarılması için tonlarca toprağın kazılıp siyanürle yıkandığı bu proje mahkeme kararı olmasa uygulamaya konacaktı. Bergama altın madeninin on yılı aşkın bir sürede geçirdiği aşamalar dikkate alındığında Efemçukuru’ndaki projenin sonlandığını düşünmek için henüz erken. Mahkeme kararlarının nasıl göz ardı edildiği ya da başka yöntemlerle uygulanmaz hale getirildiği unutulmamalı. Muğla’daki kirletici termik santrallar için de mahkeme kararı alınmıştı. Nükleer santralların da yine mahkeme kararıyla geçmişe gömüldüğünü sanıyorduk. Bir başka örneğe geçelim; Çeşme Yarımadası imar kararları mahkeme tarafından iptal edildi. Bu bölgenin doğal ve tarihi değerlerinin korunması için yıllar önce Koruma Kurulu tarafından alınan kararlar kırpıla kırpıla bu noktaya gelindi. Hala yapılaşmanın bölgenin doğal değerlerini yutmaması için bir avuç korumacı uğraş veriyor. Yerel yöneticiler imar kararları kapsamında bölgeye bir çok golf sahası yapılmasının planlandığını söylüyorlar. Turizmciler ve yetkililer golf sahalarının gelir getirici bir turizm yatırımı olduğunda ısrar ediyorlar. Mutlaka öyledir. Ancak bölgede yaşayanların kullanım suyu sorunu varken, dö Örnekler bitmek bilmiyor. Bilindiği gibi 6 Ağustos 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5793 sayılı kanun, su kaynaklarıyla ilgili şöyle bir uygulama getiriyor: “Deniz kıyılarını, gölleri, suları kullandıkları, doldurdukları için Hazine ile anlaşmazlığı olanlar 4 ay içinde başvururlarsa anlaşma yapılacak ve 49 yıllık kullanma hakkı verilecek.” Bu yasayla devlet, kamu adına kullanılması ve korunması gereken kıyıları ve su kaynaklarını bir süredir kanunsuz olarak gasp edenleri affedecek. Affetmekle kalmayacak, bu kişilere buraları daha uzun süreler boyunca kullanabilmeleri için kiralayacak. Oysa biz vatandaş olarak üzerimize düşeni yaptık; yapmaya da devam edeceğiz. Ama çeşmelerimizden su akmazsa, su kaynaklarımız siyanürle kirlenirse, ya da turizm geliri diye pervasızca kullanılıp tüketilirse, olmayan bir şeyi nasıl tasarruf edebiliriz? [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle