02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 ARALIK 2008 CUMA 5 D E N İ Z C İ Bazıları 'kuru kalabalık' diye nitelendirse de, bayram öncesinde Kemeraltı, tarihi günlerini yeniden yaşıyor gibiydi Çarşıya bayram geldi! 'Müşteri çekmeye çalışan satıcılar, bağıran, koşuşturan çocuklar, kılı kırk yararak alış veriş yapan kadınlar ve dilencileriyle ortalığı saran telaş ve gürültü içinde Kemeraltı, tam anlamıyla kendisi gibiydi.' ASUMAN ABACIOĞLU Bayram öncesi tatilin ilk günü Kemeraltı Çarşısı, eski güzel günlerine geri dönmüş gibiydi. “Kemeraltı ölüyor” saptamasının tam tersine, belki de İzmir’in en canlı alış veriş merkezlerinden biriydi. Donuk ve sadece gezinen bir kalabalık yoktu bu kez çarşıda. Seyyar satıcılarıyla, renkli mağazalarıyla ve bayrama hazırlık yapan çoluk çocuk, yaşlıgenç kalabalığıyla tam bir cümbüş havasındaydı. Müşteri çekmeye çalışan satıcılar, bağıran, koşuşturan çocuklar, kılı kırk yararak alış veriş yapan kadınlar ve dilencileriyle ortalığı saran telaş ve gürültü içinde Kemeraltı, tam anlamıyla kendisi gibiydi. İzmir’de bayram sanki en çok burada kendini hissettiriyordu. Kemeraltı’nın en sakin bölümünü her zamankinin tersine Kızlarağası Hanı oluşturuyordu. Turistik eşya satan mağazalar anlaşılan bayramdan nasibini alamamışlardı. Birkaç esnaf, 2001 krizinde bile bu kadar kötü bir duruma düşmediklerinden yakınıyordu. “O yıllarda yaşanan kriz Türkiye’nin kendi iç kriziydi. Ama gelen turistler alış veriş yapıyorlardı. Şimdi onlar da alış veriş yapmıyorlar. Üs Çandarlı’nın Çilesi ÜNAL BENLİALPER Artık yeter diyoruz. Uluslararası deniz ticaret hacmi dünyada hızla yükselirken, Türkiye'nin bu oldukça büyük ekonomik pastadan aldığı payın yüzde 2'lerde seyretmesi onurumuza dokunuyor. Yıllardır Ege'de yeni bir limanın yapılması için mücadele veriliyor. Ne acıdır ki 14 yıldır süren bu uğraşı, hep bürokrasi engeline takılmıştır. Ülke çıkarlarına bile darbe vuran bu hantal bürokrasi illetinden denize yapılan yatırımlar da nasibini almıştır. Ulaştırma Bakanlığı'nın uzun yıllar süren çalışmaları, en son Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Çandarlı limanının kurulacağı arazinin 453 hektarlık kısmını termal turizm bölgesi ilan etmesi ile durma noktasına gelmiştir. Üstelik bu kararın limanın tam ihale aşamasına geldiği zamana rastlaması da ilginçtir. Termal kararının Bakanlar Kurulu'Nda da geçmesi konuyu daha farklı boyutlara taşımaktadır. Ege Bölgesi'nde tek bir tersanenin olmayışı zaten çok büyük bir eksikliktir. Ege ve Akdeniz ekonomisi bu liman ve tersane projesi ile canlanıp güçlenecektir. Çünkü Ege veya Akdeniz'de arızalanan bir geminin bakım ve onarım için Yunanistan tersanelerine gittiğini bilmekteyiz. Liman ve tersane birbirlerini tamamlayan iki büyük iş koludur. Kuzey Ege limanı ve tersane projesi ile bölge ekonomisi yeni bir ivme kazanacaktır. Bakanlığın ÇED raporu aldığı bu projenin kurumlar arası uyuşmazlık veya karmaşa yüzünden askıda kalmış olması, iş dünyasını derinden yaralamıştır. Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı bu büyük yanlıştan dönerek yeni bir liman planı hazırlamış ve termal bölgesini liman arazisinden ayırmıştır. Ama geçen her yılın ülke ekonomisi için ne kadar önemli olduğunun bilinmesi gerektiğini unutmayalım. Düşünün bir kere, dünyanın en büyük 10 konteyner limanından birisinin sahibi olacaksınız, 20 bin kişiye iş olanağı doğacak. Avrupa ile Asya arasındaki deniz yük trafiğinde söz sahibi olacaksınız. Yunanistan'a rakip olup en güçlü projeye imza atacaksınız. Ama her nedense 14 yıl sadece yapım izni için bekleyeceksiniz. Bu konuda yorumu sizlere bırakıyorum. Çandarlı limanı eğer biterse Türkiye'nin en büyük konteyner limanı olacaktır. Yaklaşık 250 milyon YTL'ye mal olacak liman, yıllık 20 milyon ton kapasiteye sahiptir. Pire Limanı'ndan dört kat daha fazla ekonomik hareketliliği olacak olan Çandarlı limanı, tam kapasite ile çalışmaya başladığında ülke ekonomisine katkısının yıllık 150 milyar doları bulması beklenmektedir. Sonunda 2009 yılı ile ilgili yatırımlar programına alınan ''Çandarlı Körfezi Kuzey Ege Zeytindağ Konteyner Limanı ve Tersane Alanı Projesi'' 2009 ocak ayında ihaleye çıkmak üzere. Devlet Planlama Teşkilatı'na teslim edildi. Yıllardır raftan rafa kaldırılan projenin dosyaları bütün engellemelere ve dayatmalara karşın nihayet ortaya çıktı. Projenin 2.5 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşeceği söylense de ben bunu pek gerçekçi bulmuyorum. İzin alınması bile 14 yıl süren bu dev projenin yapımındaki bürokratik engelleri ve uyuşmazlıkları şimdiden görür gibiyim. Ama şuna inanın ki, artık bu ülkenin bekleyecek zamanı ve gücü kalmadı. (Fotoğraf: H CRAN ÖZDAMAR) telik 50 kuruşluk tuvalet parası bile ödemekten kaçıyorlar” yorumunu yapıyorlardı. Kızlarağası Hanı’nda anlaşılan tek iş yapan yerler çay kahve içilen mekanlar ve lokantalardı. Turistik eşya satanlar kan ağlasa da şekerciler ve tatlıcılar için gün doğmuştu. Kemeraltı Çarşısı’nın Mezarlıkbaşı’na yakın kısmında büyük karton kutuların içine doldurulmuş şeker, çikolata ve çerez satan dükkanların önünde kalabalıklar oluşmuştu. Müşteri profilini, yüzlerini bile kapatan kara çarşaflılardan tutun da türbanlılar, başörtülüler, tülbentle başını gevşekçe kapatanlar ve başı açıklar olmak üzere daha çok kadınlar oluşturuyordu. Genç kızlar, genç anneler ve yaşlı kadınlar; kolonyadan şekere, çocuklarına bayram giysisinden meyveye kadar bayram için gerekli olan her şeyi alıyorlardı. Kadınlar, tadına bakmadan alış veriş yapmıyorlar; şekerleri sarıldıkları kağıttan çıkarıp kokluyor, bazen ısırıyorlar bazen de biraz sıktıktan sonra yeniden sarıp yerine koyuyorlardı. Başı türbanlı bir genç kız, kalçasının etrafını saran bir kemeri üzerinde deniyor, arkadaşı da ona, “Süpeeer! Manyak gibi güzel durdu” diyordu. Bayramlık kıyafet almak isteyenler, Çankaya civarındaki ikinci el giysi satan mağazalara gelmişlerdi. Yere serdikleri örtülerin üzerinde satış yapan seyyar satıcıların çevresi de epeyce müşteri doluydu. Geliri düşük de olsa herkes bayramda üstüne başına çeki düzen vermeye çalışıyordu. Neredeyse, Kemeraltı’ndaki bütün seyyar satıcılarına ve dükkanlara yetecek kadar müşteri vardı. Meşhur dibek kahvesi satılan yere yaklaşırken duyulan dibeğin sesine buram buram kahve kokusu eşlik ediyordu. Bu kokuyu duyunca insanın niyeti olmasa da kahve içesi geliyordu. Hemen bir sokak arasında, üzeri kilimlerle döşenmiş sedirlerden oluşan açık hava kahvelerinde “Fincanda pişen kahve” içip fal baktırarak bu isteğinizi karşılayabiliyordunuz. Kemeraltı’nın kalabalığından yorgun düşenler için bundan daha güzel bir dinlenme yeri olamazdı. Bayram öncesi Kemeraltı’nda şambali satıcılarının sayısı artmış görünüyordu. Otantik giysileriyle elma şekeri ve macun satan bir seyyar satıcı da bu tabloda yerini almıştı. Bayram öncesi Kemeraltı’nın görünümü böyleydi. Bu görüntülere bakıldığında İzmir’de bayram sanki bir tek varoşlarda kutlanıyordu. [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle