17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 EKİM 2008 CUMA Kadına Yönelik Şiddet ve Taciz Yasallaşmamalı Adalet Bakanlığı’nca Türk Ceza Kanunu’nun ‘’Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar’’ bölümünde yapmayı planladığı değişiklikler kadınları ayağa kaldırdı. Yeni düzenlemelerle evlenme yaşının 14’e indirilmesi, tecavüzcünün tecavüz ettiği kişiyle evlenmesi halinde cezadan kurtulması hükmünün yeniden getirilmesi, tacizin cinsel suç sayılması için şikayet yaşı koşulunun 14’e indirilmesi, 2 yıldan 7 yıla kadar olan tecavüz cezasının 6 aydan bir yıla indirilmesi planlanıyor. Bazıları bu düzenlemenin, taciz suçuyla yargılanan dinci bir gazete yazarının cezadan kurtulması için yapılmak istendiğini savunuyorlar. Bence bu doğru değil, ya da yeterli bir neden değil. Bu düzenleme, Türkiye’deki pek çok erkeğin savunduğu, “kadını ikinci sınıf vatandaş’’ olarak gören düşünce ve yaşam tarzını korumak ve sürdürmek için yapılmaya çalışılıyor. Adalet Bakanlığı’ndaki bir toplantıda dile getirilen bu önerilerin dayandırıldığı gerekçe ise insanın tüylerini diken diken ediyor: “Toplum gerçekleri’’. Daha açık sözlerle şöyle savunuluyor bu değişiklikler; “mahkemelerde yargıçların karşısına 14 yaşında kucağında çocuklu kadınlar çıkıyor, aileler çok güç durumda kalıyor’’. Bazı yargıçlar, bu gerekçeyle Türk Ceza Kanunu’ndaki bazı eski düzenlemelere geri dönülmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu gerekçeler şu anlama mı geliyor; Türkiye’de kız çocukları ensest yüzünden zarar görüyor; o zaman toplumun bir gerçeği olan bu olayı normal mi kabul edeceğiz? Namus cinayetlerinde yine eskisi gibi “tahrik var’’ şeklindeki “hafifletici nedenlerle’’ cezaları düşürecek miyiz? Kuma olayı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaygın, o zaman kuma almayı serbest mi bırakmalıyız? Bütün bunlar, erkek egemen toplumumuzda yaygın olan ve kadını mal olarak gören zihniyetin ürünü. Türkiye’de hemen her kadın yolda, sokakta, otobüste veya işyerinde hayatında en az bir kez tacize uğrar; bu taciz sözle, bakışla ya da kaba tabirle elle olur. Bunlar, toplumumuzda kadınların büyük kentlerde karşılaştığı en yaygın tacizlerdir. Ancak, büyük kentlerdeki bu tacizler, Anadolu kent ve kasabalarında giderek ağırlaşır. Bir dönem Batman’daki kadın intiharlarının yoğunluğunu hatırlayınız. Bu bölgelerde kadınların istemedikleri bir erkekle evlendirilmeleri neredeyse kaderleridir. Gerdek gecesi bakire çıkmadıkları gerekçesiyle kimbilir kaç genç kızın canına kıyılmıştır. Yine geçmişte ASUMAN ABACIOĞLU okul müdürlerinin bile genç kızlara “bekaret testi’’ yaptırabildiklerini unutmayınız. Kocasının uyguladığı şiddet yüzünden “baba evine’’ geri dönen genç kadınların akıbeti aile meclislerinde alınan ölüm kararıdır. Kaç kadın, boşanmak istediği için, defalarca karakola şikayet etmesine karşın, sokak ortasında kocası tarafından bıçaklanarak ya da vurularak öldürülmüştür. Tesadüfen ölmeyip yaralı olarak kurtulurlarsa da hastane odasında ölüm yakalarını bırakmaz. Örnekler, saymakla bitmez. Türkiye’de kadının maruz kaldığı şiddet, yaygın ve çeşitlidir. Psikolojik şiddettin sözünü bile etmiyoruz. Türkiye’de kadına yönelik negatif ayrımcılıkla mücadelede daha alınacak çok yol varken, olumlu birkaç gelişmede de geri adım atmaya yönelik bu öneriler, henüz daha işin başındayken durdurulmalıdır. Var olan olumlu yasaların uygulanmasında dahi sorunlarla karşılaşılırken, kadınlar bu yasalar tarafından bile yeterince korunamazken, bir de geri adım atmak, tecavüzü ve şiddeti meşrulaştıracaktır. Kadınlar, özellikle küçük yaştaki kızlar tümüyle savunmasız ve korumasız bırakılacaklardır. Kızların küçük yaşta evlendirilmeleri, namus cinayetleri, aile içi şiddet, toplumun “değiştirilmesi ve engellenmesi’’ gereken gerçekleridir; olduğu gibi kabul edilip sürdürülmesi gereken değil. Türkiye’de inanması ve kabul edilmesi zor gelişmeler yaşanıyor. AB’ye uyum amacıyla gerçekleştirilmiş olan yasal düzenlemeler, yeniden geriye döndürülmeye çalışılıyor. Herkesin görmesi ve engellemeye çalışması gereken bir gidişat bu. Çünkü özellikle kadınlar için durum hiç de parlak gözükmüyor. Bu gelişmelerin kadınları götüreceği yer; yakın gelecekte sokakta “açık’’ giyindiği için kadınları taciz eden erkeklerin “tahrik vardı’’ gerekçesiyle cezalandırılmayacakları bir yasal düzenlemedir. Çünkü bunun sonu yoktur. Toplumumuzda, “dişi köpek kuyruk sallamadıkça erkek köpek arkasından gitmez’’ görüşü yaygındır. Kadınların “kapanmadıkları sürece’’ sokaklarında rahatça dolaşamayacakları bir ülkeye doğru gidiştir bu. Erkek arkadaş edindiği gerekçesiyle erkek kardeşi tarafından genç kızların katledilmesinde “tahrik’’ arayan zihniyetin kadınları götüreceği yer burasıdır. Ensest ilişkiye zorlanan ve bu nedenle hiç suçu olmadığı halde aile meclisi tarafından ölüme mahkum edilen genç kızların bile korunamadığı bir ülkede, geriye yönelik yasal düzenlemeler yapıldığında kadınların maruz kalacakları şiddetin ve tacizin sınırı olmayacaktır. 5 D E N İ Z C İ Gemi inşa sanayi ÜNAL BENLİALPER Denizcilik sektörü sahip olduğu fiziksel yetenekler ve iş organizasyonundaki hareketliliğinden dolayı geniş bir açılıma ve birikime sahiptir. Gemi inşa sanayi yaratıcı, rekabetçi ve teknik yapılanma gibi büyük bir iş potansiyeli nedeniyle bu sektörün önemli bir koludur. Gemi inşa sanayi, yan sektörlerle birlikte 100 bin kişinin üzerinde bir istihdam yaratmaktadır. Alt yapısı hazır olmadan gelişen bu sektör bugün ciddi bir krizle kan kaybetmektedir. Ne özel sektör ne de hükümet ileriye dönük projeler hazırlamamıştır. Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Başkanı Murat Bayrak da, yeterince hazır olmadıklarını ve krizde gafil avlandıklarını ifade ederek önemli bir sorunu dile getirmiştir. Şimdi ise sektörde tam bir kaos dönemi yaşanmaktadır. Şirketlerin bankalardan kullandıkları krediler geri istenmektedir. Öte yandan ise son dokuz aylık dönemde gemi siparişleri durma noktasına gelmiştir. Çalışma Bakanlığı ile GİSBİR arasındaki sorun yeni yönetmelik nedeniyle gittikçe büyümektedir. Türk armatörler arasında daha sıkı bir işbirligine gereksinim vardır. Çünkü gemi inşa sanayindeki yapılanma görüldügü gibi çok hassas dengeler üzerine kurulmustur. Türk armatörler böylesine krizlere hazırlıklı değildir. Yaşanan son olaylar bunun birer göstergesidir. Öz sermayelerini güçlendirmek ve kendilerine yeni finansman kaynakları yaratmak zorundadırlar. İngiltere'deki denizcilik örgütlerinin olusturdugu yeni güç ve çıkar grubu oluşumu, buna verılecek en güzel örnektir. Yunanlı armatörler kurdukları ''UGS'' adlı birlikle, aralarında çok sıkı bir işbirliğine girmişlerdir. Tam bir dayanışma örneği sergileyen Yunanlı armatörler ekonomik krizlere karşı her zaman hazır olmuşlardır. Aynı zamanda AB Armatörleri Birliği'ne de (ECSA) üye olan Yunanlı armatörler, sahip oldukları bu güçle dünya deniz ticaretinin önemli bölümünü kontrol altında tutmaktadırlar. Dünya denizlerinde durum böyle iken biz halen sahibi Türk olan yabancı bayraklı gemileri filomuza kazandıramamanın üzüntüsü içindeyiz. Limanlarımızı özelliştirme adına yabancılara peşkeş çektiriyoruz. Bırakın Denizcilik Bakanlığı'nın kurulmasını, Denizcilik Müsteşarlığı'nın bile henüz kuruluş yasası yoktur. Kanun hükmünde kararnameyle denizleri yönetilen bir ulus asla denizci olamaz. Sektördeki herkes tedirgin, huzursuz ve önünüzdeki 2009 yılından oldukça umutsuz. Bugünler, karamsarlığa kapılan gemi inşa sanayinin, birlik ve beraberlik için yeni yapılanmalara yelken açacağı andır. Türkiye’de kadına yönelik negatif ayrımcılıkla mücadelede daha alınacak çok yol varken, geri adım atılmasına yönelik girişimler engellenmelidir. [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle