05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 13 MAYIS 2022 CUMA 2 olaylar ve görüşler lümden korkmam, ama ölümü Sonra Ahmet Say bizi yalnız bırak- Sonra, Melih Cevdet Anday. Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ad- hiç sevmem: tı. 87 yaşında. 2002’de, 87 yaşında. lı kitabım yayımlandığında birkaç sayıyı, Ö Çünkü sevdiklerimin ölme- En sonra da Sami Karaören ara- En sonra, Refik Erduran. 2017’de, bu kitabımın eleştirisine ve benim yanıt- sine çok üzülürüm. mızdan ayrıldı. 98 yaşında. 89 yaşında. larıma ayırmıştı. Belki de on beş yaşındayken, ido- HHH HHH Ünlü Zafer Pasajı’nda Remzi İnanç’ın lüm olan dağcı ağabeyimi Demirkazık Belki de dört kişilik bir ailede bü- Art arda gelen son ölümler, beni yi- kitabevinde görüşür, tartışırdık. Tepesi’ne tırmanırken karanlık bir kaza yüdüğüm için farklı zamanlarda da ne yürekten sarstı: Büyük eseri Müzik Ansiklopedisi sonucu kaybetmiş olmamın sonucu, ken- olsa, üçlü ölümler beni çok etkiler: Pek çok kitabı olan yakın dostum hâlâ kütüphanemin baş köşesindedir. dimi bildim bileli ölümle iç içe yaşadım. Sırasıyla ağabeyim Engin Kongar. sevgili Rona Aybay, Bosna-Hersek İn- Sami Karaören, benim “Kültür Üze- Üç ölüm HHH 1956’da, 21 yaşında. san Hakları Mahkemesi’nin kurulduğu rine” adlı kitabımı o zamanlar adı Yaşam döngüsü çok ama çok acı- İki yıl sonra hemen hemen aynı gün- 1996’dan kapandığı 2003’e kadar Avru- “Çağdaş Yayınları” olan Cumhuriyet diğince iyi bir insan olmaya yöneltti. masız: de babam İhsan Kongar. 1958’de, 57 pa Konseyi tarafından seçilmiş ulusla- Gazetesi’nin yayınevinde bastıran bir Tabii, aynı görüşün yani ölümlülük İnsanı, en çok sevdiği iki insanın, yaşında. rarası yargıçlık görevi yaptı. büyüğümdür. bilincinin, bütün kötülüklerin, yolsuz- anne ve babasının ölümüne tanık ol- En sonra da annem Mesude Kongar. 12 Eylül yönetimi tarafından 1402’lik Müthiş bir belleği vardı ve yemekler- lukların, hırsızlıkların, haksızlıkların, maya mahkûm etmiş. 1974’te, 70 yaşında. olarak üniversiteden atılmış, buna kar- de ezberinden okuduğu şiirlerle sohbe- hırsların, zulmün gerekçesi de yapıl- Elbette evlat acısı, anne baba acısın- HHH şı yürüttüğü davayı kazanarak benim gi- ti renklendirirdi. dığını çok biliyorum. dan da beter bir işkence. Beni yalnız bırakan çok yakın ve bi istifa edenler dahil, herkesin görevine Tam bir kültür insanı, tam bir Atatürk- “Nasıl olsa hepimiz öleceğiz, ezebil- Ben bu acıyı yaşayan bir ailede çok değerli üç arkadaşım: geri dönmesini sağlamıştı. çü ve öz Türkçe âşığı bir yazardı. diğim kadar ezeyim, çalabildiğim ka- büyüdüğüm için, “Ölüm” ve “Ölüm- Önce Prof. Erdal İnönü. 2007’de, 81 Jürilerde birlikte çok çalıştık. İlhan Selçuk’un çok yakın arkadaşıydı. dar çalayım, vurabildiğim kadar vura- lülük” bütün yaşamıma egemen ol- yaşında. Son kitabımızla ilgili olarak yine birkaç HHH yım” anlayışı da “ölümlü dünya” anlayı- du ve beni elimden geldiğince “ya- Üç yıl sonra Şakir Eczacıbaşı. gün önce hastaneden bilgi sormuş ve Yarın, Zülâl Kalkandelen ile birlik- şına dayalıdır. rın ölecekmiş gibi çalışmaya ve hiç 2010’da, 81 yaşında. yardımını görmüştüm. te yıllarca çalışarak yazdığımız DEV- HHH ölmeyecekmiş gibi tutarlı ve ahlaklı Birkaç ay sonra da İlhan Selçuk. Ahmet Say, babamın arkadaşı öğ- RİMİN VE KARŞI DEVRİMİN YÜZ YI- Türkiye’nin çok seçkin üç evladı ar- olmaya” yöneltti. 2010’da, 85 yaşında. retmen Fazıl Say’ın oğlu, ünlü sanatçı, LI adlı kitabımızın Beşiktaş Beltaş Ki- ka arkaya öldü: “Şu ölümlü dünyada değer mi?” ifa- HHH besteci, icracı Fazıl Say’ın babasıydı. tap Kafe’de saat 12’de söyleşi ve im- Önce Prof. Rona Aybay’ı kaybettik. desi beni kötülüklerden, tutarsızlıklar- Dostum olan üç yazar: Tanışıklığımız Ankara’ya Türkiye Yazıları za günü var. dan, hırslardan korudu ve elimden gel- 87 yaşında. Ağabeyimle aynı yaştaydı. Önce Aziz Nesin. 1995’te, 80 yaşında. Dergisi’ni çıkardığı günlere dayanıyordu. Sevgili ve değerli okurlarımızı beklerim. 20 yıllık tarih dersi Salih Özbaran EmEkli tarih profEsörü lkemizde, değer verdiğim meslek- taşlarımın da paylaştıkları değerlen- Üdirmelerini unutmam mümkün de- ğil. Onlar ele aldıkları konuları, akademik disiplin içinde çalışarak yaparlar ve toplu- ma daha fazla açılmak istediklerinde yani vülgarize/yaygın metinlerle ve söylemlerle geniş kitleleri hedef alırlar. Ama ondan kendi çıkarları için yararlan- mak isteyenler tarihçinin objektifine fark- lı görüntüler, uydurma manzaralar, yalan istatistikler eklerler veya sesine karışır- lar. Kısacası tahrif ederler gelecekte kulla- nılacak olan tarih kaynaklarını. Geçmişin olayları, olguları, kurumları ve kişileri (hat- ta uzun süreçler için de keşfedilmiş yasa mertebesindeki sonuçları) “tarih” adı altın- da günlük siyasa içine sürüklenmeye ça- lışılır; öte yandan, nereye vuracağı, nasıl çağrı yapacağı, hangi güçlerin ekmeğine yağ süreceği belirsiz bir serüvene itilmiş olur “tarih”. Son 20 yıldır böyle bir zihniye- tin doruğunu yaşamaktayız. Son 20 yıl içinde iktidarın ve onun başın- da tek seçici konumundaki (önce başba- kan, sonra partili cumhurbaşkanı) yöneti- minden tarihe nasıl ve ne tür “veriler” bıra- kıldığını düşündüğümde, o süreci yazmaya çalışacak olan tarihçilerin ne denli dikkat- li ve disiplinli çalışmaları gerektiğini vurgu- lamak isterim. Gizlenmiş gerçekleri, ayan- beyan göstergeleri yok sayarak kendi ve- rileriyle vatandaşı oyalayan, yaşam zorlu- ğuyla baş başa bırakılan halkın perişanlı- ğını göz ardı eden, Cumhuriyetin kazanım- larını kenara iten, topluma ümmet kimliği- ni yeterli bulan, Türkiye Cumhuriyeti’ni dış dünyaya karşı itibarı zedelenmiş bir devlet durumuna getiren, “Misakı Milli”nin top- raklarını, nehirlerini, denizlerini -mali du- rumunu düzeltmek için!- istediği hoyratlık- la gözden çıkaran ve ona hükmeden zihni- yetin, sessiz çoğunluğa lütfettiği ianenin/ maişetin tarihini nasıl yazacaktır tarihçi? Tarihçi devrimi yok saymaz Şu anda (20 yıldır ülkeyi yöneten) ikti- darın, türlü olumsuzluğa bulaştırmak iste- diği ve paranteze almaya çalıştığı “Cum- huriyet rejimi”nin ilk 20 yılını (hatta 15 yı- la sıkıştırılmış bir olağanüstü süreci), de- yim yerindeyse, Osmanlılardan devraldı- ğı enkazı ve emperyalizme karşı kazandığı bağımsızlığı ve çağdaşlığı hatırlatarak bi- tireyim yazımı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından son- ra söyledikleri arasındaki bir cümle: “Şim- di daha güçlü bir savaş bekliyor” ve ardın- dan sözlerini tamamlıyor: “Çağdaşlaşma savaşı yapılacak”. Neler yapılmamış ki bu çağdaşlaşma savaşında. Seçime ve par- tilere dayalı hükümetlerin oluşumu, biat- tan/ümmetten vatandaşlık kimliği üret- me, sosyal ve ekonomik hayattaki yeni- likler, eğitim ve öğretimdeki atılımlar, laik düzen, kültür devrimi, doğaya/çevreye ve- rilen değer, dış politikada sağlam ve barış- çı duruş. Saydıklarımı (ve sayamadıklarımı düşünerek) Atatürk’ün şu sözleriyle bitire- yim yazımı: “Türkler bütün medeni milletlerin dost- larıdır... Memleketler muhteliftir fakat me- deniyet birdir ve bir milletin terakkisi için bu yegâne medeniyete iştirak etmesi la- zımdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun suku- tu, garba karşı elde ettiği muzafferiyetler- den çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz.” Son 20 yılı yazacak tarihçiler, Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyetin ilk 15-20 yılını da anımsayacaklar, kıyaslamayı yapacaklar, eminim bağımsızlık savaşı veren ve uygar- lık yolunu tutmuş olanlar üstüne getiril- mek istenen karanlığı anımsatacaklardır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle