02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 23 NİSAN 2021 CUMA [email protected] olaylar ve görüşler Türkiye’nin temel taşı: Türkiye Büyük Millet Meclisi Dr. Hazal PAPUÇÇULAR İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi 23Nisan 1920’de Ankara’da kurulan “olağanüstü yetkilere sahip” Meclis siyasal tarihimizde hem kurtuluşun hem de kuruluşun simgesidir. Milli Mücadele’yi yönetip başarıyla ulaştıran da Cumhuriyete giden yolda en önemli kararları alan da bu Meclis’tir. Bu nedenle bugün 101. kuruluş yılını kutladığımız TBMM’nin Türkiye’nin en temel taşını oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. TBMM bir anlamda Osmanlı’nın modernleşme sürecinde ortaya çıkan anayasacılık hareketinin bir başka sayfası olarak düşünülebilir. Ancak TBMM’yi öncüllerinden ayıran en önemli fark, onun temelini ulusal egemenlik düşüncesine dayandırmasındadır. Meclis’in 1921’de kabul ettiği Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda birinci madde hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu belirtirken ikinci maddesi bu hâkimiyetin icra yetkisinin Meclis’te olduğunu vurguluyordu. Böylesi radikal bir siyasi egemenlik değişimi ne 1876 Kanuni Esasi’sinde ne de bu anayasaya 1909 yılında yapılan etraflı değişikliklerde bulunuyordu. Şüphesiz hem 1876’daki kısa süreli parlamento deneyimi hem de 1908 Devrimi’nden sonra açılan meclisin altında yatan ana fikir memleketin kötü gidişatına dur demekti. Ancak sadece 1920’de açılan Meclis bu kötü Parlamenter sistemde yasama, yürütmeye karşı zamanla zayıflasa da Meclis yine de aktif siyasetin en önemli kurumu olmaya devam etmiştir. Ancak sistem değişikliğiyle birlikte bu durum ortadan kalkmıştır. gidişatı ulusun egemenliği gibi bir kavram üzerinden değiştirmeyi amaç edinmişti. Bu, siyasal tarihimizde bir kopuşun habercisi, parlamento tarihimizde de bir kırılma anıydı. Kişi değil Meclis bünyesinde Peki Atatürk Milli Mücadele’yi neden özellikle milli iradeyi hâkim kılacak şekilde yürütmek istemişti? 24 Nisan 1920’de yaptığı konuşmada bunu çok net bir biçimde özetlemişti: “Şu halde yüksek Meclis’inizde birleşen yüksek millet iradesine dayanmak suretiyle meşruluğun ve yasallığın işlere hâkim kılınması şarttır.” Saraya ve İtilaf Devletlerine göre bir isyancı olabilirdi. Ama aslında Milli Mücadele’nin tüm basamaklarına ve kurumlarına ulusal egemenlik kavramı üzerinden meşruiyet sağlamaya çalışan bir devlet adamı gibi davranıyordu. Modern çağın ulusal egemenliğe atfettiği önem düşünüldüğünde de hem saraydan hem de Anadolu ve Rumeli’nin dört bir yanında işgalci olan İtilaf Devletlerinden daha meşruydu. Ve eklenmelidir ki Atatürk’ün kurumlara atfettiği önem siyasi hayatı boyunca değişmemişti. Kuşkusuz 1920’nin Mustafa Kemal Paşa’sı 1930’ların Atatürk’ünden siyaseten farklıydı. Fakat Atatürk 1938’de hayatını kaybettiğinde Türkiye’ye her şeyden önce işler bir kurumsal yapı bırakmıştı. TBMM son dönemde de siyasiler tarafından sıkça anılmaya başlanan “kuvvetler birliği”ne dayanıyordu. Ancak bu kuvvetler tek bir şahısta değil Meclis’in kendi bünyesinde toplanıyordu. O sebeple de milletvekilleri icra vekilleri ile yetki paylaşımı söz konusu olduğunda çok dikkatli davranıyordu. Meclis tutanaklarına göz gezdirildiğinde en çok tartışılan konunun usul olması bu bağlamda şaşırtıcı görünmemektedir. Cumhuriyete mihenk taşı TBMM kurulduğunda ilk hedefi Milli Mücadele’nin başarıya ulaştırılmasıydı. Bu hedef Türkiye’nin kuruluş süreciyle de beraber ilerlemiştir. Kanuni Esasi’deki “Devleti Osmaniye”, Teşkilatı Esasiye’de “Türkiye Devleti”ydi. “Türkiye Devleti”nin yasama ve yürütme yetkisi ise İstanbul’da değil “milletin tek ve gerçek temsilcisi” olan TBMM’de toplanıyordu. Teşkilatı Esasiye, Kanuni Esasi’nin hâlâ yürürlükte olduğunu Teşkilatı Esasiye’nin kaidelerine aykırı düşmediği sürece kabul ediyordu. Bunlar “eskiden” kopuşun ilk sinyalleriydi. Milli Mücadele zafere yaklaştıkça bu sinyaller daha görünür olacak ve savaşın kazanılmasından sonra da TBMM 1 Kasım 1922 günü Osmanlı saltanatını kaldırdığını ilan edecekti. Cumhuriyete giden yolda en önemli gelişme, TBMM’nin kendisiydi. Fakat o da yaklaşık iki sene içinde en büyük devrimini gerçekleştirmişti. Yeni sistem işlevsizleştirdi Birinci Meclis, tarihimizin en önemli safhalarından birini oluşturur. Bu sebeple her 23 Nisan haklı olarak en çok bu Meclis’i konuşup tartışırız. Ancak bu yegâne tarih bize, 101 yıllık bir siyasal hayatın bu kuruma nasıl etki ettiğini, devlet erkleri arasındaki dengenin nasıl değiştiğini de unutturmamalı... Türkiye parlamenter sisteme geçtikten sonra, erkler açısından düşünüldüğünde yapılan her anayasa değişikliğinde yasama yürütmenin karşısında zayıflamıştır. Bu, birbirinden çok farklı bir anlayışı yansıtan 1961 ve 1982 anayasalarının her ikisi için de geçerlidir. Ancak bu noktada en büyük dönüm noktası kuşkusuz parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilen 2017 sonrasında gerçekleşmiştir. Zira parlamenter sistemde yasama yürütmeye karşı zamanla zayıflasa da Meclis yine de aktif siyasetin en önemli kurumu olmaya devam etmiştir. Ancak sistem değişikliğiyle birlikte bu durum ortadan kalkmıştır. TBMM’nin açılışının 101. yılını kutladığımız bugünse artık sadece yasama ve yürütme arasındaki güçler dengesini değil, Meclis’in siyaset içindeki gücünü de bir yüzyıl üzerinden tartışmak zorundayız. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun... 23 Nisan: Yaşasın parlamenter demokrasi! Kendi oturdukları koltukları Cumhuriyete ve Atatürk Devrimlerine borçlu olanların Atatürk’e ve Cumhuriyete karşı olan akıldışı, mantıkdışı olan tutum ve davranışları yine gündeme geldi: 2021 yılı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı günü de sokağa çıkma yasağı konuldu… Aynen asılan “128 Milyar Dolar Nerede” afişinin, hiçbir ilgisi olmayan koronavirüs salgını bahane edilerek zorla indirilmesinde görüldüğü gibi, kendi kongrelerinin yol açtığı pandemi zirvesinin baskı aracı olarak kullanılmasının bir örneği olarak! HHH 1) Türk Devrimi veya Atatürk Devrimi, iki temelden oluşur. Birinci temel, İstiklal Savaşı’dır. İkinci temel, Atatürk (Devrimleri) Reformlarıdır. Büyük Millet Meclisi bu iki temel arasındaki askeri, siyasal, toplumsal meşruiyet köprüsüdür. 2) Mustafa Kemal Atatürk’ün dilinde, (terminolojisinde) “Cumhuriyet” sözcüğü “Demokrasi” hedefini de içerir. “Cumhuriyet” teriminin tercih edilmesi, “Padişahlık”, “Halifelik”, “Saltanat/Sultanlık” gibi kavramların karşıtı olan bir rejimi daha çarpıcı olarak ifade etmesinden dolayıdır. 3) İstiklal Savaşı, askeri anlamda mucizevi bir başarıdır. Atatürk Devrimleriyle (Reformlarıyla) bir Din/Tarım Toplumunun, Batı’da dört yüzyıla yakın bir sürede gerçekleşen, çağdaş bir Endüstri Toplumuna dönüşme sürecinin 15 yılda temellendirilmesi de toplumsal/siyasal/ekonomik/kültürel anlamda mucizevi bir başarıdır. 4) Meclis’in açılışı, Padişahın Allah’a ve Osmanlı ailesinin gücünden gelen geleneklere dayalı olan egemenlik kaynağını Millet’e aktaran, İstiklal Savaşı’nın yönetimini ve sonradan da Atatürk Devrimlerinin meşruiyetini “Meclise/Parlamentoya” veren en önemli siyasal eylemdir. 5) Açılışı, Şeyhülislam Dürrizade’nin Vahdettin’in imzasıyla yayımlanan, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idamını isteyen fetvasından sadece 11 gün sonra, Düzce isyanının devamı sırasındadır. 6) Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Parlamenter Demokrasi modeli üzerine kurmak istediği için, kurtarıcı ve kurucu olduğu halde, karizmatik liderlik gücüne rağmen, bütün yetkileri elinde toplamamış, Başkanlık Rejimini tercih etmemiş, Meclisi/Parlamentoyu, en yüksek organ olarak kabul etmiştir. HHH Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk… Yaşasın 23 Nisan… Yaşasın Türkiye Büyük Millet Meclisi… Yaşasın Demokratik ve Laik Sosyal Hukuk Devleti… Yaşasın Parlamenter Demokrasi! Ulus egemenliğinden Saray egemenliğine: ‘Yaşamıyor’ 23 Nisan! Kaan EROĞUZ / Araştırmacı Yıkımı anlamak ve tanımak, “yine ve yeniden” kurulacak olanı hedefe koymak için biİnsanlık tarihi, doğrusal bir çizgide ilerlemiyor. Tarihin seyrini değiştiren önemli rincil önem arz ediyor. Ondan dolayı 1920’de kazandığımız ulus egemenliğinin 2017’de sıçrayışlara şahit olduğumuz gibi bu atılım nasıl Saray egemenliğine dönüştüğünü tekların geri çekilişlerine, mağlubiyetlerine ve rar hatırlatmamız lazım. ya tersine dönüşlerine de tanık olabiliyoruz. Bu tespit geriye dönüşleri büsbütün olum Tarihsel görev suzlama anlamına da gelmemeli. Çünkü her Halkın kongreler yoluyla örgütlenmesi sogeriye çekiliş anı, gerçekleşen atılımların nucu başarıya ulaşan milli kurtuluş mücaeksik kalan taraflarını görebilmemize ola delemizin asli karargâhı Büyük Millet Mecnak tanır. Diğer bir deyişle yaşanan sürece lisi 101 yıl önce bugün faaliyetlerine başlamüdahale etmek isteyen politik aktörler için dı. Kurtuluş mücadelesi devam ederken açıgeriye çekiliş anları oldukça öğreticidir ve lan “milletin yuvası” Cumhuriyetin kurucu bu anlamı itibariyle kendi içerisinde olumlu kadrolarının verilen bağımsızlık mücadelesibir tarafı da barındırır. ni halka dayandırma ve halkla birlikte hareYıkımı anlamak ve tanımak ket etme noktasında gösterdikleri demokratik, ulus egemenliğine dayalı anlayışı en net Kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti, 23 ifadesiyle ortaya koyuyordu. Nitekim Milli Nisan’ın 101. yılını böyle bir geriye çeMücadele yıllarında ortaya konan bu irade, kiliş anının zorluklarıyla karşı1923 yılında Cumhuriyet rejimiyle lıyor. AKP öncesi sağ iktidartaçlandırıldı ve TBMM, ulus egeların Cumhuriyet rejimine yönelik tüm tahribatlarına rağmen rejimin varlığından şüphe etmemiYıkımı anlamenliğinin biricik temsil orgamak ve tanımak, nı olarak kuvvetlendirildi. 2017 Referandumu, özel“yine ve yeniden” ku likle 2013 yılında yaşazi sağlayacak göster rulacak olanı hedefe koy nan Gezi Parkı protestogeler oldukça sınırlıydı ancak özellikle tarihsel bir kırılma uğrağı olarak 2017 Remak için birincil önem arz ediyor. Ondan dolayı 1920’de kazandığımız ulus ları sonrası dönüştürülmeye başlanan rejimin ve gittikçe otoriterleşen AKP hükümetinin geldiferandumu sonrası inegemenliğinin ği son aşamayı, tek adaşa edilen “Saray rejimi” ile birlikte bugün bir cumhuriyetten da2017’de nasıl saray egemenliğine dönüştüğünü ma dayalı Saray rejiminin resmileştiği ve yasama organı olan TBMM’nin hası asgari demokratik tekrar hatırlatma pasifize edilerek ulus egehakların varlığından dahi söz etmek imkânsız hale mız lazım. menliğinin aşındırıldığı bir tarihsel anı nitelemektedir. Bu geldi. Bu gerçekliğe gözlerimizi anlamı itibariyle 4 yıldır olağan dekapayıp ortada yasama faaliyetini mokratik koşullarda faaliyet gösteren olağan demokratik koşullarda yürüten bir bir “Millet Meclisi” bulunmamaktadır. Acıdır Meclis varmış gibi “Yaşasın 23 Nisan” slo ki yıllardır “Yaşasın!” diyerek yaşatmaya çaganları atmak, olmayan, yok edilen bir gü lıştığımız “23 Nisan 4 yıldır yaşamıyor”. nün kutlamasını yapmak gayet tabii konBu özeleştiri ve bu özeleştirinin vermiş olforlu ve bol alkışlı bir alan sunabilir. An duğu yeniden ulus egemenliğini tesis etme cak somut gerçeklik, ona gözlerimizi ka sorumluluğu, tüm Cumhuriyetçi kuvvetlerin payarak veya yokmuş gibi davranarak or TBMM’nin açılışının 101. yılında hatırlaması tadan kalkmış olmuyor. Geriye dönüşleri gereken bir tarihsel görev olarak karşılarıntersine çevirebilme ve zor koşulları aşabil da durmaktadır. me iradesi göstermek tam da bu noktada Ancak bu görev başarıya ulaştığı takdirde anlam kazanıyor. “23 Nisan yeniden yaşayabilir”.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle