09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 5 EYLÜL 2020 CUMARTESİ 31. ANKARA ULUSLARARASI FILM FESTIVALI, 11 EYLÜL’E KADAR DEVAM EDECEK Festival ödüllerle başladı Şerif Sezer Tamer Levent Aziz Nesin Emek Ödülü sinema sanatçısı Şerif Sezer’e, Sanat Çınarı Ödülü tiyatro ve sinema sanatçısı Tamer Levent’e, Kitle İletişim Ödülü ise bağımsız film dağıtım ağı Başka Sinema’ya verildi. 31. Ankara Uluslararası Film Festivali, önceki gece CER Modern’de düzenlenen Açılış Töreni ile başladı. Şerif Sezer, Tamer Levent ve Başka Sinema’ya Onur Ödülleri’nin sunulduğu gecede Ulusal Uzun Proje Geliştirme Desteği Yarışması’nın kazananı da belli oldu. Festivalde bugün Ulusal Belgesel Film Yarışması filmleri seyirci ve jüri önüne çıkarken, Federico Fellini, Éric Rohmer, Jirí Menzel’in klasik filmleri yıllar sonra beyazperdede olacak. Nina Hoss’a San Sebastián ve Stockholm film festivallerinden En İyi Kadın Oyuncu Ödülü getiren “Seçmeler”, feminist ve avangart sinemanın yaşayan kraliçesi Ulrike Ottinger’in otobiyografik belgeseli “Paris Kaligramları” ve Christian Petzold’un bu yıl Berlin Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu dalında Gümüş Ayı Ödülü’nü kazanan romantik hayalet filmi “Undine”, Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşacak. Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nın T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile düzenlediği 31. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin açılış töreni ni Ünsal Ünlü sundu. Aziz Nesin Emek Ödülü sinema sanatçısı Şerif Sezer’e, Sanat Çınarı Ödülü tiyatro ve sinema sanatçısı Tamer Levent’e, Kitle İletişim Ödülü ise bağımsız film dağıtım ağı Başka Sinema’ya verildi. Destek ödülü verildi Ankara Uluslararası Film Festivali’nin 3 yıl önce başlattığı ve ilk ya da ikinci filmini çekecek sinemacılara maddi destek sağlayan Ulusal Uzun Proje Geliştirme Desteği Yarışması’nın birincisi Murat Uğurlu’nun “Hak Edilmiş Bir Öpücük” adlı projesi oldu. “Hak Edilmiş Bir Öpücük”, AB Türkiye Delegasyonu’nun desteğiyle düzenlenen yarışmada 30 bin TL tutarında para ödülünün sahibi oldu. ‘Kişiliğimi bulduğum kent’ Sanat Çınarı Ödülü’nün bu yılki sahibi Tamer Levent’e ödülünü fes FESTİVALDE BUGÜN BÜYÜLÜ FENER SALON I u 14.15 The Audition / Seçmeler u 17.15 The Snowdrop Festival / Kardelen Festivali u 20.15 Paris Calligrammes / Paris Kaligramları BÜYÜLÜ FENER SALON II u 14.00 Ulusal Belgesel Film Yarışması Sessizliğin Gözyaşları / Kadınlar Ülkesi / Asfaltın Altında Dereler Var! u 17.00 Ulusal Belgesel Film Yarışması Ege’nin Son Baharı / Ovacık u 20.00 St. Peter’s Umbrella / Aziz Petros’un Şemsiyesi tival başkanı İnci Demirkol sundu. Levent yaptığı konuşmada “Ankara kişiliğimi bulduğum kent. Ankara Devlet Konservatuvarı, sonra Devlet Tiyatroları, TOBAV... Ankara Film Festivali’nin kuruluşunda da bulunmuştum, Mahmut Tali Öngören ile çalıştım, jürisinde de bulundum, hatta Kemal Sunal hayatında aldığı iki ödülden birini bizim jürimizde almıştı. Ödül de aldım festivalden, ‘Tepenin Ardı’ filmindeki rolümle En İyi Erkek Oyuncu seçildim. Ama tabii, ‘Onur Ödülü’ diye adlandırılan bu ödüller insana yaşamında belli bir noktaya geldin, yaş aldın gibi bir duygu yaratıyor ama ‘Sanat Çınarı’ daha etkili, bu buluş için de kutluyorum festivali” dedi. Sezer: ‘Aynı heyecan’ Aziz Nesin Emek Ödülü’nün sahibi Şerif Sezer’e ödülünü ise Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı Başkanı İrfan Demirkol verdi. Sezer, duygulu anlara yol açan ödül konuşmasında şunları söyledi: “Bu gece sahneye Aziz Nesin Emek Ödülü’nü almaya çıkarken bundan tam 31 yıl önce Ankara Film Festivali’nden festivalin ilk en iyi kadın oyuncusu ödülünü almaya çıkarkenki kadar heyecanlıyım. Bunu hissettim. Bu duygu, yaptığım filmlere, oynadığım karakterlere ve hayatın bana kattıklarına rağmen değişmeyen tek şeyin benim işime olan çocukça aşkın, heyecanın olduğunu gösterdi. Ne mutlu bana ki bu heyecanım hiç bitmemiş.” Ankara Uluslararası Film Festivali bugün, Ulusal Belgesel Film Yarışması gösterimleri sürecek. l Kültür Servisi 77. VENEDIK FILM FESTIVALI’NDEN NOTLAR Aşk, kin, cinayet ve katliam... Quo Vadis, Aida? Yaşam ile ölümün, sevgiyle nefretin iç içeliğini anlatmanın bol tuzaklı yolları uçsuz bucaksız değil midir? Herkes bu tuzaklara düşebilir... Yaşanası, zaman zaman da “ölünesi” tutkuların, ya da dehşet verici canavarlıkların hikâyesini, bu tuzaklara galiba daha az düşen kadın sanatçıların sesinden de dinlemek gerekir... Altın Aslan'ın ilk adayları, Fransız Nicole Garcia (1946) ile Bosnalı Jasmila Zbanic (1974), bu bağlamda birbirini tamamlayan iki farklı ses getiriyorlar. Buluştukları ana tez şu: İyi ya da kötü yoktur; siyah ile beyaz, sonsuz sayıdaki gri tonlardan oluşan yelpazenin belirlenmesi olanaksız uçlarıdır. Var olan tek şey, somut ama değişken insan gerçeğidir. Nicole Garcia, “Sevgililer”de (Amants) ölümle sonuçlanan bir aşk üçgenini; Jasmila Zbanic ise “Quo Vadis, Aida?” (Neler Oluyor, Aida?) filminde, Temmuz 1995'te, BosnaHersek savaşı sırasında, Bosnalı 8372 silahsız tutsağın, intikam içgüdüsüyle kurşuna dizilerek toplu katliama uğraması gerisindeki gerçekleri, BM Barış Gücünün edilgenliğinden, Mladiç'in yönettiği yerel Sırp askerlerin ve milislerin vahşetine kadar tüm gerçekleri anlatıyor. Jasmila Zbanic, ailesini bu cehennemden çıkarmaya çabalayan Bosnalı öğretmen/ tercüman Aida'nın, iki oğlunu ve kocasını kurtarmak için gösterdiği olağanüstü çabayı adım adım izleyerek, duygu sömürüsü yapmadan anlatmayı başarıyor. Aïda, çağdaş savaşlar sırasında yakınlarını korumak için elinden geleni yaparken, yaşadığı korkunç dönemin çaresiz ve güçsüz tanığı olduğu kadar, zaman ve coğrafya ötesi insanlık trajedisine boyun eğmeyen, rütbesiz ama cesur direnişçi kadınların da simgesi... Yönetmen Ferzan Özpetek’e İtalya’dan ödül İtalya’da yaşayan Türk yönetmen Ferzan Özpetek, İtalyan Yazarlar ve Yayıncılar Derneği’nin (SIAE) “Özel Ödülü”ne layık görüldü. 77. Uluslararası Venedik Film Festivali kapsamında düzenlenen etkinlikte İtalyan SIAE geleneksel ödül töreni yapıldı. Li Özpetek do Yarımadası’nda yapılan törende, İtalyan sinemasının yeni klasiği olarak tanımlanan Özpetek’in, 20 yıldır hayatı farklı açılardan fotoğrafladığı ve Türkiye’den getirdikleriyle içinde bulunduğu toplumu besleyen bir yazar ve yönetmen olması dolayısıyla SIAE Özel Ödülü’ne layık görüldüğü belirtildi. Birol Ünel Birol Ünel hayatını kaybetti Fatih Akın’ın yönettiği “Duvara Karşı”, “Temmuz’da” ve “Aşka Ruhunu Kat” gibi filmlerdeki rolleri ile tanınan, Almanya’da da birçok tiyatro oyununda ve filmde yer alan Birol Ünel, 59 yaşında hayatını kaybetti. Ünel’in kanser nedeniyle hayatını kaybettiği öğrenildi. Ünel, doğum günü olan 18 Ağustos’ta durumu ağırlaştığı için hastaneye kaldırılmıştı. 1961 yılındı Silifke’de doğan ve ailesi 1968 yılında Almanya’ya göçen Birol Ünel, Bremen’de büyüdü. Almanya’da gençlik dönemlerinde parke döşemeciliği yapan daha sonra Hannover’e giderek Tiyatro ve Müzik Yüksek Okulu’na kaydolan Ünel’in sinema kariyeri 1987 yılında Yolcu filmiyle başladı. 1992 yılında Berlin Tiyatrosu’nda Caligula rolüyle ilk rolünü aldı. 2000’de Fatih Akın’ın yönettiği Temmuz’da filminde sinema dünyasında tanınmaya başladı. “Duvara Karşı” ile ününü perçinledi. Attila Özdemiroğlu Besteleri (Arda Müzik) Piyasadaki saygı albümleri her zaman tartışmaya açık biçimde karşılanır, kalite ve tercih nedenleriyle eleştirilir. Kötüsü o kadar fazladır ki, eleştiriler genelde haklı, önyargılar ise temelsiz değildir. Arda Müzik’in 2018 yılında çıkardığı “Mahzuni’ye Saygı” albümü az sayıdaki iyi işten biriydi. Aynı plak firması bu kez müzik tarihimizin dev isimlerinden Attila Özdemir için işbaşında. Dile kolay 60 yıllık bir mesaisi vardı Özdemiroğlu’nun. 20 Nisan 2016 yılında hayata veda eden bu dâhi yapımcı Ajda Pekkan’dan Sezen Aksu’ya, Nükhet Duru’ya beste vermiş, köklü tiyatro ve film müziklerine kalıcı müzikler yapmıştı. Teknolojiyi iyi kullandığı gibi, işin teorik kısmında da zekâsını ustaca sergileyen Özdemiroğlu, sıra dışı bir müzik insanıydı. “Firuze”, “Petrol”, “Bir Vurgun Bu Sevda”, “Tanrım”, “Fahriye Abla”... Hazırlık aşaması dört yıl süren, usta yorumcular tarafından günümüz soundlarına uyarlanan, ustanın en önemli eserlerinin yeniden seslendirildiği, 30 şarkıdan oluşan 2 CD’lik “Attila Özdemiroğlu Besteleri” albümü, gerçek bir külliyat, okkalı bir tarihi belge. Şimdilik CD formatında yayımlanan ve dijital platformlarda yer alan “Attila Özdemiroğlu Besteleri” albümü yakında plak olarak da basılacak. [email protected] Coşku Turhan ‘Chapter 1: Wood’ (Jazla) Piyanist Coşku Turhan büyük yetenek. Zamanında belliydi; iki binli yılların arifesinde 18 yaşındayken kurduğu ilk topluluğu Inity ile dikkat çekmişti. Şimdi 39 yaşında ve Los Angeles’ta yaşıyor. Coşku, grafik tasarımı önlisansını 2002’de İstanbul’da, yüksek lisansını Kaliforniya’da yapmış. Sonrasında büyük filmlere görsel efekt tasarımında bulunmuş. 2017’de Amerika’da yaşayan 40 yaş altı en başarılı 40 Türk’ten biri seçilmiş; 2018’de Emmy Ödülleri’ne aday gösterilmiş. Fakat içinde yanan caz ateşi hiç sönmemiş. 2019 yılının yazında İstanbul’a gelip Hayyam Stüdyosu’nda ilk albümünü kaydetmiş; trompette Doruk Gönen tür, davulda Ferit Odman, basta Ozan Musluoğlu ile birlikte. Sekiz bestenin her biri Coşku’nun anılarıyla özdeş bir ağaçla adlandı rılmış. “Mountain Ash” Kaliforniya’da çıkan yangınlardan etkilendiği, “Dede’s Pine” çam ağacının dedesinin en sevdiği ağaç oluşu gibi... “Chapter 1: Wood” haliyle yılların birikiminin ürünü, Coşku’nun dünyasının, geçmişinin küçük bir özeti. Ancak hikâye bundan ibaret değil. Albümün adındaki 1 ibaresi, gelecekte yayımlayacağı farklı albümlerin müjdecisi. Çağdaş bir anlatım dili, zekâ dolu bir ifade tarzı ve onlara eşdeğer yüksek bir ruhu var Coşku’nun müziğinin. Kadınların savaşımı deyince... Özel mülkiyet, savaş, ticaret, din ve yeni yaşam biçimleriyle erkeğin gücü artınca anaerkil ilkel toplulukların yerini kölecilik aldı, dünyada yükselen erkek egemenliği (ataerkillik) tarihi de yazdığı için yalnızca anaerkillik mitolojide, efsanelerde kaldı. Erkek egemenliği, yılan ya da şeytan sayılan Havva ve Pandora’nın kutusu efsanelerinden başlayarak kadınların tüm günah ve suçların kaynağı sayılmasıyla pekişmeye başladı. Önce Âdem’in, sonra onun kaburga kemiğinden Havva’nın yaratıldığını savlayan tektanrılı dinlere göre kadın erkekle eşit değildi, erkekle aynı hak ve özgürlüklere sahip olamazdı. Amazonların tarihe adını yazdırdığı, Sappho’nun büyük kadın şair olduğu bu dönemlerle ilgili, H. Lewis Morgan Eski Toplum, Ricardo Coler Kadın Krallığı/Son Anaerkil Toplum, Ünsal Çimen Eski Yunan Dramalarında Anaerkil İzler, Pervin Erbil Kibele’den Pandora’ya Kadının Tarihsel Yenilgisi, Erich Fromm Anaerkil Toplum ve Kadın Hakları ve ZubristkiMitropolskiKerov İlkel Topluluk Köleci Toplum Feodal Toplum adlı kitaplar okunabilir. En kısa kadın mücadelesi tarihi Köleci ve feodal toplumlarda direnen kadınlar da vardı. 60 yılında Britanya’da bir kabilenin kraliçesi Boudica, Romalı işgalcilere karşı ayaklanma başlattı. 11. yüzyılda İngiltere’de at sırtında çırılçıplak sokaklardan geçen Lady Godiva cesaretin, başkaldırının simgesi oldu. 1431’de, Yüz Yıl Savaşı’nda 19 yaşındaki Jeanne D’Ark ve ortaçağ Avrupası’nda yüzyıllarca süren cadı avı’nda sayısı 60 bine varan “günah kaynağı(!)” kadın engizisyon mahkemelerince yakıldı. Osmanlı harem sisteminde kadın bedeni erkek için kurumlaştırıldı. Aydınlanma Çağı’nda kadın hakları hareketlerinin ilk adımları atıldı. Olympe de Gouges 1791’de Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni yayımladı (Kadın, Uyan!, Kırmızı Kedi). Mary Wollstonecraft 1792’de, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi’nde (İş Bankası), “Kadınların erkeklerden yaradılış gereği daha değersiz olmadığını, eğitimsiz oldukları için daha değersiz göründükleri”ni savundu. 19. yüzyılda kadınlar ve feminizm bir güç olarak siyasal alanda doğmaya başladı. ABD’li Elizabeth Cady Stanton ilk Kadın Hakları Sözleşmesi’ni yazdı (1848). 8 Mart Büyük savaşların ve devrimlerin yüzyılı olan 20. yüzyılda, kadınların toplumsal cinsiyet bilinci yükseldi. 2. Enternasyonal’in Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda (Kopenhag1910) bir Kadınlar Günü düzenlenmesi kabul edildi. Öncü kadın Rosa Lüksembourg, efsanevi direnişiyle öne çıktı ve 15 Ocak 1919’da öldürüldü. ABD’de 40 bin dokuma işçisi kadının grevindeki yangınla 8 Mart 1857’de katledilen 129 kadının anısına 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı kararıyla (Moskova1921) 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü sosyalist ülkelerde kutlanmaya başlandı. Bir kabilenin kadınları, Nwanyeruwa önderliğinde, sömürgeciliğe karşı tarihteki ilk kadın savaşını başlattı (Nijerya1929). 1930’lu yıllarda Rosa Parks, ABD’deki ayırımcılığa karşı siyahî direnişin simgesi oldu. Dolores İbarruri’nin İspanya iç savaşındaki (193639) önderliği unutulmazdı. 1960’larda dünyadaki kalkışmaların da saldığı devrim rüzgârıyla Kadın Kurtuluş Hareketi başladı. Betty Friedan öncülüğünde Ulusal Kadın Örgütü kuruldu (1966). 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edildi. H Yetmiş beş tarihçinin yazdığı Kadınların Tarihi (Ed. Georges DubyMichelle Perrot, 5 c., çev. Ahmet Fethi, İş Bankası), antikçağdan günümüze kadını görsel gerçekliğiyle anlatıyor. H İstanbul Sözleşmesi hemen uygulanmalı, çünkü yaşatır. Altın Portakal’da yarışma heyecanı Bu yıl 3 10 Ekim’de 57’ncisi düzenlenecek Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışacak 12 kısa film ile 10 belgesel film belli oldu. Yarışmaların kazananları, 10 Ekim akşamı düzenlenecek kapanış ve ödül töreninde belli olacak. Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması’nda 12 film yer alacak. Filmler, 20 bin TL’lik En İyi Kısa Film Ödülü ve 10 bin TL’lik Jüri Özel Ödülü için yarışacak. Yarışmada yer alan 10 belgesel arasından bir filme ana jürinin değerlendirmesi sonucunda 40 bin TL değerindeki En İyi Belgesel Film Ödülü, bir başka filme de 20 bin TL’lik Jüri Özel Ödülü verilecek. l BÜLENT ECEVİT / ANTALYA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle