Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 17 MAYIS 2020 PAZAR PAZAR YAZILARI Virüsün ilacı mizah... Koronavirüs felaketi bir komedi şovu değil ama milyonlara bulaşan ve eve kapatan bu virüsle mücadelenin en etkili yolu yine de her zor anımızda yanımızda olan mizah. Koronanın şakası yok, korona şakaları var. Bugünlerde korona şakalarına olan talep, tuvalet kâğıdına olandan daha fazla Belçika’da. Korona kriziyle ilgili şakalar virüsün kendisinden çok daha hızlı yayıldı. Hayatın tıkanmış damarlarına yaptığımız “bypass”tır mizah. Tıkanmış damarları açar, yaşamı güzelleştirir. Zor karantina günlerinin yükünü hafifletir. Korku, kaygı, yalnızlık, bilinmezlik, ekonomik kriz ve stresle başa çıkma mekanizmasıdır kahkaha. Belçikalı Psikiyatr Dirk de Wachter, bizzat devlet televizyonundan uyardı: “Koronavirüsün tavan yapmasından sonra, psikolojik sorunlar tavan yapacak”. Mizahın gücünün farkında olan De Wachter, herkesten “sorumlu bir şekilde saçmalamalarını” istedi: “Mizaha odaklanmaya devam. Gerilimi boşaltmak için bir vanadır mizah. Eğlence, çılgınlık... Bunda biz Belçikalılar iyiyiz. Sürrealistlerin, Dadaistlerin ve çizgi romanların halkıyız biz.” Özetle, vidaları gevşetin, diyor işin uzmanı. ‘Uygun’ espri... Gülmenin yaşam salgılarını canlandırdığı ve hastalıklara karşı vücut direncini artırdığı düşüncesi yeni değil. Eski Yunan tedavilerinin bir parçasını “komedyenler evi”ni ziyaretin oluşturması; Amerikan Ojibwa yerlilerinde kabile başhekiminin hastaları iyileştirmek için maskaralık ni” söyledi. Sevimli kam panya “uygunsuz” bu lunmuştu. ERDİNÇ UTKU Peki, diğer mizah insanlarının “uygun”luk sı lar yapması hep bu nırı ne?... “Kriz cesur bir nun örnekleridir. şaka ile daha da kötü Kaygılı ya da ko leşmez. Aksi geçerli” di rona hastası bir dostunuzu uygun bir espri ile gülümsetmenin keyfine diye Televizyondan, evde kolay bulabileceğiniz malzemeleri kullanarak katılabileceğiniz spor programları yayımlanıyor. yen beğendiğim Fas kökenli komedyen Khamal Kharmach “Flamanların yüzünü kapa cek yoktur. “Uygun” sözcüğüne dikkat. tacağını daha önce hiç düşünmemiştim” Herkesin kendine göre bir “uygun”u var. diyerek maske örneği üzerinden başörtü Daha Belçika’ya koronavirüs bulaşma sü karşıtlığına gönderme yaptı. dan başlamıştı korona esprileri ile uygunluk tartışması. Nüans ve incelik Lectrr mahlasıyla De Standaard gaze Karikatürist Kim Duchateau, korona tesine karikatürler çizen Steven Degr virüsten ölenler üzerinden espri yapma yse, şubat başında Çin bayrağını andı yı onaylamıyor. Ancak virüsün tüm yan ran korona karikatürü çizince şimşek etkileri espri konusu olabilir. Mesela ka leri üzerine çekti. “Belçika ve Lüksem rantina sürecinde nasıl davranmalısın? burg Çinli İşadamları Birliği” gazeteye bir Her zaman mizah yapmanın zor olduğu mektup yazıp “bayrağa saygısızlık yapı konular vardı. Başka birinin virüsü taşı larak Çin’in küçük düşürüldüğünü ve bu dığını ima eden espriler yapmamak ge nun ülke halkını üzdüğünü” dile getirip rek. Bu gibi büyük krizler karikatüristler karikatüre ayar çekmeyi denedi. Degr için esin kaynağı oluyor. “Bu bir sefalet/ yse tınmadı bile. İfade özgürlüğünün dram ve bu her zaman bizlere esin kay önemini vurguladı. nağı oluyor” diyor Duchateau. Brüksel’de bir süpermarket “2 Coro Komedyen Bert Kruismans’a göre, “mi na birası alana, 1 Mort Subite (ani ölüm) zah her zaman bir rahatlama vanası. Zor birası bedava” sloganıyla esprili bir kam zamanlarda da öyle. Ancak bu konularda panya yaptı. Bir anda sosyal medyada espriyi nasıl yaptığına çok dikkat etmeli paylaşım rekoru kıran görsele marketler sin. Hastalar ve ölenleri espriye konu et zincirinin yönetiminden tepki geldi. Gör memek gerekiyor. Korona ile ilgili yete sel anında raflardan kaldırıldı. Zincirin rince başka konu var. Örneğin korona za sözcüsü “koronavirüsü ciddiye aldıklarını manlarında seks, ikili ilişkiler...” ve marketlerine gelen 5 milyon müşteri Komedyenler Bert Gabriëls, Rob Vano ye karşı kendilerini sorumlu hissettikleri udenhoven en Urbanus da korona ile ilgi li espri yaparken dikkat etmek gerektiğini düşünüyor. Urbanus, “Özellikle de ailelerde insanlar ağır hastayken ya da ölürken” daha da dikkat diye vurguluyor. Rob Vanoudenhoven, mizahı bir sindirme aracı olarak görüyor. “Eğer yeterince nüans ve incelikle yapılırsa her şeyin esprisi yapılabilir” diye düşünüyor. “Bunu İkinci Dünya Savaşı gibi diğer korkunç olaylarla ilgili olarak da yapıyoruz. Mizahta her şeye gülebilmeli, esprisini yapabilmelisiniz” diyor. Spora da mizah bulaştı Belçika’da hayatın her anına mizah bulaştırılıyor. Evine kapanan ve bolca yiyen insanlara televizyon dünyasının popüler yüzlerinden Saartje Vandendriessche VRT Een kanalında öğle haberlerinden önce her gün “evde hareket et” programında kendi oturma odasından spor yaptırıyor. Mizahla spor da daha sevimli hale geliyor. Fonda ise Belçika müziği hareketlere eşlik ediyor. 6 Nisan’da ilk programda tuvalet kâğıdı ile çeşitli hareketler yaptık. İkinci gün, el sabunu ve temizlik malzemeleri kullandık. Başka bir gün dar alanda süpürge ile paslaştık. Her gün evde kolayca kullanılan bir malzeme seçiyor, esprili bir şekilde egzersiz yapıyoruz Saartje ile. Bazen kızı ve köpeği de katılıyor bize. Tencere kapağı, konserve kutusu, pirinç torbası, havlu, şarap şişesi, kitap, elma, portakal vb. ile hareket yaptığımı gören kafayı yediğimi düşünür. 3 Mayıs’ta 28. programı yaptık. Şimdi tekrara girdi. Saartje’nın deyimiyle “9’dan 99’a herkese erişen” bir program. erdincutku@binfikir.be Bilime muhtacız Bir süredir yeni tip koronavirüs (Covid19) konu suyla yatıp kalkıyoruz ve görünen o ki DENİZ BERKTAY daha belli bir süre gündemimizi işgal edecek. Ukrayna’da ilk vaka, Türkiye’dekiyle aşağı yukarı aynı tarihlerde, ya ni mart ayı başlarında tespit edildi. Burada so kağa çıkma yasağı yok. Fakat Ukrayna yöneti mi, salgınla mücadelede sıkı önlemleri en baş tan aldı. Başka da seçeneği yoktu, çünkü bura da hastaneler büyük salgınların doğuracağı ih tiyaçlara yanıt verebilecek yeterlilikte değil. O nedenle, ülkede ilk vakalar görüldükten kısa bir süre sonra, yabancıların Ukrayna’ya girişi ya saklandı, havaalanları kapatıldı. Ardından da başkent Kiev’de toplu taşıma araçlarına, güven lik ve sağlık memurları ile süpermarket ve ec zanelerde çalışanlar dışındakilerin binmesi ya saklandı. Gıda ve temel ihtiyaç maddeleri satan dükkânların dışındakiler kapandı. Yine salgının ilk günlerinde, şehirler arası toplu taşıma seferleri durduruldu. Sonuçta, so kağa çıkma yasağı olmasa da evde kalmaktan başka bir seçenek bırakmayan bir düzen yü rürlüğe girdi. Böylelikle vaka sayısı, bu zamana kadar düşük kaldı: Bu satırları yazdığım sırada can kaybı 476’ya yükselirken vaka yaklaşık 17 bindi. Ancak test sayısının yeterli olmadığı ve gerçek vaka sayısının çok daha fazla olabilece ği de söyleniyor. Paskalya ile vakalar arttı Ukrayna’ya koronavirüs, İtalya’ya mevsimlik işçi olarak giden vatandaşlardan geldi. Fakat vaka sayısının patlaması, yaklaşık bir ay önceki Paskalya Bayramı’nda oldu. Ukraynalıların büyük çoğunluğu, Ortodoks mezhebinden. Fakat buradaki Ortodokslar, birkaç farklı cemaate bölünmüş durumda ve devletin bu kiliseler üzerinde doğrudan denetim imkânı yok. O nedenle Ukrayna yönetimi, bayramdan önce hem kiliselere, hem de halka, bayramda evde kalınması ve ayinlerin evden takip edilmesi konusunda çağrıda bulunmaktan fazlasını yapamadı. Kiliselerden bazıları hükümetin çağrısına uyarken bazıları görmezden geldi. Dahası, bazı manastırların idarecileri, karantina önlemlerine açıkça karşı çıkarak “asıl felaket virüs değil, günahtır. Kilisemize gelin, tövbe edin ve kucaklaşın” diye açıklama yapmış ve duaların virüsü durduracağını iddia etmişti. Ne var ki, Paskalya Bayramı’nı takip eden ilk haftada, salgın tehdidini görmezden gelip kiliselere akın edenlerin önemli kısmı hastalanırken duaların virüsü durduracağını iddia eden rahip de dahil olmak üzere, yüzlerce rahip, koronavirüs teşhisiyle hastaneye kaldırıldı. Bu haberleri okuyunca da aklıma yıllar önce Rusya’da geçirdiğim günler geldi: O zamanki kız arkadaşımın ailesiyle hafta sonu, bir manastıra gitmiştik ve aile, aralık ayının ortasında, kutsal su olarak kabul ettikleri buz gibi kaynak suyunu içmekten çekinmemiş, bana da korkmamamı, çünkü kutsal suyun insanı hasta etmeyeceğini söylemişlerdi. Ertesi gün, kızlarının anjin olduğu haberini alacaktım... Bu salgın, geniş kitlelere, dine inanmakla gündelik hayatta bilimin gereklerini yapmanın birbirine aykırı olmadığı bilincini yerleştirdi. Bilimin verilerine karşı çıkanlar hastalıklar karşısında bilimsel gerçeği kabul etmek zorunda kaldılar. Atatürk’ün yıllar önce söylediği “medeniyet öyle bir ateştir ki, ona kayıtsız kalanı yok eder” sözünün önemi bugün daha da çok anlaşılıyor. Kimileri istemese de, bütün yollar Atatürk’ün yıllar önce gösterdiği yere çıkıyor. denizberktay@yahoo.com PROTESTOLAR KALDIĞI YERDEN... Slovenya’da hükümet karşıtı eylemciler dün yine bisikletleri ile başkent Lübliyana sokaklarındaydı. Sağcı, milliyetçi cepheden Başbakan Janez Jans liderliğindeki hükümeti yolsuzlukla suçlayan göstericiler, istifa çağrı sı yaptı. Jans yönetimi, medyayı hedef alarak sivil hakları zedelemek, çevreci grupların hareket alanını kısıtlama tepkilerinin hedefinde. Slovenya’da önceki gün yeni tip koronavirüs salgınının sona erdiği duyurulmuştu. Olağanüstü hal önlemlerini güvenlik güçlerinin yetkilerini artırmak için kullanmakla itham edilen hükümet, olağanüstü sağlık önlemlerine gerek duyulmadığını ve sınır kısıtlamalarının kaldırıldığını açıklamıştı. 1465 vakanın görüldüğü ülkede 103 kişi salgın nedeniyle yaşamını yitirdi. Tahlisiye sandalında 16 saat Koronalı günler başlar başlamaz ülkeler ara mu zannediliyor! Var; olmaz mı! Ama oradayken tek ke sında karşılıklı uçuşlar dur lime İngilizce konuşmayan, durulunca, Ankara’daki Ka Batı/AngloSakson kültürü nada Elçiliği’ne adımı yaz MAHMUT ŞENOL ne sırt çeviren, sabah ak dırmıştım, “Bir süre için İs şam Türk dizilerini izleyen, tanbul’daydım, işlerim uzadı, ailem Ed Kanada’nın kamusal alanına geriden iz monton’dadır”. Böylece Başbakan leyici kalıp bütün gün Ankara’daki si Trudeau’nun tahliye listesine eklendim. yasi işlere burnunu sokan bazıları şim Federal hükümet dünyanın neresin di sıkı Kanadalı olmuşlar. Zira Başba de olursa olsun Kanadalıları geri top kan herkese üç ay boyunca ikişer bin lamayı vazife edinmişti, elçilikler hal dolar verecek... Bu arbede bitsin, tek dır haldır çalışıyor, tek tek isimler sap rar dönerler “memlekete”... tanıyor, temaslar kuruluyor; humma Bana gelince zaten var olan dönüş lı bir faaliyet ki sormayın. Sonunda ha tarihimi uçakların iptali uzayacağından ber geldi, İstanbul Havalimanı’ndan cu erkene almış oldum; işimi de tam yap martesi günü uçağınız kalkacak, tek ve tım, eksiksiz. Şimdi, tekrar Kanada ya son uçaktır denildi; bindin bindin. Cu zıları yazmak üzere İstanbul’dan ayrılı ma günü erken saatlerde telaşeye ge yorum. Elçilik uçak ayarlamasaydı ma rek yok diye ağırdan alıyorum! Ben, ko ceraya kalkışacaktım, hani serüveni de ronalı haberlere dünyamı kapatmıştım, severim. Deyin ki Jules Verne’nin 80 tek başına kalmış insanlara ait bildik Günde Devriâlem romanındaki Sir Phi psikolojik savaşı veriyor, sosyal med leas Fogg’um... yayı dinlemiyordum: “Filanca hastane Kanada’ya geri dönüş yolları kapa de doktor amcam dedi ki, yüzlerce va nınca neler araştırmamıştım... Evvela ka varmış” kulak asmam. Fakat soka Katar’a gidecektim, zira THY oraya hiz ğa çıkma yasağından da haberdar ol, meti asla kesmez. Oradan Nijerya baş değil mi; onu da bir öğrencim haber kenti Lagos’a her gün bir uçak varmış verdi, yoksa kös yatacak, sabah ek dediler, “Olsun, ben giderim n’olacak” meksiz uyanacağım İstanbul’da. dedikçe dostlarım delirdiğime kâni ol Uçuşa erteleme du. Lagos, Yeni Kıta’ya en yakın Afrika şehri, oradan bir uçak daha, ver eli Derya arıyor, saat 23.00; zaman yok, ni Rio de Janeiro. Uçak yoksa palamar geceden havalimanına gitmeli. Elime ne çözen bir şilep falan da mı yoktur; var geçerse valize doldurup bir taksiye bah dır herhalde. Rio’da ne yapacağımı ha şişiyle cep boşaltan bir para verip uçağı yal memurlarım henüz kestiremiyor beklemek üzere havalimanına vardım. du, oradan ilerisi meçhul. Herhalde Kapılar kapalı, uçak iptal ama pazarte Kanada’ya doğru uçan kaçan birileri ol siye kalkacakmış. Döndük aynı taksiyle, malıydı, onlara takılır, işte öyle böyle taksicinin keyfi gıcır, boş dönmüyor. gezerek giderdik. Hayalim olmadı, elçi Pazartesi sabahı uçak kapısındayız, lik işe karıştı, planlarımı bozdu... işlemler, denetlemeler, iki yüz civarında Kanadalı sıraya girdi, THY’den an Söze güven... laşmayla kiralanmış uçağa doluşuldu. Bütün hayal, bana, E.M.Remarque’un Nuh’un gemisine biner gibiyiz!.. Uçak muhteşem romanı “Lizbon’da Bir Ge daşlarıma bakıyorum, herkesin yüzüne ceyi” anımsatmaktaydı. Tıpkı, 2. Dün kaygılı bir umut yansımış, sanki Titanic ya Savaşı’nda Almanya’dan güneye ka batıyor da biz kurtarma sandalına canı dar Nazi casuslarından kaçarak Lizbon mızı zor atıyoruz. Kanada’da virüs yok Limanı’na dek gelmiş ve ertesi sabah Amerika’ya kalkacak bir şilebe binmek hazırlığındaki evli Yahudi çiftin son dakikalarına ait o gerilimi yaşıyordum; referanslarım da hep romanlardır. Zira ben bir vakitler çocukken, şimdi başlığını bile hatırlamadığım herhangi bir romanın kapağını açıp içine girmiş, oradan bir daha çıkamamış biriydim. Uçakta çay kahve de yok, isteyene su dağıtıyorlar. Tahlisiye sandalına bindin mi bunları aramayacaksın; insan her şeyi sineye çeken bir varlık, hemen alıştık, hatta iyi de oldu, ne o öyle sabah akşam çay, kahve bile dedik; haklı çıkardık kendimizi. Hasılı tahlisiye sandalımız uçuyordu. Aktarmasız Toronto’ya varılacaktı, indiğimizde karantinaya alınıp testlere tabi tutulacağız zannediyordum; öyle denilmişti, yapılmadı. Bunun yerine vatandaşının sözüne itibar eden bir devlet anlayışıyla kapıda memurlar nasılsın iyi misin, diye sordular; iyiyiz diyenler geçti, kimse de galiba yalan söylemedi. Edip Cansever’in “Ben Ruhi Bey nasılım”, dizesi aklımda, memura iyiyim dedim, yalan da söylemedim. Uçakta 5 kişi Toronto Havalimanı Kuzey Amerika kıtasında ABD ve Kanada’nın aktarma noktalarından en önemlisi, taşra uçuşlarının çoğu buradan yapılıyor. Edmonton uçağına bilet alırken gişelerden birisinde boş oturan sevimli bir genç memur kızcağız öteden bana bakıyordu; geldi, Türk müsünüz dedi, Tokatlıymış. Uçaktan inince aktarması olanlar dağıldık. Ben Edmonton’a kalkacak küçük uçaktaki toplam 5 yolcudan biriydim; bindim, varacağım yere vardım işte. Batan gemiden kurtulup okyanusta tahlisiye sandalında Mr. Parker adlı Sirk hayvanı kaplanla baş başa kalmış Pi’nin Yaşamı kadar ilginç değildi bütün bunlar ama bu romanın yazarı Yan Martel’in memleketindeydim işte. senolasenola@gmail.com Fransa’da kısıtlamaların hafifletildiği ilk günde halkın birçoğu araba, toplu taşıma yerine bisikleti tercih etti. Paris sokaklarını özlemişiz Avrupa’da koronavi rüsten en faz la etkilenen ül keler arasında olan Fransa’da yaklaşık iki ay SÜLEYMAN TOSUNOĞLU lık kısıtlama ların ardından normalleşme çabaları sü rüyor. 11 Mayıs itibarıyla sokağa çıkma ya yönelik yasaklar kaldırıldı, kimi okul larda ders zili yeniden çaldı. Fabrika lar ile küçük mağazalar kepenklerini aç tı. AVM’ler, kafeler, otel ve restoranlara izinse henüz yok, tıpkı sinema ve tiyatro lara da olduğu gibi. Güney Fransa’da Ni ce, Cannes ve Marsilya’da sahillerin açıl masında ise karar valiliklere bırakıldı. Sokak yasaklarının kalkmasıyla birlik te Fransızlar yaşadıkları uzun ev günle rinin ardından özgürlüğe ilk adımlarını attılar. Sabahın erken saatlerinde kira ladığım bisikletle Paris sokaklarını pe dal çevirerek yeniden keşfe çıkanlar dan biriydim ben de... Parklarda çocuklar koşturup oyunlar oynuyor, gençler günler sonra bir araya gelmenin heyecanında. Orta yaşın üze rindekilerin yüzünde ise kaygı dikkat çe kiyor. Sokağa çıkmanın ilk günü oldu ğundan caddelerde virüsten önceki ay lara kıyasla fazla araç yok. Doğa canlan mış. Yeşil alanlar daha yeşil, her yerde kuş sesleri... Eyfel Kulesi’nin Trocadero tarafındaki parka gidiyorum. Etraftakilerle sohbet ederken sevgili bir çift heyecanla “Yaşa sın aşk, yaşasın özgürlük” diyor. Çocuk lar “artık evde durmak istemiyoruz, her gün arkadaşlarla oynayacağız” diyerek heyecanla neşe saçıyor. 75 yıl sonra yeniden 92 yaşındaki Madlene içinse bu sokağa çıkma yasağı ilk değil. II. Dünya Savaşı dönemini hatırlatıyor. O zamanlar Nazi işgali altında olan Paris’te 8 Mayıs 1945’te savaşın sona ermesinin ardından sokağa çıkma özgürlüğünü babasıyla yaşamış. Bugün ise aynı özgürlük duygularını eşiyle birlikte yaşadığını anlatıyor. Sokaklarda bisikletliler çoğunlukta. Yıllar önce Paris’te hayata geçirilen bisiklet kullanma kültürü ile başlatılan kiralama uygulaması sanki bugünler düşünülerek yapılmış. Parislilerin birçoğu işlerine gitmek için yasağın kalktığı ilk gün toplu taşıma yerine bisikleti tercih etti. Bunu haftalar öncesinden tahmin eden Paris Belediye Başkanı sosyalist Anne Hidalgo, yoğun çalışmalar yürüterek sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından önce kiralık bisiklet yerlerini artırdı. Okul kararı ailelerde İkinci durağım bir ilkokulun önü. Milli Eğitim Bakanı Jean Michel Blanquer, çocukların sosyal hayattan kopmamaları için okulların açılması gerektiğini söyleyerek okullara gönderilme tercihini ailelere bıraktı. Bakan günler önce ise virüsle yaşamaktan başka çarelerinin olmadığını ifade etmişti. Okulun kapısında çocukların öğretmenleri eşliğinde tenefüse çıkışına tanık oluyorum. Okul oldukça büyük olmasına rağmen öğrenci sayısı neredeyse 10’da biri kadar. Çocuklar sosyal mesafe kuralı çerçevesinde öğretmenleri tarafından yönlendiriliyor. Ama çoğu çocuk arkadaşlarıyla bir arada oynamak istediği için öğretmenlerin kurallar konusunda sorumlulukları ağır... Riskli yerlerin başında gösterilen metroların girişlerine otomatik dezenfektan, el yıkama aletleri konulmuş. Bekleme salonlarında sosyal mesafeyi korumak için yuvarlak daireler çizilmiş. Ama bu kurallara alışmak kolay değil. Kuralları es geçenlere sorduğunuzda bir anda unuttuklarını söylüyorlar. Bu ilk sokak özgürlüğünün yorgunluğunu bir kafede değil, bulduğumuz en yakın bir parkın banklarına oturarak atmaya çalışıyoruz. Fransa ekonomi, sanayi çarkının dönmesi için ilk adımı zor da olsa başlatmış oldu. Virüsün bizleri evlere tıktığı süre içerisinde dünyada olan bitenleri daha fazla izlemek, daha fazla bilgi edinmek için günlerce haberler ile birlikte çeşitli uzmanların konuşmalarına odaklandık. Yeni bir dünyanın kurulacağı beklentilerine, hayallerine ilişkin görüşler duyduk. Fakat Avrupa’da hayatın normale dönüşü için atılan ilk adımlara baktığımızda yeni bir dünyanın kurulması pek de mümkün görülmüyor. Virüsün, emekçi kesimleri vurduğunu, metrolardaki işe yetişmek için koşuşturan insanları gördüğümüzde iyice anlıyoruz... tosunoglu.sul@gmail.com