15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 10 NİSAN 2020 CUMA EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN KÜLTÜR Çok yakında akıllı A7Yayınevisahibi,Arzu Sandal, koronavirüs günlerinde izolasyon sürerken kitap okuma ve satın alma alışkanlıklarının telefonlardayız! ve yayınevlerinin gösterdiği değişim üzerine internet üzerinden sorularımızı yanıtladı. YAZGÜLÜ ALDOĞAN n Herkesin koronavirüs salgını nedeniyle eve kapandığı bugünlerde kitap okuma ve satın alma alışkanlıkları değişti mi? Benim gözlemlerim okuma alışkanlıklarında değişiklik olmadığını gösteriyor. Okuyan insanlar büyük oranda aynı. Bu sürecin onlar için avantajı daha yüksek indirimle kitap alabiliyor olmaları. Satın alma şekli elbette değişti ama buna alışkanlık demek için henüz erken. Şu anda internet üzerinden kitap alınması dışında seçenek pek yok. Zincir marketler ve bağımsız birkaç açık kitapçı dışında. Tabii bu basılı kitap için geçerli bir durum. Sesli kitap ve ekitap buna dahil değil. Ne zaman tüm satın alma seçenekleri yeniden hayata geçer, o zaman bir davranış değişikliği olup olmadığını anlayabiliriz. n İnternet satışlarındaki artışınız nedir? Kendi internet sitemizdeki kitap satışlarında artış oldu elbette. Ayrıca eticaret siteleri üzerinden kitap alımları da arttığı için o da bize artış olarak yansıdı. ‘Hepimiz Greta’yız n Hangi kitaplar daha çok satılıyor? Korona günlerinde en çok hangi yazarınız tercih edildi? Roman, öykü, deneme, şiir, kişisel gelişim, iş kitapları, inceleme vb. pek çok farklı alanda kitabımız olduğu için rutinimizden farklı olarak bir yazar ya da bir kitap bugünlere özel olarak öne çıktı diyemeyiz. Ama korona günlerinden çok kısa bir süre önce dağıtımını yaptığımız “Hepimiz Greta’yız” isimli kitabımız gündeme uygun olarak dikkat çekti. n Siz yayınevi olarak kendi çalışanlarınız için nasıl önlem aldınız, çalışma sistemini nasıl değiştirdiniz? Biz ilk vaka açıklandığı andan itibaren evden çalışma sistemine geçtik. Depomuzu hafta içi birer gün arayla ve Arzu Sandal, A7 Yayınevi sahibi ve yöneticisi, “Her ne kadar sektörün dinamikleri değişiyor olsa da ‘kadın’ olarak var olmak yayıncılık için de zor” diyor. yarım gün açık tutarak kitaplarımızı okurlara ulaştırmaya başladık. Hâlâ aynı sistemle devam ediyoruz. Bunlar aldığımız fiziki önlemlerdi. Kitapçıların arka arkaya kapanması, matbaaların ve dağıtımcıların çalışma sistemlerinin değişmesi nedeniyle yeni kitap basımlarımızı durdurduk. Gelişmelere göre yayın planımızı güncelleyeceğiz. Ve ekitap bizim olmadığımız bir mecra idi. Onun için hazırlıklarımızı tamamlamak üzereyiz. Çok yakında akıllı telefonlardan kitaplarımız okunabilecek. n Siz, alışılagelmiş yayınevi sahip lerinden değişik bir profil çiziyorsunuz. Bu işe girmek nasıl bir projeydi? A7 Kitap henüz iki yıllık bir yayınevi ama ben 10 yıldan fazladır yayıncılık sektöründeyim. Tüm dinamiklerine hâkimim ve evrensel değerlerle yayıncılık yapmak istiyorum. Her ne kadar sektörün dinamikleri değişiyor olsa da “kadın” olarak var olmak yayıncılık için de zor. Tam da bu nedenle cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkan, kadınlara öncelik veren bir anlayışla çıktık yola. İfade ve yayımlama özgürlüğüne bağlı, eleştirel düşünceyi esas alan, ev rensel değerlere sahip bir toplumda yaşamayı hayal ediyordum. Yayıncılıktan başka bir seçenek yoktu benim için. Kaldı ki, iki yılda sansüre uğramış yayınevi olmamız halen mücadelenin çok başlarında olduğumuzu gösteriyor. n Yazarlarınızı nasıl seçiyorsunuz? Yeni bir yayınevisiniz ve çok gazeteci yazarınız var, bu tercihinizin gerekçeleri? Özgür basının susturulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Gazeteciler mesleklerini yapmak için türlü riskleri göze alıyorlar. Bağımsız gazetecilik yaparak, alternatif kanallarla halka gerçekleri ulaştırmak için çabalıyorlar. Yayımlama özgürlüğüne inancımız bu gazetecilerle bizi ister istemez bir araya getirdi. Onlar yazacak, biz basacağız. Onlar konuşacak, biz yayımlayacağız. Onlar anlatacak, biz daha çok insana duyuracağız. Çünkü düşüncenin suç sayılmadığı, özgürce fikirlerin tartışıldığı bir ülkedeyaşamak istiyoruz. ‘Tarih yazıyoruz...’ n Salgın geçtikten sonra her şey değişecek diyoruz. Yayıncılık ve kitap dünyasında nasıl değişiklik olacak? Korona günleri kitapları ilgi görecek mi? Yazarlarınız bu konuda çalışıyor mu? Dünyada genel olarak bir değişim rüzgârı esiyor. Herkes hayatın eskisi gibi olmayacağını söylüyor. Şu anda hepimiz tarih yazıyoruz ve tarih yazılırken insanlık bunun ne kadarının farkındadır, onu gelecek gösterir. Ekonomik olarak çok ağır bir sürecin içindeyiz ve yayıncılık dünyasında da dengeler değişecektir. Korona günlerinde yazılan kitapların eli kulağındadır. Mutlaka alıcısı olacak bu kitapların; toplumsal, siyasal ve ekonomik yönden bugünleri irdeleyen kitapların kalıcı olacağını göreceğimize inanıyorum. Onların yazılabilmesi için de zaman gerekiyor. 14 bin 605 esere ‘evden’ ulaşılabilecek Türk Tarih Kurumu, arşivini dijital ortama açtı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Tarih Kurumu arşivindeki bazı eserleri “Evde Kal” kampanyasına destek amacıyla dijital ortama açtı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre, kurum kütüphanesinde yer alan ve ağırlıklı olarak 1928’den önce yayımlanan 14 bin 605 eserin dijital erişimi kütüphanenin internet sayfasından sağlanacak. l ANKARA/Cumhuriyet ÇGST’den çevrimiçi Tiyatro Atölyesi Biraderler Yapım, farklı yaş gruplarındaki çocuklar ve gençler için projeler üretiyor. Çocuk ve gençlerin gelişimini tiyatroyla destekleyen Çocuk Genç Sanat Tiyatro (ÇGST) karantina günlerinde tiyatro atölyelerini çevrimiçi olarak yapıyor. ÇGST, Biraderler Yapım’ın farklı yaş gruplarından çocuk ve gençlere yönelik projeler geliştirdiği, İstanbul Kültür Sanat Vakfı, Haldun ‘Ve Perde!’ YouTube’da Taner belgeseli erişime açıldı İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), yapımcılığını İstanbul Tiyatro Festivali’nin üstlendiği 2015 tarihli Haldun Taner belgeseli “Ve Perde!”yi dijital platformlar üzerinden ücretsiz olarak erişime açıyor. Türkiye tiyatrosunun duayen ismi Haldun Taner’in yaşamını anlatan belgesel, İKSV’nin YouTube kanalı üzerinden izlenebilecek. Yönetmenliğini Selçuk Metin’in yaptığı, senaryosunu Gülşah Özdemir Koryürek’in yazdığı belgeselin müzikleri ise Borusan Quartet’e ait. Proje danışmanlığını Demet Taner ve Dikmen Gürün’ün yaptığı bel geselde anlatıcı rolünü Halit Ergenç ve Tilbe Saran üstleniyor. Belgesele katkıda bulunan diğer sanatçılar ise; Gülriz Sururi, Metin Akpınar, Zeliha Berksoy, Ferhan Şensoy, Levent Üzümcü, Engin Alkan, Yiğit Özşener, Erkan Can, Erdem Akakçe, Can Yılmaz, Mehmet Erbil, Alayça Öztürk, Esin Aslan, Harun Başlan, Vahit Sarıtaş, Deniz Telek, Ayça Yiğit ve Yalçın Zobu. İKSV YouTube kanalında erişime açılan “Ve Perde!”, Haldun Taner’i tanımak, Türkiye tiyatrosuna damgasını vurmuş bu bilim insanını anlamak için önemli bir fırsat sunuyor. Arter’in ilk çevrimiçi hareket atölyesi başlıyor! Arter, Öğrenme Programı’nın uzun soluklu süreçlerinden biri olan Hareket Atölyeleri’ni çevrimiçi ortama taşıyor. 15 Nisan’da başlayıp 8 hafta boyunca çevrimiçi yapılacak olan ücretsiz atölyeye katılmak için “[email protected] “ adresine eposta göndererek kayıt yaptırılması gerekiyor. Sanatçı Dila Yumurtacı’nın yürüteceği “Özgür Hareket / Anda Hareket” başlıklı atölye çalışması, somatik metotlar, farkındalık teknikleri, meditasyon, yoga ve çağdaş dans aracılığıyla duygu ve düşüncelerin bedende nasıl ortaya çıktığına, nasıl dönüştüğü üze rine eğilecek; gevşeme ve serbest bırakma egzersizleri yoluyla sinir sisteminin rahatlatılmasına odaklanacak. İki ay sürecek atölyenin her çarşamba 19.0020.15 saatleri arasında yapılması planlanıyor. Akbank Caz Festivali evlere geliyor Akbank Sanat nisan ayında kültür sanat etkinliklerini sosyal medya kanallarında sanatseverlerle buluşturuyor. 30. Akbank Caz Festivali’nin “Yıl Boyu Caz” konserleri “Evin Caz Hali” konserleri ile devam ediyor. Geçen günlerde davul ve performans sanatçısı Berke Can Özcan ile başlayan seri nisan ayında devam edecek. Konserler akşam 19.00’da Akbank Sanat Instagram hesabında canlı yayımlanacak (instagram.com/akbanksanat). Konser programı şöyle: 10 Nisan Cuma / Barış Demirel Efe Demiral Gitar – Trompet, 17 Nisan Cuma / Serhan Erkol – Saksafon, 24 Nisan Cuma Ece Göksu Can Çankaya – Vokal – Piyano, 8 Mayıs Cuma / Ozan Musluoğlu – Kontrbas. Güzel sanatlar Cumhuriyet’in okuru, gazetesinde bir yanlışlık ya da gözden kaçan bir şeyle karşılaşmasın, bilgisayarın karşısına geçiverir. 27 Mart günlü “Sanat eğitimi” başlıklı yazımda Almanya’daki Bauhaus okulunun sanatın zanaata yönlendirilmesi yönündeki öngörüsüne değinerek Tercüme Bürosu, Köy Enstitüleri, Halkevleri gibi eğitim kurumları ortadan kaldırılırken, güzel sanatlar okullarına dokunulmadığını belirtmiş, bunun sanatçıların en büyük şansı olduğunu düşünmüştüm. Cumhuriyet okurlarından Prof. Zafer Gençaydın’la Prof. Günay Atalayer’den, eksik bıraktığım yerler konusunda uyarıcı iletiler aldım. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yıllarca resim ve sanat sosyolojisi dersi veren ressam Zafer Gençaydın’ın buna yönelik ayrıntılı iletisini aktarıyorum: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Tarihçesi: 1882’de Mektebi Sanayii Nefisei Şahane adıyla kuruldu ve 1883’te öğretime başladı. (Kurucusu, sanat tarihçisi, arkeolog, müzeci, ressam, mimar Osman Hamdi Beydir.) Mektep, 1928’de Güzel Sanatlar Akademisi adını aldı. 1969’da bir yasa ile akademi, bilimsel özerkliğe kavuşmuş, “İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi” adıyla anılmaya başlamıştır. 1981’de, 2547 sayılı kanun (YÖK) ve 1982’de çıkarılan 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile üniversite yapılarak Güzel Sanatlar Fakültesi adını aldı. 2003’te Mimar Sinan Üniversitesi’nin adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak değiştirilince, şimdi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak anılmaktadır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (MÜGSF) Tarihçesi: 1955’te Bakanlar Kurulu kararıyla Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu olarak kuruldu, ancak 1957 yılında eğitime başladı. 1962’de dört yıllık lisans eğitimine geçti. 1982’de YÖK Yasası uyarınca kurulan Marmara Üniversitesi’ne bağlanarak Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi adını aldı. Sanatsız ulus Atatürk, “Yurtta barış, dünyada barış”, “Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister”, “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” gibi, ulusallığı aşıp evrenselleşen özdeyişleriyle, barışın, yurtta ve dünyada düşüncevicdankültür özgürlüğünün hem bireyler hem toplumlar açısından ne denli büyük önem taşıdığını vurguluyor. Onlardan yoksunluğun adaletsizliğe, eşitsizliğe yol açıp toplumu insanca değerlerden uzaklaştırdığını sezdiriyor. Güzel sanatlar, insanı beğenili kılmakla kalmaz; düşünce, algı, duyarlık yönlerinden geliştirerek onun, “güzel”i kavramasını da sağlar. İnsanın sanatsal anlamda güzele ulaşması, sanat eğitiminden geçer. Atatürk, özdeyişindeki “hayat damarı” kavramıyla sanatsal gelişimin önemine de değinmiş oluyor. Yıkım 1950’lerden başlamak üzere yapım bir yana, gücü yeten, güzel olanı yıktı. Nerede Cumhuriyetin ilk yıllarındaki operalar, tiyatrolar, konser salonları, sergi evleri... Her birinin eksikliğiyle, toplumun hayat damarlarından biri daha koptu! Toplum, güzel sanat üniversiteleriyle kaynaştırılıp sanat eğitiminden geçirilseydi, yüzlerce kadın, en yakınınca katledilir miydi, üç beş kuruş için oğullar babaları, babalar oğulları öldürmeye kalkar mıydı, hırsızlar, arsızlar böylesine türer miydi? Bulduğu aşılarla toplum sağlığının güvencesi Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü yıkıma uğratılmasaydı koronavirüs istilası karşısında böylesine çaresiz kalınır mıydı?.. 2018’den bu yana tiyatro merkezli sanat programları hazırlayan bir sosyal girişim. Katılımcıların tiyatro ve tiyatroya hizmet eden diğer disiplinler aracılığıyla iletişim, özgüven, yaratıcılık, takım çalışması gibi sosyal becerilerini arttırmaya destek oluyor. Karantina günlerinde çevrimiçi çalışmalarına devam eden ÇGST, otizmli ve down sendromlu gençlere de destek oluyor.Psikolog Çiğdem Aydın süpervizörlüğünde ve Yonca İnal’ın koordinatörlüğünde ÇGST’nin kadrosu Arda Aydın, Fulya Aksular, Meltem Figen, Uskan Çelebi, Okan Patırer, Hasan Demirci, Serkan Bacak, Derya Yıldırım’dan oluşuyor. John Prine John Prine hayata veda etti İki Grammy ödülüne sahibi, ABD’li şarkıcı ve söz yazarı John Prine, 13 gün önce yakalandığı koronavirüsten kurtulamayarak 73 yaşında hayata veda etti. Rolling Stone Dergisi, John Prine’ın ölüm haberini “Amerika’nın en büyük şarkı yazarlarından biri öldü” başlığıyla verdi. 70’li yıllardan bu yana müzik yapan John Prine edebi bir derinliği olan ve çalışan kesimin dertlerini anlatan şarkılarıyla tanınıyordu. Bob Dylan, Kris Kristofferson gibi çağdaşlarının da hayranlık duyduğu John Prine için Bruce Springsteen sosyal medya hesabından şunları söyledi: “John Prine’ın vefatı EStreet’teki bizleri perişan etti. 70’li yılların başlarında John ve ben ‘Yeni Dylan’lar’ olarak görülüyorduk ve o her zaman dünyanın en tatlı adamıydı. Gerçek bir ulusal hazine ve her yaşa hitap eden bir şarkı yazarıydı. Ailesine sevgi ve dualarımızı yolluyoruz”. Piyanonun dÂhi çocuğu Stelios Kerasidis’ten “İzolasyon Valsi” Yunanistan’ın başkenti Atina’da yaşayan, “Piyanonun dâhi çocuğu” olarak anılan yedi yaşındaki Stelios Kerasidis, koronavirüs nedeniyle acı çeken ve karantinada olanlara adadığı bir “izolasyon valsi” besteledi. Bestesini sosyal medyadan paylaşan Kerasidis, “Herkese Selam! Haydi birazcık daha sabırlı olalım, çok yakın zamanda dışarı çıkıp denize girebileceğiz. Size bir eserimi adıyorum” dedi. Stelios, bu besteyi özellikle “koronavirüs nedeniyle acı çeken ve karantinada olan kişilere adadığını” ekledi. Video şimdiye kadar 83 binden fazla kişi tarafından izlendi. Bu, Stelios’un üçüncü bestesi oldu. Stelios, diğer bestelerini kız kardeşleri Veronica ve Anastasia için yaptığını belirtmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle