18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 MART 2019 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kimin beka sorunu var 15 Temmuz 2016 Fetö darbesi yaşandı. AK Parti Genel Başkanı ‘bu bizim için bir lütuf’ dedi ama beka sorunu demedi. Şimdi acaba ne oldu da AK Parti Genel Başkanı ve Sayın Bahçeli birdenbire beka sorunu var demeye başladı. Ülkenin beka sorunu yok ama AK Parti Genel başkanı ile Sayın Bahçeli’nin beka sorunu var galiba. Av. EROL TÜRK 31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken Sayın Bahçeli “beka sorunu var” dedi. Peşinden AK Parti Genel Başkanı da beka sorunu var demeye başladı. Şöyle hafızamızı bir yoklayalım, bakalım beka sorununa nasıl geldiğimizi bir görelim. 17 Mayıs 2006 yılında Danıştay saldırısı yapıldı. Saldırgan Danıştay saldırısını türban kararını beğenmediği için gerçekleştirdiğini söyledi. Öncesinde Başbakan, Danıştay’a hitaben “efendi bu senin işin değil ulemaya sordun mu” dedi. Kimse çıkıpta beka sorunu var demedi. 2012 yılı eylül ayında Norveç’in başkenti Oslo’da PKK ile pazarlık masasına oturulduğu kamuoyuna açıklandığında PKK ile yapılan görüşmeler önce yalanlandı. Sonra Başbakan “ben görüşmedim devlet görüştü” dedi. Kimse çıkıpta beka sorunu var demedi. Yargı çökertildi 22 Ocak 2008’de Ergenekon tutuklamaları başladı. Temmuz ayında Başbakan ‘ben bu davanın savcısıyım’ dedi. Ergenekon, balyoz, casusluk Oda TV davaları ile ülkenin aydınları eski ve yeni kuvvet komutanları yüzlerce general cezaevine atıldı, hatta emekli olan Genelkurmay Başkanı terör örgütü üyesi olmakla suçlandı. Yüzlerce general ve aydın müebbet hapis cezalarına çarptırıldı kimsenin kılı kıpırdamadı. Kimse çıkıpta beka sorunu var demedi. Yapılan anayasa değişikliği ile yargı çökertildi. Danıştay’a, Yargıtay’a blok halinde üye seçimi yapıldı. HSYK’nin yapısı değiştirildi. Ergenekon savcısına zırhlı araç verildi. Savcı ve yargıçların açılan davalardan doğacak tazminat sorumluluğunu devlet üstlendi. 2009 yılında açılım süreci başlatıldı. Analar ağlamasın dediler. 11 Mart 2009’da Cumhurbaşkanı A. Gül “Kürt sorunuyla ilgili ilerleyen günlerde çok iyi şeyler olacak” dedi. Güneydoğu’da birçok yerleşim yerinin adı değiştirildi, Kürtçe isimler yazılı tabelalar kasaba ve vilayet girişlerine asıldı. Devlet dairelerinden T.C. ibaresi çıkarıldı. 21 Kasım 2009’da Habur Sınır Ka pısında seyyar mahkeme kuruldu 34 PKK’li terörist davul zurnalarla kahramanlar gibi karşılandı. Kimse beka sorunu var demedi. İmralı’da hazırlanan yol haritası İmralı’ya heyetler gönderdiler. İmralı’da hazırlanan yol haritası benimsendi. Anadolu’ya 63 kişiden oluşan akil adamlar gönderildi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, İmralı’da Öcalan ile görüştü. 29 Aralık 2012’de TRT’de canlı yayında Başbakan İmralı ile görüştüklerini söyledi. 21 Mart 2013’te Diyarbakır’da Nevruz törenlerinde Öcalan’ın mesajı okundu. 18 Nisan 2013 tarihinde İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay arasında imzalanan protokol ile askerlerin operasyon izni valiliklere verildi. Kandil’e gazeteciler gönderildi. Karayılan’la canlı yayın yapıldı. Kimse çıkıpta beka sorunu var demedi. 30 Eylül 2013’te hükümet demokratikleşme paketini açıkladı. Kürtçe eğitim serbest bırakıldı. TRT Kürtçe yayına başladı. Kimse beka sorunu var demedi. 16 Kasım 2013’te Başbakan Barzani ve Şivan Perver ile Diyarbakır’da miting yaptı. Dağdakiler indi, cezaevleri boşaldı dedi. Başbakan, “PKK ile silah bırakmadan görüşme yapmayın” diyen muhalefete sert çıktı “bunlar terörden beslenen kan emiciler” dedi. Beka sorunu var demedi. 17 Mart 2014’te Karayılan, Öcalan cezaevinden çıkmadan PKK’nin silah bırakmayacağını açıkladı. Çuvallarla taşınan dolarlar 17/25 Aralık 2013 sürecinde bakanların evinde para kasaları, para sayma makineleri, Roleks saatler, ayakkabı kutuları, çuvallarla taşınan dolarlar, Avro’lar televizyonlarda yayımlanınca AK Parti ile cemaatin arası bozuldu. Önce sessiz kalan Başbakan, dört bakanı yanına alıp yapılanın darbe olduğunu açıkladı ama beka sorunu var demedi. 74. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2019 Cumhuriyet gazetesinin kültür ve sanat ödülleri kapsamında düzenlenen karikatür yarışmasına, uluslararası karikatür sanatçılarının yarışma sergisi ve albümüne desteği sürüyor. Nikolay Sviridenko Özbekistan 21 Mart 2014 tarihinde Öcalan’ın mektubu Diyarbakır’da okundu. Öcalan, “biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız” dedi. Öcalan da 17/25 Aralık sürecini darbe olarak niteledi. Kimse beka sorunu var demedi. Haziran 2014’te AK Parti Diyarbakır’da çözüm çalıştayı düzenledi ama beka sorunu var demedi. 15 Temmuz 2016 FETÖ darbesi yaşandı. AK Parti Genel Başkanı “bu bizim için bir lütuf” dedi ama beka sorunu demedi. Şimdi acaba ne oldu da AK Parti Genel Başkanı ve Sayın Bahçeli birdenbire beka sorunu var demeye başladı. Ülkenin beka sorunu yok ama AK Parti Genel Başkanı ile Sayın Bahçeli’nin beka sorunu var galiba. Reşit Galip’in öldüğü yerden doğmak ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR “Vatan hudutlarından fikir hudutlarına kadar her cephede döğüşe döğüşe, en son, kalem elinde, Allah’ına kavuştu... Bir yanardağı toprağa veriyoruz.” Mahmut Esat Bozkurt’un ölümünün ardından bu cümleleri yazmıştır Yusuf Ziya Ortaç. Bu betimleme, Atatürk’ün “fikir fedaisi” Reşit Galip için de geçerlidir. Kitaplığına taşıdığı yatağında hayata gözlerini yumduğunda cebinde sadece 5 kuruş vardır eski Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in... Reşit Galip bir devrimci, Kemalist gibi ölmüştür. Reşit Galip olabilmek... Askeri Tıbbiye’de öğrenciyken sınıf arkadaşları için “Hakikat”, “Mizahi Mektep” gazetelerini yayımlamak, mezun olur olmaz Balkan Savaşı ve Milli Mücadele’ye katılmak için gönüllü olarak dilekçe vermektir. Savaşın sonunda ekipler oluşturup Anadolu’nun köylerini gezip köylülerle birlikte çalışarak köycülük teşkilatının öncüsünü almaktır. Köylü ile çalışırken dispanser meydana getirip köylüleri tedavi etmektir. Bunları yaparken de köylülere “Türk devrim ülküsü, uygarlık kuk teşkilatı kurmak, yolunda Türk kuşaklarının ha Türk Ocakları’nda baş yatını hor görürcesine çalışmayı savunur. Bu uğurda ölümü savaş alanındaki ölümden daha az şeref, daha az yerinde saymaya kanlık yapmak, İstiklal Mahkemeleri’nde adaletin ve devrimin meşalesini tutmaktır Reşit Galip olmak. Bunlarla Reşit Galip kimsenin hakkı yoktur.” da yetinmeyip “Üniver site Reformu”nu ger milli fikirleri aşılamaktır. Anadolu insanına çekleştirmek, gericiliğe karşı üniversi hem fiziki hem fikirsel tedavi uygulamak telerde devrimin bayrağı, bayraktarı ol tır Reşit Galip olabilmek. maktır. Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’nde Devrim nasıl savunulmalı sorusunun vü genel sekreterlik yapmak, bu görevini cut bulmuş yanıtıdır Reşit Galip. Devrimi, yerine getirirken tarihçileri bile kendine devrimin önderine karşı bile savunmak, hayran bırakmaktır. devrimci bir tavırla ona bile itiraz edebil “Türk devrim ülküsü, uygarlık yolun mektir. Çankaya sofrasında Atatürk’ün da Türk kuşaklarının hayatını hor görür “Yoruldunuz, biraz dinlenseniz iyi olacak, cesine çalışmayı savunur. Bu uğurda ölü buyurun biraz istirahat edin!” sözüne “Bu mü savaş alanındaki ölümden daha az şe rası sizin değil milletin sofrası” yanıtını ve ref, daha az yerinde saymaya kimsenin rebilmek, fikirleri uğruna Atatürk’e karşı hakkı yoktur” cümlelerini sadece kurmak bile geri adım atmamaktır. Üstelik herkes la yetinmeyip, bu cümleleri hayatına na Atatürk etrafında pervane olurken, cebin kış nakış işlemektir. Sadece andımızın ya de evine gidecek paran bile yokken. Gü zarı değil, devrimciliğin, mücadelenin an nümüzün kayıtsız şartsız biatçıları için bir dıdır Reşit Galip. 5 Mart 1934’te, bundan masal gibi gelebilir bu manzara ama ta tam 85 yıl önce aramızdan ayrıldı büyük mamen gerçektir. Cumhuriyet aydınının devrimci, kemalist devrimin özgünlüğü gerçekliğidir. Kütahya’da Müdafaayi Hu nün, felsefi derinliğinin kanıtı olan o güzel insan. O gitti ve daha da kirlendi siyaset, politika... Pamuklara sarılacak kadar azaldı onun gibi siyasetçi, politikacı. Ölümünün 20. yılında Behçet Kemal Çağlar’ın Reşit Galip için yazdığı sözler maalesef çok acı ve o dönemden daha güncel, yakıcı: “Maddeciliğin alıp yürüdüğü bugünlerde, Reşit Galip’in idealistliği bir kat daha gözümde büyüyor. İkide bir ‘Reşit Galiplere muhtacız’ sözünü, Hatif’in (bilinmezden haber veren melek) bir telkini imiş gibi tekrarlıyorum. Maymun iştahlı, para hırslı, uyuşuk insanlara rastladıkça ‘Ah, bunlarda da o, Reşit Galip’i içinden yiyen ve gözlerinden ışıklandıran büyük ihtiras olsa!’ diye sızlanıyorum... Reşit Galip’in, bir yandan Türk halkının kalbine, bir yandan Türk tarihinin derinliğine eğilen güzel başını, ideal yolunda dik ve ışıklı yürürken görür gibi oluyorum. Onu, hiçbir zaman iskelet olmuş düşünemiyorum. O, öyle geniş ve aydınlık bir yolda, tek başına yürüyor, yürüyor gibi geliyor bana...” Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’nda Mustafa Necati, Vasıf Çınar ile yan yana yatan Reşit Galip’in adını yaşatmak, fikirsel mücadelesine sahip çıkmak, her Cumhuriyetçinin namus borcudur. FETÖ’den bugüne: Yargıda METASTAZ Cumhuriyet’te iki önemli yargı haberi vardı: Biri, SÖZCÜ gazetesine “FETÖ’cü” suçlaması yapılan iddianameyi ilk yazan savcının suçu, yargılanması, cezasının hafifletilmesi ve yükselişini aktarıyordu. Öteki, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla yargılanan sanığı beraat ettiren yargıcı ceza olarak süren HSYK’nin açıklaması hakkındaydı. Her iki haberi de okurken aklıma son günlerdeki olaylar, örneğin, Cumhuriyet mensuplarının yargılanmaları, Eren Erdem, Osman Kavala vakaları ve Gezi Direnişi iddianamesi geldi: “Acaba” dedim kendi kendime “AKP/FETÖ ortak yapımı olan ‘Birinci Silivri Trajedisi’ yeniden AKP yapımı olarak ‘İkinci Silivri Trajedisi’ biçiminde mi yaşanıyor?” Aslında bu sorumun yanıtı şu sıralar elimden düşüremediğim, tekrar tekrar dönüp okuduğum bir kitapta veriliyordu: Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu tarafından yazılan, Kırmızı Kedi’nin bastığı METASTAZ! Bu kitap “Birinci Silivri’den İkinci Silivri’ye mi?” sorusuna yanıtı “Kanserli hücrelerin sıçraması” olarak veriyor: “FETÖ’yü en çok kansere benzetiyorlar. Organda kontrolsüz çoğalıyor. Bünyeyi esir alıyor. Tedavisi için ise hastalıklı doku kuşatılıp büyümesi durduruluyor ve ortadan kaldırılıyor. Ya kurtuluş beklenen el, hastalığın kaynağıysa? Metastaz diyoruz, kanserli hücrenin sıçramasını anlatıyor. Durdurulamayan hastalıklı yapı kendisine yeni bir organ buluyor. Vücudu apansızca yakalıyor... 15 Temmuz, devletin içine yerleşmiş FETÖ tümörünün vücudu teslim alma girişimiydi. Neyse ki başaramadı. Ancak FETÖ’ye ilaç diye bu kez önümüze tarikat düzenini koydular. Örgüt hem bu yeni ‘paraleller’e tutunarak hayatta kaldı, hem de kanserli yapı kendini yenileyerek eski hastalıkları başka biçimlerde üretti. Biz bu filmi hatırlıyoruz! Gözler tamamen kapanıyor, akıl teslim ediliyor. Bu sırada tarikatlar, rejimi çökertiyor. Hukuk çürüyor, güvenlik çöküyor, bürokrasi kayboluyor. Gavsların, mürşitlerin hocaların sistemi, devletin ve kamunun üstüne iniyor. ‘Kendi kaderini satın alanlar’ın, ‘ayrıcalıklılar’ın, ‘değerlere bedel biçenler’in düzeni başlıyor. Cumhuriyet ayrıcalıkların reddidir. Yurttaşların eşitliğidir. Aklın yükselişidir. ‘Çöküş’ü anlatıyoruz. Ancak bu kitabı, daha ileride yeni bir kuruluş için yazdık. Bizi okutan imtiyazların baskısından kurtaran zihnimizdeki sınırları kaldıran Cumhuriyet’e borcumuz var. Bir borç ödüyoruz. İnanıyoruz. Türkiye mecbur olduğu yolu bulacak. Bütün çiçeklerin tek bir renge mahkum edildiği bir dönemde bu kitabı basmak zordu. Önce yayınevimize teşekkür ediyoruz. Sonra bizi cesaretlendirenlere. Düştüğümüz yerden kalkacağız.” HHH ADİL BİR GELECEK İÇİN... HER RENK ÇİÇEĞİN AÇTIĞI TOPRAĞA DUYULAN ÖZLEMLE... DEMOKRASİ İÇİN, CUMHURiYET İÇİN, ADALET İÇİN... DÜŞTÜĞÜMÜZ YERDEN KALKMAK İÇİN... METASTAZ’I OKUYUN! nı da çok önemlidir. Şiir, dil, yazın, toplum Ozan Hüseyin Atabaş’ın üzerine sürekli çözümleme çabası içinde olardından du. Son soluğuna değin yazdı. Günay Güner Hüseyin Atabaş çok Türk yazınında, şiirinde bir dönem kapanıyor sanki. Usta ozanyazar Hü yönlü sanatsal kişiliğiyle (ozan, denemeci, TVradyo izlence ya seyin Atabaş’ı da unutulmazlığa uğurla pımcısı, örgütçü), te dık. Ankara’da son ayazlı günlerden biri. Onyıllara dayanan kardeşliğimizi, Hüseyin Atabaş meli kültür olan Türk devriminin savunucu bendeki emeğini düşündüm gömütü ba larındandı. Çağdaş Türk Dili dergisinde şında, gözlerim buğulandı... Şurası açık önemli bir birikim oluşturan yazılarıyla ki biz biraz da birbirimizin insanları dil devrimi üzerine özgün çözümlemeler yız. Ahmet Telli’yi görüyorum, Mahmut yaptı. Giderek yapıtlarından biri tümüyle Temizyürek’i, öbür dostları. dil ve şiir düşüncesi üzerinedir, özgüdür: Hüseyin Atabaş, şiirin ilkelerinden hiç “Dilin Gizil GücüŞiir Sanatına Giriş”, (El ödün vermeden yalınlığa ulaşmıştır. Şiir van Yay., 2009). deki bu başarısı, yine şiiriyle birebir ör Usta ozan Hüseyin Atabaş’ı 27 Şubat tüşen kişiliğiyle, yaşamıyla da bütünlük 2019’da yitirdik. Onun gidişiyle “karar oluşturur. dı Karadeniz.” Şimdi ıssız, Karadeniz de Şair kimliğinin yanı sıra düşünür ya Ankara da... Zor Oyunu, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen Soğuk Savaş sürecinde, Türkiye’nin NATO’ya katılmasıyla başlayan uzun bir dönemin öyküsüdür. Çok partili yaşama geçen ülkede, iktidar ve muhalefet düşman kardeşlere dönüşür; subaylar her taşın altında NATO adına düşman aramaya başlar... Erol Toy, romanında Kurtuluş ve Kuruluş döneminin idealist ordusunun, 12 Eylül’ün darbeci çizgisine kayışını usta bir dille anlatıyor. 12 Eylül 1980 darbesinden hemen önce kaleme alınan ama darbe dönemi koşullarında okurla buluşamayan kitap, yeniden gün ışığına çıkıyor... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle