21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 5 EKİM 2019 CUMARTESİ [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Deprem uyarı sistemleri, hem ucuz hem etkili Robbie Whelan Wall Street Journal Çeviren: M. Birol Güger Meksika’nın başkenti Meksiko’da gerçekleşen, 200’den fazla insanın canına mal olan ve binlerce binanın da zarar görmesine yol açan yıkıcı depremin üzerinden iki yıl geçti. Bugün kent yönetimi ve kent sakinlerini, yaklaşan depremler hakkında bilgilendiren erken uyarı sistemlerini yöneten şirketler arasında büyük bir tartışma sürüyor. Kent yönetimi geçen ay, erken deprem uyarıları gönderme yetkisi olan tek kuruluşun, Meksika merkezli bir kâr amacı gütmeyen kuruluş olan Sismik Enstrümantasyon ve Kayıt Merkezi olduğuna ilişkin bir kararname yayınladı. Hızlı ve güvenilir Sistem, Meksikalılara batı kıyılarından gelen çoğu güçlü depremlerden bir dakika önce uyarı veriyor ve Meksikalılar tarafından yaygın olarak güvenilir ve hızlı olarak kabul ediliyor. Ancak, aynı konuda iki farklı teknik girişim olan Grillo ve SkyAlert uygulamaları ise söz konusu erken uyarıları geliştirmek için büyük çaba harcıyor. Daha çok Pasifik kıyılarına yerleştirilen Cires 96 sensörleri, depremlere ait sismik dalgaları tespit ederek bunları radyo frekansları yoluyla iletmekte. Şayet deprem zarar verecek kadar güçlü ise, uyarılar TV, radyo, telefon direklerine monte edilmiş yaklaşık 12 bin hoparlör ve devlet okullarındaki yaklaşık 20 bin radyo hoparlöründen, önceden kaydedilmiş mesajı yayımlamakta. Sosyal medya ile uyumlu Grillo ve SkyAlert, kablosuz internet ağları üzerinden uyarıları daha hızlı ileterek ve sismik verileri de bulut bilişim yoluyla işleyerek daha dijital bir yaklaşıma öncülük ediyor. Bu yolla, akıllı telefon uygulamaları, Twitter ve ev içi alarm sistemlerini de içeren medya araçları daha geniş bir kapsama alanı sunuyor. ABD’deki risk sermayesi fonlarının ve büyük araştırma üniversitelerinin desteğine sahip olan her iki şirket de esasen cep telefonları için geliştirilen teknolojiyi kullanarak kendi sensör ağlarını kurmuş vaziyette. SkyAlert, birinci sınıf akıllı telefon uygulamaları ve alarm cihazları satarak kâr elde etmeyi amaçlarken, Grillo’nun işletme modeli de semtlerdeki sigorta şirketlerine ve depreme karşı savunmasız bi Doğu Asya kıyılarından Kuzey ve Güney Amerika sahillerine dek uzanan Pasifik Ateş Çemberi adlı büyük sismik deprem kuşağında yer alan Meksika, tarihi boyunca yıkıcı depremlere sahne oldu. Eylül 2017’de gerçekleşen 7.1 büyüklüğündeki depremin ardından ülkedeki “erken deprem uyarı” sistemleri arasında büyük bir rekabet başladı. Wall Street Journal’dan Robbie Whelan, bu rekabetin sonucu olarak fiyatları giderek daha makul hale gelen “akıllı deprem uygulamaları”nı yazdı. nalara veri satmaya dayanıyor. Alejandro Cantu adında bir teleko münikasyon mühendisi tarafından kurulan ve deprem uyarılarını, çağrı cihazlarının kullandığı teknolojiyi kullanarak Cires’ten aktaran SkyAlert, 2013 yılında kendi sistemini kurdu. Sonrasında da bir Twitter hesabı ve uygulaması yarattı. Sensörler Japonya’dan SkyAlert, 2016’da Cires’ten elde ettiği sinyalin verileri ni kullanmayı bırakarak Japonya’dan ithal ettiği sensörleri devreye soktu. Şirket ayrıca, fabrikalar veya apartman blokları gibi daha büyük binalar da kullanılmak üzere Epicenter adında bir cihaz üretiyor. Bu cihazın yıllık maliyeti yaklaşık 2 bin dolar. Cantu, erken uyarı sisteminin mükemmel olmadığını ancak rekabetin uyarı sistemlerini iyileştirmeye zorladığını söylüyor. Japonya ve Tayvan da benzer sistemler kullanmalarına rağmen, Meksika’nın kamusal erken deprem uyarı sistemi dünyanın en eskisidir. 1985 depreminin Meksiko’yu harap etmesinden kısa bir süre son ra 1991’de kullanılmaya başlandı ve 1990’ların ortalarında radyo ve TV yoluyla halka uyarılar vermeye başladı. 18 bin hoparlörden yayın Meksika, 2012 yılında devlet okullarına erken uyarı cihazları yerleştirdi ve tüm halka yayın yapan ulusal hoparlör sistemini devreye soktu. Önümüzdeki yaz sonuna kadar hoparlör sayısının 18 bine çıkması bekleniyor. 2014 yılında Grillo’yu kuran Kolombiyalı mimar Andrés Meira’ya göre, özel şirketler çok daha ucuza benzer sistemler sunabilir. Meira, Çin’de tasarlanıp üretilen yaklaşık 50 sensörden oluşan bir ağ işletiyor; Twitter ve kendi özel uygulaması aracılığıyla da erken deprem uyarılarını insanlara ulaştırıyor. Bu arada Grillo, yalnızca 50 dolara mal olan küçük bir ev içi erken deprem uyarı cihazını raflara çıkarmaya hazırlanıyor. Şirket, Harvard Üniversitesi’ndeki sismologlarla ortak laşa gerçekleştireceği bir proje ile Meksiko’ya 250 sensör daha yerleştirerek gelecek yıl boyunca kapsamını genişletmeyi hedefliyor. Yoksul ülkeler için umut Çoğu akıllı telefon, hareketleri algılayan ivmeölçer adında bir cihaz içe riyor. Akıllı telefonların bolluğu erken uyarı sistemlerinin fiyatlarında da düşüşlere yol açıyor. Bu durumda içinde bir ivmeölçer olan sismik bir sensörün fiyatı yaklaşık 100 dolara kadar düşebiliyor. Diego Melgar’a göre bu durum, 2015 depreminin 2 binden fazla kişiyi öldürdüğü Nepal gibi sarsıntılara açık olan fakir ülkeler için harika bir haber. Kaliforniya’da halka açık bir erken uyarı sistemi olan ShakeAlert’i işleten Melgar’a göre, daha fazla şirket veya kurumun erken uyarı verileri paylaşması, depremleri daha iyi tespit etme ve dolayısıyla can ve mal kayıplarının önüne geçmeyi sağlayabilir. Danimarkalı gençler Cumhuriyet’te Danimarkalı lise öğrencileri, İstanbul turları kapsamında önceki gün Cumhuriyet gazetesini ziyaret etti. Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya ile bir saatlik bir sohbet gerçekleştiren öğrenciler, daha sonra gazetedeki servisleri gezerek çalışanlara çeşitli sorular yöneltti. Türkiye’deki basın hayatı ve siyasal gelişmeler konusunda meraklı oldukları gözlenen öğrenciler, kendi ülkelerindeki siyasi gündemden de bahsederek gazete çalışanlarını bilgilendirdi. Öğrenciler son olarak Cumhuriyet Müzesi’ni gezerek gazete ve Türk basın tarihiyle ilgili bilgiler edindi. v’earan Her yıl 6’dan fazla Soma! Recep Yılmaz Mühendis Türkiye’de iş kazaları ve iş cinayetlerine bakış açısı birçok konuda olduğu gibi yine sadece sayısal veriler üzerinden ilerliyor. Olayın arka planında yatan ideoloji, emek sermaye çelişkisi, taşeronlaşma, sendikasızlaştırma ve yandaş sendika sistemi hep göz ardı ediliyor. Konu sadece işçilerin eğitimsizliği etrafında dönüyor. Ana haber bültenlerinde ise sansasyonel bir yaralı ya da ölü sayısı yoksa iş kazalarının gündemde yeri bile yok. Son yaşanan Soma, Ermenek ve Torunlar facialarının bir müddet gündemde kalması ve ardından tekrar yaşanan suskunluk ve sorumsuzluk dönemi de buna örnek. Cezasızlığın hâkimiyeti Örneğin bu ülkede 2018 yılında iş cinayetleri sonucunda 1923 işçi hayatını kaybetti. Yani her yıl 6’dan fazla Soma katliamı yaşanıyor aslında. Bu ülkede iş kazaları AKP ile başlamadı elbette ama taşeronlaşma, sendikasızlaştırma ve grev düşmanlığı bu dönemde en üst seviyeye yükseldi. Kıdem tazminatından bir fon yaratma arzusu bu dönemde yüksek sesle dile getirilebilir oldu. Esnek çalışma ve kamu eliyle 6 aylık, 9 aylık süreyle geçici çalışma bu iktidarın bir ürünü. 12 Eylül’ün sunduğu “dikensiz gül bahçesi” ile emek düşmanı neoliberal uygulamaları hayata geçiren Özal’lı yıllar (ANAP) güvencesizleştirme, sendikasızlaştırma ve özelleştirme dalgası için yeterince altyapı sağlamıştı zaten. 12 Eylül’ün ekonomik karakteri, başka bir yazının konusu olabilir. Ama bugün yaşananların karakterini dünde aramak yanlış olmasa gerek. Asıl konuya dönersek 2002 yılında 872 olan işçi ölümü 2018’de 1923’e ulaştı. Ülke nüfusu yüzde 25, çalışan sayısı ise yüzde 40 artmış olmasına rağmen iş cinayetleri 16 yılda yüzde 120 arttı. Sendikalaşma oranlarına bakacak olursak; 2002 öncesi yüzde 58 oranında olan sendikalaşma 2018 itibarıyla yüzde 13 oranındadır. Ancak bunun yarısı toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptir. Kamu hariç özel sektörde çalışan işçilerin ise sadece yüzde 5.5’i bir sendikaya üye. İşçi ölümlerinin yüzde 98’inin sendikasız işyerlerinde yaşandığı gerçeği aslında çok şey anlatıyor. Toplu iş sözleşmesi yoksa iş güvenliği ve işçi sağlığı önlemleri de yok demektir. İş Güvenliği Yasası ile uygulanan İSG uzmanlığı ise hayali bir kavram olmaya devam ediyor. Uygulama neresinden tutulsa elinizde kalır. Cezasızlığın mutlak hâkimiyeti sürdükçe bu iş, sorumluluğu birkaç ustabaşı işçiye veya mühendise yıkma girişiminden öteye gidemez. Obez büyümenin sebebi Sendikaların durumuna bakacak olursak; toplam 1 milyon 859 bin sendikalı işçiden 975 bini Türkİş’e, 684 bini Hakİş’e ve 171 bini DİSK’e üyedir. Toplam kayıtlı işçilerin yalnızca yüzde 13’üdür. İktidarın arka bahçesi görünümünde olan Hakİş, 2002’de 306 bin üyeden bugün 684 bine yükselmiştir. Bu sayıda en büyük pay 315 bin üye sayısı ile AKP’li belediyelerde “örgütlü” Hizmetİş Sendikası’na aittir. Yine iktidarın güvenli kolları altında büyüyüp serpilen MemurSen ise 2002’de 41 bin olan üye sayısını bugün 1 milyona ulaştırmıştır. İki yılda bir izlenen toplusözleşme tiyatrosu ile sergiledikleri “performans” bu obez büyümenin asıl kaynağı olsa gerek. Kâğıt üstünde Son olarak yandaş sendikacılığın ve sarı sendikalarla kurulan ilişkilerin meyvelerini toplayan siyasi iktidar; sahte toplu iş sözleşmeleriyle iş güvencesi ve iş güvenliği olmayan ya da sadece kâğıt üstünde olan bir alan yarattı. Ve en önemlisi esnek çalışmanın kayıtsız istihdamın yaygın olduğu bu güvencesiz çalışma ortamında sendika bürokratlarıyla birlikte dilediği gibi at oynatmaktadır. Bunun sonucunda ise yeni Soma’ların yeni Ermenek’lerin yaşanılması maalesef kaçınılmazdır. Bu düzenin sahiplerinin yapacağı tek şey ise ölenlerin arkasından timsah gözyaşları dökmek olacaktır. Buna karşı işyeri tabanlı bir dayanışma ağı oluşturmak ve bürokratik gericilikten uzak bir örgütlenme yolu bu gidişatı tersine çevirebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle