23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 28 Ağustos 2018 TASARIM: EMİNE BİLGET Bakan, devletin arşivini yok saydı İçişleri Bakanı, Cumartesi Anneleri’ne saldırıyı savundu. İçişleri Bakanı Annelere ‘paçoz’ ve ‘istismarcı’ diyen Soylu, kayıp SüleymanSoylu evlatlarının da devlet tarafından öldürüldüğünü inkâr etti İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dün Ankara’da 104. Dönem Kaymakamlık Kursu Açılış Programı’nda Cumartesi Anneleri’ne yapılan polis müdahalesini savundu. Cumartesi Anneleri buluşmasının 1995’ten beri sürdüğünü anımsatan Soylu, “Peki bu is¸in aslı nedir? 1995 yılında, resmi raporlarla ve o¨rgu¨t ic¸i itiraflarla belgelenmis¸, as¸ırı sol TKP/ML o¨rgu¨tu¨ targafından gerc¸ekles¸tirilmis¸ bir o¨rgu¨t ic¸i infazın suc¸unu devlete yıkmaya c¸alıs¸an bir eylem. Dikkat edin, son gu¨nlerde renkli listelerde aradıgˆımız tero¨ristleri, bo¨lge sorumlularını etkisiz hale getirdikc¸e bu tepkiyle kars¸ılas¸ıyoruz. Bu bir tesadu¨f degˆildir” dedi. Anneler özendiriyormuş! Kaybedilenlerle ilgili “Çok affedersiniz, bu kis¸iler, Emino¨nu¨ Meydanı’nda gezerken mi kayboldu? Bu ve bundan sonra bu eylemlere konu edilmis¸ kis¸iler, yasadıs¸ı o¨rgu¨t u¨yesi degˆiller miydi?” diyen Soylu, 700. buluşma için de “İzin vermedik, doğrudur. Çünkü artık bu istismarın ve bu ikiyüzlü kandırmacanın son bulmasını istedik. Ne yapsaydık yani, anneligˆin, tero¨r o¨rgu¨tu¨ tarafından istismar edilmesine, anneligˆin tero¨re kılıf yapılmasına go¨z mu¨ yumsaydık? Çocuklarımızı tero¨r o¨rgu¨tu¨ u¨yeligˆine o¨zendirip, ‘İstanbul’un go¨begˆinde anılacaksınız’ diye tes¸vik etmelerine, anneleri go¨zu¨ yas¸lı bir s¸ekilde evlat yolu go¨zler halde bırakmalarına go¨z mu¨ yumsaydık?” diye konuştu. Hakaret ve gözdağı “Hiç kimse, Galatasaray Lisesi önündekiler gibi devletini dünyaya şikâyet etmedi” diyen Soylu, şunları söyledi: “Galatasaray Meydanı’nın, tero¨r o¨rgu¨tlerinin so¨zde ortak mes¸ruiyet alanı haline getirilmesine de mu¨saade etmeyeceğiz. Anne, devlet, millet gibi kavramları, bunların du¨s¸manlıgˆını yapmıs¸ tero¨r o¨rgu¨tlerine ve onların c¸agˆrısıyla toplanan payandalarına istismar ettirmeyiz. Bu millet yu¨z yıl o¨nce bunların agˆababalarına bu u¨lkeyi teslim etmemis¸ti, bugu¨n onların pac¸ozlarına da teslim etmez.” l ANKARA / Cumhuriyet Hem Erdoğan’la HEM kendisiyle çelişti Soylu, sadece 4 yıl önce tezat açıklamalar yapmıştı. Soylu, AKP Genel Başkan Yardımcısı olduğu 7 Mart 2014 tarihinde Midyat ilçesindeki Ulucami Mahallesi Köşk Meydanı’nda yaptığı konuşmada “Birileri eski Türkiye’yi istiyor, faili meçhullerin olduğu Türkiye’yi istiyorlar” demiş ve devletin faili meçhul sabıkasına vurgu yapmıştı. Soylu’nun dünkü açıklaması Erdoğan Ailesi’nin yakın geçmişiyle de çelişti. Cumartesi Anneleri, 2011’de dönemin Başbakanı Erdoğan’la ofisinde görüşmüşlerdi. Yaklaşık 2 saat süren ve Erdoğan’ın “Acınızı dindireceğiz” dediği görüşmeyi, Erdoğan Meclis kürsüsünde anlatırken bazı AKP’li vekil ve bakanlar gözyaşı dökmüştü. Soylu’yu yalanlayan raporlar Kaybedilenlerle ilgili tutulan raporlar ile yetkililerin demeçleri, arşivlerin tozlu raflarında n TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun raporu: TBMM Komisyonu’nun faili meçhullerden Cemil Kırbayır ile ilgili hazırladığı raporda şu ifadeler yer almıştı: “Komisyonumuz, Cemil Kırbayır’nın gözaltında iken işkence gördüğüne, bu işkence sonucunda hayatını kaybettiğine ve cesedinin ölümüne sebebiyet veren sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına inanmaktadır. Olayda adı geçen kamu görevlilerince ileri sürülen ‘şahsın sorgu için getirildiği Dedekorkut Eğitim Enstitüsü’nün 2. veya 3’üncü katından pencereden atlayarak kaçtığı’ şeklindeki iddianın, ortaya çıkan ölüm olayını örtbas etmeye yönelik bir senaryo olduğu kanaati komisyonda oluşmuştur.” n TBMM’nin Susurluk ve Faili Meçhul Cinayetler raporları: Dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, Susurluk Raporu’nda, faili meçhul cinayetlerin arşivinin devletin elinde olduğunu belirtmişti. Savaş, Mesut Yılmaz’a ilettiği Susurluk raporunda, 1994’te Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu bulunan Muhsin Gül’ün verdiği ifadelerde “Batman’da milletvekili Sincar’ı, Ala Eski Bakan gerçekleri yazdı Hasan Ocak’ın kaybedilmesinin ar let tarafından Kimsesizler Mezarlığı’na dından olayı devletin gündemi gömüldüğü” bilgilerine ulaşılmıştı. ne taşıyan isim, dönemin İnsan Hak Oysa üzerinde; dönemin İçişleri Baka larından Sorumlu Devlet Bakanı Algan nı Nahit Menteşe’nin, Emniyet Genel Hacaloğlu, Ocak dosyasıyla il Müdürü Mehmet Ağar’ın, İstan gili şu çarpıcı bilgileri paylaş bul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun tı: “27 Mart 1995 günü 50. hü ve İstanbul Emniyet Müdürü kümette İnsan Haklarından So Necdet Menzir’in sıcak paraf rumlu Devlet Bakanı olarak gö ları bulunan resmi yazıyla bana, reve başlamış olmam nedeniy “Hasan Ocak’ın gözaltında ol le, konu bana intikal ettirilmişti. madığı, hiç gözaltına alınmadı İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda ğı, suçlu olarak aranmadığı” söy ki ilgili tarihlerdeki 290 dosyayı Hacaloğlu lenmişti.... Ocak’ın infazından inceletmiştim ve Hasan Ocak’ın 89 yıl sonra, AİHM’de açılan da dosyasını bulmuştuk. Dosyada Ha vada ben de ifade verdim. Mahkeme san Ocak’ın “iple boğularak işkence Türkiye’yi, “yaşam hakkını ihlal ettiği” altında öldürüldüğü; ceset üzerinden gerekçesiyle suçlu bulmuş; “Devletin parmak izinin alınmış olduğu, cesedi Ocak ailesine 25 bin Avro manevi taz nin yakınlarına haber verilmeden Dev minat ödenmesine” karar vermişti.” attin Kanat, Mesut Mehmetoğlu, İsmail Yeşilmen ve Yeşil kod Ahmet Demir’in birlikte planlayıp öldürdüklerini, bu olaydan sonra Kanat’ın ‘kendisinde garantili imzalı kâğıt olduğunu’ söylediğini” belirtmişti. Devlet arşivlerinde olayların ve bu olayları gerçekleştirenlerin isimlerinin olduğunu söyleyen Savaş, “İşle nen bütün cinayetlerden devletin bütün kademeleri başbakan, cumhurbaşkanı, içişleri bakanı, MİT herkesin haberi vardı” demişti. 1995’te yayımlanan TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu’nda da yüzlerce kaybın işkence ile öldürüldüğü ortaya konulmuştu. Muhalefetten ortak tepki Bakan Soylu’nun Cumartesi Anneleri’ne yönelik sözlerine CHP ve HDP’den de tepki gecikmedi. l CHP Sözcüsü Faik Öztrak: Bakanın görevi, bu insanları kimin öldürdüğünü ve kemiklerini bulmaktır, anneleri terör örgütü üyeliği ile suçlamak değil. İktidar her türlü protestoyu terör örgütü yandaşlığı olarak görürse, çocukların akıbetini merak eden anneleri terör örgütü yandaşlığı ile suçlarsa, bu işin sonu olmaz. Terör örgütüne yakın olmakla suçlayacaksanız, Saray’ın yakın çevresinde bulunan insanların demeçleri var. Ekonomi sıkıştıkça ülkeyi yönetmekte zorlanan iktidar annelerden korkmaya başladı; otoriterleşerek, zulme başvurarak milleti sindirmeye çalışacağının ipuçlarını veriyor. l CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal: Süleyman Soylu, acılı bir annenin en son duymak istediği ne varsa hepsini itina ile sarf etmiş. Anneleri kastederek paçoz demesi ahlaki olmamıştır. Devletin görevi faili meçhulleri bulmaktır. Suç duyurusu l HDP Sözcüsü Saruhan Oluç: 2011’de Erdoğan ile bu insanlar bir araya geldi. Geçmiş için özür dilemek üzere oturdular. Erdoğan Berfo Ana’ya, “Oğlunun kemiklerini bulacağız” diye söz verdi. Bu insanlar mı terörist ey Süleyman Soylu? İnsanlar sevdiklerini, evlatlarını, kayıplarını arıyorlar. Bu insanlara mı istismar lafını yakıştırıyorsunuz, biraz utanın! Soylu bu konuda bilgisizdir. Cahil demek istemiyorum, bilgisizdir. O nedenle Meclis’teki araştırma raporunun sonuçlarını okusun. Kayıpları yapanlar o gün faili meçhulü yapanlar bugünkü iktidarın ortağıdır. Soylu bu suçu örtmek ve bu ittifak için bu kadar hassas davranıyor. Soylu ne derse desin bu meselenin üzerini örtemeyecektir. Soylu hakkında ve dokunulmazlığa rağmen milletvekillerine saldıran polislerin kimler olduğunun ortaya çıkarılması için suç duyurusunda bulunduk. KURTULUŞ ARI Sen anneliği bilmezsin...CUMARTESİ ANNELERİ’NDEN SOYLU’YA YANIT: ZEHRA ÖZDİLEK Bakan Soylu’nun açıklamasının ardından 700. hafta oturma eyleminde polis şiddetine maruz kalan Cumartesi Anneleri de açıklama yaptı. Kayıp yakınlarının Soylu’ya verdiği yanıtlarsa şöyle: l Kayıp yakını Maside Ocak: Bugün Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklama, Hasan abimin davasında olduğu gibi pek çok davayı etkileyecek. Savcıların bu dosyaları kapatmasına yönelik bir müdahale olduğunu söylüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Berfo Ana’ya verdiği bir söz vardı. Cemil Kırbayır’ın bulunması için halen dosyaları canlandırmadılar. Biz, Süleyman Soylu’nun bizi tehdit etmesi yerine, dosyaların takibi için savcılara seslenmesini ve yasaları işletmesini söylemesini isterdik. Bize paçoz diyeceğine, savcılara, ‘Bu dosyaları sonuçlandır’ demesini isterdik. l Kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kardeşi Mikail Kırbayır: Biz şunun ya da bunun müdahalesi altında hareket etmiyoruz. Biz irademizi ve cesaretimizi haklılığımızdan alıyoruz. Sen kaybetmişsin. Senden davacıyız. Sen bu meydandan bizi götüremezsin. Senin görevin bizi oradan uzaklaştırmak değil, oraya gelip bizi dinlemektir. Lütfen gel ve bizi dinle. l Cumartesi Annesi Hanife Yıldız: Erdoğan bizim üzerimizden boy gösterdi. Süleyman Soylu da boy gösterdi. Bizi dinleseydi ya trafiği takip edeceğine! Beni kimse kullanmıyor. Beni buraya benim yüreğim götürdü. Ben evladımı devlete götürdüm, şimdi devletten alamıyorum. Biz sizden eşya istemiyoruz. Biz sizden canlarımızı istiyoruz. ‘yKaerngdılianyizaicmaki sınız?’ l Cumartesi Annesi İkbal Eren: Ne değişti? 306 haftada ne söylüyorsak, Başbakan’la görüştükten sonra 394 hafta da aynı şeyi söyledik. Bizim ne topumuz ne silahımız var, sadece sözlerimiz var. Ben 38 yıldır ailemle birlikte hak, adalet hukuk arıyorum. Bu ülkede biz bunu bulamadık. Dünya bizi duydu. Şu anda dünya, Türkiye’deki hukuksuzluğu, Cumartesi Anneleri’ni konuşuyor. Hasan Ocak’ı çukurdan çıkardı Emine Anne. Hangi istismardan söz ediyorsunuz? Süleyman Soylu sen bunları bilmiyor musun? Anneleri meşrulaştırmıştı senin başındaki. Şimdi bizim anneliğimizi inkâr ediyorsunuz? Siz de haklısınız, kendi kendinizi mi yargılayacaksınız? Mehmet Ağar da sizin ortağınız. Bizi susturmaya gücünüz yetmez. Adalet arayışımız devam edecek. Annelik başka bir şey Süleyman Soylu, sen bilmezsin. l Cumartesi Annesi Hanım Tosun: Beni öldürsen de parçalasan da benim eşim gözaltında kayboldu, bunu söyleyeceğim. Yıllar önce Cenevre’de bir toplantıya katıldıktan sonra gözaltına alındığımda iki tane Fehmi Tosun dosyası gelmişti masaya. Evet biz biliyoruz devletin arşivlerinde her şey kayıtlı. l İSTANBUL haber 7 Kayırma ekonomisinin bedeli İki ay önce yayımlanan bir çalışma, Cumhuriyet’te Çiğdem Toker’in sebatla izlediği ve teşhir ettiği, kamu alımlarının yarattığı kurumsallaşmış kayırmacılığı toplu biçimde gözler önüne seriyor. AKP döneminde kamu ihalelerini inceleyen Esra Çeviker Gürakar’ın Kayırma Ekonomisi başlıklı kitabı (İletişim Yayınları) bu konuda temel bir eser. Kamu İhale Kurumu’nun verilerini kullanarak, değeri bir milyon TL üzeri 49 bin 355 ihaleyi kazanan şirketleri, ihale türleri, sektörler, siyasal ilişkiler gibi veriler ışığında incelemiş. 2016’da toplam tutarı 120 milyar lirayı aşan bir milyon TL üstü ihaleler, aynı yıl ihalelere ayrılan toplam kamu kaynaklarının yüzde 70’ini oluşturuyor. AKP hükümetleri döneminde hem kamu ihalelerinin sayısında hem de kamu alımlarına ayılan kaynakların miktarında çok büyük bir artış gerçekleşti. Sadece kamu ihale sayısı ve bütçesi artmamış. Açık ihale usulü ile yapılan kamu alımlarının sayısı 2005’ten 2016’ya kadar kademe kademe azalmış. 2005’te 100 bin 820 açık ihale sayısı, 2016’da 65 bin 437’ye düşmüş. Buna karşılık pazarlık, istisna ve diğer gerekçelerle yapılan “kapalı ihaleler”in payı artmış. Açık ihalelerde de kayırma yapmak mümkün olsa da, kapalı ihalelerin kayırmacılığa çok daha uygun bir yöntem olduğu malum. Esra Gürakar, 1983’le 2003 arasında yürürlükte olan Devlet İhale Kanunu çerçevesinde de yolsuzluk ve kayırmacılığın yaygın biçimde uygulandığına ama bunların daha çok kişisel düzeyde, belli siyasiler ve bürokratların yasadaki boşluklardan faydalanmak suretiyle kendi çevrelerine rant aktarımı şeklinde gerçekleştiğine işaret ediyor. Ocak 2002’de Meclis’te oylanıp, bir yıl sonra yürürlüğe giren Kamu İhale Kanunu’nun ilk hali bu boşlukları büyük ölçüde ortadan kaldırıyordu. Kendinden önceki hükümetin yasalaştırdığı ve iktidara gelince uygulamak zorunda kaldığı bu kanundan, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, çoğu AKP yöneticisi hep şikâyetçi oldu. Nitekim yasa yürürlüğe girdiğinden beri yüz elliden fazla değişikliğe maruz kaldı. Değişim hep istisnalar ve muafiyetlerin alanının genişletilmesi yönünde yapıldı. Yeni ihale sistemi, birkaç yıl içinde, kayırmacılığa uygunluk ve yolsuzluğa açıklık açısından eski sisteme benzedi. Hatta onun gerisine düştü. Dolayısıyla eski tas, eski hamam mı? Hayır. Gürakar son derece önemli bir farka işaret ediyor: AKP hükümetleri, önceki hükümetlerden farklı olarak, kanuni boşluklardan yararlanmak suretiyle değil, kanun yaparak kayırmacılığı ve yolsuzluğu merkezileştirip genel bir uygulamaya dönüştürdüler. Bu yasal yolsuzluk ve kayırmacılığın yarattığı rantı, doğrudan siyasi bağlantılarına veya dolaylı ilişkileri olan firma ve şahıslara dağıtıyorlar. Seçmen memnuniyetinin sağlanması için de “kayırılmış ama hayır işleri ile kamufle olmuş firmalar üzerinden” seçmene ‘süratle hizmet’ götürülmesinin bu düzenin önemli bir unsuru haline geldiğini Gürakar belirtiyor. Timur Kuran ve Dani Rodrik, birkaç gün önce Project Syndicate internet sitesinde yayımladıkları İngilizce makalede, “Erdoğan’ın Ekonomik Maliyeti”ni sorguluyorlar. Bir rant emmebasma tulumbası gibi çalışan AKP’nin yıllardır başında, bu yapının kilit taşı konumunda Erdoğan. Rodrik ve Kuran, Çin ve başka Asya ülkelerinde otokrasilerin etkin iktisadi politikalara öncelik vererek başarılı olabildiklerini belirtiyor. Buna karşılık iktisat politikası başkanın şahsi gücü ve yakın çevresinin servetini artırmayı hedefleyen bir ahbap çavuş kapitalizmi aracına dönüştüğünde, ekonominin ağır bir bedel ödediğine işaret ediyorlar. Ağır bedel ödeyen sadece ekonomi değil. Temel hak ve özgürlükler de. Democratization dergisinde geçen haziranda yayımlanan “2017’de dünyada durum: Otoriterleşme ve dışlama” başlıklı ortak makalede, 2007 ile 2017 arasında temel hak ve özgürlüklere saygı açısında dünya demokrasi sıralamasında açık ara en çok gerileyen ülkenin Türkiye olduğu görülüyordu. Kanuni kayırma ve yolsuzluk ekonomisini yürütmek zorlaştıkça, havuzun suyu azalınca, böyle olması doğal değil mi? Şık: Naylon kahraman Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eylemine katılan HDP milletvekili Ahmet Şık, Soylu’nun sözlerine yanıt verdi. Cumartesi Anneleri’nin 2011 yılında Erdoğan’la yaptıkları görüşmenin arşiv görüntülerini de paylaşan Şık, Soylu’nun “terör örgütlerinin paçozlarına ülkeyi teslim etmeyiz” sözüne gönderme yaparak, “Zalimlik ve savunuculuğunu yapmak konusunda tutarlı olup ilkeler söz konusu olduğunda dünü ile bugünü arasındaki uçurumu menfaatlarıyla doldurmaya çalışan naylon kahramanlara da bu ülke teslim olmadı” diye yazdı.  C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle