21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 8 Mayıs 2018 8 haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: SERPİL ÜNAY Muharrem İnce’yle bozulan mezhepçilik oyunu Muharrem İnce, geçen cumartesi memleketi Yalova’da “CHP’nin cumhurbaşkanı adayı” olarak düzenlediği ilk mitingde, iktidarın 2010’dan bu yana muhafazakâr Sünni seçmeni kendi safında konsolide etmek için CHP’ye karşı sahnelediği mezhepçi siyaset oyununun artık miadını doldurduğunu ilan etti. İnce, Yalova’nın merkezindeki Cumhuriyet Meydanı’nı dolduran büyük kalabalığa seçim otobüsünün üzerinden hitap ederken şunları söyledi: “Ben hepinizin cumhurbaşkanı olacağım, seksen milyonun cumhurbaşkanı olacağım. Bakın ilan ediyorum buradan, ilan ediyorum: Aleviler! Benim cumhurbaşkanlığımda haksızlığa uğramayacaksınız. Neden? Aleviler şehit oluyor, askere gidiyor, vergi veriyor ama biz Sünnilerin camisinin imamının maaşını devlet ödüyor ama Alevilere yardım etmiyor devlet. Olmaz böyle kardeşlik.” İnce’nin konuşmasından alıntıladığım bu bölümde üç husus önemli. Bunlardan ikisini görmek için alıntıyı okumak yeterli. Birincisi şu: İnce, “Aleviler!” diyor... Doğrudan, adını koyarak Alevilere hitap ediyor; “Alevilere yönelik haksızlıklara son verileceğini” bir kampanya vaadi olarak dile getiriyor. Önemli, çünkü Alevilerin sorunlarına ilk mitingde yapılmış kuvvetli bir vurgu bu... Aleviler CHP’nin seçmen tabanında ve örgütünde önemli yer tutarlar, laik bir Cumhuriyetin kararlı savunucularıdırlar. Üstelik AKP Türkiye’sinde Alevilerin sistemli bir ayrımcılığa tabi tutulup dışlandıkları kimse için bir sır değildir. CHP, 12 Haziran 2012 Genel Seçimleri için yayımladığı bildirgenin “Laiklik ve İnanç Özgürlüğü” bölümünde Alevilere bir cümleyle yer ayırmış ve “Alevi yurttaşlarımızın eşit yurttaşlık talebini her alanda hayata geçireceğiz” demişti. CHP’nin 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 genel seçimleri için hazırladığı bildirgelerde ise Alevilerin adı zikredilmemiş ama mustarip oldukları sorunlardan bahsedilmişti. 2011 ve 2015’teki genel seçim kampanyalarında Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun Alevilerin maruz kaldıkları baskı ve ayrımcılığa, çözülmesi gereken ve adı konulmuş bir sorun olarak hak ettiği yeri ayırdığı da öne sürülemez. Diğer taraftan İnce’nin vaadi CHP Programı’nda da yer alıyor. “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yeniden yapılandırılması” bahsinde Alevilerin bu kurumda temsil edilmesi ve devletin camilere sağladığı destekten cemevlerinin de yararlandırılması CHP’nin hedefleri arasında geçiyor. Lakin vaatleri seçim meydanlarında söze dökmek, programlarda kayda geçirmekten daha etkili. Şimdi gelelim İnce’nin konuşmasındaki ikinci hususa. “Biz Sünniler” diyor Muharrem İnce... Dikkatinizi çekerim: Alevilerin sorunlarını çözmeyi vaat edip onlara sahip çıkarken “Biz Sünniler” diyen bir CHP cumhurbaşkanı adayı var karşımızda... “Sünnilerin camisinin imamının maaşını devlet ödüyor” derken kendisinin de Sünni olduğunu açıklıyor, “Ama biz Sünnilerin...” diye konuşuyor. Ve nihayet üçüncü önemli husus... Bu, yaptığım alıntıyı okuyarak değil, Muharrem İnce’nin vücut diline bakarak vakıf olabileceğiniz bir ayrıntı. YouTube’da videosu var, seyredebilirsiniz. İnce, “Ama biz Sünniler” dediği sırada kendisini işaret etmek için elini birkaç saniye kalbinin üzerinde tutuyor... Ve bir soru: Muharrem İnce, Alevilerin çiğnenen eşit yurttaşlık haklarını savunacağını vaat etmek için kendisinin Sünni olduğunu açıklamak zorunda mıydı? Böyle bir mecburiyeti yoktu tabii ki ama siyaseten bunu tercih etti. Geçmiş yıllarda, özellikle de 12 Eylül 2010 referandumu, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri ve 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanı Seçimi kampanyaları sırasında henüz Başbakan olan Erdoğan’ın, meydanlarda Kılıçdaroğlu’nun Alevi kökenini taraftarlarına defalarca hatırlatarak CHP’ye karşı mezhepsel fay hatlarına yüklediği negatif enerjiyi faydalı yönde dönüştürmek olabilirdi amacı... Muharrem İnce reel politikayı maharetle uygulayan ve iletişimde tekrarın faydasını bilen bir siyasetçi. Bu yazının konusu olan mesajını da çeşitli vesilelerle tekrarlayabilir. İktidarın CHP’ye karşı oluşturduğu mezhepçi algının yıkılması Türkiye’nin selameti için elzemdir. Bu husustaki başarı Muharrem İnce’ye aitse, başarının önünü açan kişi de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır. CUMHURİYET, 1972’DEN GÜNÜMÜZE UZANAN, 37 FARKLI DAVA DOSYASI VE MEKTUPLARA ULAŞTI Emanet çocukların çilesi Kimi ‘Cinsel istismar, taciz, baskı ve şiddet’le mücadele etmek zorunda kaldı, kimi sorunlu akrabalara aylık para yardımı karşılığında teslim edildi, kimi de işe yerleştirme yasasını uygulamamak için reşit olmadan ‘koruma kararı’ kaldırıldı. BİRCAN GİBİ YÜZLERCESİ VAR Amasya’da kaldığı yurttan 18 yaşını doldurduktan sonra ayrılarak İstanbul’a gelen Bircan Caba’nın Taksim Meydanı’nda köpekle uyuması yürek burktu. Cumhuriyet’in de haberleştirdiği Caba gibi yüzlerce çocuk var. Akıl hastanesine yolladılar İl müdürüne kurumda olanları anlatınca ‘akıl sağlığı yerinde değil’ diye uydurma bir raporla rehabilitasyon merkezine gönderdiler “8yaşında babam tarafından bana bakılmadığı için Yozgat yurduna verildim. Yaklaşık 5 sene kaldım, yurtta arkadaşlarım ve bana karşı şiddet uygulanıyordu, yaramazlık yapan cezalandırılıyor ve dayak atılarak hâkimiyet kurulmak isteniyordu. Şiddete ve baskıya dayanamayan çocuklar ise yurtlardan kaçıyordu. Yaşım 13’e geldiğinde Adana’da bir yurda tayinim çıktı, orada da maalesef şiddet ve eziyet devam ediyordu. Bir hoca vardı, itiraz eden, yaramazlık yapanlara kafa atardı. Kaç öğrencinin burnunu kırdı, hastaneye de kendi götürürdü, “Düştüm diyeceksiniz” diyerek. Şiddet ve dayak olaylarına dayanamayan kardeşlerimden çoğu, yurtlardan kaçmak zorunda kaldı, kimisi geri getirildi, kimisi ise bulunamadı. Ben yurtta bu duruma itiraz ediyordum, ‘Bunları yapmaya hakkınız yok’ diyordum. Buna karşılık şiddet daha da artıyordu. Ağabeyine verdiler İl müdürünün kurum ziyaretine geldiği bir gün kendisine kurumda olanları anlattım. Yurt idarecileri şikâyetimi duymuşlar, beni ‘akıl sağlığı yerinde değil’ diye uydurma bir raporla Ankara’da bir rehabilitasyon merkezine attılar. Yaklaşık 6 ay burada kaldım, akıl sağlığım ortam dolayısıyla neredeyse gerçekten bozulacaktı. Genel müdür, Rehabilitasyon Merkezi’ni denetlemeye geldiğinde ona olanları anlattım. Benim derhal tekrar Adana yurduna gönderilmemi istedi. Yurt yönetimi, genel müdüre şikâyet ettiğimi öğrenince, bilinçli ve kasten, iş hakkımı almamı engellemek adına, alkol bağımlısı olan, yıllardır arayıp sormayan abimi bulup getirdiler ve ‘yardım yapacağız sana’ dediler. Abim para yardımını duyunca evrağa imzayı attı ve el birliğiyle geleceğimle oynadılar. Beni yurttan, zorla abime teslim ettiler, araştırma soruşturma, yerinde tespit ve tebligat olmadan, keyfi bir raporla koruma kararım kaldırıldı ve mağdur edildim. Daha sonra abimin 3 tane çocuğu oldu. Hanımına ve çocuklarına sahip çıkmayan abim, kendi çocuklarını da yurda verdi. Benim gibi binlerce mağdur olan genç var, özellikle kız kardeşlerimiz üvey babaya, enişteye, üvey abiye imza karşılığı teslim edildi, cinsel istismar, taciz, baskı ve şiddete maruz kalan kız kardeşlerimiz hâlâ yaşam savaşı vermekte.” ‘Kızını sürgün‘KORUMA KARARINI USULSÜZ KALDIRDILAR’ ederiz’ tehdidi “19801991 yılları arasında Malatya’da bir kız Yetiştirme Yurdu’nda kaldım. 1991 yılında kurum yetkililerinden izinsiz çarşıya gittim ve iki saat içinde kuruma tekrar döndüm. Buna rağmen kurum yetkilileri babamı çağırarak, beni zorla babama teslim ettiler. Babamın okuma ve yazması yoktu. Bana bakabilecek ve eğitimimi devam ettirebilecek ekonomik gücü de yoktu. Bütün bu olumsuzluklara rağmen kurum yetkilileri, kendi kafalarına göre yazdıkları dilekçeyi babama imzalatarak gitmek istemediğim halde beni zorla babama teslim ettiler. ‘Kızını almazsan sürgün ederiz, izini kaybedersin’ diye baskı yapmışlar. Dilekçede, ‘Ekonomik durumum düzeldi, kızıma bakabilecek gücüm var, kızımın kurumda kalmasını istemiyorum’ yazmışlar. Daha sonra kendi yazıp çizdikleri bu dilekçe ve uzmanın tuttuğu ekonomik ve sosyal inceleme raporum ile mahkemeye müracaat etmişler. Kurum uzmanının tuttuğu raporda bile inanın hiçbir olumlu tablo olmamasına rağmen mahkeme, evrak üzerinden koruma kararımı kaldırmış. Hem de bize (aileme) tebligat göndermeden tek taraflı duruşma yapılarak evrak üzerinden koruma kararım kaldırıldı. Bu durum zaten yasalara uygun değil.” ‘İzin’ dediler geri almadılar Annemizin vefatı ve babamızın akli dengesinin olmayışı nedeniyle biz 4 kardeş yetiştirme yurduna verildik. İki erkek kardeşimiz erkek yurduna bizler de kız yurduna gittik. Kız Yetiştirme Yurdu, yuva olunca, kız kardeşlerimle Gümüşhane’de bir yurda gönderildik. Erkek kardeşlerimiz Sivas’ta kaldı. Babamız yaz tatilinde bizi almaya geldi. Biz çantamızı hazırlarken babama ‘izin’ diye çıkışımız için parmak bas tırmışlar. Biz bunu yurda döndüğümüzde öğrendik. Babamın okuması yoktu. Bizi yurda almadılar, 18’e girmeme bir hafta kala neden çıkışımızı yaptılar hâlâ anlamış değiliz. Kardeşimle ben çok kötü günler geçirdik. Mecburi bir evlilik yaptım, bir yuvam olsun diye ama kader burda da yüzümüzü güldürmedi maalesef. Sadece devletimizin bizlere verdiği iş hakkımızı istiyoruz. ‘Şizofren babama PARA yardımIYLA verdiler’ “Ben 199399 yılları arasında Bursa’da bir Yetiştirme Yurdu’nda kaldım. Yetiştirme yurduna verilme sebebim şizofreni hastası olan babamın, annemi öldürmesi. Yetiştirme yurdunda kalırken akli dengesi yerinde olmayan, cezai ehliyeti olmayan babama hukuka aykırı bir şekilde nakdi yardım ile verildim. 18 yaşımı doldurduğumda kanun ile işe yerleşmek için Bursa Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne başvuruda bulundum. Haberim olmadan korunma kararımın mahkeme ile kaldırılmış olduğunu, dolayısıyla kanun ile işe yer leştirilme hakkımdan faydalanamayacağımı öğrendim. Daha sonra hukuka aykırı olduğundan dolayı Bakanlığa dava açtım. Dava sonucu işe başlatıldım ve toplam 5 sene çalıştım. Bakanlığın mahkeme kararına itiraz etmesinden dolayı Danıştay, kararı 11. İdare Mahkemesine iade etti. 11. İdare Mahkemesi de daha önce vermiş olduğu işe girmem yönündeki kararı bozdu. Kanuna uygun olmamasına rağmen Bursa Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nün beni şizofreni hastası olan ve annemi öldüren babama vermesi sonrası korunma kararı mı da kaldırtarak işe girmeme mani olması beni çıkmaza sürükledi. Ne yapacağımı, nasıl ayakta duracağımı şaşırmış vaziyetteyim, yuvam yıkılmak üzere. Kime, nereye gittiysem hep olumsuzluklarla karşılaştım, psikolojik olarak yıpranmış durumdayım, eşime çocuğuma faydalı olamıyorum. Borçlarımı ödeyemiyorum. Benim zaten bir ailem yok ki gideyim de destek alayım. Ben yetiştirme yurdunda kalmama rağmen hayata ayak uydurmuş, ailesini kurmuş, devletin yetim bir evladıyım. Ben sadece işimi istiyorum.” ULAŞ CAYMAZ Devletin, koruma altına alınan çocuklara yönelik politikaları, mağduriyeti gözler önüne serdi. Aileleri yaşamını yitiren veya bakamadığı için yetiştirme yurtlarına yerleştirilen çocukların, kurum yetkilileri tarafından; akli dengesi yerinde olmayan, alkolik, okuma yazma bilmeyen ve 3. derece akrabalara, ‘aylık para yardımı’ karşılığı teslim edildiği orataya çıktı. Devletin, işe yerleştirme yasasını uygulamamak için reşit olmadan önce, rızası ve bilgisi olmadan ‘Koruma kararı’ kaldırılan çocuklar, yaşadıkları mağduriyete isyan etti. Mağdur çocukların istekleri dışında devletin korumasından çıkarılarak, kendilerine bakamayacak durumdaki ailelerine verildiği, istismara ve sokaklarda yaşamak zorunda bırakıldıkları, ancak yıllar sonra ortaya çıkabildi. Cumhuriyet, 1972 yılından günümüze kadar uzanan, 20 ilden 37 farklı dava dosyası, ifadeler, tutanaklar ve mektuplara ulaştı. Buna göre, 18 yaşını doldurmadan önce çocuklar ailelerinin rızası dışında kurumdan çıkarılabiliyor. 18 yaşını doldurmadan koruma kararı kaldırılan binlerce çocuk da “Forum A” adı verilen işe giriş belgesinden yararlanamadığı için işsiz kalıyor. Form A belgesi nedir? Yasalara göre, ailelerin sahip çıkmadığı ya da çıkamadığı çocukların devlet himayesi altına alınarak, 18 yaşına kadar bakılması gerekiyor. Bu süreçte çocukların tüm bakımı, psikolojik gelişimi ve eğitimini devlet üstleniyor. Yetiştirme yurtlarında en az 2 yıl kalan ve 18 yaşını dolduran çocuklar için koruma kararı usulen kaldırılarak, ‘Forum A’ adı verilen bir belge düzenleniyor. Bu belge ile devletin büyüttüğü çocuklara yine yaşamlarına devam edebilmeleri ve yeni bir yaşam kurabilmeleri için kamu kuruluşlarında iş imkânı sağlanması gerekiyor. Yardım vaadi Çocukların yurtlardan ailelere dönüşünün en temel gerekçesini ailelere sunulan ‘aylık yardım’ vaadi oluşturuyor. Bu kapsamda devlet çocuk başına aileye aylık yardım yapıyor. Dava dosyalarına göre kimi aile aylık yardım parası için, kimisi de bilgisi dahilinde olmadan çocukların çıkış belgesine imza atıyor, okuma yazması olmayanlara ise parmak bastırılıyor. Hafta sonu gezmeye çıkmak için imza attırılan ve belge düzenlenen çocuklar, yurda geri döndüğü zaman koruma kararının iptal edildiğini ve yurda geri dönemeyeceğini öğreniyor. Ailesinin de sahip çıkmadığı çocuklar terminallerde, parklarda ve bahçelerde yatmak zorunda kalıyor, uyuşturucuya ve suça yöneliyor. İstatistikler gizleniyor Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Mart 2017 istatistiklerine göre, 1368 kuruluşta, toplam 14 bin 189 çocuk bulunuyor. Kurumdan ayrılanlara veya firar edenlerin istatistiklerine ilişkin bir veri bulunmuyor. Kurumdan ayrılan gençlere ilişkin ulaşılabilen tek istatistik, 3413 sayılı ‘Korunmaya İhtiyacı Olan Çocukların İşe Yerleştirilmesine İlişkin Tüzük’ çerçevesinde işe yerleştirilenlerin sayısı. Bu kanun kapsamında işe yerleştirilenlerin ayrılması, atılması, görevinden kendi isteği ile ayrılması gibi nedenlere ilişkin istatistikler de tutulmuyor. Yetiştirme Yurtları’nda kalmış olan ve yardıma ihtiyacı olanların, YurtAy derneğine gönderdikleri; kimliklerinin ve kaldıkları yurtların açıklanmasını istemeyen mağdurların, yaşamlarına ilişkin anlatımları yürek burkuyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle