Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Perşembe 15 Şubat 2018 10 AKP’de ümmetçilik yerine milliyetçilik tırmanırken... 2002 Kasımı’nda AKP’nin tek başına iktidar olduğu günden bu yana 15 yıl geçti, 16. yıldayız. 15 yıl boyunca AKP Reisi tek başına iktidar olmasına rağmen kendine resmi olmayan müttefikler aradı, buldu. Buna resmi olmayan ancak fiilen yürüyen “koalisyonlar” diye tanımlasak çok da yanlış olmayacak. İlk “koalisyon” ortağı malum, Gülen Cemaati idi. Bu koalisyonun öncelikli hedefi, siyasal İslamın iktidarının önünü kesebilecek ve kesmek istediğini de saklamayan ordu idi. AKP (yani Reis) ve Cemaat (yani Fetullah Gülen) el ele verdiler ve darbe yapabilecek generalleri tasfiye edip orduyu darbe yapamaz hale getirmek için kolları sıvadılar. Darbecilikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan ancak siyasal İslama da karşı oldukları bilinen yüksek rütbeli subayları da içine kattıkları “Ergenekon süreci”ni başlattılar. Başardılar da. Ordunun tepelerini kendilerine uygun hatta tabi hale getirecek ölçüde dizayn ettiler. Bu koalisyon 2013 sonuna kadar sürdü ve “17/25 Aralık süreci” diye adlandırılan büyük kavga patladı. Aslında AKP ile cemaatin iktidarı paylaşma itiş kakışı birkaç yıl öncesinden başlamıştı; 17/25 Aralık’ta su yüzüne çıktı. 10 yılı aşkın “başarıyla” süren bu koalisyon 2014’ün ilk aylarından itibaren amansız bir kavgaya dönüştü. AKP (Reis diye de okunabilir) devletin bütün olanaklarını, özellikle de yargı erkini kullanarak cemaatin tepesine çöktü. Bu süreçte Reis’in koalisyon ortağı da değişti. “Cemaat orduya kumpas kurdu” deyip birlikte kotardıkları bir operasyonu tümüyle cemaatin üstüne yıkan AKP, hem ellerini yıkadı, hem de ordunun tepelerine, hatta çoktan emekli edilmiş, artık herhangi bir gücü kalmamış “Ergenekon sanıkları”na zeytin dalı uzattı. Yargı erki, kurusuna yaşına bakmadan “kumpas mağdurları”nı akladı. Sonra “Allah’ın bir lütfu” yaşandı. 15 Temmuz Darbe Girişimi ile cemaat intihar etti, Reis de hem devletin içindeki FETÖ unsurlarını yığınsal tutuklamalar, ihraçlarla temizledi, hem de partisinin içindeki olası muhalifleri, kendilerini Reis’le “eşdeğer gören” yol arkadaşlarını tasfiye etti. “Tayyip Erdoğan eşittir AKP” denklemi kuruldu. Siyasal İslam için tehlike olmaktan çıkmış ordu ve son kırıntılarına kadar devletten ve siyasal yaşamdan tasfiye edilmiş cemaatle rahat bir soluk alan AKP Reisi bir adım daha attı ve “Başkanlık sistemi”ne geçiş sürecini başlattı. Ancak süreç Reis’in umduğu ve öngördüğü gibi yürümedi. 16 Nisan 2016’daki “Başkanlık sistemi”ne geçişi düzenleyen anayasa değişikliği referandumunda “hayır cephesi” AKP Reisi’nin beklemediği bir çıkış yakaladı. Erdoğan belirgin bir Yüksek Seçim Kurulu (YSK) desteği ile referandumu resmi olarak kıl payı kazandı. Yüzde 51.21 evet, yüzde 48.19 hayır. Damgasız oyların YSK kararıyla kabul edilmesi, devlet olanaklarının yasadışı yollar da dahil kullanılması, muhalefetin haklı olarak vurguladığı “şaibeli” bir sonuçtu ve bugüne kadar süren “gayri meşru bir sonuç” iddialarına ebelik etti. Bu durum Reis’in yine ve yeni koalisyon arayışlarına yol açtı. Eksik olan birkaç puanlık farkı MHP desteğinde aradı ve tahmin edemeyeceği kadar güçlü bir destek de buldu. Devlet Bahçeli siyasi hayatını sürdürebilmek için partisini AKP’nin neredeyse bir yan kuruluşuna dönüştürdü. Ancak görünen o ki AKP Reisi tel tel dökülen, İYİ Parti’nin kuruluşu ile ağır yara alan MHP’nin getireceği oy kırıntılarının ihtiyacı olan puanı getirebileceği hesabını yapıyor. Bu hesapta “Hayır cephesi”nin 2019 Başkanlık seçiminde yeni ve daha güçlü bir çıkış yaşayamayacağı varsayılmakta... Cemaat koalisyonundan başlayıp kısa ömürlü başka koalisyonlarla yürüyen AKP ve Reis’i şimdi Türk milliyetçiliğinin ana partisi olarak bilinen MHP’yi yeni koalisyon ortağı olarak seçmiş durumda. Bu hesap tutar mı, bilemem. Eğer “hayır cephesi” silkinmez ve yaratıcı bir adım atamazsa tutabilir de... Bunu ilerleyen aylarda göreceğiz. HHH Bugün için AKP’nin yeni koalisyon tercihiyle değişen siyasal çizgisine değinip bu Tırmık’ı noktalayalım. AKP, kuruluşundan itibaren temsilcisi olduğu siyasal İslamın referanslarından az da olsa ayrılıyor; ümmet vurgusunu silikleştirip “millet” vurgusuna ağırlık veriyor. “Yerli ve milli” safsatası bu yönelimin geçerli sloganı. Ama bu kimseyi, yanıltmasın. AKP’de ve Reisi’nde milliyetçilik vurgusunun tırmanması geçicidir; köprüyü geçene kadardır. Köprüyü geçtikten sonra yeniden aslına dönecek, İslami referansları temel alan bir rejimi pekiştirmeye yönelecektir... haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN İlginç zamanlarda yaşıyoruz Sevgili Osman, Biliyor musun, “ilginç zamanlarda yaşayasın”, bizim sandığımız gibi kadim bir Çin laneti değilmiş. Anlaşılan ilk kez 1930’larda bir İngiliz devlet adamı iddia etmiş böyle bir deyiş olduğunu, sonra da yaygınlaşıp “bilgi” kabul edilmiş. Ama gerçekten de ilginç zamanlarda yaşıyoruz, bir küfür, lanet gibi ilginç zamanlar. Hakikatin karartılıp saptırılıp yalanların silah olarak kullanıldığı zamanlar. Haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında hayretimizden sıyrılmanın bile büyük gayret gerektirdiği zamanlar. Sevdiğim, bildiğim yazarlardan güç almaya çalışıyorum. Düğüne’de Berger’ın AIDS hastası geline söylettiği gibi: Sonsuzluktan önce ne yapacağız? Acele etmeyeceğiz! Acele etmeyeceğiz, yaşayabildiğimiz sürece yaşayacağız. Ölümden önce bir hayat olduğunu unutmadan. İyi bildiğimiz şeyleri yaparak yaşayacağız. Bugünlerde aklıma sürekli ABD ve yandaşlarının Irak’a yapmayı planladıkları 2. Körfez Saldırısı’nı adeta ellerimizle durdurmaya çalıştığımız günler geliyor. Dünyanın her yanından milyonlarca insanın bu korkunç saldırganlığa karşı yekvücut durmaya çalıştığı günler... Savaş bize rağmen başladığında, farklı ülkelerden yüzlerce insan, “Hiç olmazsa yapılanları kayda geçirelim. Muzafferlerin tarihi yeniden yazmasına izin vermeyelim” diye Irak Dünya Mahkemesini başlatmıştık. Sponsorsuz, destekçisiz, tek tek insanların ellerindekileri yüreklerindekileri katarak oluşturdukları güzelim Irak Dünya Mahkemesini. Birbirini tanımayan yüzlerce insanın yirmi farklı ülkede iki yıl boyunca yürüttüğü, savaşın farklı yönlerini ele alan oturumlardan sonra nihai oturumu İstanbul’da yapmıştık, senin de içinde olduğun koca bir grupla: Hazırlık sürecine ülkenin en yetkin hukukçuları, en iyi tarihçileri, sosyal bilimcileri gönüllü danışmanlıklarını katmış; Eduardo Galeano, John Berger gibi yazarlar destek mesajları yazmış; sevgili Arundhati Roy atlayıp İstanbul nihai oturumuna sözcülük etmeye gelmişti... Tarih Vakfı’nın tahsis ettiği Darphanei Amire’de üç gün süren oturumlarla gerçekten de tarih yazılmıştı. Dünyanın en saldırgan güçlerine, hikme tinden sual olunmaz ABD ve yandaşlarına karşı dünyanın vatandaşları, kendilerini birbirinden sorumlu sayan insanlar, olup bitenleri kayda geçirmişti: Bu korkunç savaşta uluslararası hukukun ve kurumların rolü, çeşitli hükümetlerin sorumluluğu, medyanın sorumluluğu; işgal ve savaşın Irak’a verdiği zararın dökümü; savaşın küresel güvenlik ortamına, hepimizin gelecek alternatiflerine getirdiği tahribat... Birleşmiş Milletler’in ambargosunu protesto ederek istifa etmiş bir BM Genel Sekreter Yardımcısı, ABD ordusunda savaştıktan sonra gördükleri yüzünden vicdan azabı çeken bir er gibi saldırgan tarafın içinden gelen pişman tanıklar; köyleri başlarına yıkılan, müzeleri yağmalanan, bilimsel çalışmaları iftiraya uğrayan Iraklı tanıklar... Vicdan jürisinde yan yana oturan Arjantin’den bir kayıp annesi, savaşı protesto etmek için kendini yakan Budist bir rahip, Türkiye’den bir maden işçisi, Iraklı genç bir köylü... Tüm bu insanlar İstanbul’da üç gün bir araya gelmiş; senin, benim, süreçte emeği olan herkesin insanlık umudunu tazeleyerek hep birlikte lanetlemişlerdi bu kirli savaşı. Bunca insan, neden hiçbir maddi çıkarımız olmadan, hatta elimiz avcumuzdakileri katarak bu süreçte yer almıştık? Arundhati Roy en güzel cevabı vermişti buna, oturumun sonundaki basın toplantısında: “Bu soruyu sormak, yollarda insanların öldüğü bir kaza yerinde duran birine ‘Neden yürüyüp geçmedin? Niye yardım etmek istedin?’ diye sormaktan farksızdır.” Bu kadar basitti işte bizim için! Kaza yerinden gaza basıp geçememek kadar basit. Acı çekenler için yapabileceğimiz bir şey varsa, bunu kendimiz, kendi geleceğimiz için de yaptığımızı bilecek kadar basit. Şimdi 2. Körfez Savaşı’nın yıldönümü yaklaşırken dünyaya baktığımda, umutsuzluğa kapılmamak, insanın olumlu potansiyeline duyduğum inancı tümden kaybetmemek için çabalıyorum. Senin bir hapishanede olmandan duyduğum hayreti ise asla yenemiyorum. Ama ilginç zamanlarda yaşıyoruz işte!.. Cezasız kalmasın Gazetemiz yönetici ve çalışanları, Cumhuriyet’i hedef gösteren Akit TV sunucusu Yusuf Ozan hakkında suç duyurusunda bulundu Tehdit Meclis gündeminde CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Akit Tv canlı yayınında Cumhuriyet gazetesinin tehdit edilmesini Meclis gündemine taşıyarak Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi hazırla dı. Tanrıkulu, Yıldırım’a “Akit Tv ‘Gün Başlıyor’ programının sunucusu Yusuf Ozan hakkında inceleme ve soruşturma başlatılmış mıdır ya da başlatılacak mıdır? Başlatılmışsa, akıbeti nedir? Sunucu Yusuf Ozan’ın kullandığı ifade ler göz önüne alındığında, Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarına yönelik herhangi bir saldırı ihtimaline karşın AKP Hükümeti etkin ve somut güvenlik tedbirleri almış mıdır ya da alacak mıdır?” sorularını yöneltti. l Haber Merkezi 5 ilde 75 gözaltı daha İzmir’de Zeytin Dalı Harekatı’nı eleştirerek sosyal medya üzerinden terör örgütü propagandası yaptığı öne sürülen kişilere yönelik operasyon düzenledi. Kent merkezi ile Torbalı, Urla, Tire ve Seferihisar ilçelerinde dün sabah yapılan eşzamanlı operasyonda 24 şüpheli gözaltına alındı. Samsun’da sosyal medyada, Zeytin Dalı Harekâtı’nı eleştirdikleri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret içerikli paylaşımlarda bulundukları öne sürülen HDP Samsun İl Yönetim Kurulu üyeleri Z.A, S.K. ve HDP Alaçam İlçe Yönetim Kurulu üyesi H.A. ile Y.Ö, M.Ç, G.K. ve M.K. gözaltına alındı. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, sosyal medya hesabı üzerinden PKK propagandası yaptıkları belirtilen ve halen Akdeniz Belediyesi’nde çalışan 8 kişi ile eski çalışan 1 kişi hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında düzenlenen operasyonda, 9 şüpheli gözaltına alındı. Gaziantep’in Nizip ilçesinde, PKK’nin gençlik yapılanması adına sosyal medyada terör örgütü propagandası yaptıkları belirtilen kişilere yönelik operasyon düzenlendi. Operasyonda 24 kişi gözaltına alındı. Kars’ta sosyal medya üzerinden terör propagandası yaptıkları belirtilen 11 şüpheli gözaltına alındı. l Haber Merkezi KHK eylemcisine gözaltı Düzce Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde görevliyken yaklaşık 1 yıl önce KHK ile ihraç edilen mimar Alev Şahin, Düzce şehir merkezi Spor Sokak üzerinde ‘İşimi Geri İstiyorum’ diyerek oturma eylemi yapıyor. Türkiye KamuSen Düzce Şubesi üyeleri Afrin’de operasyonuna destek olmak amacıyla basın açıklaması yapmak üzere önceki gün Alev Şahin’in eylem yaptığı yere geldi. Türkiye KamuSen üyeleri basın açıklaması öncesinde saygı duruşunda bulunarak İstiklal Marşı’nı okudu. Ancak Alev Şahin ve kendisine destek için gelen Yetice Akalindamar, İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkmadı. Durumun yerel basında haber olmasının ardından harekete geçen savcılık, Şahin ve Akalindamar hakkında ‘İstiklal Marşı’nı alenen aşağılama’ suçlaması ile soruşturma başlattı. Şahin ve Akalindamar önceki gece gözaltına alındı. Adliyeye sevk edilen iki kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. l DHA Yıldırım: Deniz Yücel için gelişme olabilir Alman siyasetçiler, Türkiye’de bir yıl önce gözaltına alınan ve ardından tutuklanan Deniz Yücel’in serbest bırakılması çağrısında bulundu. Başbakan Binali Yıldırım ise Yücel’in kısa süre içinde bırakılacağını umduğunu söyledi. Türkiye’den hukuk devleti kurallarına uygun hızlı bir yargılama gerçekleştirilmesini talep eden Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Deniz Yücel’in serbest bırakılmasını istedi. Gabriel, Yücel’in tutukluluğunun Almanya ile Türkiye arasındaki ikili ilişkilerde önemli engellerden biri olduğuna da dikkat çekti. Almanya’nın Avrupa ile İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı Michael Roth da “Hukuk devleti süreci işletilmeden ve Deniz Yücel serbest bırakılmadan Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin düzelmesinin düşünülemeyeceğini” ifade etti. Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) üyesi Avrupa parlamenteri Manfred Weber de Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye lik sürecine son verilmesini talep ederek “Deniz Yücel bir yıldır iddianamesiz cezaevinde. Bu kabul edilebilir bir durum değil” şeklinde konuştu. Hıristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) dış politika sözcüsü Roderich Kiesewetter de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a açık mesaj verilmesi gerektiğini belirterek “Yücel’in tutukluluk halinin uzatılması Türk hükümeti tarafından terörist iddia edilen kişilerle darbe teşebbüsüne katılanların iadesi gibi farklı alanlarda taviz koparmak için koz olarak kullanılıyor” dedi. Almanya ziyareti ve Angela Merkel görüşmesi öncesinde ARD’ye konuşan Başbakan Yıldırım ise Deniz Yücel’e ilişkin bir soru üzerine, “Kısa zaman içinde serbest kalacağını umuyorum. En azından duruşmaya çıkarılacak. Her duruşma serbest kalması için bir fırsattır” dedi. Yıldırım, buna hükümetin değil, yargının karar vereceğinin altına çizdi. l Haber Merkezi Gazetemiz yöneticileri Akit Tv’de 11 Şubat 2018 tarihinde yayımlanan “Gün Başlıyor” programında Cum huriyet gazetesine hakaretler yağdırıp, teh dit eden programın sunucusu Yusuf Ozan hakkında dün İstanbul Cumhu riyet Başsavcılığı’na suç duyu rusunda bulundu. Suç duyuru sunda Ozan’ın açıklamalarının tamamının fantezi ürünü, ger SEYHAN AVŞAR çek dışı ve somut hiçbir veriye dayanmadığı belirtilerek Ozan hakkında, iftira, hakaret, suç iş lemeye tahrik ve resen tespit edilecek diğer suçlardan dava açılması istendi. Suç duyurusu dilekçesinde Yusuf Ozan’ın 11 Şubat günü yayımlanan program da sarf ettiği sözlere yer verildi. Ozan’ın Cumhuriyet’i hedef göstermesine neden olan “Afrin’de 11 şehit” başlıklı manşe te atıfta bulunulan dilekçede, aynı gün tüm ulusal gazetelerin 11 şehit haberini manşe ten verdiğine dikkat çekilerek diğer gazete lerin manşetleri de örnek olarak gösterildi. Türkiye’yi yasa boğan 11 şehit haberinin di ğer gazeteler gibi manşetten görüldüğü be lirtilen dilekçede, Ozan’ın “kendi fantezisi nin ürünü ve gerçek dışı bir yakıştırma” ile “O 11’i orada yazmak sana zevk veriyor. 11 ile, bu sayısıyla orgazm olduğun için bunu manşete çekiyorsun” diyerek ağır hakaret ve ithamlarda bulunduğu kaydedildi. Açık hakaret Ozan’ın, yayında kullandığı ifadelerin tamamen gerçek dışı, yalan, uydurma ve iftira olduğu belirtildi. Dilekçede ayrıca, Cumhuriyet gazetesi ve çalışanlarına “Kansız, namussuz, şerefsiz, haysiyetsiz, kripto siyonist, vatanın başına bela, namus yoksunu, hain, dinsiz” ve benzeri hakaretleri ardı ardına sıralayan Ozan’ın söz konusu ağır hakaretlerinin düşünce açıklaması niteliğinde olmadığı ve açık hakaret olduğunun tartışmasız olduğu belirtildi. Hedef gösterdi, tahrik etti Ozan’ın, “Hainsin. Kellenin gitmesi lazım. Tek adam rejimi olsaydı, ah keşke olsa. Sizi iki dakikada kapatsa. Keşke bir de şeriat olsa. Keşke idam olsa sizi sallandırsa. Savaşta sizin gibileri katletmek mubahtır” sözleriyle gazete çalışanlarını hedef gösterdiğine dikkat çekilerek, “Özellikle ‘savaşta sizin gibileri katletmek mubahtır’ sözünün açık bir şiddete çağrı olduğuna hiçbir kuşku yoktur. Şüphelinin bu sözlerinin, TCK’nin 214. maddesinde düzenlenen suç işlemeye tahrik suçu kapsamındadır” ifadeleri yer aldı. Daha önce de yaptılar İfade özgürlüğü hakkına yönelik sınırlamaların en önde geleninin şiddete çağrı olduğu anımsatılan dilekçede, “Şüphelinin sözlerinin açıkça şiddete çağrı içerdiği ortadadır. Medyada çalışan şüphelinin, Cumhuriyet gazetesinin uluslararası faaliyet gösteren terör örgütlerinin hedefinde olduğunu bilmemesi mümkün değildir. Bu tehdide karşı Cumhuriyet gazetesi binası 24 saat devlet koruması altındadır. Şüpheli beyanlarıyla bu tehdidin artmasına da neden olmaktadır. Cumhuriyet gazetesi tarihi, ne yazık ki yazarlarının bu tip kışkırtmaların ardından gelen cinayetlerle katledildiği bir tarihtir. Örnek vermek gerekirse; şikâyete konu yayını yapan AKİT TV’nin öncülü konumundaki AKİT gazetesinin 13 Mayıs 1999’da Cumhuriyet yazarı Ahmet Taner Kışlalı’nın fotoğrafının üzerine çarpı koyarak, ‘Halkı köpeğe benzetti’ başlığını attığı yayını hatırlanabilir. Bu yayından 5 ay sonra 21 Ekim 1993’te Ahmet Taner Kışlalı uğradığı bombalı saldırıyla can vermiştir.” C MY B