28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 27 Eylül 2017 haber İki kUpür aynı10 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Savcının tanıkları Tamam öfkeliyiz, canımız alabildiğine sıkkın; keder de cabası. Önceki gün üçüncü kez ağır ceza yargıçlarının karşısına dizildik. Beşimiz tutuklu, geri kalanımız tutuksuz “sanık”. Sonunda bir Kadri Gürsel arkadaşımızı kapabildik; dört can arkadaşımız 34 “Silivri gecesi” daha yaşayacaklar. Peki, sonra? Bilmiyorum, bilmiyoruz, bilemiyoruz. Olağan bir hukuk yargılamasında değiliz. Bir siyasi dava bu ve görünen o ki sonucu da siyasi erki elinde tutanlar belirliyor. Olsun. Cumhuriyet’te çalışıyorsan, bağımsız medyada gazetecilik yapma sorumluluğunu omuzlarında taşıyorsan, hesapta mapusdamı da var, polis nezarethanesi de var, alanda ya da yazıişleri masasında üç kuruş maaşa talim edip yorgunluktan kızarmış gözlerle mesleğin ak adına kara sürmemek için geceyi gündüze katmak da var. Bedelse bedel. Öderiz. Onursa onur. Layık olmaya çalışırız. Ateşi yani ışığı Olympos tanrılarının, yani egemenlerin, yani iktidarların tekelinden alıp halka armağan eden Prometheus’un çocukları olmaktır çabamız. Derisi yüzülürken bile düşüncesinden geri adım atmayıp “Enel Hak” diye haykıran Hallacı Mansur’u kendimize örnek alırız. Darağacında dimdik durup “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diye meydan okuyan Pir Sultan Abdal’ın yolunu yol belleyenlerdeniz... Biz Cumhuriyet’in gazetecileriyiz... HHH Neyse... Öfke, can sıkıntısı, keder... Ama önceki günki duruşma keyifliydi de. Bol bol güldük; yargıçlara çaktırmadan kıkırdadık durduk... Nasıl gülünmez, nasıl kıkırdanmaz? Savcının tanıkları konuştu. Biri meğer “Türkiye’nin en iyi köşe yazarıymış”. Kendi söyledi. Üstelik “teeeecrübeli bir gazeteci” imiş. Tanıklığı sırasında “Cumhuriyet’i FETÖ ele geçirdi. Cumhuriyet’te FETÖ darbesi yapıldı” diye buyurdu. “Teecrübeli gazeteci” ya herhalde bir bildiği vardır, araştırıp taraştırıp bu gerçeği ortaya çıkarmıştır diye düşünenler oldu. Ama ardından “Cumhuriyet’te bu darbeyi kim yaptı” sorusuna cevap verdi: Nuray Mert’le Aydın Engin’i gazeteye alanlar yaptı... Breh, breh, breh... “Teeecrübeli gazeteciye” de bakın hele... Gerçeği nasıl da ortaya çıkarıvermiş!.. Aydın Engin’i Cumhuriyet’e 1992 yılında İlhan Selçuk almıştı. 1994’te de yazıişleri müdürü yapıp gazeteyi onun eline bırakmıştı. Yetmemiş, Aydın Engin’e haber vermeden Tırmık köşesini açmış, bir gezi izlenimi olarak kotarılmış bir yazıyı da ilk Tırmık olarak beşinci sayfanın altına yerleştirivermişti. Yani... Cumhuriyet’te FETÖ darbesini taaa 1992 sonbaharında bizzat İlhan Abimiz yapmıştı. Önce kıkırdadık. Ardından Aydın Engin söz alıp tek cümleyle gerçeği açıkladı. Yargıçlar ve tanığına bel bağlamış savcı ne yaptı, ne düşündü bilmiyorum... HHH Ha bir de savcının öteki tanığı vardı. Şu, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun hukuken geçersiz bir yöntemle seçilip kendisi dışarıda kaldığı için dava açan tanık... Biz “acemi” gazetecilere meslek dersi verdi. Cumhuriyet gazetesinde logonun yanına ya da üstüne tarikatlarla ilgili haber yerleştirilemeyeceğini, başlık konamayacağını uzun uzun anlattı. Söylediklerinden benim çıkarabildiğim: Haber haberdir ama tarikatlarla ilgili haberse logonun altında bir yere konur. Çok büyütülmez, falan filan... Öğrendik... Bir de Cumhuriyet davasına el koyması için Cumhurbaşkanı’na imzasız ihbar mektubu yazanın kim olduğunu da Akın Atalay arkadaşımızın ayrıntılı, kanıtlı, örnekli anlatımıyla öğrendik. Şaşırmadık. HHH Dedim a, önceki gün, saçmalığının, öfke yaratmasının, keder saçmasının yanı sıra keyifli de bir duruşma yaşadık... Şimdi, 31 Ekim’e kadar biz “dışarıdakiler” iyi ve doğru haber veren bir Cumhuriyet üretmek için çalışmaya devam edeceğiz ve içerideki arkadaşlarımızı özleyeceğiz... DÜZELTME ve ÖZÜR 25 Eylül Pazartesi tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan, “Hukukçular: Basına tehdit ve gözdağı” başlıklı haberde, Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Timur Demirbaş’ın adı yanlışlıkla “Temir Demirtaş” olarak yayımlanmıştır. Prof. Demirbaş’tan ve okurlarımızdan özür dileriz. CANAN COŞKUN / ALİCAN ULUDAĞ Gazetemizin yayın politikasının hedef alındığı davanın önceki günkü duruşmasında, Akın Atalay’ın beyanları Alev Coşkun’un Cumhuriyet Vakfı davasını Cumhurbaşkanlığı’na taşıyan kişi olduğunu ortaya çıkardı. Coşkun, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne, Cumhuriyet Vakfı seçimleri ile ilgili imzasız ihbar mektubu gönderip göndermediğine ilişkin soruya, mektubun kendine ait olmadığını iddia ederek, “Benim buna ihtiyacım yok” diye yanıt verdi. Atalay, bunun üzerine “Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne verilen imzasız dilekçede ‘Sizi rahatsız etmeyecek muhalefet yapacağız’ mesajı veriliyor. Bu yazı üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü yeniden inceleme başlattı. Bu ihbar dilekçesine ilişkin dosyada bazı ifade ve emareler var” dedi. Alev Coşkun’un dosyaya verdiği 23 Mayıs 2015 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasından ok işaretli kupür ile Cumhurbaşkanlığı’na verilen imzasız dilekçedeki kupür arasındaki benzerlikleri gösteren Atalay, “Bu iki kupür aynı kupür” dedi. Atalay, Coşkun’un savcıya verdiği kupür ile Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen kupürün aynı olduğunu, üzerine çizili ok işareti ve el yazılarıyla gösterdi. Lehe anlatımları görmedi İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, bugüne kadar yaptığı üç duruşmada verdiği tutukluluk halinin devamı kararında yargılanan Cumhuriyet mensuplarının gazetedeki yayın politikasıyla işledikleri iddia edilen “terör örgütüne yardım suçunun ana çerçevesinin çizilmesini” esas aldı. Mahkeme, bu açıdan savunmaları ve tanıkların dinlenmesini “bu çerçevenin çizilmesi” açısından önemli gördü. Ancak 24 Temmuz’da dinlenen arkadaşlarımız ile 11 Eylül’deki duruşmada konuşan tüm tanıklar, “gazetecilik faaliyetlerini terör örgütüne yardım olarak görmediklerini” açıkça beyan etti. Mahkeme, yargılanan Cumhuriyet yazar ve yöneticilerimiz lehine olan bu anlatımları görmezden gelerek 11 Eylül’de tahliye kararı vermedi. Önceki günkü duruşmada davanın “en önemli tanığı” Alev Coşkun dinlendi. Coşkun, “Arkadaşlardan FETÖ’cü çıkmaz” derken, birinci sayfadan görülen haberlerin de suç olmadığını kaydetti. Baskı yapabilirler Ancak mahkeme, duruşmada Kadri Gürsel dışındaki diğer 4 Cumhuriyet Cumhuriyet davasının önceki günkü oturumunda Atalay’ın beyanları Alev Coşkun’un Cumhuriyet Vakfı davasını Cumhurbaşkanlığı’na taşıyan kişi olduğunu ortaya çıkardı İKİ KUPÜR ARASINDAKİ BENZERLİKLER Alev Coşkun’un ifadesinin ekindeki ve Cumhurbaşkanlığı’na yapılan isimsiz ihbarın ekindeki kupürlerin karşılaştırması. mensubunu kendince “somut”, ancak yasa gözüyle bakıldığına ise “soyut” gerekçelerle tahliye etmedi. Kararında, Akın Atalay ve Murat Sabuncu’nun taşıdıkları sıfat, gazetede icra ettikleri görev ve fonksiyonları dikkate alındığında dinlenmeyen Can Dündar ve İlhan Tanır yönünden CMK 100/2b/2 hususunda sanık açıklamaları yönünden kuvvetli suç şüphesi bulunduğu ve bu anlamda delillerin karartılma şüphesini gösterir somut deliller olduğunu öne sürdü. Ceza Muhakemesi Yasası’nın bu maddesinde, “Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma” halinde tutukluluğun devamı kararı verilebileceğini düzenleniyor. Bu madde, çok açık şekilde sanıklara baskı kurulacağını belirtmiyor. Yine de mahkeme, Atalay, Sabuncu, Şık ve İper’in tahliyesi halinde “dinlenmeyen sanıklar” Can Dün dar ve İlhan Tanır üzerinde baskı kurulabileceği yönünde kuvvetli şüphe gördü. Atalay ve Sabuncu’yu taşıdıkları sıfat ve gazetedeki yaptıkları görev sebebiyle tanık veya sanıklara baskı yapabileceklerini düşünen mahkeme, buna karşılık soruşturma boyunca tutuksuz yargılanan Vakıf Başkanı Orhan Erinç’in bu kişilere baskı yaptığına yönelik bugüne kadar mahkemeye hiçbir şikâyetin gelmemesini görmezden geldi. Aynı zamanda 24 Temmuz’daki ilk duruşmasında Vakıf Yönetim Kurulu üyelerinin tümünün tahliye edilmesi mahkemenin gerekçesini dayanaksız bıraktı. CMK’nin 101. maddesi, tutukluluk halinin devamı için “Kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını, tutuklama tedbirinin ölçülü olması gerektiğini somut olgularla gerekçelendirerek açıkça göstermek” zorunda. Oysa mahkemenin, tutukluluk devam kara rında hiçbir somut olgu, gerekçelendirilerek anlatılmadı. Bunun yerine heyet, basma kalıp cümlelerle üç Cumhuriyetçinin 31 Ekim’e kadar tutuklu kalmasına hükmetti. Diğer yandan mahkemenin, tutuklamayı Can Dündar ve İlhan Tanır’ın dinlenmemesine dayandırması, “Rehin” tartışmasına neden oldu. Yani mahkeme, “Can Dündar ve İlhan Tanır dönmez ve savunma yapmaz ise sizi tahliye etmem” mesajı verdi. Adana’dan tweet attı Bu arada davanın dinlenmeyen tek tanığı Aydınlık gazetesi yazarı Mehmet Faraç’ın tanık olarak çağrılmasına karşın son iki duruşmaya gelmemesi, yargılamanın gereksiz yere de uzamasına neden oldu. Önceki duruşmaya gelmeyen Faraç, bu saatlerde Adana Altın Koza Film Festivali’ne katıldığına ilişkin tweet attı. Sevinecek bir durum yok Silivri Cezaevi önünde konuşan Kadri Gürsel dayanışmanın önemine dikkat çekti SEYHAN AVŞAR Cumhuriyet davasının üçüncü duruşmasında yalnızca gazetemiz Yayın Danışmanı Kadri Gürsel’le tahliye kararı çıkması, duruşmayı izlemeye gelen yurttaşlarda buruk bir sevince neden oldu. Kararın açıklanmasının ardından Kadri Gürsel’i cezaevi çıkışında karşılamak isteyen dostları cezaevine doğru yola çıktı. Silivri Cezaevi’ne vardığımızda saatler gece yarısını geçmişti. Cumhuriyet davası kapsamında 9 ay tutuklu kalan Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, gazetemiz Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay, gazetemiz karikatüristi Musa Kart ve gazetemiz avukatlarından Bülent Utku cezaevi önünde bulunan sandalyelerde oturarak, Gürsel’i beklemeye başlamıştı bile... Tutukluluk sürecinde büyük bir dayanışma gösteren tutuklu arkadaşlarımızın eşleri ve yakınları, mutluluklarını da paylaşıyordu. Kadri Gürsel’in eşi Nazire Gürsel’in gözlerinin içi heyecan ve mutluluktan pırıl pırıldı. ‘Babam tahliye’ Nazire Kalkan Gürsel, oğlu Erdem’in tahliye kararını duyunca balkona fırladığını söyleyerek, “‘Erdem, ‘Babam tahliye, babam tahliye’ diye bağırdı. Gümüşsuyu’ndaki yabancı komşularımızda balkonlara çıkarak, ‘He is free, he is free’ (o özgür) diye bağırdı. Harika bir görüntüydü. Erdem daha fazla etkilenmesin diye onu buraya getirmedim” dedi. Buruk bir seviç yaşadığını söyleyen Gürsel, “Dört arkadaşımız içeride. Onların eşlerinin çektiği acıları ben çok iyi anlıyorum. Arkadaşlarımızın 1 gram dahi suçu yok. Türk yargısı için bu tutuklu bü 11 aylık tutukluluğun ardından önceki gece 01.30 gibi tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden çıkan Kadri Gürsel’i eşi Nazire Kalkan Gürsel karşıladı. yük bir ayıp. Tüm arkadaşlarımız beraat etse dahi yine adalet yerini buldu diyemeyeceğiz” diye konuştu. 11 aydır evlerinde kahvaltı yapmadığını vurgulayan Gürsel, “‘Okullar açıldığı için tatile çıkamayabiliriz. Ama 11 ay sonra beraber uzun bir kahvaltı yapacağız. Kadri’nin tutukluluğu olduğu süre boyunca her sabah sadece acı bir kahve içtim” diye kaydetti. Gürsel’i karşılamaya gelen dostları tek sıra halinde cezaevi kapısının önüne dizildi. CHP Milletvekili Mahmut Tanal, “Kadri geliyor” diyerek müjdeledi Kadri Gürsel’in gelişini. Saat 01.30’da Nazire Gürsel koşarak eşine sarıldı. Bu anlarda cezaevinde görevli erler dahil herkesin yüzünü muazzam bir tebessüm kapladı. Cezaevi kapısında açıklama yapan Kadri Gürsel, çok fazla sevinecek bir durum olmadığının altını çizerek, “Haksız, mesnetsiz suçlamalarla tutuklanan Cumhuriyet çalışanları söz konusu. Ve bu arkadaşlarımızın özgürlükleri ellerinden alındı” dedi. Kendisine destek olanlara teşekkür eden Gürsel, “Ben gazeteci ve Cumhuriyet yazarı Kadri Gürsel olduğum için tutuklandım. Şu an karşınızda yine Kadri Gürsel olarak duruyorum. Benden önce KURTULUŞ ARI tahliye edilen arkadaşlarım da tutuklanmadan önce neyseler, o kişiler olarak buradan çıktılar. Diğer arkadaşlarımız da öyle çıkacak bu cezaevinden. O arkadaşlarımız, mahkemelerde gördüğümüz gibi kendilerine atılan bu asılsız, hukuksuz suçlamaları da boşa çıkartırken kendilerinde bu gücü buldular ve bulacaklardı” diye konuştu. ‘Fantastik bir duruşma’ Cumhuriyet davasının her celsesinin tarihsel nitelikte olduğuna dikkat çeken Gürsel, “Gerek yapılan savunmalar, gerekse de iddia makamının iddialarının bu yolla içinin ne kadar boş olduğunun gösterilmesi ve aynı zamanda gazeteciliğin ne kadar cesaretle savunulduğunun gösterilmesi adına tarihsel nitelikteydi. Bugünkü celse gerçekten fantastik özellikler taşıdı. Önümüzde, aleyhimizde tanıklık yapmak üzere getirilen kişilerin durumu açısından ben durumu tek kelimeyle fantastik olarak niteliyorum” dedi. ‘Yazmaya devam’ Gürsel, yargı kararlarının, yargı tarafından açıklanmadan önce çeşitli gazetelere, internet sitelerine servis edildiğini vurgulayarak özetle şunları söyledi: “Bu bence yargının bağımsızlığını gölge altında bırakan bir durum. Buna son verilmeli. Bir medya mensubu, önüne gelen, haber niteliği taşıyan bir gelişmeyi haberleştirecektir; ama burada esas görevini kötüye kullanan taraf, bu haberi servis edendir. Her gazeteci yazmaya devam etmek ister. Ben tabii ki yazmaya devam edeceğim, ama şartlarımı da zorlayacağım. Çünkü gazeteci, gazeteci olarak kalması için şartlarını zorlamalıdır.” l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle