07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 13 Ağustos 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Kara çarşafın karanlığında Minibüsteyim, tam karşımda iki genç kız oturuyor. İkisinin de üstünde kara çarşaf, öylece dimdik oturuyorlar. Yüzlerinde hiçbir ifade yok. Sanki birileri tarafından esir alınmışlar şimdi de esir alındıkları hapishanelere gidiyor gibiler. İçimden üstlerindeki kara çarşafı çıkarıp saçlarını dağıtmayı düşünüyorum. Hayatın bir esir kampı değil, neşenin ve aşkın kaynağı olduğunu söylemek istiyorum, sadece istiyorum, onlar hâlâ ifadesiz yüzleriyle öylece oturuyorlar. Bir zamanlar bu esir kamplarını, insan hakları açısından şiddetle savunduğumuz günleri hatırlıyorum. Türbanın ve çarşafın, birer simge olduğunu kavrayamadığımız günleri. Ve geldiğimiz yeri... Artık türbanlı hâkimlerimiz, doktorlarımız, askerlerimiz, zabıtalarımız ve polislerimiz hatta bakanlarımız var. Şimdi kendime ve türbanı şiddetle savunan herkese soruyorum. Bir mahkemedesiniz ve hâkim türbanlı, onun gerçekten adil karar vereceğini düşünebiliyor musunuz? “Bismillah” diye işe başlayan bir anestezi uzmanına ne kadar güvenebilirsiniz? Diyelim, uyuşturucu almış bir kişi bu doktorun eline düştü, gerçekten kendine öğretilen dini bilgileri bir kenara itip hastayı kurtarmak için içtenlikle çalışır mı? Ergenlikte cinsel seçimiyle başı belada olan bir gence türbanlı bir psikolog ne kadar yardımcı olabilir? Çünkü başına bağladığı türbanın ona öğrettiklerini unutmak zorundadır, bu da epey zor bir iştir. Kısaca dostlarım, artık ülkemiz kara çarşafın karanlığında usul usul kayboluyor. Ve bu kara karanlık bizi kolay kolay terk etmeyecek. Çünkü bu karanlık merhamete, iyiliğe, dostluğa, dayanışmaya inanmıyor. Biz de gereğinden fazla demokratçılık oynamayı sevdik ve karanlığın her adımında resmen geri adım attık. O kadar demokratız ki, kendimizin bir hayvan olduğunu, en yakın akrabalarımızın su sineği ve kurbağa olduğunu inkâr edip dünyanın her köşesinde kabul edilen Evrim Teorisi’nin okullardan çıkarılmasını normal karşılamaya başladık. Şimdi çocuklar ne öğrenecekler, biyoloji tek bir derse indirgenmiş, biz zamanında az kurbağa kesmemiştik, fare itici olduğundan hocamız kurbağa üstünde kan dolaşımını, sindirim sistemini anlatmıştı. Hey gidi günler! Neyse ki, gençler okumanın artık para etmediğine ikna olmuşlar. Haklılar, binlerce üniversite mezunu işsiz. Artık hiçbir umutları da kalmamış, ya annebaba evlerinin bir odasında sabahtan akşama kadar bilgisayarın başında oyun oynuyorlar ya da amaçsız ve parasız deli dana gibi dolaşıyorlar. Hiçbir amaç, hiçbir idealleri olmadan. Ve ne yazık ki, saklanıyor ama, pek çok genç intihar ediyor. Tabela üniversitelerin onları artık sadece ve sadece bir müşteri gibi gördüklerini düşünüyorlar, doğrudur. Bu arada Kaz Dağları ve Tunceli bölgesi dağları ateş altında. Yıllar önce bir dostumun Siverek’teki dağları askerler tarafından yakılmıştı, teröristler saklanıyor diye, yine aynı mantıkla Tunceli dağlarını yakıyorlar. Binlerce canlıyı öldürüyorlar. İnanılmaz gelişmiş silahlarla donatılmış bir ordunun aklına, teröristleri yok etmek için sadece bölgeyi yakmak geliyorsa, o silahlar niye? O silahlar bizlerin vergileriyle alınıyor. Havadan para yağmıyor. Kaz Dağları ise hiç kuşkusuz Katarlılara toprak elde etmek için yakıldı. Bence Katarlılar zaten üç milyon kişi mi öyle bir şey, tümüyle Türkiye’ye gelip yaşamak arzusundalar. Yani Katar’dan sonra Türkiye. Ülkemin ovaları, yaylaları, dağları cennet, akıllı adamlar cennete yaşarken sahip olmak istiyorlar, bizim gibi de haini bol bir ülke bulmuşlar. Bu arada bazı arkadaşlar, ne kadar demokrat ne kadar insan haklarına saygılı olduklarını göstermek için gazetemizin yayın ilkelerine ters düştüğü için görevine son verilen Nuray Mert’in üstünden hepimize ders vermeye çalışıyorlar. Bu arada gazeteyi almadıklarını da göğüslerini gere gere söylüyorlar. Sağolunuz, madem gazeteyi almıyorsunuz bu celallenmek niye? Mevzu mu azaldı? Nedir? 13 AĞUSTOS 2017 SAYI: 33548 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.26 04.15 04.44 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.05 13.16 17.04 05.51 13.01 16.47 06.17 13.23 17.09 Akşam 20.14 19.57 20.17 Yatsı 21.46 21.26 21.43 “Peki, orada palyaçolar da var mı baba? Palyaçoculuk da güldüren filmini. Kendimi bir yandan yalan söylemekten öğreniyor musunuz?” burnu uzayan Pinok “Öğrenmez miyiz kızım” yo gibi, diğer yandan diyorum. “Bir sürü palyaço Benigni’nin filmindeki var burada. Gülen suratlı pal baba Guido gibi hisset yaçolar, ağlayanlar, kocaman tim. Çocuğunu yaşanan pabuçlular, kırmızı burunlu o korkunç ortamın et lar.” kisinden kurtarabilmek Fellini’nin o harika “Palya için türlü yalanlar söyle Silivri’deki Pinokyoçolar” filmini izlediğim yıllar, bu filmin bu kadar çok işime yarayabileceğini asla düşü yen Guido gibi. HHH Kızımla yaptığım bu nemezdim. Ama yaradı işte. ilk telefon görüşmesinin Kızıma, o filmden hatırladığım çok da çocuklarını. Ve o çocuklar ardından infaz koruma sahneleri anlatıyorum heyecanla. bazen yaşadıkları travmayı yıllarca memurlarının bulunduğu masaya Derken, telefona birkaç metre atlatamıyorlar. doğru ilerledim. Her telefonun uzaklıktaki masada oturan infaz Kızıma yalan söylememizin ardından bir forma imza atmak koruma memurlarının donuk ba elbette tek nedeni bu değildi. gerekiyor. kışlarıyla karşılaşıyorum. Bir an Eşimle kapalı görüş sırasında o “Umarım sözlerimi yanlış anla duraksıyorum. “Umarım yanlış puslu camın ardından telefonla madınız” dedim. anlamamışlardır” diye geçiyor görüşürken, bir an için kızımla ko Üç kişiydiler masada. Mesafeli içimden. nuştuğumu hayal ettim. davranan fakat işlerini çok düz O an sloganlar başlıyor: “Soh “Neden hapistesin baba?” gün yapan memurlardı. Üniversite bet hakkımız engellenemez!” “FETÖ’cülükle suçlanıyorum mezunuydular. Biriyle sonradan Telaşla elimle telefonun ahizesi kızım,” Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” ni kapatıyorum. Kızımın bu sesleri “Peki, FETÖ ne babişko?” kitabı üzerine konuşacaktık. Ben, duymaması gerek. Kızım 5 yaşına rağmen kitap okuyan insanların işlerini HHH Mozart’ı bilir, Bach’ı, Leonardo daha iyi yaptığını düşünürüm. Ce Silivri Kapalı Cezaevi’ndeyim. Da Vinci’yi, Van Gogh’u bilir. zaevinde de bu fikrim doğrulandı. Gözaltına alındığım günden itiba Atatürk’ü bilir. Fakat FETÖ’yü bil “Yok yanlış anlamadık. Kızınızla ren 22 gün geçmiş. İlk kez kızımla mez ki. Ayrıca niye bilsin? konuştuğunuzu biliyoruz” dedi telefonla görüşüyorum. Bugünün, Haydi FETÖ’yü ve onun çağdışı biri. cezaevindeki en heyecanlı günüm zihniyetini kızıma anlatmayı ba Anladım ki, cezaevinde herkes olduğunu rahatça söyleyebilirim. şardım diyelim. Fakat biliyorum ki her şeyi biliyor. Bu ülkede de as 80’li yıllarda ünlü reklamcı kızımın soruları bitmeyecek: lında herkes her şeyi biliyor. 160’ı Jacques Seguela’nın hayatını Peki sen FETÖ’cü müsün aşkın gazeteciyi cezaevine tıkın anlatan kitabın adı bizi o zaman baba? ca, gerçekler ortadan kalkmıyor lar epey güldürmüştü: “Anneme Değilim tatlım. ki. Gazetelere baktıkça, “Burnu reklamcı olduğumu söylemeyin o O zaman neden hapistesin uzayan Pinokyoların sayısı hiç bu beni bir genelevde piyanist zan babacığım? kadar çok olmamıştı bu ülkede” nediyor” Haydi buyrun, yanıt verin. diye geçiriyorum içimden. Fakat Benim durumum da buna ben Türkiye’de adaletin nasıl işledi bu, benim durumumu hafifletmi zer bir tümceyle anlatılabilirdi: “Kı ğini, insanların nasıl suçsuz yere yor. Kızıma yalan söylemiş olmak zıma Silivri’de hapiste olduğumu aylarca hapis yattığını anlatsam, ağrıma gidiyor. söylemeyin. O benim, daha iyi bir küçücük kızımın adalet duygusu Bir gün kızıma gerçeği anla baba olmak için Londra’da ‘baba nu zedelemiş olmaz mıyım? tacağım elbette. Umarım o gün, lar kursu’na gittiğimi zannediyor.” Oysa biz hakkaniyet duygusuna bu güzel ülkeye gerçekten adalet Eşimle öyle karar verdik. İlk kez sahip bir çocuk yetiştirmeye çalış gelmiş olur ve ben kızıma bu öy kızımıza yalan söylüyoruz. Acemi tık. Ona hep adil olmayı öğrettik. küyü, Türk basınının bu en karan yiz. Oysa pedagogumuzun sözleri HHH lık günlerini anlatırken, “Her şey bizi ne kadar çok gururlandırmıştı. “Yurtdışında bir kursta olduğu bir kâbustu ve bitti” diyebilirim. “Bu kız hiç kirlenmemiş. Siz kızı mu” söylersin demiştim eşime. Silivri’deki “babalar kursum” nıza hiç yalan söylememişsiniz” Hikâyenin ayrıntılarını tam 9 ay sona erdi. Kursu başarıyla ta demişti. boyunca eşim detaylandırmak zo mamlayıp tamamlamadığıma Sahiden de öyleydi. Oysa şimdi runda kaldı. Kızımın bitmek bilme kızım karar verecek elbette. Uma yalanın en tumturaklısını söyleyi yen sorularına da o yanıt verdi: rım daha iyi bir baba olmayı öğre verdik. “Peki, o kursta anneler de var nebilmişimdir. “Neden” diye sordu beni ceza mı? Kursa kız çocukları katılıyor HHH evinde ziyarete gelen bir avukat mu? Ben de katılabilir miyim? Sevgili Ahmet, Murat, Kad dostum. Orada daha iyi bir baba olmayı ri, Akın ve Emre... Aklımız hep Kızımın yaşındayken solcu mı öğrenecek benim babam? sizde. Saate bakıyorum, şimdi babasını hapiste ziyaret eden bir Kurstan gelince bana daha güzel öğle yemeği yiyorlardır diye ge arkadaşımın hikâyesini anlattım hikâyeler mi anlatacak? Gitarıyla çiriyorum içimden. Kızımla oyun ona. Sonra bana söylediği sözleri: bana daha güzel şarkılar çalacak oynarken, gitar çalarken, “Arka “Babamın o halini hayatım boyun mı anne?” daşım Eşek” şarkısını söylerken ca hiç unutamadım.” Doğrusu telefonda “palyaço bile birden aklıma düşüyorsunuz. Kızım henüz 5 yaşındaydı. Zih culuk” sorusuyla karşılaşınca Tahliye olduk ama buna gerçek ninde hayatı boyunca peşini bı şaşırmadım değil. Neyse ki Fellini anlamda sevinemedik. Bu dokuz rakmayacak, asla unutamayacağı imdadıma yetişti. ay boyunca bana en zor gelen şey böyle bir anısı, görüntüsü olsun Telefonla konuşurken birden kızımdan ayrı kalmaktı. Fakat sizi istemedim. “Hayat Güzeldir” filmini anımsa Silivri’de geride bırakmak ondan İnsanları haksız yere hapse dım. İnsanlık tarihinin en karan da zordu. 11 Eylül’ü bekliyoruz attığınızda sadece onları değil, lık günlerini, Nazilerin toplama hepimiz. Sizin tahliye olmanızı. eşlerini, ailelerini, dostlarını da kamplarını anlatan Roberto Sevincimizi, mutluluğumuzu o cezalandırmış oluyorsunuz. En Benigni’nin bizi hem ağlatan hem güne erteledik. Kadın döven polislere soruşturma Polis aracının çarptığı kadın öldü Adıyaman’ın Yunus Emre Mahallesi’nde Atatürk Bulvarı’nda yolun karşısına geçmeye çalışan Zeliha Kaplan’a, 02 A 5451 plakalı resmi polis aracı çarptı. Çarpmanın etkisiyle yola savrulan Kaplan, polislerin çağırdığı ambulansla eğitim ve araştırma hastanesine götürüldü. Acil serviste tedaviye alınan Kaplan, kurtarılamadı. l DHA İzmir’de motosikletli biri tarafından taciz edildiklerini söyleyen 19 ve 22 yaşındaki iki kadının yardım istedikleri polisler tarafından darp edildiklerini iddia ederek şikâyetçi olduğu olayla ilgili İzmir Emniyet Müdürü Hüseyin Aşkın açıklama yaptı. İzmir Emniyet Müdürü Hüseyin Aşkın konuyla ilgili, “Personelimizin bir hatası varsa mutlaka hukuki olarak gereği yapılacaktır. Soruşturma başlatıldı” dedi. Alsancak’ta arkada şıyla yürürken önce tacize, ardından polis şiddetine uğradığını belirten Derya adlı kadın ise olayı şöyle anlatmıştı: “Motosikletli iki genç, elle taciz ettiler beni. Polisleri gördük. ‘Yardımcı olabilir misiniz?’ dedim. Direkt yere yatırdı zaten. Kırık ayağımın üzerine bastı. Tekmeledi.” Polis tarafından darp edilen kadının arkadaşı ise “Size bu kılıkla az bile yapmışlar. Halinize bakın” dediğini öne sürmüştü. l Haber Merkezi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] haber/yorum 13 Nevrotik, erotik, politik notlar Megolaman, sevimli olmaktan çok, güçlü olmak, sevilen değil, korkulan olmak ister. Bu yönü ile kendine tutkun olan hastadan ayrılırlar. Kendini büyük görme hastalığı çok yaygın değildir. Ancak adı tarihe geçmiş büyük adamların çoğu kendini büyük görme hastasıdır. İktidar aşkı da tıpkı gurur gibi, insan doğasının güçlü bir öğesidir. Bir dereceye kadar hoş görülebilir. Aşırı olduğu, gerçeğe değil hayale dayandığı zaman insanı mutsuz ve budala yapar. Kendisini kral zanneden bir deli elbette mutludur. Ama bu, aklı başında hiç kimsenin özenmeyeceği türden bir mutluluktur. Büyük İskender, hayal ettiklerini gerçekleştirebilecek yeteneklere sahipti. Ne yazık ki ruh bilimi bakımından bir megolamandı. Hayallerine ulaştıkça daha büyük hayaller kurmaya yöneldi. Bilinen fatihlerin en büyüğü olunca da Tanrı olduğuna inanmaya başladı. İster deli, ister aklı başında olsun, kendini büyük görmek, geçmişte yaşanan aşırı bir alçaltılmanın sonucudur. Napolyon, okulda arkadaşlarının arasında aşağılanma acısı çekmiştir. Çünkü arkadaşları varlıklı ve soylu ailelerin çocukları, kendisi ise bursla okuyan yoksul bir öğrenciydi. Hükümdar olduktan sonra, eski okul arkadaşlarının gelip önünde eğilmelerinden çok mutlu olmuştu. Hiçbir insanın gücü, sınırsız olamayacağı için, doyumsuz olanlar önünde sonunda aşamayacakları engellerle karşılaşacaklardır. Bunun böyle olduğunu ancak deli bilmez. Eğer bir de kendisi yeterince yüksek bir mevkide ise, bu gerçeği söyleyenleri hapseder ve öldürür de. Şu halde politik baskı ile psikolojik baskı el ele gider. Ve nerede psikolojik baskı varsa, orada mutluluk yoktur. Ölçülü güç, mutluluğu artırabilir. Ama güç, bir amaç olarak benimsenmiş ise dışımızda olmasa bile içimizde mutlaka felakete yol açar. HHH Bu bir pazar yazısı. Yukarıdaki satırlar politik, erotik biraz da nevrotik bir öykü taslağı üzerinde çalışırken, rastlanan bir metinden alıntıdır. (Mutlu Olma Sanatı s: 23. 2016 Say Yay.) Çağımızın önde gelen düşünürlerinden Bertrand Russel’ın 1930 tarihinde yazdığı bu satırlar, 2017 yılında, hususi veya umumi planda aktüel bir ahvale denk düşüyorsa, “kaderin cilvesi” deyip geçelim lütfen. HHH Russel’a göre, kendine tutkunluk, sürpriz biçimde, kadınlarda çok daha yaygındır. Bu yüzden de zararı devlete ve millete değildir. Olumsuz etkileri aile ve yakın çevreyle sınırlıdır. Matematik bilgini Russel (öldüğünde 98 yaşında idi) yüklü hayat deneyimi ile “o tür” kadınları anlatıyor: “Erkeklerden sayıca çok fazladır. Bunlarda aşkla sevme eğilimi tükenmiştir. Yerini olabildiğinde fazla sayıda erkek tarafından beğenilme ve sevilme isteği almıştır. Ancak bir erkeğin sevgisini kazanıp da bundan emin olduğunda, o erkekle işi bitmiştir.” Oysa kendine tutkun bir erkek ilişkiyi tüketmez. Aynaya baktıkça, nutuk attıkça “Benden mükemmeli yok” diye düşünür, hatta buna iman eder. Öte yandan efsanevi Amerikalı diplomat H. Kissinger’ın ünlü saptaması en hakiki mürşittir: “En temel baştan çıkarıcı, siyasal güçtür!” Bu noktada ise erotik gerçeklik ile politik realite koşut hale gelir. Kendine tutkun hatun kişinin en etkili silahı cinsel cazibesi ise, kendine tutkun erkişininki de ikna ve hitabet gücüdür. Mesele mümkün olan çok sayıda kadını, mümkün olan en kısa zamanda kendisine bağlamaktır. Benzer performans “seçmeni ikna” konusunda gerçekleşirse, erotik başarı politik zafere dönüşmüş demektir. Megalomaninin 2. yaygınlık alanı ticarettir. O alanda özgüven patlaması yaşayanlar siyasete yönelirler... Dışarıda Trump bizde de Cem Uzan buna örnektir. “Yaşam mimarımız” Ali Ağaoğlu’nun da siyasete yönelmesi sürpriz sayılmamalı. Kendisi yeterince nevrotik ve erotik. Zaten en büyük iş ortağı da Başbakanlık TOKİ idaresi. Ama önce manken ve otomobil markalarından hevesini alması şart... İstanbul Gelişim Üniversitesinden almış olduğum diplomamı kaybettim. Hükümsüzdür. Berfin KANDEMİR C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle