05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 29 Mayıs 2017 6 CumhOunrliaredta’tehadbeelirlSagvagczöıerstüaeydmoericz!ei y Haberlerin suçlama konusu olduğu Cumhuriyet iddianamesinde başka yayın organlarında da yayımlanan röportaj ve haberler delil diye dosyaya kondu Savcılık dosya genelindeki gerçeği perdeleme geleneğini haberlerimizi suçlama konusu yaparken de sürdürdü. PKK ile çözüm sürecindeyken yapılan röportajları delil olarak dosyaya koydu, ancak kısa bir arşiv taraması, çözüm sürecinde başka basın yayın organlarından çok sayıda gazetecinin PKK yöneticileriyle röportaj yaptığını ortaya koyuyor. Kandil röportajları Cumhuriyet soruşturmasında Ahmet Şık’ın 16 Mart 2015’te “Ya Apo Kandil’e ya Biz İmralı’ya”, Ayşe Yıldırım’ın 2 Haziran 2015’te “Demirtaş Ölümü Bile Göze Aldı” başlığıyla yayımlanan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ile yaptığı röportajlar suçlama konusu yapıldı. Röportajların yayımlandığı tarihte çözüm süreci devam ediyordu. Çözüm sürecinde Kandil’de ve hatta yurtiçinde dağlık alanlarda PKK’lilerle yapılan yüzlerce röportaj yayımlandı. Hatta PKK’nin silahlarını yurtdışına çıkaracağını açıkladığı basın toplantısına Anadolu Ajansı muhabiri dahi katılmıştı. Basın toplantısının ardından da Murat Karayılan Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş, Vatan’dan Ruşen Çakır, Radikal’den Ezgi Başaran ve CNN Türk’ten Şirin Payzın’ın aralarında olduğu bir grup gazetecinin sorularını yanıtlamış ve bu söyleşinin haberleri gazetecilik başarısı olarak kutlanmıştı. Kandil röportajları yandaş gazetelerde de yayınlandı. Türkiye gazetesinde 23 Kasım 2009’da Murat Karayılan, 16 Haziran 2010’da ise Mustafa Karasu ile yapılan röportajlar yayımlanmıştı. Sabah gazetesinin 2 Ekim 2010 tarihli sayısında ise Karayılan’ın Kandil’de yaptığı açıklama gazetenin muhabiri tarafından izlenip haberleştirildi. Kandil röportajlarına Vatan gazetesi (1 Şubat 2013’de başlayan yazı dizisi) ve Milliyet de (26 Haziran 2011) rahatlıkla yer veriyordu. Türk basınının Mehmet Ali Birand, Avni Özgürel gibi önemli isimlerinin Öcalan röportajları arşivde duruyor. Gazeteci herkesle görüşür, hem Cumhurbaşkanı hem de bir suç örgütünün lideri ile röportaj yapar. Bu çok temel gazetecilik kuralı Cumhuriyet söz konusu olunca rafa kaldırıldı. Terörle Mücadele Kanunu da bir açıklamanın terör örgütü propagandası suçu oluşturabilmesi için “şiddeti teşvik” unsurunun olması gerektiğini hükme bağlıyor. Anayasa Mahkemesi de Abdullah Öcalan’ın açıklamalarına yer veren Ülkede Özgür Gündem gazetesine el konulması ve dava açılmasını, basın ve ifade özgürlüğünün ihlali saymıştı. AYM kararında “yasadışı bir örgütün mensubunun veya yöneticisinin şiddeti övmedikçe görüş ve düşüncelerini açıklamasının tek başına cezalandırma nedeni olamayacağı” belirtilmişti. Savcılık ise her iki röportajda da suç unsuru bulamadığı için Cumhuriyet’e özel ‘örgütü sevimli gösterme’ gibi kanunda yeri olmayan bir suç icat etti. FETÖ var, FETÖ yok Ahmet Şık’ın 8 Temmuz 2015 tarihli “Bizimki gazetecilik sizinki ihanet”, 9 Temmuz 2015 tarihli “MİT TIR’ları savcısı; MİT Reyhanlı’ya göz yumdu, onlara bilgi vermesek engellerdik” ve 13 Şubat 2015 tarihli “TIR’daki sır aydınlandı” başlıklı haberleri de suçlama konusu oldu. Ahmet Şık, büyük operasyondan 2 ay sonra FETÖ ve PKK propagandası iddiasıyla tutuklandı. Ancak iddianame FETÖ suçlaması çıkarılarak, PKK ve DHKPC’ye yardım suçundan düzenlendi. Zira Gülenci örgütlenmeyi ilk yazanlardan ve bu nedenle bir yıl cezaevinde yatan bir gazetecinin, bu kez FETÖ’yle suçlanmasına yandaş yazarlar bile tepki göstermişti. Savcılık bu eleştirilerden kaçmak için iddianamede Şık’a FETÖ suçlaması yöneltmedi fakat bu sadece göz boyamak için yapılan bir değişiklik oldu. Zira iddianamede Şık için FETÖ suçlaması yoksa da savcıların FETÖ ile ilişkilendirdiği haberler aynen yer alıyor. TAKİPSİZLİK VERİLMİŞTİ Şık’la ilgili DHKPC’ye yardım suçlaması ise gerçek bir skandal. Zira Şık’ın suçlanmasına neden olan haberi, bundan iki yıl önce Basın Savcılığınca soruşturulmuş ve takipsizlik kararı verilmişti. Söz konusu haber, savcı Mehmet Selim Kiraz şehit edilmeden önce, onu rehin alan DHKPC’lilerle yapılan görüşmeye ilişkindi. Şık’la ilgili hiçbir şey bulamayan savcılık iki yıl önce, hakkında takipsizlik verilen bu habere sığındı. Oysa Şık, röportaj sırasında eylemin meşruluğunu sorgulayan ve yanlış olduğunu ifade eden sorular yöneltmişti: “Eyleminizi bitirecek misiniz? Müzakereler ne aşamada?”, “İçeri nasıl girdiniz?”, “Silahlı eylem yapmak adaleti sağlar mı?”, “Talep karşılanmazsa savcı beyi cezalandıracağınızı söylüyorsunuz. Bu meşru mu?”, “Savcı beyle herhangi bir tartışmanız oldu mu? Kendisinin Berkin Elvan’ın faillerinin bulunması için çaba harcadığına ilişkin haberler var medyada?”, “Berkin Elvan’ın öldürülmesi kamuoyunun geniş kesimi tarafından zaten tepki toplamıştı. Cenazesine katılan yüz binlerce kişi de bu haksızlığa isyan etmişti. Eyleminiz bu meşru zemini ortadan kaldırmıyor mu?” Şık’ın haberi içeriğine, hakkında takipsizlik kararı verilmesine ve 4 aylık dava açma süresinin 2 yıl kadar geçmesine rağmen iddianameye dahil edildi. Gülen’in fotoğrafı Alev Coşkun’un Cumhuriyet aleyhine başka bir şey bulamadığı için her fırsatta dile getirdiği bir suçlama savcılık tarafından da ciddiye alındı. Coşkun, Cumhuriyet logosunun üzerinde asla haber konmadığını, dinci tarikatçıların haberlerinin de asla ilk sayfadan verilmemesinin kural olduğunu ileri sürerek “23 Mayıs’ta gazetenin ilk sayfasında ve Cumhuriyet logosunun yanında FETÖ lideri Fetullah Gülen’in fotoğrafı ile birlikte ‘Fakirhaneme bunlar malikane diyor’ sözleri servis edilmiştir. Ayrıca 24 Mayıs baskısında ise aynı şekilde servis edilmiştir” şeklinde “tanıklık” yaptı. Cumhuriyet’in 23 Mayıs 2015 tarihli haberinde Gülen’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın kendisini Pensilvanya’da ziyaret ettiğine ilişkin iddiası haberleştiriliyordu. Haberin odağı Albayrak’ın Gülen’le ilişkisiydi. Bu haberin hemen yanındaki manşette ise tarikatlar ve ikti dar arasındaki maddi çıkar ilişkilerini konu alan “Cemaatlerde hü kümet korkusu” başlıklı manşet yer alıyordu. Coşkun’un suçlama konusu yaptığı 24 Mayıs 2015 tarihli yayında ise yazarımız Tayfun Atay, cemaat ve iktidar arasındaki kavgayı ele alıyor ve her ikisinin liberalizm ile kurduğu çıkar eksenli ilişkiyi eleştiriyordu. Alev Coşkun yanılıyor ve yanıltmaya çalışıyor. Tarikat haberleri sadece Cumhuriyet logosunun üzerinde değil Cumhuriyet’in hiçbir yerinde yayımlanmaz. İktidartarikat ilişkilerini eleştiren haber ve yazılar ise 2324 Mayıs’ta olduğu gibi Cumhuriyet’in her yerinde yayımlanır. YARIN: Savcılığın gerçeğe aykırı tiraj belgeleri dizi EDİTÖR: FARUK EREN TASARIM: ECE KURTULUŞ Yargıya müdahaleye gerek kalmadı... Alçı, yanıldığını düşünür mü? Nagehan Alçı, son zamanlarda Cumhuriyet’e ve Sözcü’ye yapılan “FETÖ’cülükten..” uyduruk operasyonlara isyan halinde. En çok FETÖ’ye yarıyor, bu operasyonları kullanıyorlar, savcılara hâkimlere sesleniyorum... biçiminde yazılar yazıyor. Dahası, Cumhurbaşkanı’nın uçağından yazıyorum diyerek, bakın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda onayı yok anlamı çıkartılabilecek bir sesleniş de yaptı “adalet”e! Arkasından Oğuz Güven gözaltına alındı ve tutuklandı, sonra da Sözcü’ye operasyon patlamıştı. Nagehan Alçı şu algıyı yaratma peşinde: Medyaya bu operasyonun Cumhurbaşkanı ile ilişkisi yok, bu tamamen yargının yanlış değerlendirmesi. Acaba “yanılıyor olabilir miyim yoksa bunlar doğrudan iktidarın izni ile yapılıyor olamaz mı?” biçiminde düşünmüş müdür? Bu olasılığı da göz önüne alarak yazılarında direniyorsa, aferin derim. HHH Gazeteleremedyaya bu operasyon, siyasal... Baştan sona yargıyı nüfuzu altına almış bir iktidar, hoşlanmayacağı, kendisini zor durumda bırakacak bu operasyonlara evet demez. Bundan zerre şüphem yok. Bu operasyonlar FETÖ’ye yarıyor, diye bir derdinin olduğunu da sanmıyorum. Önceki yazımda belirttiğim gibi, FETÖ’yü bir sopaalet olarak kullanıyor. Bir zamanlar FETÖ ile birlikte nasıl ordunun, muhalefetin, medyanın, iş dünyasının, yargının defterini dürüyorlardıysa, şimdi de FETÖ silahıyla muhalefeti susturuyor. En büyük FETÖ’cü dostları, yedikleri ayrı gitmeyen, başkalarına FETÖ’cüsün diye saldırıyor. Onlara devlet ve toplumda terör estirmeleri için olanak yaratan, dahası, 250 kişinin canına kastedecek büyük bir darbe girişiminde bulunacak kadar tüm fırsatları sunan bir iktidar yüzsüzlüğü ile karşı karşıyayız. Yargıya müdahale gereksiz Yargıya müdahale edemeyiz, iktidardan gelen en son ses bu. Hem Başbakan hem Cumhurbaşkanı böyle dillendirdi. Oysa bugüne kadar Cumhurbaşkanı’nın yargıya yaptığı müdahaleler, “kararlarını tanımıyorum”a varıncaya kadar, bir kitap bölümünü doldurur. Ama şimdi adalete müdahale etmelerine gerçekten gerek kalmadı. Çünkü hem tepeden tırnağa mekanizma yeniden siyasal olarak şekillendirildi, hem de “adalet” neyi nasıl yapacağını öğrendi. Bir işaret tamam. Dahası eskisi gibi artık işarete bile gerek yok. HHH Cumhurbaşkanı’nın nerede olduğunu haber yapıp darbecilere yol gösterdi, gibi kargaların gak sesleriyle güldükleri bahaneyi, adaletin işgüzarlığı veya iktidara yaranma/göze girme veya bazı FETÖ’cü kripto elemanların kendilerini temize çıkarma gayreti olarak görmek, abesle iştigaldir. Artık muhalif medyayı tam baskı altına almasusturma işlemi aşamasına geldik gözüküyor. HHH İktidarın medyaya ne kadar büyük önem verdiğini herkes biliyor. Canlı yayında bile müdahalelere varıncaya kadar. Bir havuz medyasının oluşturulmasının öyküsü birkaç kitap eder. Medyaya saldırılar en küçük fırsatta, en küçük bahane ile sürüyor. Bir bakmışsınız, sevilmeyen bir olguyu haber başlığı yaptı diye, bir haber sunucu topun ağzına konuyor. Medya özgürlüğünde Türkiye dünyanın en karanlık ülkelerinden biri, tüm uluslararası göstergeler bunu gösteriyor. Bırakın bu endeksleri.. bizzat şimdi yaşananlar bile tüm göstergeleri patlatır. Bu basit denklem, tutmaz Bu açıdan bakıldığında, önümüzdeki 22.5 yıllık süreyi, tayin edici görüyor iktidar: Ne kadar susturursak, ne kadar kamuoyunu gerçeklerden uzaklaştırır ve manipüle etmeyi başarırsak, seçimleri o kadar lehimize sonuçlandırırız. Mesela eyy Hitlerci Almanya, ey faşist Avrupa teraneleriyle, göbeğini kaşıyan adam olarak saydıklarından yüzde 1 oy devşirdiklerini belirtiyorlar. Referandum bitince, dediğimiz gibi, şimdi gel barışalım aşamasına geçtiler. Buradan çıkardıkları sonuç “evet, seçmeni manipüle edebiliriz”dir. O halde strateji, muhalif medyanın yayılmasını önlemek üzerine kurulmuş gözüküyor. Basit bir denklem. Tutmaz. Çünkü insanları yaşadıkları gerçek koşullarla aldatmanın olanaksız olduğunu düşünüyorum. Yaşayacağımız çok ilginç süreçlerin başındayız... HHH RTE, Nagehan’ın yazdıklarına bıyık altından gülüyordur, sizce de öyle mi? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle