04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Pazartesi 29 Mayıs 2017 [email protected] ‘Sır kapısı’ aralanıyor Özgür Demirci’nin, Tima Jam küratörlüğünde hazırlanan “Bâbı Esrar” adlı sergisi Blue Rhino Art Project’te açıldı. Demirci resimlerinde tırnak, meme, hayvanlar ve yüze yi bir tül gibi örtercesine fonlar kullanıyor. Genellikle bedenin atıkları ve fazlalıklarını imge olarak seçen sanatçı, bireyi dışarıdan ayıran, koruyan sınırları belirliyor. EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Altın Palmiye ‘Kare’lendi 15 Refah toplumunun riyakârlıklarıyla dalga geçen ‘Kare’ en iyi film, Fatih Akın’ın ‘In the Fade’ filmindeki rolüyle Diana Kruger en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR Bu yıl 70.’si düzenlenen Cannes Film Festivali’nin Pedro Almadovar başkanlığındaki jürisi, çoğunluğu bir nevi ters köşeye yatırdı ve Altın Palmiye ödülünü genç İsveçli yönetmen Ruben Östlund’ün “Kare/The Square” filmine verdi. Östlund, bu kez bir çağdaş sanat müzesi küratörü üzerinden refah ülkelerindeki üst orta sınıfın riyakârlığını, ‘öteki’ne bakışını kara mizah tadında eleştiriyor. Ödül öncesi yaptığımız söyleşide “Dışarıdan özenilesi ve medeni görünen İsveç’te dahi sınıfsal ve kültürel uçurum inanılmaz duruma geldi. Bizden olmayan ‘diğeri’ne karşı yabancılaşmamız medeniyetimizin kırılganlığı hakkında fikir veriyor” diyen yönetmen, bazı parlak anlarına rağmen muhtelif fikirleri bir arada tutacak sinema diline bu kez ulaşamamış. İkincilik anlamına gelen Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan “120 Battements par minute” filminin yönetme En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün sahibi Joachim Phoneix. En iyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Kruger filmin yönetmeni Fatih Akın ile. ni, Fransız Robin Campillo ise dakikalarca ayakta alkışlandı. 90’lı yıllarda ilaç şirketlerini protesto eden ve gençleri AIDS hakkında bilgilendirmeyi amaçlayan aktivist grup üyelerinin yaşadıklarını anlatan filmle ilgili yaptığımız söyleşide “Bu filmi yapmamın nedeni o dönem kaybettiğimiz arkadaşlarıma ve mücade lemize borçlu olmamdı. Maalesef sistemin bozukluğu ve sömürü başka formlarda devam ediyor” demişti. Altın Palmiye yarışının en iddialı ismi olan Rus sinemacı Andrey Zvyagintsev’nin boşanma arifesindeki bir çift üzerinden Rusya’daki düzen ve insanlığımızı eleştirdiği “Sevgisiz/Nelyubov” filmi ise üçüncülük anlamına gelen Juri Ödülü’nü kazandı. En iyi yönetmen ödülü de sürpriz yaptı ve Sofia Coppola’nın yeniden çevrim olan “The Beguiled” adlı filmi kazandı. Juri senaryo ödülünü ise Yunan sinemasının en önemli yönetmenlerinden Yorgos Lanthimos’un “Killing of a Sacred Deer” ve filmi ancak beş gün önce bitirip Cannes’a yetiştirdiğini sahnede itiraf eden İngiliz sinemacı Lynne Ramsay’nin “You Were Really Never Here” arasında paylaştırıldı. En iyi aktör ödülü de Ramsay’nin filmindeki rolüyle Joachim Phoneix’in oldu. Fatih Akın’ın 10 yıl sonra yeniden Cannes yarışına döndüğü “In the Fade” filminde bombalamada kaybettiği ailesi adına adalet arayışına giren Alman genç bir kadını canlandıran Diana Kruger, en iyi kadın oyuncu ödülünü alkışlarla aldı. Kruger, Akın’a sahnede “Arkadaşım, dostum, bana inandığın ve içimde varlığını bile bilmediğim gücümü bana gösterdiğin için çok teşekkür ederim” diyerek seslendi. l CANNES / Cumhuriyet Sanatçıya yeni kriter Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, TÜSAK yasa tasarısını anımsatan bir kararla koro ve orkestra sanatçılarına ‘performans kriteri’ getirdi... Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanat lar Genel Müdürlüğü, arala rında Cumhurbaşkanlığı Kla sik Türk Müziği Korosu, An kara Devlet Klasik Türk Mü ziği Korosu ile Ankara Devlet Çoksesli Mü zik Korosu’nun da yer aldığı ko SELDA GÜNEYSU ro ve orkestra sanatçılarına “performans kriteri” getir di. Söz konusu uygulama, ba kanlığın geçen yıllarda hazır ladığı ve sanatçılar ile sivil toplum kuruluşlarının tepki leri nedeniyle geri çekilen, bakanlığa bağlı sanat ku rumlarını lağveden Türkiye Sanat Kurulu (TÜSAK) yasa tasarısını anımsatırken, uy gulamanın ilerleyen zaman larda Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi sanat ‘15 Haziran’a kadar gönderin’ Yazıda, “İcra Performansı Değerlendirmesi”nin de özetle şu esaslara göre yapılacağı belirtildi: n Değerlendirme, her bir koro topluluğunun idari müdürler dışındaki sanat kurulu üyeleri tarafından yapılacak. n Sanat kurulu üyesi sanatçıların performans değerlendirmesi, değerlendirilecek üye dışındaki kurul üyeleri ta rafından yapılacak. n Ses sanatçıları, sanatçının kendi seçtiği bir eserin enstrüman eşliğinde icrasını yapacak. n Saz sanatçıları, sanatçının kendi seçtiği bir eserin (taksim, açış gibi) icrasını yapacak. n Semazen, mehteran ve dansçılarda sanatçıların yıllık programda yer aldığı bir performansının veya solo ya da grup halindeki bir performans kaydıyla yapılacak. n Kayıtları teslim etmeyen sanatçılara o teşvik dönemi için teşvik ikramiyesi ödenmeyecek. n Tüm kayıt ve belgelerin birer örneği müdürlüklerce, ilk teşvik dönemi için 15 Haziran, ikinci teşvik dönemi içinse 15 Aralık’a kadar genel müdürlüğe gönderilecek. çıları için de geçerli olacağı belirtiliyor. 11 müdürlüğü kapsıyor Genel Müdür Murat Salim Tokaç, bakanlık makamına ve müdürlüklere yazdığı yazıda, “Maliye Bakanlığı’nın 23 Şubat 2017 tarih ve 1899 sayılı yazısı ile bakanlığa bağlı (orkestra, koro, topluluk) hizmet sözleşmesinin 2. madde sine eklenen hüküm gereğince teşvik kriterlerinde kullanılmak üzere ‘İcra Performans Değerlendirmesine İlişkin Usul ve Esaslar’ın hazırlandığını” belirtti. Bu kapsamda da bakanlığa bağlı orkestra, koro ve topluluklarda görev alan personelin bu yılın haziran ve aralık aylarında ödenecek teşvik ikramiyesi için “değerlendirmeye tabi tutulacaklarını” belirten Tokaç, bu değerlendirmenin de “Sanatsal Performans Değerlendirme Kriterleri” ve “Sanatsal Performansı Değerlendirme Cetveli”nde yer alan bilgilere göre yapılmasını istedi. Oysa sanatçılar, 7 Mayıs 1987 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konan “Devlet Sanatçıları ve Sanatçıların Sözleşmeli Olarak Çalıştırılmasına Dair Esaslar”ın 9. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir yıl içinde 4 ay ikramiye, iki ay da teşvik ücreti alıyor. İlgili yazı sonucu değerlendirmeye tabi tutulacak koro ve orkestra müdürlükleri ise şöyle: Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü, Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu Müdürlüğü, Ankara Devlet Çoksesli Müzik Korosu Müdürlüğü, Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğu Müdürlüğü, Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü, Devlet Halk Dansları Topluluğu Müdürlüğü, Diyarbakır Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü, Edirne Devlet Türk Müziği Topluluğu Müdürlüğü, Elazığ Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü ve İstanbul Devlet Modern Folk. l ANKARA [email protected] MÖE / ‘MadenÖktemErsönmez’ / Kabak & Lin Müzikten gayrı amacı yok Bir tek klavyeci Genco Arı eksik; Quartet Muartet sonrası ilk kez bir araya geliyor bu üç kafadar; gitar ve elektroniklerde Sarp Maden, davulda Volkan Öktem, basta Alp Ersönmez. Üçü de meraklı, istikrarlı, çalışkan, üretici ve yaratıcı müzisyenler. Soyadlarının baş harflerinden oluşan (MadenÖktemErsönmez) MÖE, kolektif bir doğaçlama ruhu içinde ev stüdyosunda kaydedilmiş. Üç farklı yeteneğin uyum içerisinde aritmetik toplamından biraz daha fazlası var bu albümün içinde. Anlaşılacağı üzere solist topluluğun kendisi. Temelleri eski, ama kendisi yeni bir proje... Caz, bluesrock, heavy metal, punk, elektronik müzik; geç dönem King Crimson’dan yeni power topluluklarına uzanan bir sound... Evvelki albümlerde ipuçlarını daha önce yakaladığımız eklektik bir tarz olsa da, eskinin tekrarından bilinçle kaçınılmış bir hali var MÖE’nin. Modern çizgili deneysel bir çalışma, alışıldık cazrock formlarının uzağında. Kompleks bir yapı içinde kendilerini etkileyen çağdaş müzikal diller kaynaştırılmış, gözü pek formlar, fantastik sololarla yeni tınılara yelken açılmış. Minimal soyutlamalar ve elektronik efektlerle psikolojik etki artırılmış. Ne şanşöhret, ne de para; bu müziğin müzikten gayrı bir amacı yok yemin billah! Çağrı Sertel / ‘Instant’ / Kabak & Lin Zincirlerini kırmış bir ruh Genç yaşına rağmen, yeteneği ve kabarık ruhu sayesinde ustalığa erken adım atmış bir piyanist, besteci Çağrı Sertel. Yedi yıl önce çıkan ilk albümü “Newborn” akıcı ve dinamik karakteriyle dinleyiciyi gelecekteki albümler konusunda umutlandırmıştı. Yeni çalışma “Instant” ilkinde olduğu gibi incelik ve zarafetle eğrilmiş bir dokuya sahip. Şimdi daha bir özgürleşme duygusunu öne çıkaran bir müzisyen var karşımızda. Belli bir türe hapsolmaktan sıkılmış, zincirlerini kırmış bir ruh... Geçen zaman zarfında sözünü netleştirmiş Çağrı, cümlesini sadeleştirmiş, kararını net olarak vermiş. Albümdeki parçalar üç ayda yazılmış, iki gün içinde kaydedilmiş olsa da, çalındıktan sonra üzerinde titizlikle oynanmış. Burada iki özelliği daha öne çıkmış, düzenlemeci ve yapımcı olarak; davulda Volkan Öktem, basta Volkan Hürsever, sak sofonda Engin Recepoğulları ve gitarda Sarp Maden’in desteğinde... Yerinde duramayan kıpır kıpır bir albüm; hatta yaramaz bir çocuk; kurcalamaya meraklı, zeki. Sekiz orijinal besteden oluşan bu modern progresif çalışmada yerel motifler de var. Yakın zamanın kayıplarına ithaf edilmiş; yanı sıra umut ve mutluluklarına. Ne de olsa öksüren bir toplumda ilk nezle olan kişi sanatçı. Tarih ile bugün kol kola: Tarsus İlhan Selçuk bir gün, “Dördüncü boyutu, zamanı unutmadan bakmak gerek yaşama” demişti. Fotoğraflar ve insanlar hakkında konuşuyorduk. Bugünün deneyiminden yola çıkarak şunu ekleyebilirim bu söze: Yaşama zaman perspektifini hesaba katarak bakmak, gündelik olanın boğduğu, tıkadığı kanalların açılması olanağını da veriyor. Mersin Belediyesi’nin nazik daveti sayesinde gezip görebildiğim Tarsus’ta bu olanağı buldum. Çünkü Tarsus öyle bir yer ki içinde şimdiki zamanla tarihin karşılaşmamasına, hatta deyim yerindeyse çarpışmamasına olanak yok. 6 bin yıllık geçmiş; Hititler, Persler, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar... Sayısız uygarlıkla tanışmış, sayısız inancın, kültürün beşiği olmuş, kelimenin tam manasıyla kadim bir kent Tarsus, Hitit dilindeki ilk adıyla Tarşa. Gerçek bir Tarsuslu Tabii Tarsus’u gezmeyi düşünürseniz, yanınızda bu tarihi biraz bilen birilerinin bulunmasında fayda var, çünkü Gözlükule’de yapılan kazılardan çıkan buluntulara göre, Neolitik (Yenitaş) döneminden İslam dönemine değin katman katman birikmiş yerleşimler söz konusu. Ben bu açıdan çok şanslıydım. Çünkü Tarsus’u bir proje üzerinde birlikte çalıştığımız gazeteci, yazar dostum sevgili Mehmet Canbolat ile gezme olanağını buldum. Uzun yıllardır Almanya’da yaşayan Canbolat, tarihine, kültürüne sonuna dek sahip çıkan, araştıran ve tanıtmak için uğraşan gerçek bir Tarsuslu. Tarsus’un eski Cumhuriyet Meydanı’ndaki kazı çalışmalarında alttan çıkan Roma yolunu; Danyal Peygamber’in kabrinin bulunduğuna inanılan yerdeki kat kat kalıntıları; Gözlükule’deki kazıları; Aziz Paulus’un evinin bulunduğu söylenen noktada ortaya çıkarılmış kadim yerleşim izlerini görünce... Ve Tarsus Bedesteni’ndeki esnafla, Ulucami’nin çıkışında önümüzü kesip caminin tarihini anlatmak için ısrar eden emekli imamla, o muhteşem “Şelale”nin önündeki mesire alanına toplanmış, birbirlerini oldukları gibi kabul eden insanlarla, Canbolat ailesiyle tanışınca, insan tarihin şimdiki zaman içine nasıl sızdığını hem fiziksel, hem de ruhsal olarak algılayabiliyor. Altında tarih yatan kent Fiziksel olarak, Tarsus’un bende bıraktığı ana çağrışım şu: Dolaştığımız sokakların, bastığımız asfaltın altında başka bir, hatta birkaç dünya var ve üstlerindeki örtü yer yer kalkmış, “biz buradayız” diyorlar, kendilerini hatırlatıyorlar. “Tüm Anadolu böyle aslında, ama kıymetini bilen kim?” diyorum kendi kendime, korumaya alınmış eski Tarsus evlerinin arasında yürürken. Tanıştığım Tarsuslularda hissettiğim o “partilerüstü” Tarsusluluk duygusu ise bence sayısız uygarlığın, kültürün, inancın iç içe geçtiği bir toprağın tüm acılara karşın günümüze uzanan hoşgörü izlerini barındırıyor içinde. Umarım alınan aşırı göçler, Mersin’den sonra Tarsus’un da demografik yapısını, dengelerini fazla zorlamaz, gözlemlediğim o hoşgörülü Akdeniz ortamını zehirleyecek gerilimleri tetiklemez. Tarsus gezimizin ilk durağı ise unutulmazdı benim için. Çanakkale’de sadece maketi bulunan kahraman Nusret mayın gemisinin aslını, Tarsus’un girişinde özel olarak hazırlanmış parkın içinde dolaşma olanağını buldum. Nusret savaştan sonra uzun süre yük gemisi olarak kullanılmış, sonra sahipsiz kalmış, jilet yapılmak üzere satılması gündeme gelmiş. O zaman Tarsus Belediye Başkanı (şimdi Mersin Büyükşehir Belediyesi Başkanı) Burhanettin Kocamaz gerçekten saygı duyulacak, duyarlı bir tavır sergileyerek Nusret’i kurtarmış. Güverteye çıktım, o küçücük gemiyi arada herhalde gecenin karanlığı ve sisten başka hiçbir koruyucusunun olmadığı dev düşman zırhlıları karşısında hayal etmeye çalıştım. O inancı, o cesareti hayal etmeye çalıştım. Parktan ayrılırken sordum, 19 Mayıs’ta 20 bin vatandaş ziyaret etmiş Nusret’i. Sevindim. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle