05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 4 Aralık 2017 TASARIM: ZARİFE SELÇUK Devlet yönetimi biçimleniyor! Geçen hafta, kamuoyunun bütün varlığıyla banknot savaşlarına ve ABD’de görülmekte olan yolsuzluk davasına odaklandığı sırada yeni devlet yönetimi anlayışının ana özellikleri Diyanet İşleri BaşkanlığıDİB örneğinde sergilendi. Kutlu Doğum gitti, Mevlidi Nebi geldi! Bundan tam 28 yıl önce DİB, anayasalarında İslama yer veren ülkelerde bile görülmedik bir düzenleme yaptı; hicri takvime göre her yıl 1011 gün öne gelmesi gereken peygamberin doğum gününü 20 Nisan’da sabitledi. Önce 2026 Nisan, bu konudaki kimi eleştiriler üzerine 1994’ten sonra da 1420 Nisan, Kutlu Doğum Haftası olarak saptandı. Hafta, AKP iktidarının elinde iyice kutsanır oldu; kutlamalar, siyaset ve dinin kaynaştığı eğitimi de içine alan ve kitleselleşen resmi bir törene dönüştürüldü. 29 Kasım Çarşamba günü Resmi Gazete’de yayımlanan DİB’in yönetmelik değişikliği ile “Kutlu Doğum” haftasının adı pat diye “Mevlidi Nebi” olarak değiştirildi, haftanın başlangıcının da hicri takvime göre rebiülevvel ayının 12’nci günü olması kararlaştırıldı; bundan sonra hafta, kullandığımız miladi takvime göre değişik tarihlerde kutlanacak. Halkın vergileriyle varlığını sürdüren DİB, yaptığı değişikliğin nedenini, dahası 28 yıl boyunca bu ülkenin milyonlarca inanmış insanının, neden ve nasıl kandırıldığını kamuoyuna açıklama gereği duymadı. TCMB yerine DİB mi?! Paranın önemini bilmeyen yok; zaman içinde madenden kâğıda ve kredi kartına uzanan yolcuğunu da! Bilişim teknolojisinde devrim niteliğindeki gelişmelerin bir ürünü olarak, paranın türlerinin evriminde, kredi kartından sonra sanal para ile yepyeni bir aşamaya gelindi. 2009’da doğan, özel bir bilgisayar şifrelemesiyle oluşturulan ve asıl patlamasını bu yılın ilkbaharında yapan sanal paranın 1300’ün üzerinde türü var; bunların türlerinin en ünlüsü Bitcoin. İletişimciler, ekonomistler ve hukukçular, sanal para konusunda araştırmalar yapıyor; bu arada ileri teknoloji kullanımında öncü olan Estonya, sanal para birimine geçebileceğini açıkladı. Türkiye Cumhuriyet Merkez BankasıTCMB dahil, dünya merkez bankalarının gözünü ve kulağını ayırmadığı ABD Merkez Bankası’nın (Fed) New York Birimi Başkanı, yine geçen hafta, Fed’in kendi sanal para birimini oluşturmayı düşünmeye başladığını açıkladı. Dünyada bu gelişmeler olurken DİB’in Din İşleri Yüksek Kurulu 29 Kasım’da sanal para konusunda bir fetva verdi; şeriata uygunluk değerlendirmesi yaptı ve dijital kriptop araların kullanımı caiz değildir dedi. Ülkemizde anayasal ve yasal olarak para konusunda tek yetkili kamu kurumu TCMB’dir. Bu durumda sormak gerekiyor; eğitimde, adliyede, sağlıkta, askeriyede ve poliste her gün kendi alanını genişletmekte olan DİB, artık ekonomiye de mi el atıyor? Dahası, DİB, dünyada henüz bilimsel araştırma ve deney aşamasında olan ve kendi çalışma alanını hiç ama hiç ilgilendirmeyen bu çok önemli konuda fetva verme yetkisini nereden alıyor? Gerçekte DİB çok önemli de olsa, yalnızca bir örnek. Milli Eğitim Bakanlığı’nın değişken durumu; askeriyede hızlandırılmış subay yetiştirilmesi; devlete yeni personelin nesnel yeterlilik yerine öznel görüşme ile alınması sonucu yeni bir devlet yönetimi biçimi oluşuyor. Devlet yönetimi fetvalarla biçimlenen bir yola giriyor. Bunu yapan(lar) mı Cumhuriyetçi? Geçiniz! Devlet, tümüyle toplumsal duyarlılıktan yoksun, sorumluluk yoksulu ve bilimsellikten tümüyle uzak birimlerden oluşan bir yapıya dönüşüyor. 4 Aralık 2017 SAYI: 33661 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:33 06:16 06:36 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:05 13:01 15:22 07:47 12:46 15:10 08:05 13:08 15:36 Akşam 17:45 17:33 17:59 Yatsı 19:11 18:57 19:21 yorum 13 Son iki olay medyanın durumu açısından öğretici oldu. ABD’de yargılanan Sarraf’la ilgili yayınlar ve CHP Genel Başkanı’nın MAN ada devletindeki hesaplarla ilgili yaptığı açıklamaların medyada yer alması ya da yer alamaması ilginçti. Sarraf olayındaki gelişmeler hükümeti koşulsuz destekleyen medya tarafından tahmin edilebileceği gibi hükümetin tutumuna göre günlük olarak değişti. O gazete ya da kanalların okurlarının, izleyicilerinin gerçeği öğrenme şansı, olanağı kalmadı böylece. Yakın zamana kadar korunup kollanan Sarraf’ın mahkemede kendini kurtarmak için konuşmaya, daha doğrusu itiraflarda bulunmaya karar vermesi kuşkusuz hükümet çevrelerinin son dakikaya kadar korudukları “iyimserliğin” açık düşmanlığa dönüşmesine yol açtı. Bu AKP açısından hemen her konuda uygulanan yöntemdir ve bu nedenle doğal, anlaşılabilir olduğu söylenebilir. Ama olayları, gelişmeleri nesnel bir şekilde; ne oluyorsa, nasıl oluyorsa öyle anlatması beklenen medya, bu kez de fırsatı kaçırmış oldu. Manşetler politikacıların tutumuyla eşzamanlı değiştirildi. Gerçeklere ne oldu peki? Bir şey olmadı aslında. Az sayıda gazete, Cumhuriyet, BirGün. Evrensel ve sosyal medya, olup biteni, gerçekleri duyurmayı sürdürdüler. Bu arada sosyal medya ile ilgili kaygılarımızı bir kez daha burada yinelemek istiyorum. Çok sayıda “ma ‘Pelikan Yayıncılığı’ İşe Yarar mı? lumat”, bilgi kırıntısı, gerçeklerle ilgisi olmayan yorumların haber kılığında sunulması yanıltıcı olabiliyor. Bu kez de oldu. İkinci olay daha tipikti. CHP Genel Başkanı’nın MAN ada devletindeki bir hesaba gönderilen paralarla ilgili açıklamaları TRT, kimi TV kanalları ve gazeteler tarafından sessizlikle geçiştirildi, yayınlar kesildi. Bu önemli olayla yakından ilgili okurun, izleyicinin gerçekleri öğrenmesi bir süre için önlendi. Ama yalnızca bir süre için. Hükümet tarafı ilk şoku atlatıp kendince “yanıtlar” üretmeye başladığında bu kez anlatılmayan, saklanan olayı, okurlar yani kamuoyu iddialara verilen “yanıtlar” üzerinden ama bu kez saptırılmış bir şekilde öğrendi. Sonuçta yine de öğrendi. İlk günün sansürü; “pelikan yayıncılığı” işe yaramadı. Gerçeklerin önünde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır diye söylenir, bu kez gelişen teknoloji, gösterilen haklı ve yoğun çaba, gerçeklerin öğrenilme süresini kısalttı, hızını yüseltti. İyi de oldu. Bundan sonra halkın kendisinden gizlenen, geciktirilen habere, gerçeğe ilgisi daha fazla olacak; haber kaynaklarıyla, gazetelerle, sosyal medya ile halk arasında interaktif ilişki güçlenecektir. Mutlak bir yasakçılığa başvurmadıkları sürece sansürcülerin şansı yoktur. O mutlak yasakçılığın da işe yaramayacağını, eski zamanlarda bile yaramadığını biliyoruz. Gerçek her zaman kazanır. Yeter ki biz onu talep edelim, izini sürelim ve halkın haber alma hakkının önüne konacak engellerle mücadele etmeyi sürdürelim. Bunun önemli bir parçasının da tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması için çaba göstermek olduğunu biliyoruz. Sorun bu gerçeğin de halka anlatılabilmesidir. KISA KISA ‘Cenazelerine ulaşıldı’ öyle mi? Artık hiç kuşkum kalmadı. Bu köşede yazılanlar, okurların uyarıları hiç dikkate alınmıyor. Daha iyi bir gazete için eleştirileriyle katkıda bulunmaya çalışan okurlar akıntıya kürek çekmekteler. Öyle anlaşılıyor ki Türkçenin doğru, onun da ötesinde iyi kullanımı Cumhuriyet yönetiminin pek de derdinde değil. “Böyle gelmiş, böyle gider” anlayışı egemen. Oysa eminim, böyle gelmediğini onlar da bilmekteler. Dediğim yanlış olsaydı, yapılan eleştiriler dikkate alınıp hataları düzeltme çabası gösterilseydi gözle görünür bir iyileşme olurdu. Ne yazık ki böyle bir çabanın varlığını duyumsatacak gelişme görünmüyor. İşte genel ağ sürümünden son örnek: “Korkulan oldu.. Göçük yaşanan madendeki işçilerin cenazelerine ulaşıldı” başlıklı haber... Yan yana iki nokta biçiminde bir noktalama işaretinin olmadığını bir yana bırakıyorum. “Cenaze”nin ne anlama geldiğini öğrenmek, öğretmek pek de güç bir iş olmasa gerek. Haber metninde “cansız beden” geçiyor gerçi. Ama başlıkta ve ara başlıkta “cenaze”den kurtulunamamış. Cumhuriyet yönetimi bir eğitim bölümü kurup ilgili personele, yapılan yanlışlar üzerinden dil eğitimi vermediği sürece bu hatalar böylece sürüp gider. Gördüğüm budur. Saygılarımla. Emre Yazman ‘Köy restoresi’ de ne ola? Gazetemizin 27 Kasım 2017 tarihli sayısının “Ekono me alan görevli arkadaşa ve sayfa sorumlusuna şunu söylemek mi” sayfasında, Truva antik kenti isterim: Türkçeyi bozdunuz, ba nin onarım çalışmalarıyla ilgili ha ri Fransızcayı bozmayın! Bir kü bere konu olan  “Troie yılında köy çük uyarı da proje sahibi OPET’e: restoresi” başlığı gerçekten utan Türkçede “Troie” diye bir yer adı dırıyor! yok. Bu antik kentin Türkçede “Köy restoresi” ne demek? Söz ki adı “Truva”dır. Kendi ülkemdeki cüğün köken dili olan Fransızca bir yer adını neden Fransızca ya da bile böyle bir kullanım yokken, zım ve telaffuzla yazıp okumam Türkçede bu tür bir uydurmacı gerektiğini lütfen açıklar mısınız? lık yakışık alıyor mu? Haberi kale Saygılarımla. Kemal Özmen  Bir takım, aynı zamanda iki ayrı maçta! Spor sayfasındaki “TV’de Spor”da “Futbol” başlığıyla yayımlanan Tv izlencesine göre İspanyol Getafe takımı, saat 21.00’de, Alaves saat 21.30’da Espanyol deplasmanına çıkıyor. Başka federasyonlar gibi İspanyol Futbol Federasyonu’nun da bir takımın aynı anda iki maç birden oynamasına izin vermeyeceği kanısındayım. Dolayısıyla, “Günün Programı”nda artık kanıksadığımız hata türlerinden biri olsa gerek. Her pazartesi okuduğum yazılarınızdan çıkardığıma göre gazetede hata çok oluyor. Genelde sayfaları yapanlara taş atılıyor. Ama sanıyorum her sayfanın “editör” unvanlı bir kadrosu var. Onlar ne iş yaparlar? Editörün görevi nedir? Hata düzeltmelerine karışma hakları yok da ondan mı çok sık hataya rastlıyoruz? Yoksa, elim yazmaya varmıyor ama “editör”ler mi asıl yetersiz olanlar gazetede? Kolay gelsin. M. Aydın Akça Aileler için oyunlar veremez misiniz? Çocuklar artık teknoloji çocuğu oldu. Hepimiz antisosyal olduk; hepimizin elinde telefon, sanal hayatlar yaşar olduk. Bu nedenle, çocukluğumuzda gazete ilavesi olarak verdiğiniz karton kes yapıştır evler, kuleler, baraj vs. ilavelerden tekrar isti yoruz ki ailece haftada birkaç akşam birlikte olalım. Hatta biraz büyük ve kaliteli basım olsun, ilave ücret ödeyelim razıyım. Benim gibi düşünen çok aile olduğunu biliyorum ve bekliyoruz. Umarım sesim duyulur.  Ebubekir Coşkun Küçük ama önemli hatalar 30Kasım tarihli gazetemizin 13. sayfasındaki “sözkonusu” ayrı yazılması (söz konusu), virgül yerine nokta konulması (...bekletildiğini söylerlerdi, Ancak...), Iran yerine İran olması gerekirdi. Gazetemizin 11. sayfasında Suudi veliahtı Muhammed bin Selman’ın adının ortasındaki “bin”, Bin” şeklinde yazılmış. 10. sayfada “Mevlit” kelimesinin de “Mevlid” olması gerekirdi. Kolay gelsin... Ali Durmaz ‘Konuldu’rmayın lütfen! Reza’nın mal varlığına el konuldu, deniyor. Bu yanlış bir anlatımdır. Doğrusu “el kondu”dur... Düzeltilmesini dilerim. Erinç, gönenç dilerim. Tarık Konal I.zmirime dokunmayınOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN [email protected] MÜNİR CERİT / Makine Y. Mühendisi Son aylarda AKP’nin rant ve ona bağlı olarak inşaat ateşinin tehlikeli biçimde yükseldiği gözleniyor. Bu kez gözünü İzmir’imize dikmiş! Daha Basmane Çukuru’nu ve Kültürpark alanını nasıl ele geçirip ticaret merkezleri, lüksötesi konutlar ve AVM’lerle donatırız hesabı bitmeden, Körfez’e bir tüp geçit yapmanın yollarını arıyorlarmış. Ah İstanbul! Biz, sizin, o güzel İstanbul’umuzu beton yığınlarına dönüştürerek nasıl çirkinleştirdiği KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI nizin, bu kentte oturan sıradan yurttaşı, trafik keşmekeşi içindeki ulaşım çilesiyle ve rahat bir soluk alamadan yürümek zorunda bıraktığının içyağı ve soğan kokan sokaklarıyla nasıl canından bezdirdiğinizin, o benzersiz Bosphorus’un iki yakasında birer tektaş elmas gibi uzanan eşsiz güzellikteki Metropolis’i nasıl dünyanın en büyük ve en pis bir köyü durumuna getirdiğinizin hesabını artık soramıyoruz. Vah Ankara! Biz, bozkırın ortasında yaratılmış bir uygarlık, kültür ve terbiye beldesi olan çağcıl Ankara’yı, kafelerin, birahanelerin, aklı başında okuryazarların uğrayıp sanattan, edebiyat [email protected] [email protected] tan, felsefeden, politikadan söz ettiği kitapçı dükkânlarının ve parkların sıralandığı bulvarı delik deşik, ferah caddeleri sık dizilmiş çelik ahtapotlarla berbat edilmiş, çadır tiyatrolarını andıran plastikten sözüm ona bezekleri ve heykelleriyle, yenilmiş bir ordunun geride bıraktığı bir ordugâha benzeyen Gökkuşağı adlı zavallı dükkânlarıyla bir Ortadoğu kasabasına çevirenlerden artık hesap soramıyoruz. Canım İzmir Kala kala elimizde, orasıyla burasıyla oynanmamış bir İzmir ve Körfezi kaldı. Gelin ona dokunmayın, onu İzmirlilere bağışlayın. İzmirlilerin bir ulaşım sorunu yok. Bugün bir kişi, Aliağa’dan Karaburun’a kadar Körfezi boydan boya otobüsle dolaşabiliyor. Banliyö treniyle (İZBAN’la) Menemen’le Alsancak arasında yolculuk yapabiliyor. Ataşehir’le Alaybey arasında tramvayla (İZTRAM’la) olağanüstü güzel, deniz manzaralı bir gezinti de yapmak mümkün. İsterse Bostanlı’dan Üçkuyular’a dek sevimli Körfez vapurlaryla (İZDENİZ’le) karşılıklı iskeleler arasında, çiçek bahçesi görünümündeki güzel insan kalabalığı içinde, Körfez’in tatlı meltemini ciğerlerine çekerek nefis bir deniz yolculuğu yapabiliyor. Kısaca ve net şekilde yineleyelim: “İzmirlilerin bir ulaşım sorunu yok!” Olacağı bu Ama AKP iktidarı, çözülecek başka bir sorun kalmamış gibi, illa size bir tüp geçit yapacağım diye tutturur ve devlet gücünü kullanarak bu komik projeyi gerçekleştirecek olursa, olacakları sayayım: 1. Tüp geçit yapısı bir dalgakıran işlevi görecek ve duvarın doğu (Bayraklı) tarafı zamanla çürük yumurta kokan bir bataklık olacaktır. 3040 yıl öncesinin Bayraklı’sını anımsayanlara sorun. Buralarda ancak gaz maskesi takarak gezebilirdiniz. 2. Geçit yapısının batı tarafında da çökelti yığılması olacak, ancak bu yığılma biraz daha yavaş yürüyecektir. Uzun erimde bu yanda da çökelme, kokuşmadan kurtuluş yoktur. 3. Sonuç olarak, bu gereksiz ve kötü proje, Körfez’in zevkini kaçıran, Alsancak’tan Urla kıyılarına dek deniz kıyısındaki çimenlere keyfince yayılarak şarkı söyleyen, kitap okuyan, konuşan, müzik dinleyen ve gezen her yaştaki insanın huzurunu bozacak, keyfini kaçıracaktır. AKP iktidarı eğer İzmir’e ve İzmirliye bir hizmet götürmek istiyorsa bunu, çok sevdiği halkoylaması yoluna giderek, kesinlike İzmirlilere sormalı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle